bugün

faiz enflasyon ilişkisi

bu çok çok çok önemli bir konudur çünkü tüm insanların işsizliğinin, yoksulluğunun ve birçok sorununun temelinde yatan olgulardan birisi faiz-enflasyon ilişkisidir. bu yüzden bunu basitleştirerek ve açıklayıcı bir şekilde anlatmaya çalışacağım.

günümüz dünyasında "para", merkez bankaları ve bankalar tarafından "borç" karşılığı olarak yaratılmaktadır. merkez bankaları piyasadan devlet tahvili almak suretiyle veya bankalara borç vermek suretiyle para yaratabilecekleri gibi; bankalar da verdikleri kredinin kendilerine mevduat olarak dönmesi sayesinde bunu tekrar kredi olarak vererek para yaratırlar. para mutlaka ya tüketim veya yatırım amacıyla bir işlem için kullanılır ya da daha sonra kullanmak amacıyla tasarruf edilir. paranın belli bir dönemde kullanıldığı işlem değerinin para miktarına bölünmesiyle paranın dolaşım hızı elde edilir ve dolayısıyla milli gelir, paranın dolaşım hızıyla para miktarının çarpımına eşittir. piyasadaki para miktarı da bu yüzden çok önemlidir. paranın dolaşım hızını sabit kabul edersek, milli gelirin para miktarından daha fazla artamayacağını anlamışsınızdır.

milli gelir; para miktarıyla paranın dolaşım hızının çarpımına eşit olduğu gibi, mal ve hizmet miktarıyla bunların fiyatlarının çarpımlarının toplamına da eşittir ve bu eşitlik miktar teorisi adı altında şöyle gösterilir: para miktarı x paranın dolaşım hızı = üretim miktarı x fiyatlar genel seviyesi = milli gelir

denklemden de anlayacağınız gibi paranın dolaşım hızı sabit kabul edildiğinde, para miktarı arttığında denklemin karşı tarafında üretim miktarı artmadığı sürece eşitliğin bozulmaması için fiyatlar genel seviyesi artacaktır. fiyatlar genel seviyesindeki artışa "enflasyon" denir. bu yüzden de iktisat fakültelerinde öğrencilere enflasyonun üretim artışından daha fazla para basmanın sonucu olduğu öğretilir ve şu motto belletilir: "enflasyon parasal bir olgudur." Burada Ege Cansen'in bir yazısında sorduğu soruyu sormak gerekiyor; enflasyon parasal bir olgudur evet ama para nedir? Paranın yaratım süreci anlaşılmadan veya göz önünde tutulmadan enflasyon konusunda söylenen her söz ve buna bulunduğu zannedilen çözüm önerileri eksik, hatalı, yan etkili olacaktır hatta böyle bir durumda enflasyonu düşürmeye çalışmamak çalışmaktan daha iyi bile olabilir. yarım doktor candan, yarım hoca imandan, yarım ekonomist de refahtan eder.

şimdi gelelim paraya. paranın borç karşılığı yaratıldığını yukarıda söyledik. bu borç karşılığı yaratılan para için devletten ve diğer borç alanlardan istenen bir bedel vardır, buna da "faiz" denir. Faiz paranın maliyetini oluşturur ve bu maliyetin karşılığı piyasada borç alındığı anda asla yoktur. Borçlar ancak daha fazla borç yaratılması ile ödenebilirler. Yani borçların ödenebilmesi için piyasadaki toplam para yani borç miktarı zorunlu olarak, faiz yani paranın maliyeti kadar arttırılmak durumundadır.

yukarıdaki miktar teorisi denkleminde, para miktarındaki artış kadar üretim miktarının arttırılması gerektiğini, yoksa fiyatlar genel seviyesinin artacağının söylendiğini hatırlarsınız. Piyasadaki para miktarının her sene belli bir miktar arttırılmasının ise aslında ekonominin doğal büyüme potonsiyeline ulaşmasını mümkün kılıcı hatta teşvik edici olduğu söylenebilir. Ne var ki mevcut faizli borca dayanan para sisteminde ekonominin büyümesi için gerekli olan bu para miktarındaki artış oranı, normalde olması gerekenden çok daha fazladır. Çünkü paranın üretimindeki maliyet, bu para ile gerçekleştirilen harcamaların da maliyetlerini arttırarak denklemin diğer tarafındaki fiyatlar genel seviyesini yükseltir. bu durumu denklemde şöyle gösterebiliriz:

