bugün

sözlük yazarlarının itirafları

hatırladığım ve kötü hissettiren o kadar çok şey var ki. çoğu da çocukluktan nedense. belki de
şimdinin vicdansızlıkları, düşüncesizlikleri, haksızlıkları, gariplikleri daha çocukluktan
patlak vermeye başladığından böyledir.

ne bileyim, ilk aldığımdaki canlı renginden şu an çok uzak olan emektar ayakkabılarıma baktığımda hatırladım,
ayakkabı alınıp eve gelindiğinde ilk evde giyilirdi o ayakkabılar. ilk evde dolaşılırdı o ayakkabılarla.
bu her mevsime özel giyebileceği 3-4 ayakkabısı olan birisi için geçerliliği olan çocukça geleneklerden değildir.

mesela geçenlerde kardeşime top almak için girdiğim bi spor mağazasında fiyatını sorduğum topu alabilmem
için 4 gün boyunca çalışıp kazandığımı harcamamam gerektiğini öğrendiğimde hatırladım küçükken
3-4 arkadaşın patlak bir futbol topunun içine plastik top koyarak neredeyse bedavaya güzel bir futbol topu
yapabildiğini. o top herkesin topu olurdu. belki hep tek bir kişide, belki de her akşam bir başkasının
evinde dururdu ama o topla maç yapılacağı zaman kimse takım dışında kalmazdı. bunun tadını, anasına babasına
yalvar yakar dünya paraya aldırdığı futbol topunu sadece mahallede seçtiği 3-4 kişiye oynatan, topu olmayanlar
yanına yaklaştığında o kıymetli topunu kolunun altına alıp uzaklaşan çocuklar bilemez mesela. büyüse de anlamaz.

yanlış anlaşılmasın, çocuk haliyle yaptıklarını yadırgamam hiç kimsenin ama ben birinin çocukken neyse büyüyünce
de o olacağını düşünürüm. ülkemiz büyüyememiş insanlarla dolu.

bi de şu vardı geçen gün arkadaşımın grafik ödevi için pokemon toplarını kullandığını gördüğümde hatırladığım;
eskiden mahallece oynanan oyunların dönemleri vardı mesela. bi dönem mahallede taso oynanırsa bi dönem cambiş
(misket, bilye, meşe, cambilik vs..) oynanır. bi dönem taso artık cipslerden çıkmadığında taşla ezilerek tasoya
benzetilen gazoz kapaklarıyla taso oynanırken bi dönem futbolcu kartlarıyla çeşitli oyunlar oynanırdı. tasoyla
alakalı olanından bahsedelim. her mahallede var mıydı bilemem. arkadaşlarından yutarak (ütmek de derler ama biz
yutmak fiilini kullanırdık) değil de parayla aldığı cipslerden çıkan tasoları biriktirip, o tasoların popüleritesi
bitmek üzereyken mahallenin çocuklarını bir yere topladıktan sonra yüksek bi yerden 'kapış' yapıp (kapış
yapmak) çocukların yerlerde kapıştığı tasoları bu olaydan hemen sonra geri isteyen karaktersiz çocuklar en büyük hayal
kırıklıklarına sebebiyet verirdi. o zamanlar şimdinin aksine mal sahibine saygı vardı. önce havaya atıp dağıttıktan sonra
onları geri istese de "sen bunları kapış yaptın artık senin değil" denmezdi. o tasolar onundu ve sahibine eğer geri
isterse geri verilirdi. başkasının tasolarına tenezzül etmesini gerektirmeyen, cips parası cebinde her daim bulunan
çocuklar böyle hayal kırıklıklarını bilmez mesela. büyüse de tadına varamaz bu acı duygunun. şanslıdır belki de. en azından
büyüyünce bile o zamanlar yaptığının çocukça ama yanlış olduğunu idrak edemez düşüncesiz olduğu için. dedik ya, çocukken
neyse büyüyünce de odur insan.

"ben sevmiyorsam kimse sevmesin"ciler vardı bir de. karşısındakiyle olan ağız dalaşı ve itişip kakışma temalı kavga
sonunca kinlendiği ve tuhaf bir nefret beslediği çocuğu mümkün olduğunca dışlayan bazı çocuklar bu yetmezmiş gibi
bir de kavgalı olduğu çocukla bi problemi olmayanları o çocuğa karşı doldururdu. hakkında asılsız iddialarda bulunur,
iftiralar atar, bazen de aradaki sırları açık ederdi. tek amacı o sevmiyorken kimsenin onu sevmemesi. çok vardı bu
tiplerden. bunlar büyüyünce de değişmezler, bu huylarından vazgeçmezler. o yüzdendir ki, sağdan soldan çok duyarız bir
zamanlar arkadaşlarına "sevgilim" diye bahsettiği kişiden "zaten o kız orospuydu" diye söz edildiğini bazılarınca. bu
yapılan karalamanın ne derece üzücü olduğunu anlamaz mesela çoğu insan. onlar bilmez empati nedir. küçükken
seçim yapmak zorunda bırakılan arkadaşlarının kendisinden uzaklaştığını gören, bir zamanlar güzel sözlerle ihya edilen birinin
o sözlerin sahibinin daha sonradan arkasından utanç verici şeyler söylediğini öğrenen insanlar bilir ama.

belki de tüm bu tutarsızlığa, düşüncesizliğe, haksızlığa maruz kalıp bunların etkilerinden haberdar olan insanlar
biraz olsun dikkat ettiler bunları başkalarına yaşatmamaya.

elinin altında insan bulundurmaktansa tek bir kişiye heyecan duymayı, onu sevmeyi tercih etti, böylesini uygun gördü
belki de bazıları.

tanıdıkça yaralarından haberdar olduğu insanın yerine sağlamını bulmayı değil, karşısındakini o haliyle sevip, yaralarını
sarmayı vazife bilmeyi kendine, karakterine daha uygun buldu belki bazıları.

beklenti yaratıp umut verip bunların boşa çıkmasının ne denli kötü etkiler yarattığını bildiği için belki de bazıları
bazı hareketlerin yanlış anlaşılıp kırgınlığa sebebiyet verebileceği ihtimalini düşünerek çoğu hareketini engelledi, o an
keyifli olabileceği halde.

belki de bazıları, çok sevdiği halde yarı yolda bıkarılsa dahi karşısındakine, daha da önemlisi kendisine ihanet etmemek için
kimseyi karalama yoluna girmedi. deli gibi severken nasıl temiz, masum geldiyse o kişi, o kişi artık yanında olmasa da yine
masum kalsın diye uğraştı.

küçükken de büyükken de; bi bazıları vardı, bir de bazıları vardı. biz bazılarıydık. çok sevdik ama maalesef bazılarını sevmişiz.