bugün
- shawarma13
- kitap okumak16
- anın görüntüsü14
- sözlükte kız var mı12
- datça11
- lazere giden erkek8
- şort mevsiminin açılması9
- kadınınız mini etek giyebilir mi11
- yazarların özlediği şeyler11
- gecenin şiiri13
- gecenin şarkısı8
- darwinin ateist olmaması9
- zeki insanların yalnızlığı seçmesi11
- yazın ferahlatan içecekler9
- gerdekte korkudan bayılan türbanlı11
- akp ye oy atmanın sonucu9
- almanya da 199 euro'ya satılan alanya tatili12
- ibb'nin soyulup soğana çevirilmesi8
- rus kızlarına ilgisi olmayan türk erkeği24
- ellerim bos gonlum hos9
- ıq seviyesi 130 ve üstü yazarlar tam liste8
- sözlüğün aptalları sıralı tam liste13
- asgari ücret 52bine çıksa kiralar da 15 bine çıkar20
- en son ne yediniz22
- şaka maka 2025 yılında hala komünist olması11
- 3 polis şehit eden teröristin serbest kalması9
- 23 mayıs 2025 fenerbahçe beko panathinaikos maçı16
- sucuklu yumurta8
- günün yorgunluğunu alan şeyler8
- sözlük yazarlarının en sevdiği tatlı10
- lgbt denilen sapkınlık vahim boyutlara ulaştı14
- taşak traşı olmak14
- her şeye amk diyen tip14
- yaz geliyor heyoo8
- yapılacak tek şey siyonistleri tek tek öldürmek9
- her entrynin sonuna evet yazan yazar11
- israil'e en çok mal satan beş ülke9
- sevismek10
- evlenmemek için nedenler11
- filistinlilerin dedeleri topraklarını sattı8
- yunan halkına düşman değilim10
- kaldırımdaki taşa tecavüz eden adam11
- evlenilecek adam modeli8


entry'ler (46)
görsel
Aziz istanbul.
Aziz istanbul.
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak
Sular sarardı yüzün perde perde solmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta
Eğilmiş arza kanar muttasıl kanar güller
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller
Sular mı yandı neden tunca benziyor mermer
Bu bir lisân-ı hafidir ki ruha dolmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta.
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak
Sular sarardı yüzün perde perde solmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta
Eğilmiş arza kanar muttasıl kanar güller
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller
Sular mı yandı neden tunca benziyor mermer
Bu bir lisân-ı hafidir ki ruha dolmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta.
görsel
Yesilcam.
Yesilcam.
Cem adrian - sana bunlari hic bilmedigin bir yerden yaziyorum.
Daha kaç kez ıskalayacağız hayatı Olric?
-Oklarımız bitene kadar efendimiz..
-Oklarımız bitene kadar efendimiz..
Sadece evcilleştirdiğin kişiyi anlayabilirsin” dedi tilki. “insanlarınsa hiçbir şeyi anlayacak vakitleri yoktur. Her şeyi dükkandan hazır alırlar. Ve arkadaşlar dükkanlarda satılmadığı için de hiç arkadaşları olmaz. Eğer bir arkadaşın olsun istiyorsan evcilleştir beni!”…
Kucuk Prensin gezeni.
Kucuk Prensin gezeni.
görsel
Bir agac gibi, tek ve hür.
Bir agac gibi, tek ve hür.
Bir tanem!
Son mektubunda:
'Başım sızlıyor yüreğim sersem! ' diyorsun.
'Seni asarlarsa seni kaybedersem;
diyorsun;
'yaşıyamam! '
Yaşarsın karıcığım,
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda; yaşarsın kalbimin
kızıl saçlı bacısı
en fazla bir yıl sürer
yirminci asırlılarda
ölüm acısı.
Ölüm
bir ipte sallanan bir ölü.
Bu ölüme bir türlü
razı olmuyor gönlüm.
Fakat
emin ol ki sevgilim;
zavallı bir çingenenin
kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli
geçirecekse eğer
ipi boğazıma,
mavi gözlerimde korkuyu görmek için
boşuna bakacaklar
Nazıma!
Ben,
alaca karanlığında son sabahımın
dostlarımı ve seni göreceğim,
ve yalnız
yarı kalmış bir şarkının acısını
toprağa götüreceğim...
