bugün

thom yorke

başa pablo honey ile girdi evlerimize thom yorke un o hüzünlü sesi. 13 sene geçti üstünden. o ses hala ilk hali gibi. sanki gidenin arkasından ağlayan, hayatın anlamını anlamaya çalışan birinin sesi.

önce benim hayatım umudun mutluluğun sevincin olduğu bir yere dönüştü. thom babanın kıraathanesinde mutluluk dolu yüzler vardı. bends ile coşan creep ile hüzünlenen yüzler.
benim hayatım sonra bir morg a dönüştü. thom babanın kıraathanesinde her gün 3-4 şarkı dinleyip bişeyler içmeden okula gitmez oldum. onsuz uyuyamaz, ders çalışmaz oldum.
sonra benim hayatım yağmurlu bir havada kilitli kaldığım bir odaya döndü. melankolinin bana ne olduğunu çok iyi anlattı bana thom baba. arada sohbet ediyorduk. bana "ben size ağlayın, üzülün kendinizi parçalayın demiyorum. siz de böle yaptığınız için pişmanlık duyuyorum" demişti. ben de bi bardak daha ver abi demiştim. gitti bana amnesiac verdi. ben absolut istedim. o smirnoff verdi. "ben para için yapmıyorum bu işi micro. insanlara farklı bişeyler göstermnek için yapıyorum" demişti bana 2 sene önce. iyi de demişti. haklıydı. yoksa robbie williams gibi 80 milyon doları cebe atıp şarkı albüm bile yapmamak çok kolaydı. o bunu istemiyordu.

çirkin denir kimi yerde. ama onun kadar hem çirkin hem de karizmatik olan bir insan olduğunu zannetmiyorum.

sadece meeting people is easy i izlemek bile onun nasıl bir insan olduğuna dair bilgiler edinnize yardımcı olabilir.

ne de olsa o peygamber. radiohead de bir din. biz de onlara ulaşabilmek, onları her dinleyebilmek için çırpınan kullarız.