bugün

temizlik ürünlerinin olduğu poşete sucuk koymak

biraz daha hakkım olaydı, başına okkalı bir "market kasasında" eklerdim bu cümlenin ya, olmadı.

yahu zaten alışveriş merkezinin otoparkında giriş kapısına minimum mesafede park yeri bulayım derken, yürüyeceğim yola dikmeler inmişim, hipotenüsünü hesaplamışım. sırf yanımdaki kadının topuklu ayakkabılarla yürüdüğünde ayakları su topluyor diye bu rezalet. yahu kadın, madem ayakların su topluyor, eve geldiğinde ananemden farkın kalmadan çorabını çıkarttıktan sonra gözümün önünde topuklarını ovuşturuyon. giyme işte şunu. babet falan giy. terlik giy. niye bu otopark telaşesi. hayır ben girişe yakın yer bulamadım diye senden trip yemek zorunda mıyım? ne bu sultan hürrem ayakları? sevgilim misin sen benim nesin yahu. bıktırma beni.

hadi abi neyse parkettik arabayı. yürüyoruz girişe doğru bi elli metre falan gittik. lan dedim olm kapıyı kitlemedik galiba dedim kendi kendime. uzaktan kumandaya bastım. görmedi araba uzaktan. çok da uzaktan bi kumanda olmadığından koştum bi geri. kitledim geldim koşa koşa. yine trip yedim. bi arabayı bile kitleyemiyorsun diye. kadın sabrımı taşırıyordu haberi yoktu. açık kaldığında kendi kendine kapanan ütü almadan önce, çok asansöre bindim, indim, sonra 14. kata yine gittim, baktım yine indim ben. bu kadın bilmiyordu bunları hiç. çünkü bu sevgilim olduğunda kendi kendine kapanan ütüyü çoktan almıştım ben.

işte güvenliğe geldik avm'nin. ben cebimden telefonu arabanın anahtarını çıkarttım, x-ray'in hemen dibindeki minik bir masanın üzerinde duran kutucuğa koydum öyle geçtim x-ray'den. hemen iki laf attı bu sevgili bana, yok telefonla geçsem ötmezmiş, niye telefonla geçmişim de. telefon çiziliyormuş da. bi iphone kaç paraymış. sanane be karı, benim param değil mi diye bağırmak istedim, güvenlik vardı sineme çektim, sustum. o değil, bu karıda da iphone vardı. ben tüm ofis, iş, sosyal hayatımı bu zamazingo üzerinden yürütürken, bu karı konuşmak + sms + temple run için bi telefona 1900 lira veriyordu. burada bir yanlış vardı ama memeleri çok güzel diye göremedim ilişkinin ilk etaplarında.

şimdi bu avm'ler para tuzağı. arkadaşım carrefour'a alışverişe girmenin iki yolu var, ya mango'nun önünden geçeceksin ya da little big'in. öyle hemen alışverişe başlayamıyorsun. işin ilginci, little big ne ya. ne saçma tutkuların var senin. tamam sevişirken illa odada tütsü yakacaksın, kabulüm. oral sekse karşısı, olur öyle. ama little big nedir? git insan ol harvey nichols'dan giyin. illa gidip ltb'den giyinirdi. gerizekalı amına koyim. mango'ya olmadı ltb'ye bir kaç kuruş bayıldıktan sonra eve deterjan almaya gidebiliyorduk.

şimdi ben temziliği seven bir adamım. sürekli bekar yaşadığımdan eve her an biri gelebilir modu sürekli on bende. alışveriş arabasına zoraki 1 tl'yi sıkıştırıp direkt olarak temizlik reyonundan domestos almaya giderim. kapak kapak domestos harcarım evde. lavaboya, tuvalete, banyoya, yerlere, bulaşıklara. bir yer kirli mi evde. bas domestosu gitsin. domestos benim yaşam tarzım. engelleyemediğim bir dürtüm. gittim ben domestos almaya, hatun takılmış carrefour'un günün ürünü reyonunda. nescafe'yi 20 kuruş ucuza alıcam diye, günün reyonundaki fiyatla standart reyondaki fiyatları karşılaştırıyor. allah seni bildiğin gibi yapsın diye içimden söylendim. sırf memesi güzel diye bu kadar işkenceye ne kadar katlanabilirim diye kendi kendime tartışmaya başladım domestos yeşil mi olsun mavi mi olsun diye karar vermeye çabalarken.

