bugün

ufuk günaydın

bu 'şey' için her ne yazarsam yazayım az kalacak.
malum video'yu izledim. hatta maruz bıraktım bünyemi izlemeye. çünkü bir şeyler yazabilmek için, önce tanıklık etmem gerekiyordu. ve, ben, saniyeler geçtikçe insanlığımdan utandım. bunun gibi bir ''tür'' ile aynı adı taşımaktan utandım.
okulundan atıldı, mahallesine giremiyor; hatta hiç bir yere giremiyor. kaçtı. saklanıyor belki. şeriat dönse diye istedim bir an. kısasa kısas olsun. alsınlar bunun da canını. 'ufuk günaydın pres makinesi altında kalarak can verdi' , diye bir haber okusam, inanın keyiflenecek kadar nefret ettim hiç tanımadığım bu apaçiden.
ve o güvendiğimiz adaletimiz, 300 lira talep etti.
bu ülkede günde binlerce insan öldürülüyor, onlar da öyle para vererek çıkıyor bıdıbıdı demeyin bana.
bu kedinin kendini savunacak hali mi var? küçücük bir yuva verilmiş ona. bir karton kutu. ne zararı var onun bize, insanlığa bu 'şey'den daha fazla? ölmeyi hak mı ediyor?
şiddet yanlısı biri değilim, hiç hem de. ama bu 'şey' elime geçse, bildiğim tüm işkence metodlarını uygulayacağım üzerinde.
tanrıdan tek dileğim, çekilecek en büyük azap ne ise, ona bunu her gün yaşatsın.
bunun gibileri istemiyorum ben aramızda. inanın istemiyorum.
o kedi zavallı, güçsüz. savunamıyor bile kendisini.
ufuk günaydın isimli 'şeyin' eline güç geçse neler yapabileceğini tezahür edin. onun gibi bir ruh hastasını toplumun içine salmak ne kadar akıllıca?..
binlerce soru işareti kafamda, umarım karşılaşmam yolda bu adamla. çünkü benim ona yapacaklarımı, tanrı bile yapmayacaktır.