Karım benim!
iyi yürekli
altın renkli,
gözleri baldan tatlı arım benim:
ne diye yazdım sana
istendiğini idamımın,
daha dava ilk adımında
ve bir şalgam gibi koparmıyorlar
kellesini adamın.
Haydi bunlara boş ver.
Bunlar uzak bir ihtimal.
Paran varsa eğer
bana fanila bir don al,
tuttu bacağımın siyatik ağrısı,
Ve unutma ki
daima iyi şeyler düşünmeli
bir mahpusun karısı.
Son mektubunda:
'Başım sızlıyor yüreğim sersem! ' diyorsun.
'Seni asarlarsa seni kaybedersem;
diyorsun;
'yaşıyamam! '
Yaşarsın karıcığım,
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda; yaşarsın kalbimin
kızıl saçlı bacısı
en fazla bir yıl sürer
yirminci asırlılarda
ölüm acısı.
Ölüm
bir ipte sallanan bir ölü.
Bu ölüme bir türlü
razı olmuyor gönlüm.
Fakat
emin ol ki sevgilim;
zavallı bir çingenenin
kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli
geçirecekse eğer
ipi boğazıma,
mavi gözlerimde korkuyu görmek için
boşuna bakacaklar
Nazıma!
Ben,
alaca karanlığında son sabahımın
dostlarımı ve seni göreceğim,
ve yalnız
yarı kalmış bir şarkının acısını
toprağa götüreceğim...
Karım benim!
iyi yürekli
altın renkli,
gözleri baldan tatlı arım benim:
ne diye yazdım sana
istendiğini idamımın,
daha dava ilk adımında
ve bir şalgam gibi koparmıyorlar
kellesini adamın.
Haydi bunlara boş ver.
Bunlar uzak bir ihtimal.
Paran varsa eğer
bana fanila bir don al,
tuttu bacağımın siyatik ağrısı,
Ve unutma ki
daima iyi şeyler düşünmeli
bir mahpusun karısı.
Cok isteyip, imkansizliklardan dolayi okuyamayan ne kadar cocuk varsa imkan olmak. Bide ayni cocuklar yataga ac girmeseler kafi.
Oguz atay.
Melekler Sehri
Mavi Boncuk.
Mavi Boncuk.
Yanlis bir tespittir. Bir cocugun hayatina daha fazla etki edebilecek baska bir meslek yoktur.
Erkekler tecavuz etmez. Cunku tecavuz edene erkek denmez. Bir kadindan dunyaya geldigini unutmus bir ahmaktir o. Idamla cezalandirilmasi yegane dilegimizdir...
Ben içeri düştüğümden beri
güneşin etrafında on kere döndü dünya.
Ona sorarsanız:
“Lâfı bile edilmez,
mikroskobik bir zaman.”
Bana sorarsanız:
“On senesi ömrümün.”
Bir kurşun kalemim vardı
ben içeri düştüğüm sene.
Bir haftada yaza yaza tükeniverdi.
Ona sorarsanız:
“Bütün bir hayat.”
Bana sorarsanız:
“Adam sen de, bir iki hafta.”
Katillikten yatan Osman,
ben içeri düştüğümden beri,
yedi buçuğu doldurup çıktı,
dolaştı dışarlarda bir vakit,
sonra kaçakçılıktan tekrar düştü içeri,
altı ayı doldurup çıktı tekrar,
dün mektup geldi, evlenmiş,
bir çocuğu doğacakmış baharda.
Şimdi on yaşına bastı,
ben içeri düştüğüm sene,
ana rahmine düşen çocuklar.
Ve o yılın titrek, ince, uzun bacaklı tayları,
rahat, geniş sağrılı birer kısrak oldular çoktan.
Fakat zeytin fidanları hâlâ fidan,
hâlâ çocuktur.
Yeni meydanlar açılmış uzaktaki şehrimde
ben içeri düştüğümden beri.
Ve bizim hane halkı
bilmediğim bir sokakta
görmediğim bir evde oturuyor.
Pamuk gibiydi, bembeyazdı ekmek
ben içeri düştüğüm sene.
Sonra vesikaya bindi,
bizim burda, içerde, birbirini vurdu millet
yumruk kadar, simsiyah bir tayın için.
Şimdi serbestledi yine,
fakat esmer ve tatsız.
Ben içeri düştüğüm sene
iKiNCiSi başlamamıştı henüz.
Daşav kampında fırınlar yakılmamış,
atom bombası atılmamıştı Hiroşima’ya.
