bugün

kurtuluş cephesi

son sayılarında türbanı incelemişlerdir.

not:mecburyetten 4 parça halinde yayınlıyorum.

Başörtüsü Radikalleri
Türban Liberalleri

"Fransa'yı örnek alan Türkiye, din-devlet ilişkisi açısından, Fransa'nın yaşadığı hastalıklardan bir türlü kurtulamamanın sıkıntısını çekmekte, laiklik Türkiye Cumhuriyeti devletinin yumuşak karnı olmayı sürdürmektedir...
Dinleri aşındırmaya yönelik laikçiliğin anayurdu Devrim Fransa'sıdır.
Gerçekten Jakobenlerin Fransa'sında laiklik; ruhban sınıfına karşı, ruhban sınıfının yaşamdaki izlerini kazımak için yapılan kinci, tepkici bir devrimin ürünüdür. Din merkezci bir anlayış gitmiş, salt akılmerkezci militan bir anlayış gelmiştir. Bu ise laiklik (laïcité) değil, laikçiliktir (laïcisme). Katı bir ideolojidir." (Yargıtay eski başkanı Sami Selçuk'un adli yıl açış konuşması, 1999)

T. Özal'ın 1983 seçimlerini %45,1 oy oranıyla kazandıktan sonra, ANAP'ı oluşturduğunu iddia ettiği "dört eğilim"den "bir"i için, yani "islamcı", "dindar" ya da "şeriatçı" kesimlerin istemleri doğrultusunda üniversitelerde "başörtü"nün serbest bırakılması gündeme gelmiştir. Ancak Danıştay kararı ve "derin devlet"in muhalefetiyle birlikte "başörtüsü serbetliği" yerini "türban"a bırakmıştır.
YÖK kurucusu, yaratıcısı ve başkanı olan ihsan Doğrumacı'nın keşfi ile "başörtüsü sorunu" "türban sorunu"na dönüştürülmüş ve "türban"ın "modern giyim tarzı" olduğu Vakko'dan alınan yazıyla onaylanmıştır.
ihsan Doğramacı'nın bu "türban" keşfi fazla uzun yaşayamamış, 1989 yılında Anayasa Mahkemesi'nin kararı ile yasaklanmıştır. Bu tarihten itibaren "türban sorunu", şeriatçı kesimlerin her fırsatta gündeme getirdikleri, her türden eylemin konusu yaptıkları bir dönem başlatmıştır. Ancak süreç, şeriatçıların "türban sorunu" karşısındaki tutumlarından daha çok, "medya"da köşeleri kapmış olan küçük-burjuvaların "türban sorunu" karşısındaki tutumlarıyla belirlenmiştir. Bu nedenle, "türban sorunu", tıpkı "AB sorunu" ya da "Kıbrıs sorunu" gibi, her koşulda bu küçük-burjuvaların "medya"nın manşetlerine çıkarttıkları oranda insanların "gündem maddesi" olmuştur.
"Medya"nın köşe tutmuş yazarlarının "türban sorunu" karşısındaki tutumları da, kendilerine akredite veren kesimlerin tutumunun "medyatik" yansıları durumundadır.
Artık gerici Arap rejimlerinin kendisine pahalıya mal olduğunu düşünen ve bu nedenle değişikliğe ihtiyaç duyan Amerikan emperyalizminin bir propaganda ve manipülasyon aracı olarak kullandığı "Türkiye islam dünyasının model ülkesidir" şablonunun "medya"daki uzantıları için "türban sorunu" mevcut değildir. Onlara göre sorun, "şeriatçılık sorunu" değil, "başörtüsü sorunu"dur ve kendi anneleri, büyükanneleri başörtüsü taktıkları için şeriatçı olamayacaklarına göre, "başörtüsü"nün üniversitelerde serbest bırakılmasını isteyenler de şeriatçı olamaz, dolayısıyla "bu sorun" ortadan kaldırılmalıdır! (Bu "iman"la yazılan yazılarda büyük bir özenle "türban" yerine "başörtüsü" sözcüğü kullanılmaktadır.)
