entry'ler (149)

bir insan neden yalnızlığı seçer

türkçenin konuşanlarının dil ile büyük sorunları var. bu cümleyi kurduğum bağlam gramatik değil, kavramların, kelimelerin anlamına sahip olmaktan bahsediyorum. örneğin yalnızlık bir tercih değildir, insan yalnızlığa ancak maruz kalabilir. bunun dışında insan kendi başına kalmayı, tek başınalığı tercih edebilir; böyle bir durumda zaten insanların yalnızlık kavramını kullanırken kast ettiği baskılayıcı duyguları yaşamıyordur.

Belki sorun sözlükleri felsefecilerin, sosyologların, psikologların değil de türkçe gramer mezunlarının hazırlıyor olması. nerde böyle bir tercihte bulunuldu ki burada bulunulsun. Her neyse insan tek başına kalmayı çoğu zaman aralıklarla tercih eder çünkü diğer insanlarla bir arada olmaklığı ile ulaşamayacağı bir anı arzuluyordur. sonrasında zaten insanlar arasına geri döner.

100 yıllık şarap kaç para

Hangi üzüm türünden elde edildiği ve hasat edilme zamanın bilinmesi ile çözüme kavuşacak soru. Örneğin 1976 hasatı 1970 hasatından çok daha hoş tatlı bir üzüm vermişse, 76şarabı 70 şarabından daha fiyatlı olacaktır. Ya da 200 yıllık öküzgözü şarabı, tanenin miktarı düşük bir üzümden yapıldığından bir değere sahip olmayacaktır

faşizmin de sosyalizmin de dünyada sevilmemesi

Temel olarak faşizm, ulusçu sosyal devlet anlayışına, sosyalizm uluslararası devlet anlayışına sahiptir. ikisinin de temel sorunu güçler ayrılığını, dolayısıyla erkin gücünü yeterince iyi tespit edememekten gelir. Hakim sınıf, fazla güçlü bir koltuğa sahip olduğundan sorun kaçınılmazdır. Dolayısıyla yaşanmış örnekler iki siyasi tutum için de çekince yaratır.

inanmayana pislik diyen dine saygı duymak

Saygı verili değil kazanılan bir değere ait kavramdır. Dolayısıyla saygı duyulacak şey, kendisinde o değeri barındıran muhteviyata sahip olmalıdır. Öyleyse kendinde saygı barındırmayan hiç bir nesnenin, saygı duyulma zorunluluğu yoktur.

kadın olmanın zorlukları

Beaovoir, ikinci cins olarak anıyor kadını. çünkü, ona biçilen değerleri ve rolü layıkıyla oynamadığı zaman aşağılanıyor, lanetleniyor, değersizleştiriliyor. Kendine biçilen rolü layığıyla oynadığı zaman, hala fiziksel güçsüzlüğü dolayısıyla tecavüze uğrayabiliyor, üstüne baskı kurulabiliyor, dayak yiyebiliyor, akla gelebilecek her türlü insanlık dışı edimin mağduru olabiliyor. Üstelik rolün hakkını verdiğinde ondan beklenen utanç duygusuna sahip olduğu varsayılarak başına bu tür şeylerin gelmesi kolaylaştırılıyor. Çünkü kadına suç teşkil eden bir edimde bulunan kişi, toplumsal olarak ayıplanmayacağının, gururunun incitilmeyeceğinin farkında. Bu yüzden kafası dik cezaevine gidebiliyor. Fakat suçluyu lanetleyen aynı toplum kadının hesabına utanç, onur zedelenmesi, aşağılanma yazıyor.

Yani diyeceğim odur ki, ömrünü eşitliğe, zihinlerin düzelmesine adamalı insan. Kadına rol biçmeden, o gözlükleri takmadan.

türkiyenin can sıkıcı bir hal alması

Normal tanımı içerisinde sosyal devlet, vatandaşlarının yaşam kalitelerinin arttırılmasını ve gelir eşitsizliğini vergilendirmelerle beraber en alt seviyede tutmayı hedefler. Türkiye'de devlet, vatandaşın sırtına yük olmanın dışında herhangi bir işleve sahip olmadığı için ülkenin de can sıkıcı olması normal.

