entry'ler (108)

hayatta anlık mutluluk veren şeyler

fıstıkla dolu bir torbanın içine parmaklarını daldırmak.

nicole kidman mı daha güzel ben mi aşkım

+ onunda kendine göre bir güzelliği var aşkım.
- ?!
+ herkes güzeldir diyorum ya, hepimizi kardeşiz aşkım.
- sıçtın sıvama bağri allahın belası herif.

fazla uyuyunca uykunun daha çok gelmesi

vücut kendini 7 saatlik periyotlar şeklinde ayarlıyormuş. yani tam 7 saat uyuyup kalkınca uykusuzluk olmuyormuş. 7 saati geçerseniz, 14 saat olana kadar beklemeniz gerekiyormuş.

sınav kağıtlarının dağıtıldığı an düşünülenler

"abi yine fizikte sıçtık. şurda bir şekil var ama ne lan bu. balkon varmış. topu yerden atmışlar. 0,2 saniye topu görmüş balkondaki. balkonun yerden yüksekliği nedir? iyi de bunun fizikle ne ilgisi var ki?" sonra da kurtarmaya girdim. aynı tas aynı hamam.

hayat içki ve seksten ibaret değil

oha akp'li "seks" dedi. hecelesene tekrar arınç! ciddi ciddi konuya bakacak olursak arınç yaptığı "dokunaklı" açıklamada bir şeyi gözden kaçırıyor. devlet ne zamandan beri insanların yaşama bakış açılarını belirliyor? ve bunu neden yapıyor? yasalarda da yazmıyor ki: devlet kişilerin hayatın anlamı tanımını belirleyebilir, ortak bir hayata bakış açısı vardır. niye arınç bize hayatın anlamını anlatıyor o zaman?

her insanın beklentisi farklıdır. ve hayatın nelerden ibaret olduğunu kişilerin beklentileri belirler. ama işte onu bile hükümet belirleyip kalın, kırmızı, yanıp sönen çizgilerle sınırlandırmak isteyince farkında olmadan kendini rezil ediyor dünya basınına.

sözlük yazarlarının itirafları

oturdum dünden kalan doğum günü pastamın son kırıntılarını bir güzel yedim. kardeşime bir lokmacık bile ayırmadım ama eve gelip pastayı sorduğunda "babam dün gece kalkıp yemiş aa" demeyi düşünüyorum. bu kadar kaloriyi alıp harcaması gerekiyor tabi insanın ama nerdee? sabahtan beri yaptığım tek enerji harcatan aktivite nefes alıp verirken glikozu aktifleştirebilmek için vücudumun harcadığı 2 atp.

(bkz: oksijenli solonum)
(bkz: biyoloji)

hiç birinci sınıf yazar hatun olmadığı gerçeği

sözlükteki her kadın yazara sarkan, laf atıp egosunu tatmin eden ve kendisine kadınlar tarafından yöneltilen olumsuz eleştirilerle orgazm olan 3.sınıf erkek gerçeği.

ak partiye iftira atmanın cildi güzelleştirmesi

tabiki sabah akşam, tok karnına, günde 2 kere yani. yaptıktan sonra da üstüne bir bardak su içiyorsun. pırıl pırıl oluyorsun.

bir kıza alınabilecek en iyi doğum günü hediyesi

bu kızın ilgi alanlarına göre değişir. Hayatımda bana alındığına en çok sevindiğim hediye kapağında Rüzgar Gibi Geçti'nin afişi olan bir not defteri. Birkaç gündür hayatımın en mutlu günlerini yaşıyorum o not defteriyle.

bayankonsolos

95'li yazardır. kendisi bu yazın sonunda 10. sınıf olacaktır. denildiği gibi geç olsun da güç olmasındır.

wish you were here

sonunda aradığımı buldum dediğim şarkıdır. pink floyd'u daha çok sevdirmiştir. bir şaheserdir.

söylenmesi zevk veren ingilizce kelimeler

(bkz: although)

avrupa krizdeyken türkiye nin yüzde 7 büyümesi

yüzde 7 olumlu bir anlamda kullanılmışsa ülkemiz için imkasız, "borçların, dışa bağımlılığın" yüzde 7 büyümesiyle ilgili bir anlamda kullanılmışsa da gayet imkanlı bir durumdur. türkiye'de üretilsin üretilmesin, ekim alanı olsun olmasın herşey dışardan alınırken ve avrupa krizle sallanırken ekonomimizin büyümesi pek de inandırıcı gelmiyor. türkiye iktidarın dediği gibi olumlu yönde yüzde 7 büyüdüyse, neden borçlarımızın üstüne borç katarak, istikrarlı ve fizikteki düzgün hızlanan hareket grafiğine benzeyen bir grafik çizerek borçlanmaktayız? kısaca türkiye dışa bağımlılık, borçlar ve dış siyasette düşman edinme bakımında yüzde 7 büyüdüğü başarılı bir yıl geçirmektedir. başımızdakilerin ellerinine sağlık.

