türkiye neden gelişemiyor analizleri

türkiye nin, cumhuriyet tarihinin ilk evrelerinde, atatürk inkilapları ve reformları ile yakaladığı gelişme ivmesini, 1950 lerden sonra yitirmesi ve üstüste yapılan hataların da katkısıyla sürekli yerinde sayması hatta zaman zaman tepe taklak dibe vurmasına çeşitli analizlerle açıklamalar getirilmeye çalışılmaktadır.
kaynaklarımızı verimli kullanamadığımız, işgücünü iyi eğitemediğimiz ve yetişmiş iş gücünü doğru iş alanlarına uygun şekilde kanalize edemediğimiz yapılabilecek en olağan tespitler arasında yer alır.
fakat çok daha derine inen ve aslında sorunun omurgasını oluşturan sebebler ya üstünkörü analiz edilir ya da yok farzedilir.
bunlardan en önemlisi de potansiyeli doğru kullanmak ve daha verimli hale getirmek için yapılması gereken, zeka(ıq, görsel zeka,işitsel zeka, duygusal zeka, vb kastedilmektedir) ve yetenek sorgulamalarıdır.
ülkenin resmi kurumları ve eğitim kurumları tarafından bu sorgulamaların yapılmadığı ya da üstün körü yapıldığı zaten toplum tarafından bilinen bir gerçektir.
aslında bu sorgulamaların üst seviye de yapılması bile bir ülkede kaynakların verimli seviyelerde kullanılabilmesi için yeterli değildir.
insan verimliliğini en üst seviyede sağlamak açısından bu sorgulamaların 3 yaş öncesinde, sağlık kurumlarının verdiği psikolojik ve pedogojik destek ve yönlendirme eşliğinde aileler tarafından yapılması gerektiği, uzman çevrelerce vurgulanmaktadır.
6 aylık bir çocuğa dahi uygulanması gayet kolay olan ve kişinin günde bir kaç saatini alabilecek belirli sorgulamalarla, 3 yaşa kadar devam ettirilen bu sorgulamalar sonucunda, zeka ve yeteneklerin erken tespiti ve doğru şekilde beslenmesi mümkün olabilecekken, genç nüfus potansiyeli dünya ortalamasının hayli üstünde olan ülkemizde maalesef bu uygulamaların hiçbiri yapılmamamakta, yapılamamaktadır.
gerek ailelerin, kısır döngünün mahkumu gibi anadan, babadan kalma yöntem ve usüllere mahkum edilmesi, gerekse de yapılan yönlendirmelere ailelerin uymaması sonucunda üstün zekalı ve yetenekli çocuklar, kalabalığın arasında yitip gitmekte; yetenekleri törpülenerek, geliştirilebilecek olanlar da, akıntıya kapılıp, yetenek dışı alanlara yönlendiğinden, yeteneksiz olarak algılanmakta ve hayatları boyunca bu algıya kanalize edilmektedirler.
hayatımızın her safhasında duymaya çok alışık olduğumuz, yeteneksiz insan yoktur sözü, maalesef ki ülkemizde geçerliliğini yitirerek, aslında yetenekleri keşfedilmemiş insan çoktura dönüşmektedir.
daha somut bir örneklem yapmak gerekirse;
ailelerin çocuklarını kendi istek ve arzuları doğrultusunda büyütmeye yeltenmeleri, çocuklarını yeteneksizliğe sürüklemeleri anlamına gelmektedir.
doktor, avukat, hakim olmak istediğini hademe, memur, işçi olduktan sonra farkeden insanlarımız, çocuklarına hayallerini sırtlatarak, kendi hayallerinin hamallığını yaptırmakta; çocuktan bu yönde verim alamadığı zamanda yapabileceği en hatalı şeyi yaparak, çocuğunu aşşağılamakta, yeteneksiz olduğu düşüncesine kapılmasına sebebiyet vermektedirler.
daha fazla uzatmadan özetlersek, boş ve yitik hayaller ülkesinin erişkin insanları, çocuklarını da iyi niyetli ama kötü sonuçlu bir eylem tarzı içine girerek, aynı boşluğun, yitmişliğin içine çekmektedirler. bu çekime engel olmayan, olamayan tüm sistemimizde insan kaynakları dar boğazından hiçbir zaman çıkamamaktadır.
maddiyat kaygısı ve arzusu ile üniversite eğitimi eğitimi verilen ve alınan bir ülke olmamızda işte bu temellerden kaynaklanmakta ve vasfı olmayan, olamayan lisans ve lisans üstü eğitim almış bireyler ordusu yaratmaktadır.
dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde, doktor olup da doktor olmayı aslında istemeyen bireye rastlayamazsınız(istisnalar kaideyi bozmaz) ama türkiye de tonla vardır.
bunun içindir ki hastasına kötü davranır. bilgisi dışındaki alanlara müdahil olur.
hem hatalı meslek seçimi hem de maddiyat kaygısı ile verilmiş bir eğitimin sonucu olarak, sağlık sistemi felç olur.
bunu her meslek dalına ve her sosyal alana uyarlayabilirsiniz.
ikinci bir tespit de şudur olmalıdır ki yetenekten ve zekadan korkan bir toplum olduğumuz, yanlışları düzeltmek adına iyi okunmalıdır.
6 aylıkken konuşmaya başlayan, 1 yaşında okuyan ve yazan, 2 yaşında piyano çalan(tabii bulabilirse) çocuklar bizim toplumumuzda şaşkınlıkla karışık bir korku hali ile karşılanır.
genel olarak, böyle bir durum karşısında aileler çocuğu köreltici yönde hareket ederler.
profeyonel destek ilk tercih olması gerekirken en iyimser haliyle, kendileri amatörce desteklemye kalkar ve çocuğu yeteneklerinden nefret eder hale getirirler.
otistik çocuklarımızın hali malumunuz.
çocukların yapamadıkları sorgulanmaktan, üst düzeyde yapabildikleri ya hiç görülmemekte ya da üstün zekalı çocuklara yapılan uygunsuz muamelelere maruz bırakılarak, çocukta tramvalar ayratacak psikolojik sorunlara kaynaklık edecek hale sokulmaktadır.
biz, ibiş ve külhanbeyi toplumu olarak, çocuğumuzda neşe ve fiziksel performans(dans, takla, yumruk gücü, vb) ararız.
sadece bizi eğlendiren ya da tatmin eden yeteneklerini destekleriz.
tespitin doğruluğunu yetenek sınadığımız ortamlardan hatta tv proğram ve yarışmalarından doğrulayabilirsiniz.
sözü fazla uzatmayalım. sonuç olarak insan kaynakları yönetiminde vasat bile sayılamayacağımız net bir gerçeklik olarak önümüzde durmaktadır.
doğal kaynaklarımızın yüz milyona vuran nüfusumuzu gelişmiş toplumlar seviyesinde yaşam koşulları sunamayacağı realiteyken, tek çaremiz olan, kaynaklarımızı en üst düzey verim seviyesinde kullanma yolunu açacak adımları atmıyor olmamız, türkiyenin gelişememe analizine de noktayı koyacak tespit olarak karşımızda duruyor.