Mesela şöyle bir şey olsa, vatandaştan aldığın telsiz vergileriyle devlete ait bir operatör var etsen paranı ordan kazansan vatandaştan da bu vergiyi almadığın gibi ona iş alanı yaratmış olsan. Alkolden, sigaradan aldığın vergilerle aynısını yapsan. Yani devlet olarak sen de herkes gibi üretime katılsan, hem vatandaşına iş olanağı sağlar hem vergilerle insanlara hayatı dar etmezsin. Fakat hazır yemeye alışıldığı için böyle bir ekonomik modelin desteklenmesi yerine tabi varolan kamu kurumlarını satmak daha kolay geldi hükümete.

Ne bilim, olmaz burdan, olamıyor. Bazen olacak gibi olduğunda da ülke karışıyor zaten.

Ayasofya vatana millete, ekonomiye hayırlı olsun.

edit: yarın öbür gün bu kadar da konuşamayız belki, konuşabiliyorken konuşayım dedim, haydin karanlık günlere türkiye.

nasıl ölmek isterdiniz

Bilinçli ölüm insan türünün bir eylemi yani her intaharda bir miktar insanlık onuru bulunur ve sanırım nasıl ölmek istediğini seçmenin tek yoludur.

Hayatımın her hangi bir anında şimdi denen bir zaman diliminde ölmek isteyeceğimi sanmam. Çünkü ölmek gelecekten bir beklenti, kaçınılmaz bir şey ve o henüz orada olduğu düşünülürken gerçekleşecektir.

Ölmekten çok ölmenin yaşatacağı düşünülen fiziksel acıdan korkulduğundan uykuda yani tamaöen bilinç dışında ölmek istemek ekseriyetle insanın yönelimidir fakat burada acı olan ölmenin kendisi yani bilincin bitimi, ben bilincinin, kişisel hafızanın yok oluşudur. Ölmek üstüne ne güzelleme yazılırsa yazılsın geniş anlamda hiçten hiçe olan yolculuğun tamamlanıp var oluşun sona ermesidir. Unutulmama avuntusu da psikolojik olarak hiçleşmenin ağrı kesicisi olarak kullanılır. Fakat ister istemez güneşin bile öleceği bir evrende sonsuzluk düşü kurmak biraz hayalperestlik olur. Demirçağının en iyi şarkıcısı, yontma taş devrinin en büyük yöneticisi, cilalı taş devrinin en büyük bilim adamı artık hatırlanmaz.

Ölmek nerden baksan ölmektir o yüzden ölümün herhangi bir biçimini istemek, ondan iyilik ummak olsa gerek.

Ölümde güzel, iyi gibi içi boş olan kavramları içeriklendirecek özbilinç ortadan kalkar bu yüzden iyi ve güzelin özbilinç açısından işin içine karıştığı bir ölüm yoktur.

Var olmak tutkulu bir şey, var olma tutkusu ölümü düşünebilenler için kaçınılmaz. Her gün eziyet çekilen, işkencelerle fiziksel bütünlüğü bozulan biri bile en azından vardır. işkence çeken bir özne vardır, kendini ve işkence çektiğini tanımlayabilir. Umut edebilir, farklı duygular ve düşüncelere kapılabilir. Diğer türlüyse hiç.

Öyleyse ölümü istemek var olma tutkusundan daha büyük bir tutkunun eseri olmadıkça anlaşılamaz. Kendini bir şeylet için feda etmek bilincin tam bir olgunluk evresindeki kararını imler. Bilerek ve hiçleşeceğini göz önünde bulundurarak ahmakça olmayan bir ölüm kendinibir düşünce ya da inanç için feda etme insanlık onuruna yeterince uygun düşer

atatürk mü büyük tayyip erdoğan mı

Büyüklük kavramını ne olarak tanımladığınıza bağlı. Örneğin liderlik ve kararlılık yönünden atatürk büyüktür, sebepleri malum iyi bir savaş yönetiyor ve kimsenin adını duymadığı bir rejime sahip yeni bir ülke kuruyorsunuz. Atatürk Yaş olarak da büyüktür. Bundan başka, giyim kuşam, kibarlık ve zerafet yönünden de epey bir ilerdedir.