Boğazlanan bir çocuğun kanı gibi aktı zaman.
Sonra kapandı resmen o fasıl,
şimdi ÜÇÜNCÜDEN bahsediyor Amerikan doları.
Fakat gün ışıdı her şeye rağmen
ben içeri düştüğümden beri.
Ve “Karanlığın kenarından
ONLAR ağır ellerini kaldırımlara basıp
doğruldular” yarı yarıya.
Ben içeri düştüğümden beri
güneşin etrafında on kere döndü dünya.
Ve aynı ihtirasla tekrar ediyorum yine,
ben içeri düştüğüm sene
ONLAR için yazdığımı:
“Onlar ki toprakta karınca
suda balık
havada kuş kadar çokturlar,
korkak, cesur,
cahil, hakîm
ve çocukturlar,
ve kahreden
yaratan ki onlardır,
şarkılarımda yalnız onların mâceraları vardır.”
Ve gayrısı,
meselâ benim on sene yatmam,
lâfü güzaf.
NAZIM HIKMET
güneşin etrafında on kere döndü dünya.
Ona sorarsanız:
“Lâfı bile edilmez,
mikroskobik bir zaman.”
Bana sorarsanız:
“On senesi ömrümün.”
Bir kurşun kalemim vardı
ben içeri düştüğüm sene.
Bir haftada yaza yaza tükeniverdi.
Ona sorarsanız:
“Bütün bir hayat.”
Bana sorarsanız:
“Adam sen de, bir iki hafta.”
Katillikten yatan Osman,
ben içeri düştüğümden beri,
yedi buçuğu doldurup çıktı,
dolaştı dışarlarda bir vakit,
sonra kaçakçılıktan tekrar düştü içeri,
altı ayı doldurup çıktı tekrar,
dün mektup geldi, evlenmiş,
bir çocuğu doğacakmış baharda.
Şimdi on yaşına bastı,
ben içeri düştüğüm sene,
ana rahmine düşen çocuklar.
Ve o yılın titrek, ince, uzun bacaklı tayları,
rahat, geniş sağrılı birer kısrak oldular çoktan.
Fakat zeytin fidanları hâlâ fidan,
hâlâ çocuktur.
Yeni meydanlar açılmış uzaktaki şehrimde
ben içeri düştüğümden beri.
Ve bizim hane halkı
bilmediğim bir sokakta
görmediğim bir evde oturuyor.
Pamuk gibiydi, bembeyazdı ekmek
ben içeri düştüğüm sene.
Sonra vesikaya bindi,
bizim burda, içerde, birbirini vurdu millet
yumruk kadar, simsiyah bir tayın için.
Şimdi serbestledi yine,
fakat esmer ve tatsız.
Ben içeri düştüğüm sene
iKiNCiSi başlamamıştı henüz.
Daşav kampında fırınlar yakılmamış,
atom bombası atılmamıştı Hiroşima’ya.
Boğazlanan bir çocuğun kanı gibi aktı zaman.
Sonra kapandı resmen o fasıl,
şimdi ÜÇÜNCÜDEN bahsediyor Amerikan doları.
Fakat gün ışıdı her şeye rağmen
ben içeri düştüğümden beri.
Ve “Karanlığın kenarından
ONLAR ağır ellerini kaldırımlara basıp
doğruldular” yarı yarıya.
Ben içeri düştüğümden beri
güneşin etrafında on kere döndü dünya.
Ve aynı ihtirasla tekrar ediyorum yine,
ben içeri düştüğüm sene
ONLAR için yazdığımı:
“Onlar ki toprakta karınca
suda balık
havada kuş kadar çokturlar,
korkak, cesur,
cahil, hakîm
ve çocukturlar,
ve kahreden
yaratan ki onlardır,
şarkılarımda yalnız onların mâceraları vardır.”
Ve gayrısı,
meselâ benim on sene yatmam,
lâfü güzaf.
NAZIM HIKMET
Yas 35 siiri.
Kalabalikla dinlenmez yalniz olmalisiniz.
-Yağmur yağıyor Olric. Islanıyor etraf, ağlasak kimse anlamaz değil mi?
-Anlamaz efendimiz..
-Anlamaz efendimiz..
https://youtu.be/0Mq9Ri8CjMg
Bugun siir gunu.
Bugun siir gunu.
Kaldirim taslarini sayanlariz biz
Sevdigimiz var.
Sevdigimiz var.