bugün

erdoğan diktatörse mustafa kamal ne

bir taraftar serzenişi. türkiyede siyaset de böyle zaten. takım tutar gibi parti tutuyor insanlar. birisi mustafa kemal atatürkü hz peygamberle kıyaslar. birisi erdoğanı atatürkle. işte bu yüzden türkiyede halkın siyasi yönelimleri araştırılırken, normal vatandaşın tepkileri bir kobayın tepkileri gibi ölçülür. yani toplumun rasyonel kararlar verme eğiliminde olduğu varsayılmaz pek. başka bir deyişle adam yerine konulup da dinlenilmez kahvedeki vatandaş. çünkü bilinir ki o adamın tutarlı ve mantıklı davranmasını bekleyen varsayımlar çoğu zaman yanlış sonuçlar verir.

diktatör denildiği zaman kast edilen şeyler bellidir. bir ülkede demokrasi olsun, olmasın. var olması gereken yapılar vardır. modern devlet anlayışında yasama, yürütme ve yargının birbirinden bağımsız olması gerektiği gerçeği su götürmezdir. yani farz-ı misal, bir ülkede on küsür yıl iktidarda kalan birisi döneminde yargı, yapılan atamalar vs neticesinde bir anda değişiyorsa, ülkeyi sarsan bir davada hakim avukata "avukat her zaman savunma yapacak diye bir şey yok. yeri geldiğinde susup kabul etmesini de bilecek" diyecek kıvama gelebiliyorsa, yargının açık bir şekilde hükümetin ideolojisi ve kafa yapısıyla paralel kararlara imza attığı görülüyorsa o ülkede bağımsız yargıdan söz edilemez. yasama ve yürütme arasında bizim gibi ülkelerde zaten pek ciddi bir ayrım yapılamamaktadır. demokrasinin dördüncü ayağı denilen medya da "yandaş"laşmışsa, bağımsız ve tarafsız olma özelliğini kaybetmişse, hükümeti eleştiren yayınlar, programlar yapılamıyorsa, muhalifler seslerini ana akım medyada duyuramıyorlarsa demokrasinin son kalesi de ele geçirilmiş demektir. bu saatten sonra o zatı muhteremi gönül rahatlığıyla diktatör diye nitelendirebilirsiniz. parti içi demokrasi, vekil muhalefeti, çıkar gruplarının ve lobilerin, sivil toplum örgütlerinin hükümete baskı uygulaması gibi şeylere deyinmiyorum bile. onlar zaten bizim için hayal.

atatürk dönemi ise zaten demokratik olarak nitelendirilecek bir dönem değildir. o dönemde şahısların ellerinde bulundurduğu zenginlik ve işgücü, devletinkinin yanında devede kulak kalıyordu. her şeyin devlet eliyle gerçekleşmesi gerekiyordu ve toplumun demokrasi kültürü bir kaç büyük şehir ve başarılı sayılamayacak bir parlamento tecrübesi haricinde neredeyse hiç yoktu. dolayısıyla, dünyanın en demokrat insanı dahi olsa atatürkün o dönemde çok demokratik bir lider olma şansı yoktu. ama devletin onun döneminde demokrasiye geçişte ilk adımı attığı ve demokratikleştiği tartışmasız bir gerçektir. atatürkün bu dönemde yapmış olduğu kişisel hataları, siyasi tercihlerindeki yanlışlıklar vs varsa bunlar tartışılır tabi. neticede atatürk de, tıpkı recep tayyip erdoğan gibi, bir insandı. demokratik bir liderdi deme şansımız da yok kendisi için. tekrar hatırlatayım, bunun en temel sebebi, dönemin şartlarıdır. ama bugünün şartlarıyla demokratik bir lider olmak kesinlikle ve kesinlikle, o liderin elindedir bu ülkede.