Erdoğan' a gelirsek, kabalık konusunda atatürk' e göre çok büyüktür. Servet bakımından da geriye hayli bir şey bırakacaktır. Atatürk ise şahsi menfaatlerini sürdürmeye yönelik bir servet bırakmamıştır. Yani demek istediğim atatürk geriye ne bırakmışsa halka aittir. Erdoğan ve atatürk güvensizlik konusunda da yarışamaz çünkü halkının yarısı ve batı dünyasının tamamı erdoğan konusunda kuşkulu.

Diktatörlükte kim daha büyüktür tam karar veremedim. ikisi de bu konuda kendini fazlasıyla geliştirmiştir.

özgüvenle karıştırılan şeyler

Özgüven kavramının mahiyeti kendinde herhangi bir eylemi eyleme kudretinin bulunduğuna dayalı inançtır. Öyleyse karıştığı da diğer inançlar olacaktır. Örneğin bilgisinin yetemeyeceği bir konuda yetebileceğine olan inanç: budalalık, bir işi yapacak kudreti yokken o işi yapabilmeye duyulan inanç: ahmaklık. Bir insanı eleştirmeye görgüsünün yeteceğine dair inanç: safdillilik.

mutsuz insanlara tavsiyeler

Mutluluk pekala neden sonuç ilişkisi içerisinde yer almak zorunda değildir. Ekseriyetle insanın doğal durumunun mutluluk olduğu söylenebilir. Çünkü her şey bir iyiyi arzular ve insan için de en yüksek iyi mutluluktur. Diğer tüm iyiler bu iyi için istenir. (bkz: aristoteles)

Öyleyse ilginç olan mutluluk değil mutsuzluktur. Çünkü iyi olan mutluluksa ve insan doğal olarak bu durumun içerisindeyse mutsuzluk için daima bir neden gerekir. Bu noktadan bakıldığında en azından sebepsiz mutsuzluklardan sıyrılınabilir.

ikinci olarak mutluluk bir duygu değil bir durumdur. insanın duygu yaşantısındaki çalkantılar anlıktır, artalan duygularsa yeterince güçlü değildir. Öyleyse mutluluk iyi olan duygu yaşamına yönelim olarak tanımlanabilir. Bu durumda yönelimler insan için iyi olan duygu yaşantısına yönetilirse inaan ister istemez mutluluk durumu içerisinde yer alır.

cumartesi anneleri

ideolojik sığlığınız görüş mesafenizi insanlığın altına indiriyorsa, gün geçtikçe ne idüğü, neye hizmet ettiği, arkasında hangi güçlerin olduğunu bilmediğiniz köpekleri savunmaya başlamışsanız; tebrik ederim kardeşlerim mis gibi bir zübük olmuşsunuz. Halkın kanını emenlere alkış tutarken halkı savunduğunu sanan, millet,terör, vatan, adalet gibi kavramların mahiyetinden habersiz bir şeyleri düşünce olarak kafasında döndürdüğünü sanan bir bulaşık makinesi olmuşsunuz.

işin güzel yanı kardeşlerim bu insanlar itin köpeğin desteğiyle değil çocuklarına olan sevgileri ve adaletsizliğe olan öfkeleriyle sürdürdüler eylemlerini bu günlere geldiler. O yüzden itin köpeğin desteğine de ihtiyaçları yok.