gitti aldı geldi 20 lik bir nescafe kutusu bu, yanında da beleş bardak veriyormuş, şu kadar da ucuza geldi falan diye hesaplayan kadın modunda bir şeyler anlatıyor. sanırsın ki daha dün flormar'dan 3 ojeye 80 tl vermemiş. bu 80 tl dikkatimi çektiydi, oje dediğin şey 3-5 tl. ne iş 80 tl deyince paris'den geliyor, özel seri falan anlattı bana. kafam karıştı çok umursamadıydım, göze de batmadı. ama nescafe'de 20 kuruşluk indirim yakalaması çok koydu bana. ne biçim bu karı dedim de memeleri nefisdi.

bizim yaren indirim peşinde koşarken, ben de polonez sucuklarının standındaki hatunla sucuk yiyip muhabbet ediyorum. sucukları simgeleştirip, sucuk üzerinden hatuna övgüler diziyorum. lakin sucuk üzerinden geçirdiğimden olsa gerek bir türlü gerekli yakınlaşmayı sağlayamadım. nasıl edeyim diye kara kara düşünürken kalktı geldi hatun bizim. ne yapıyorsun sen burda diye azarladı beni.

- ne yapıyorsun sen burada. inanmıyorum sana.
-imkansız bir şey yapmıyorum. sucuk yiyorum.

bu arada polonezli hatun da sucuk satma çabasında. 29 tl diyor kangal sucuk. bizim hatun dellendi tabi. istemiyorum sucuğunu diye çıkıştı kızcağıza. ama benim canım nasıl sucuk çekmiş. durur muyum. kaptığım gibi kangalı attım alışveriş arabasına.

market kasasındaki kız, okunamayan barkodları önündeki telefon ile çok gizemli birini arayıp okutturabiliyordu. aldıklarımızı tek tek poşetlere koyuyoruz. bu arada kasiyer kız barkod okutmayı bitirmiş, bizim poşetleri doldurmamızı bekliyor. arkamızda da sıra gittikçe artmakta. elimdeki poşet açılmıyor. parmaklarımı yalamak zorunda kalıyorum açılsın diye. anlayacağınız stres zirvede. sıkıntıdayım. hemen acele acele atıyorum domestos'u, omo'yu, finish'i bi torbaya. baktım torbada yer var, poşete atılacak son şey de polonez sucuk kalmış. arkada bekleyen, galeyana gelmiş bir kalabalık var. atıverdim hemen sucuğu da açtığım son poşete. ne açıcam yeni poşet.

lan bizim karı bir dellendi. sen ne biçim mühendissin temizlik poşetine sucuk mu konurmuş diye bağırmaya başladı kasada. kızım, ne alakası var mühendis olmamla diyorum, düşünsene biraz gerizekalı diyor bana. manyak mısın sen diyorum, çıkart o sucuğu başka poşete koy diyor bana. kasiyer kız gülüyor, kalabalık gülüyor adamlığıma. yeni poşet açsam mı diyorum. açamam diye korkuyorum. terlemişim zaten, parmaklarımdan kayacak poşet kesin. bu arada hatun söyleniyor sürekli, nasıl insan mışım da, domestosun olduğu poşete sucuk koymuşum.

çok kızıyorum abi. sırf memeleri güzel diye bir kıza bu kadar katlanamam.

çıkartıyorum sucuğu poşetten, elime aldığım gibi hatunun kafasına vurmaya başlıyorum sucukla. dışarıdan gülünç bir halimiz olsa gerek, sıradaki kalabalık daha bir kahkahayla gülmeye başlıyor. onlar güldükçe ben bu sefer sırtına sırtına vuruyorum hatunun sucukla. elde sucuk, önümde hatun mükemmel bir postmodern tablo oluşturuyoruz. sucuk standındaki hatun geliyor marka değerini korumak için. yapmayın beyfendi diyor. ne beyfendisi kızım. ben elimde sucuk harika bir mağara adamıyım ne beyfendisi. kendime geldiğimde sucuğu atıveriyorum yere. hatun ağlıyor. kasiyer kız lütfen pin girin diyor.

pini giriyorum. oradan uzaklaşmaya başlıyorum ama nasıl canım sucuk çekiyor. dönüyorum geriye yerdeki sucuğu bilgisayar çantamın içine atıp ayrılıyorum avm'den.

bir sucuk uğruna düştüğümüz hallere bak sen ey yarab! nedir bu çilem benim memeler uğruna : (