bir sözlük yazarının son entry si

yazılması için irade gereken entrydir. ne kadar bu son desek de, sonu gelmiyor bir türlü. hepimizde bir yazarlık sevdası aldı başını gidiyor, durduramıyoruz bir türlü kendimizi. en son entrymi iki ay önce yazmıştım. yazarken "bu son" demiştim. ama bugün bir arkadaşımla konusu açılınca tutamadım kendimi, yine buraya geldim. hani korku filmlerinin replikleri olur ya "buraya girebilirsin ama çıkmazsın" diye. burası da öyle. giriş var ama çıkmak zor. o yüzden de son entrysini yazabilen yazar sayısı azınlıktadır.

türkiye de gündemin bir türlü ekonomiye gelememesi

10 yıl sonra gündeme gelecek ve durumun ne kadar vahim olduğu kafamıza dank edecektir. başımızdaki iktidar (siirt'teki tecavüz olayları için medyayı suçlayan "niye haber ediyorsunuz bunu efenim. olan olmuş bir kere yahu!" diyen, pişkin iktidar diyoruz biz buna)ve niteliksiz ana muhalefet ( "ahlaksız teklifi" açığa çıkaran fakat işsizliği bir türlü gündeme getiremeyen) partisi başımızda oldukça uzun bir süre gündeme gelmez.

mutluluğun formülü

insanın hayatının çoğu zamanında yakaladığı ama bir türlü farkedemediği formüldür. bazen keşke "a kare+b kare=c kare" desek ve hopp! mutluluk ayağımıza kadar gelse diyoruz ama bu mutluluk. ne hipotenüs formülüyle bulunuyor ne de kimya denklemleri, redoks tepkimeleriyle. sadece karşına çıkmasını beklemek zorundasın.

kalın giydirildiği için kolları kapanmayan çocuk

o çocuk benim, sensin kısaca biziz. birde benim annem erkek kardeşimin altından zorla külotlu çorap giydirirdi ki bu davranış, o yaşlardaki erkek çocuğuna yapılan en büyük hakarettir.

abd nin japonya soykırımı tbmm den hala geçmedi

ermeni soykırımı da tam olarak kabul edilmedi. obama sözlü olarak kabul etmeyeceklerini söyledi. buna rağmen ankara'ya göre bir türk'ün "washington'a ayak basması" kabul edilemez. önceleri verilen bu tepki doğru olsa da, şuan abd ile olan tüm köprüleri atmak, ipleri kesmekten başka bir işe yaramıyor. washington hükümetiyle olan tüm toplantıları iptal etmek, ettirmek bunun çözümüymüş gibi davranılıyor. fakat tarihten ders alınmıyor değil mi? 1972 yılında fransa lyon'da ermeni anıtı açılmasına izin verilmişti. o günün büyükelçisi ilk uçakla türkiye'ye dönmüştü. 2 yıl Paris'e büyükelçi gönderilmemişti. paris'in bu durumu taktığı yoktu. sonra türkiye büyükelçi göndereceğini haber verilmişti. paris'se "keyfiniz bilir." demişti. tıpkı bugünkü durum gibi. tabiki türkiye'nin eli böyle bir iddia karşısında armut toplamıyor. fakat başbakanın ortalığı yakıp yıkması dış siyasette değil ancak iç siyasette ona puan sağlar. dış siyasetteki durumsa "paris'e büyükelçi göndermek" le eşdeğerdir.

edit: fransa'daki ermeni anıtı hakkında daha fazla bilgi almak isteyenler yalçın doğan'ın yazısını okuyabilirler.

baykal ın dürüstlükten dolayı iktidar olamaması

ben de pek bir düşüncesi, yapıcı fikri olmadığı için iktidar olamıyor sanmıştım. hayal dünyasında yaşamadığımıza göre şunu kabul edelim: iktidar çalıyor, soyup soğana çeviriyor. ama yine gerçeklere bağlı kalıp konuşursak baykal'ın gerçekten yapıcı bir adam olmadığı ortadadır. en güzel örnek yargı reformu. yargı reformunun yargıyı çürütmeye yönelik olduğunu, milletvekilinde (aslında lidervekili)olduğu gibi, aslında hsyk'ya olayları iktidarın dümen suyuna çevirecek iktidar adamlarının geleceğini sağır sultan duydu artık. peki baykal ne yaptı? sadece karşı çıktı. "olmaz. bu yargıyı siyasileştirmektir. iktidarın seçimlere az kala paçasını kurtarma çalışmasıdır." dedi. yapıcı bir eleştiri sundu mu? alternatif çözüm önerisi getirdi mi? hayır. işte baykal bundan dolayı kaybediyor. başka açıklaması var mı?

sözlük yazarlarının itirafları

sözlük bende garip bir paranoya yarattı. sözlüğe girmediğim her gün sözlük hiç aklımdan çıkmıyor. beynimin tüm kıvrımları "acaba kimler ne yazdı? acaba nasıl başlıklar var?" gibi binlerce soruyla doluyor. sonra işimi gücümü bırakıp oksijensiz kalan balığın suya kavuşması gibi sözlüğe giriyorum. bunu yaparken de aşka geliyorum. işte sözlük, tüm itiraflarım senin çevrende toplanmış durumda. ha bir de şu var: " itiraf ediyorum birkaç entrymi acımasızca sildim." ve bunu yaparken elim bile titremedi.