Sevgilerle.
i. S. 1995, Ocaklar kana boyanmışken. Akheramosis

devlet

Toplumsal anlaşmaya dayandığı öne sürülen, belli bölgeden bir topluluğun haklarını ve yetkilerini kendisine devrettiği soyut yapı. insanları numaralandıran, fişleyen, takip eden, vergilendiren, hapse atan, eğitimine karar veren, hapse atan, idam eden, kendi yapısı içindeki güvenlik kuvvetleri adı altındaki oluşumlarla baskı altında tutan, soyut bir kavramdan ibaret olmasından dolayı onun adına ya da onun yetkisiyle yapıldığı öne sürülen eylemlerin hesabı sorulamayan 19. yüzyıl afyonu. Hala etkisini sürdürmekte.

Ayrıca devlet, topraklara sınırlar çizen, dünyada istediği yere gidemeyen tek hayvan olarak insanı ilan eden, "devlet ideoloji" belirleyip buna uygun vatandaşlar yetiştirmeyi amaç edinen, bireyi ve küçük toplumları yok sayıp tüm topluluğu bir gören, hükümet vasıtasıyla haklarından feragat eden topluluğun yönetimini ele alan sorumluluksuz yapı.

Devlet akıllıca kurgulanmış toplulukları baskı altında tutma biçimi, devletle dövüşmek boşlukla dövüşmektir çünkü devlet asla varlığını hissedebileceğiniz bir yapı değildir. Onun yerine hükümet ya da kralın yaptırımlarını ve emirlerini hissedersiniz fakat onlar sürekli değiştiği devlet denen soyut düşünce baki kaldığı için değerinden bir şey eksiltmezsiniz. Oysa unicorn da sonsuza kadar baki kalacaktır, ondan da hesap sorulamaz ama o böyle bir saygıya layık görülmemiştir.

Kısacası devlet topluluğun güvenlik gibi kimi kaygılarla haklarını yönetici topluluğa devretmesinden doğar sonrasında devredilen haklar ve bahaneler bireye karşı baskı unsuru olarak kullanılır. Devlet asrın canavarıdır. 90' larda çıkan anarşist bir dergi slogan olarak "olmaya devlet cihanda" mottosunu kullanırdı. Ötesine berisine dokunmadan. Olmaya devlet cihanda.

----- 1 Nisan 1939, ispanyol iç savaşı sonu, Franco gülümserken. Akheramosis.

aşk cisellik değildir

Şu değildir bu değildir ile kavram tanımlanmaz. Romantik dönem bestecilerinin bile seviştiği bir dünyada seksi sürekli ikinci plana atmak bir kirlenmişlik, masumiyetin yitimi olarak görmek fazlasıyla iktidarsız kafası. Orta çağ bile çatır çatır sevişmişken ayıp oluyor artık. verdiğin sözlerin ve yaptıklarının sorumluluklarını kabul etmekten daha büyük bir aşk bilmiyorum.

Ekseriyetle aşkı arıtılmış bir şey olarak sunmaya çalışan üçüncü şahsın aşk tanımı.

üçüncü nesil yazar

Uludağ sözlük üçüncü nesil yazar alırken alımı epey uzun tutmuştu benim de o dönem yazarlık almışlığım vardı. O dönem küçük küçük sözlüklerin kurulduğu bu yüzden yazar kazanma rekabetinin çok olduğu bir dönemdi. uludağ sözlüğün de aralarında bulunduğu sözlüklerden üyelik alınır ve ekşinin üyelik alımını açması beklenirdi sonra da buradaki hesap unutulurdu. Nitekim o dönem uludağ sözlük şimdikinden daha ağır biçimde milliyetçi ve muhafazakar bir yapıdaydı buradan kapı dışı edilmiştim. Neyse ziyadesini niyetsiz sözlükte bulup dördüncü nesilde geri dönmüştük.

edit: niye atıldığımı da hatırladım, makara suresi diye başlık açıp bakara suresinin her ayetini teker teker yolundan saptırmış olmalıyım. Hey gençlik.

altıncı nesil yazar

Noktalamaya dikkat etmezler, türkçe konusunda yetersiz kalırlardı. Sonradan gitmişler zaten.

cumartesi anneleri

Devir değiştikçe, cüceler büyüyüp kendini deve sandıkça, bu annelerin çocukları kaybolduğunda henüz doğmamış olanlar kendilerini siyasi iklimin olağan aklı sanmaya başladıkça değersizleştirilmeye hatta eylemlerine müdahale edilmeye, sözlükte karalanmaya başlanmışlar.

