bugün

cesaret sınavının en kazık sorusu

sadece bir tane soru sorulan ve cevabı bilinemediğinde, yaşadığın ömür boyunca yüzmilyonlarca kez karşılaşsan bile ve hatta cevabını herkesten daha çok bilir hale gelmişsen bile, cevaplama hakkının kalmayacağı sorudur.
ağlatır.
hatta ağlamak ifade etse keşke; sipsivri kırılmaz bir buz düşün, yağlarını delip kaburga kemiklerinin arasına yerleştiğinde ,kafka'nın joseph k.'sı gibi afallarsın.
hiç neler oluyor deme o zaman işte.
senden önce her insan yaşadı bunu, tabi ki sordular aynı soruları.

hayır anlayamazsın !
tabi ki etrafına bakabilirsin. ama kimse yardımcı olamaz ki sana.

umutsuzluğu insanlar hiçbir zaman seçmemiştir ya, bak sana bir tavsiye; belki, belki de diyeceksin ki ''tavsiyeni kendin kullansaydın'' diye,
haklısın.
ama bazen herkes haklı oluyor ve herkes kaybediyor buna engel olamıyorsun. umutsuzluğu seç tersine git ve seç onu. yalnız umutsuzluk kurtarabilir seni. belki de senden sonra bütün insanlığı.
kimse yardımcı olamaz sana.
bunu anla.
düş umutsuzluğa korkma, ki korku değil midir her insanın bu sınavı kaybetmesine yol açan.
kanında dolaşmaya başlar soruyu cevaplayamadığın günden bu yana herkesin. dert mi, yara mı, yoksa böğrüne saplanmış bir buz parçası mı?
erisinde kurtulayım diye içine düştüğün ateşlerden çıkamayıp, damlayan bir plastik gibi, kötü kokular mı saçarsın kimbilir.
ömür boyu yanarsın bir sorunun karşılığını bulamayarak. o keskin acıdan kurtulmak için.
artık tavsiye vermeyeceğim sana, havada uçuşurken, ne acım kaldı nede tatlım bundan sonra.
çok kez sordum kendime; neden? neden bir mum gibi uzun süre yanmadın, aydınlatmadın ortalığı diye.
belki kötü örnek olurdun, hiç bir şey olmamaktan iyidir diye.