sik anasını

"Sıkıntı büyük" dedi ve filtresine kadar gelen sigaradan bir nefes daha aldı. Zavallı sigara artık buruş buruş olmuştu. Tecrübelerime dayanarak o filtrenin bir nefes daha alınamayacak kadar alev alev yandığından emindim. Bana doğru uzattı, "öldür" dedi, "yok hacı sen öldür" dedim.

Öldürmek = Argoda "dönülen" yahut "orospu edilen" sigaranın son nefesini çekip içimi sona erdirmek.

Az önce içmeyip resmen yediği sigara yetmemiş, şimdi de bana göre yeni terlemeye başlamış, gayet antiseksist ve kendi cinsimden tiksinmeme sebep olabilecek o seyrek bıyıklarını yemeye başlamıştı. Çok gergindi ve bir türlü rahatlayamıyordu. Rahatlayamamakta da haklıydı çünkü biraz sonra yanımızda bir Tofaş Şahin duracak ve içinden inen bir kaç psikopat bizi fena yapacaktı. Bense gayet anlamsız bir biçimde sanki az önce büyük abdestimi halletmiş de rahatlamışım gibi son derece kaygısızca "koy götüne rahvan gitsin" modunda takılıyordum. ilginçtir, canımızı sıkan sadece bizi benzetecek olan psikopatlar da değildi, çok yakın bir arkadaşımızın mühim bir hastalığın pençesinde olduğunu öğrenmiştik bir kaç saat evvel. Normal bir insan olsam üzülmem gerekirdi. Üzülmedim değil ama bana dünyanın sonu gibi de gelmedi yani. Nasıl olsa lösemi kanseri olan ben değildim ya, ondandı herhalde. Ki normalde en çok ağlayacak adamdım bu duruma. ilginç bir şey vardı yani o gün bende. Özetle Rıfat'ın da dediği gibi "sıkıntı büyük" idi. Fakat ben tüm bunlara rağmen zerre gerilmiyor, dahası muhabbete son noktayı "sik anasını" deyip umarsızca bir sigara daha yakıp dumanını Rıfat'ın suratına üfleyerek koyuyordum.

Rıfat: "Oğlum sen ot mu içtin ?"
Ben: Ne otu la ?
R: Ot işte, sararsın, içersin...
B: ?!
R: Cigaralık amına koyayım.
B: Tamam o kadarını anladık da sen benim ne zaman cigaralık içtiğimi gördüm yarraağım ?
R: E bu hâl ne abi sikseler umrun değilmiş gibi tavırlardasın ?
B: Sik anasını.

Elektrik trafosunun önünde hafif çileyen yağmura aldırış etmeden birazdan bizi odun ve döner bıçağı gibi çok alelade aletlerde dövmeye gelecek olan serserileri bekleyen iki salaktık. Çünkü elemanlar Rıfat'a "O kızdan uzak duracaksın" dediğinde Rıfat'ın "Peki abi" demesine kızıp elinden telefonu almış ve "Ne diyorsunuz lan onun bunun çocukları, nerdesiniz siz ? Gelin bakayım siz bi' anfiye." deme gerizekalılığının tüm hakları bana aitti ve Rıfat da bana müsaade ettiği için andavallının önde gideniydi.

Ve hepsinden öte şehri terketmek gibi mantıklı bir hareket yerine o tenha trafonun önünde ıslanarak yiyeceğimiz dayağa hazırlanıyorduk. Hazır sopa geliyordu, ıslak olup olmama ihtimaline karşın biz ıslanıyorduk işte, her eve lazım dayakyiyicilerdik çünki biz.

Yarım saat geçmişti, gelen giden yoktu. Rıfat'a dönüp "Oğlum bak gördün mü, adamlara tırsak konuşmayınca nasıl da götleri üç buçuk attı, ne gelen var ne giden" dememe kalmadı, iç gıcıklayıcı bir volümle o malum patinaj sesi duyuldu. Slowmotion bir sekansta sol tarafıma doğru döndüğümde jantlarına siyah külotlu çorap çekilmiş ve farları gözlerimi alan bir Şahin'den dört adet psychokiller'ın indiğini gördüm. Eve doğru koşmayı düşündüm önce, Rıfat nasıl olsa kaçmaya bile cesaret edemez, benim payıma düşen dayağı da fazlasıyla yerdi. Yine slowmotion olarak Rıfat'a döndüm, melül melül bana bakıyordu. Tekrar kafamı çevirip pisi pisi kopatlara baktım, ellerinde sopalar ve bildiğin, hakiki döner bıçaklarıyla bize doğru yaklaşıyorlardı. Kelime-i şehadet getireyim dedim, karıştırmışım; yanlışlıkla kelime-i tevhid getirdim.

Rıfat'a mırıldandım, "Oğlum Allah'lık dayak yiyeceğiz, hazır ol" dedim. "Ben senin tıynetini sikeyim, ağzını yüzünü sikeyim ben senin" dedi. "Eyvallah" dedim. Hemen bizim pisipisi'lerin arkasından iki leşi olduğunu bildiğimiz Badanacı Oğuz abi'yi gördüm. "Oğuz başkan yetiş vukuat var" diye seslendim. Hızır gibi yetişip pisikoları kendi çöplüklerine gönderdi, ağzımız ve yüzümüz birbirinden ayrılmadı böylece o gece. "Seni Allah gönderdi Oğuz başkan, ver elini öpeyim" dedim, "Estağfurullah" dedi. "Bulaşmayın bunlara bir daha sen de o kızı salla başkasını bulursun" dedi, Rıfat "ama abi.." diye bir cümle kuracakken "Siktir lan" diye ekledi, Rıfat diyemedi bir şey. Oğuz abi "Hadi kollayın götü" deyip dönüp gitti, ben de Rıfat'a gülerek "Hadi lan yırttık" diyecektim ki dememe kalmadı Rıfat da bana "Siktir lan" dedi ve o da dönüp gitti.

Ellerim cebimde eve giderken geçirdiğim bu tuhaf ve tesadüfi günü düşündüm. "Tanrı'ya inanmıyorum ama bi' güç var diye geçirdim içimden". "Enerji lan" dedim. Teenager'dım. Olabilir, bence herkes teenager olabilir, ayıplamamak lâzım. Neden kaygısız olduğumu düşündüm. Düşündüm. Eve gidince yatağıma uzandım gene düşündüm. Nihayetinde bir ampul yandı kafamda.

"Ulan ?! Ben daha dün milli olmadım mı ?".

Sik anasını...