Mazlumun sesini duymayacaksa kulak ne işe yarar, zulmü görmeyecekse göze ne gerek var. Milliyetçi-muhafazakar ideolojilerle yetişmeniz insan onurunu es geçmeyi gerektirmez. Burası bir anayasa devleti, darbelerle, derin devletin kirli oyunlarıyla, paralı köpeklerin katliam çağırmalarıyla evlatlarının akıbetleri hakkında hiç bir fikri olmadan yaşamaya mahkum edilen bu insanların hesap sormaya hakkı vardır. Bu insanların öfke duymaya hakkı vardır. Bu insanların her cumartesi değil, haftanın her günü seslerini çıkarmaya hakkı vardır. Bu hakkı elinden alınmaya çalışan insanlara insan kalındığı sürece sadece destek olunur. Şimdinin Türkiye devlet başkanı bir zamanlar cumartesi annelerini konutuna kabul etmiş ve çocuklarının akıbetlerinin aydınlatılacağına söz vermişti. Yani bu insanlar terörist değil, bu insanların devlet düzenini yıkmak gibi planları yok, bu insanlar çocuklarını arıyorlar ve aramaya da devam edecekler.

Terörist ve vatansever kavramlarının mahiyetini kaybedip birbirinden ayrılamaz hale geldiği çağımızda insanlık onuru, mazlum, zulüm, zalim kavramları da hızla mahiyetini kaybediyor. Tamamen soyut düşünmenin içerisinde yer alan kavramlar mahiyetini kaybettikçe insanların da olanları anlamlandırma şansı kalmıyor. Böylece geriye herkese ve her şeye karşı kin kalıyor. Herkes aslan kralın yanında, onun pençe vurduğu leşten bir parçanın derdine düşmüş fakat insanlık onuru leşçiliği değil, aslanın karşısında mazlumun yanında durmayı öğütler.

Cumartesi anneleri hakları verilene kadar susmayacaktır.

------------------ i .s. 1600' lerin ortaları, Giardona Bruno' nun yakılışını izlerken, akheramosis.

siyaset ve gündem konuşulacak bir cafe açmak

Kıraathane kültürünü yeniden keşfetmek oluyor bu. Yapılmışı vardı bir zamanlar buyrun buradan yakın.

25 yaş üstü sözlükten silinsin kampanyası

Hey gidi uludağ sözlüğün niyet sözlükle kapıştığı günlerden bu günlere sözlük mefhumunun uğradığı değişime bakacak olursak ne diyelim gençler haklı. Sözlükler nasılsa eğlence, bilgi, kültür platformları olmak yerine tepeden tırnağa geyik olmayı tercih etti.
Yeni bir neslin bitmek tükenmek bilmeyen isteklerinden küçük bir tanesi.

düşün ki o bunu okuyor

Hayatta her şey bir iyiyi arzular ve bu iyi mutluluktur diyerek güzel başlamış fakat mutluluğu her şeyden ayrı bir yerde yalnız bırakarak yanılmıştın. Gerçi mutluluğu bir erek olarak görürken de pek haklı değildin. Mutluluk en başta bir duygudan çok bir durum. Bu sebepten erişilmesi için çok çabalamak gerekmiyor. Haz ve mutluluğu ayırırken sen de sanırım bunu düşündün. Bir şeyler etki etmedikçe, yani var olan durumlardan biri aksamıyirsa ya da istenmeyen durum varlığını korumuyorsa zaten mutluyuz ya da başka bir biçimde söylenirse hayatla bir derdimiz yok. Sözün özü sokrates efendi tadımız kaçmasın yeter, hayattaki en büyük beklentim bu.

gecenin sözü

Ne kaybedirim ki diyor, ne kazandın ki diyorum. ikimiz de aynı şeyi söylemiş olduk biz, yalnız birinde umut vardır.