bugün

full metal jacket

izlediğim en iyi Vietnam filmidir. Ancak normal bir savaş filmi değil. iki bölüme ayrılıyor kendi içerisinde..

1-) Asker psikolojisi.
2-) Antimilitaristlik ve savaş karşıtlığı.

ilk yarısında komedi unsuru gözümüze batıyor. Diyaloglarıyla birlikte hayli güldürür.. Aslında bu diyaloglar askerliği tiye alıyor. Fakat bir askerin üzerine yoğunlaşılması ve onun dışlanması hiç de iyi olmuyor. Aslında Kubrick burada da bizi uyutuyor güzel bir şekilde. Olayların sonucunda biz artık 'yönetim istifa' diye serzenişte bulunuyoruz yine. Başta ki insanlara kızıyoruz. Sistemin bayağılaştırılmasından yakınıyoruz. Tıpkı A Clockwork Orange filminde olduğu gibi. Alex'e hissettiklerimizle aynı. Yine filmin başında uyuyan bizler, filmin sonunda tüm okları sistemin en başında ki insanlara çeviriyoruz. ilk yarısında işlenen asker psikolojisi bizleri güldürüp, derinden etkiliyor kısaca..

ikinci yarısında ise tam bir savaş ortamı karşılıyor bizi. Yine askerliğin çektirdiği acılar gözler önüne seriliyor. Savaş ortamının askerler üzerinde ki dramını seyirciye yansıtıyor yapım. Bir sonra ki adımda ne olacağını değil askerlerin bu durumdan nasıl kurtulacaklarını düşündüm. Bir an onların yerine koydum kendimi, korkmaya başladım. Vietnam'da bir düzenin kurbanıydı askerler.. Düzenin askerler üzerinde ki düzensizliğini gösteriyordu bizlere Kubrick. Hiçbir insanın savaşı hak etmediğini gözler önüne seriyordu. Kim top tüfek altında savaşmak için doğar ki? Hiç kimse.. Palyaço ise barış rozeti taşıyıp, şapkasının üzerinde 'born to kill' yazısı ile karşımızdaydı. ikiliğin ortasında bir savaş vardı tam anlamıyla. Film inanılmaz bakış açısıyla beni derinden etkiledi.

Senaryosu, kurgusu, mekanı, diyalogları ve daha birçok şeyiyle harika bir film. Stanley Kubrick'in kusursuza ulaştığı filmdi işte bu.

+ Beyaz bir fıstığa tecavüz etmek isteyen beş zenciyi nasıl durdurursun?
- Onlara basket topu veririm.