bugün

kur an ın anlamını bilmeden arapça okutulduğu ülke

türkiye'dir.

türkiye'deki müslümanlık ciddi şekilde psikolojik araştırmalara konu olabilecek bir yerdedir.

büyük bir çoğunluk, doğduğundan itibaren, pek bir farkındalık kazanamadan sorgulamamaya odaklı yetiştiriliyor.

kuran kutsaldır, yüksek bir yerde durmalıdır, abdestsiz dokunulmaz.
buna bağlı olarak arapça kutsaldır, ne dendiğinin önemi yok.
ezan okunurken yatılmaz, müzik dinlenmez, ne dediğini bilmesek de.
5 vakit namaz kılınır yine anlamı bilinmeyen cümleler okunarak.
domuz eti yenmez çünkü haramdır. neden olduğunu bilmemize ya da bu nedenin mantıklı olup olmamasına gerek yok çünkü öyledir vs vs.

çoğumuz için çok tanıdık olan şeyler.

nedenlerini düşünmeye alışık değiliz çünkü ailelerimiz de düşünmedi, çünkü okullarda da düşündürülmedi, çünkü düşünmeye gerek yoktu allah öyle demişti, çünkü allah'ın olduğuna ve ondan başka yaratıcı olmadığına emindik, nasıl emin olduğumuzun, nereden bildiğimizin, kimin söylediğinin önemi yoktu ama emindik, çünkü bazı şeyleri aklımız almazdı, çünkü bazı şeyleri düşünmek günahtı.

hepimize anlamsız gelen arapça kelimeleri sıralamayı öğrendik, başkalarının inandıklarının kesinlikle yanlış olduğunu öğrendik, peygamberimizin ne kadar muhteşem bir insan olduğunu öğrendik, eğer başka türlü düşünürsek, aklımız bunların bir an olsun yanlış olduğu fikrine kapılırsa yanacağımızı öğrendik, azap çekeceğimizi öğrendik. oldu da düşündük, olabilir, sorun yok, bize yine doğruyu buldurup tövbe etmemizi sağlayacaklardı, çünkü doğrunun sadece bizim bildiğimiz olduğunu öğrendik.

sorgulayamıyoruz, çok acı çünkü çok gerçek.

inandığı her şeyi doğru bilerek yetişkinliğe adım atmış bir bireyin, aklına bunların yanlış olduğu ihtimalini getirebilmesi çok zor.
bu yazıyı, buna benzer şeyleri okuduğunda aklının ucundan bile geçmeyecek "ya ben yanılıyorsam?" diye bir düşünce.

öyle güçlü bir şekilde inanmışız ve o güçlü inanca göre şekillenmişiz ki kuran'ın değişmiş olabileceği ihtimaline bile "ama kuran'da kuran'ın değişmediği yazıyor." diye cevap veriyoruz.
hayatımızı, hiç okumadığımız, bazen okusak da mantıklı düşünme yeteneğimizi o anlık devre dışı bırakarak anladığımız kitabın üzerine kuruyoruz.
içinde bulunduğumuz şartlanmışlığın farkında değiliz.
başka bir kıtada, başka bir ülkede, başka bir ailede doğmuş olsaydık, oralardaki değerlere de yine aynı seviyede inanacağımızı bilmiyoruz ama benim söylediğim hiçbir şeyin gerçekleri yansıtmadığından eminiz, çünkü, öyle.

düşünmeye ve farkındalığa izin vermeyen inanç kadar güçlü bir duygunun önünde çok az şey durabiliyor malesef.