bugün

philadelphia

etkileyici bir jonathan demme filmi.

filmdeki iki vurgu dikkati çekmekte. bir aile (anne, baba, kardeşler vs)evlatlarının eşcinsel olmasından utanç vs. duymamalı ne şekilde olursa olsun desteğini ve sevgisini eksik etmemelidir. burada aile kavramının toplum çekirdeği olarak önemine değinilmiş ve bir kutsallık/ değer bindirilmiş. konuyu aslında ailesel bağlamda ele alacaksak evladın karakteri, iyi insan olma özellikleri, aklı selimliği şeklinde algılıyorum ben. şekilcilik ve dış görüntü veya cinsel tercihler, din vs. ailelerin evlatlarına bakışını olumsuz yapmamalı elbet. fakat burda bir öngörü var, aile kavramına binaen. kutsallık addetmek... işte bu bağlamda ben aileyle evlatları arasındaki diyaloga insansı bazı tutarlı argümanlar öne sürüyorum. yani hakikaten çevresine zarar veren hümanizmden iyi insan kriterinden oldukça uzaklaşmış bir baba veya evlat sonsuz sevgi ağıyla desteklenmeli mi? ailenin kutsal bir metafor olarak toplumsal aidiyet olarak yansıtılması beni geriyor. ha filmdeki evlat baştan sona ötekileştirilmemeyi, desteklenmeyi hak eden bir evlat, orası ayrı. ikinci mevzumuz kanunlara aşık olmak olarak zikredildi film de. hangi kanunlara diyorum ben bazen. insanların çıkarcılıklarıyla kotardıkları keyfi dizgeler toplamına mı aşık olunacak? filmimiz de deniliyor ki hakkaniyete ancak o şekilde uzanabilir. bir avukat yoksa ne yapacak? neye inanacak? nasıl kara verecek? bu kanun adı verilen yazı dizgesi, kurallar bütünü kafa karıştıyor biraz. belki saçma sapan insan özgürlüğünü hiçe sayan kanunlar barındıran türkiye penceresinden bakmaktayım olaya bilemedim. insan özgürlüğü deyince iş bulanıklaşıyor, yazı dizgelerinden ,kurallardan ayrışıyor. belki de kötünün iyisi şeklinde genel geçer kanun, doğru kanun, tutarlı kanun, eşitlikçi kanunu bulup onunla yetinmeliyiz.

kanunlar ve aile kavramına kutsallık addetme bakış açılarının dışında, homofobik avukatın önyargısını yıkışı ve eşcinsellerden hazzetmeyen bakış açısını değiştirip( bununla ilgili çevresinden sen de mi eşcinsel oldun yorumları almasına rağmen) Andrew'in bir performans düşüşünden veya beceriksizliğinden değil salt cinsel tercihinden dolayı ötekileştirildiği için işinden olmasını algılayıp hak arama mücadelesine sonsuz bir hazla girmesi takdire şayan işlenmişti. burada cinsel tercihlere saygı duyma eşiğinin belirlenmesi filmin mühim noktası zaten. avukat miller'ın çıkışıyla yargıca homoseksüellere bakış açısından (aslında, bakış açısızlığından)dem vurması manidardı. aidsle ilgili bir ön zemin olsa da arka planda onu da kapsayan cinsel tercihlere saygı meselesi var. hem de homofobik bir avukatın mücadelesi şeklinde yansıtılmış.

filmin zirve sahnesi kuşkusuz; tom hanks 'in maria callas 'tan sevdiği aryayı dinleyerek dans edip acıdan geçtim güzelleştim tavrı... harikulade bir sahne bu! tom hanks neden bu denli başarılı bir oyuncu göze sokmakta derin derin. sonuçta izlenmesi gereken lorenzo's oil gibi rain man gibi hüzünlü yapısıyla etkileyen bir film...

10 üzerinden 8!7,5 olurdu da bu tom hanks yok mu tom hanks, ekstrası oluyor filmin.