Bu "medya" uzantıları, "türban sorunu" karşısında en radikal tutumu alan kesimdir. Onlar, sorunun özünün "kemalist cumhuriyet" olduğunu "tespit" etmişler ve "kemalist cumhuriyet"in "yumuşak karnı"nın da "başörtüsü sorunu" olduğunu görmüşlerdir. Bu "yumuşak karın"dan yapılacak bir "huruç harekâtı" ile "kemalist cumhuriyet" ten sonsuza kadar kurtulmak olanaklı olacaktır.
Amerikan emperyalizminden akreditasyon[1*] almış bu köşe yazarları öylesine radikaldirler ki, hiçbir yazılarında "türban" sözcüğüne yer vermezler. Bunun yerine, şeriatçıların kullandığı "başörtüsü" sözcüğünü kullanırlar. Böylece kendilerine, "başörtüsü" nün günlük ve olağan anlamı (tülbent, eşarp vb. ile başı örtmek) ile şeriatçı anlamı (tesettür) arasında kolayca demagoji yapabilecekleri bir alan oluştururlar.
Bu radikal "başörtücüler"in başında M. Ali Briand, Cengiz Çandar, Ertuğrul Özkök gibi Amerikan emperyalizminin bildik "medyatikleri" yanında, ismet Berkan gibi "yeminli anti-kemalist"ler de yer almaktadır.
"Liberal türbancılar" ise, "medyatik" ve politik her türden "islamcılar" ya da şeriatçılardır. Bunlar takıyye alışkanlıkları nedeniyle olduğu kadar, amaca "evrimci" tarzda ulaşma politikaları nedeniyle de "liberal" bir tutum sergilerler. Bunlar için "başörtüsü sorunu" da, "türban sorunu" da bir ve aynıdır, dolayısıyla hangisinin kullanıldığının çok fazla önemi yoktur. Onlar için, üniversitelerde (ve Anayasa Mahkemesi kararı ile "kamusal alanlarda") ister "başörtüsü" denilsin, ister "türban" denilsin, tesettürün serbest bırakılması önemlidir. Bunların "liberalliğinin" sınırını ise radikal "başörtücüler" çizmektedir. Radikal "başörtücüler" önde gözüktükleri sürece onlar "liberal" görünmeye özen gösterirler. Aksi halde "liberalizm" yerini eylemli radikalizme bırakmaktadır.
Oysa sorun, şeriatçılar için hiçbir biçimde "başörtüsü" ya da "türban" sorunu değildir. Sorun, "islami yaşam tarzı" sorunudur ve bunun bir parçası olarak, adına ister "başörtüsü" denilsin, ister "türban" denilsin, her durumda tesettür (örtünme) sorunudur. Şeriatçı kesimlerin kendi söylemleri ile ifade edersek sorun, herkesin "kendi inancına göre yaşaması" ve buna bağlı olarak herkesin "kendi istediği hukuku seçmesi" sorunudur.
Burada göze çarpan olgu ise, tüm şeriat istemlerinin çıkış noktasında kadının ve kadınla ilgili konuların yer almasıdır. "Müslüman" bir ülkede doğmuş herkesin bildiği gerçek ise, islamiyetin tam uygulaması iddiasında olan şeriat devletinde hiçbir hakka, hukuka sahip olmayan da kadındır. Böylesine açık zıtlığa rağmen, tüm şeriat istemlerinin ilk halkası yine de kadın olmaktadır.
Şeriatçı kaynakların da açıkça ifade ettiği gibi, "başörtüsü" konusu Kuran'daki iki ayetten kaynaklanır.
Kuran'ın 59. ayetinde (Ahzab suresi) şöyle denilmektedir:

"Ey Peygamber eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına dış örtülerini üstlerine almalarını söyle, onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır esirgeyendir."