para miktarı x (1+faiz oranı) x paranın dolaşım hızı = üretim miktarı x fiyatlar genel seviyesi x (1+faiz oranı)

bu durumu şöyle basitleştirelim: bankadan yüzde 10 faizle kredi alıp bir inek alıyor, inek için bir yıllığına bir ahır kiralıyor, yem vs... alıyor ve süt üretiyor, ineği de 1 yılın sonunda satıyorsunuz. sattığınız süt ve inekten bir yılın sonucunda kazanacağız para, toplam maliyetin altında satış yapmayacağınıza ve maliyet de bankadan aldığınız borç ve faiz toplamının altında olamayacağına göre, bu satışın bir dahaki sene satış fiyatı da bankadan alınan borç ve faiz toplamındaki artış kadar artmak durumundadır. bu işlemi ilk gerçekleştirdiğinizde sütü ve ineği artan faiz maliyetinden dolayı yüzde 10 kadar daha pahalıya satmak durumunda kaldınız. ikinci sene bu işlemi yeniden gerçekleştirmek isterseniz, ineğinizi ve yemi faiz maliyeti nedeniyle yüzde 10 daha pahalıya satan bir çiftçiden alacak, ahırı da yüzde 10 daha fazla kira talep eden bir adamdan kiralayacaksınız. dolayısıyla bu iki senenin her birinde enflasyon, artan talepten dolayı değil, sırf paranın maliyetinden dolayı faiz oranı kadar yani yüzde 10 artmak durumundadır. ilginç olan bir nokta da iki senenin sonundaki fiyat artışı yüzde 20 değil, bileşik maliyetten dolayı 1,1x1,1=1,21-1=yüzde 21'dir. özetle, elde stok veya üretim aracı tutmanın fırsat maliyeti bunlar elde edilirken alınan kredinin faizine ya da tahvil tutmanın getirisine eşittir ve dolayısıyla bu maliyet bunların fiyatlarına ve bunlar kullanılarak ortaya çıkarılan mal ve hizmet fiyatlarına yansır.

dolayısıyla bir ekonomide para miktarının sadece faiz oranı kadar arttırılması durumunda, yine paranın dolaşım hızını sabit kabul ettiğimizde, ekonomik büyüme gerçekleşememekte ama buna rağmen enflasyon artmaktadır. para miktarı arttırılmadığında ise üretim düzeyi aynı kalmamakta, azalmaktadır. Bu, işin detaylarına girmeden, Paranın maliyeti yüzde 10 olduğunda yüzde 10'luk bir ekonomik büyüme için yüzde 10'dan daha büyük bir enflasyona katlanılması gerektiği anlamına gelir. Ancak faizden kaynaklı maliyet enflasyonunun haricinde talep enflasyonu 0 kabul edildiğinde yüzde 10 enflasyonla paçayı kurtarabilirsiniz.

Buraya kadar durumu basitleştirmek için kapalı yani dış ticaretin olmadığı bir ekonomiyi konu ettik. Dış ticaretin olması durumunda olay şöyle gelişir: yabancı para ile yerli para arasındaki faiz maliyeti farkı, fiyatlar genel seviyesini arttırarak yerli malların fiyatlarının yabancı mallara göre yüksek gerçekleşmesine neden olur. bununla beraber dışarıya görece yüksek olan faiz yerli paraya talebi arttırarak yabancı fonları ülke içine çeker. böylece kur seviyesi değişerek dış ticaret dengesini sağlayamaz, pahalı yerli malların ihracatı veya da ihracat artış oranı azalırken, görece ucuz yabancı malların ithalatı artarak cari açık ortaya çıkar. ucuz ithal mallar nedeniyle fiyatlar genel seviyesi artış oranı yani enflasyon düşer. fiyatlar genel seviyesinden daha fazla artan harcamalar ile ekonomi yabancıların tasarruflarıyla büyür, ta ki yabancılar tasarruflarını geri isteyip ekonomi aynı şekilde küçülünceye kadar. yabancıların tasarruflarıyla sağlanan büyüme aslında yabancıların büyümesidir, emanettir. bu süreç içinde milli sermaye birikimi yavaşlar hatta geriler, yerli sanayi ve özkaynaklara dayalı üretim yok olur ve ekonomide hem finansal hem de reel olarak dışa bağımlı bir yapı ortaya çıkar. brezilya gibi petrol benzeri bir doğal kaynağa sahipseniz bundan elde edeceğin oligopol karı sayesinde dış açık verip dış borçlarınızı daha da arttırmaktan kurtulma şansınız vardır belki. Bu da aslında petrolünün bir kısmını, faiz oranlarıyla yarattığın gereksiz dengesizlik nedeniyle birilerine bedavaya verdiğin anlamına gelir.

görüldüğü gibi, para yaratım sürecinin faizli borca dayalı olarak gerçekleşmesi kaçınılmaz olarak enflasyona neden olacak, bu enflasyonu düşürme amacıyla yapılacak parasal sıkılaştırma ise dışa kapalı bir ekonomide küçülmeye neden olurken, dışa açık bir ekonomide borçlanmaya ve cari açıkla büyümeye * yol açacaktır.

şimdi gelelim bir diğer sonuca. milli gelir bir akım değişken iken, toplam borç miktarı bir stok değişkendir. geçen senenin milli geliri geçen senenindir ama bu yıl alınan borç geçen senenin borcuna eklenir. dolayısıyla toplam borç stoku bileşik faizin de etkisiyle zaman içinde milli gelir miktarının da üzerine çıkarak devasa boyutlara ulaşır ki paranın borç ile yaratıldığı mevcut sistemde bu bir zaman meselesidir. öyle ki zaman içinde ülke borcunun faiz ödeme toplamı, milli gelir artış oranından daha yüksek olmaya başlayacaktır. bu ise milli gelir dağılımında büyük bir bozulmanın gerçekleşmesi, borçların ödenememesi, varlık fiyatlarının çökmesi ve iflaslar anlamına gelir. ulusal paranızın faiz oranını kontrol eden bir merkez bankasına sahipseniz, merkez bankasının faiz oranlarını düşürmesiyle* ve daha fazla para basmasıyla durum geçici bir süre için bir miktar iyileşebilir. ama çevre ab ülkelerinden biri gibi kendi ulusal paranızı kullanmıyorsanız ve merkez bankasının politikalarında hiçbir belirleyiciliğiniz yoksa, ayvayı yediğinizin resmidir.

öyleyse:

1-bir ülkenin merkez bankası kesinlikle yüzde yüz ulusal ve parlamentosunun belirleyeceği amaç ve programlarla kontrol altında olmalı, ülke ise dış ticaret dışındaki bütün işlerinde, iç ticaretinde, borçlanmasında... yalnızca ve yalnızca basımında ve faizinde kontrol sahibi olduğu parayı kullanmalıdır.

2-paranın borç ile yaratılmasından vazgeçilmelidir. parasal taban ne kadar arttırılması gerekiyorsa bu miktar kadar para mb tarafından devlete karşılıksız-geri ödemesiz verilebilir. ZATEN DEVLETiN VERDiĞi YETKiYLE BASILAN PARANIN DEVLETE BORÇ OLARAK VERiLMESiNi ÜSTELiK BiR DE FAiZLi BORÇ OLARAK VERiLMESiNi iZAH EDEBiLENE RASTLAMADIM. senyoraj hakkından devletin yararlanması ise tüm halkın yararlanması anlamına gelir. Devletin parasının bankalara düşük faizle verilip, bankaların da bununla rezev olarak tutulan kısım hariç piyasadan devlet tahvili alıp veya kredi olarak kullandırıp kar etmesini, hatta bu basılan paranın bankalara tekrar ve tekrar dönerek bankaların da bu paradan tekrar ve tekrar kar etmelerini ekonomik ve sosyal gerekçeleriyle açıklayabilecek olan varsa lütfen bildiklerini yazsın da aydınlanalım. Öyleyse,

3-Bankalar yüzde yüz kamulaştırılmalıdırlar ve sermayenin hasıladan "en fazla" üretime katkısı kadar pay alabileceği yeni bir gerçek ortaklık sistemiyle(zaten var olan vadeli satış geliri ortaklığı vs. kesinlikle değil!!!) tasarrufları kapasite arttırıcı yatırımlara, bilimsel çalışmalara ve teknoloji geliştirmeye kanalize edecek kurumlar haline getirilmelidirler.