(bkz: ben bu yaziyi sana yazdim)
...........................(ecayip heyvanlara benziyirsen, 22.08.2007 23:29)

1 yıl sonra gelen edit: başlığın yazarın üstüne kalması ana fikirli bir öykü yazmayı düşünüyorum. gün olur da yazarsam paylaşıcam.

tanım: sözlük yazarlarının hayata dair deneyimleri ya da düşüncelerini içeren öykülerdir.
* julie yatağa uzanmıştı üstünde sadece tangası vardı ve titriyordur... devamlı sayıklıyordu ilk defa yapıcam acıtma n'olur diye...

mike yavaş yavaş boynunu opmeye başlamıştı julie'nin... eliylede gögüslerini okşuyordu... julie'nin titremesi çoğalmıştı ve derin derin nefes alıyordu... mike ise bu durumdan oldukça memnundu... gögüslerini öpmeye başlamıştı oda da sadece derin derin soluk alışlar duyuluyordu... ikisi de oldukça heyecanlıydı...

mike julie'den sakso çekmesini istemişti.. julie ise bunu yapamayacağını söylemişsede dayanamamış ve başlamıştır...

titremeleri geçtikten sonra ikiside hazırdı... julie derin derin inlemeye başladı... mike incitmeden içine giriyordu canını yakmak istemiyordu biricik aşkının... iyice hızlandılar terlemişlerdi ve oldukça hızlı nefes alıp veriyorlardı...

julie artık kadın olmuştu, mike'in olmuştu... yüzlerini tebessüm kapladı ve bir birlerine sarılarak sevgi sözcükleri arasında uyudular...

yarın onlar için bambaşka olacaktı artık...

bir bitirme araci olarak hayat isimli daha basılmamış kitaptan alıntıdır... *
kimi gerçek hayattan alınma kimi hayaller dünyasından ibaret olsa da yazarlara ait öykülerdir

bir bu kadar daha seviyorum seni
bölüm-1
16 temmuz 2006

09:11

- alo
- 112 acil buyrun ..
- bacım, burada yol kenarında yatan bi adam var.. bizim marketin az ilerisinde trafik lambasının dibine sızmış ..sarhoş mudur nedir .. az önce dükkanı açarken gördüm .. kıpırdamadan yatıyor öyle yüzüstü.. bi ambulans falan neyin gönderirseniz eğer belk..
- amca nabzına filan baktınız mı ?
- yo yok bakmadım yani .. kalk diyorum kalkmıyor herif .. burnundan kan gelmiş biraz .. dedim ya geceden kalma sarhoşlardan biridir belki .. telefon açtım işte daha napıyım kızım ..
- tamam beyfendi adres alabilir miyim ?
- ııı .. ıhlamur sokak no:14 bu benzinlik filan var orayı geçince kızım .. kızıltoprak mevkiinde
- peki birazdan orda olur ambulans ..
- hee iyi o zaman .. iyi günler..
- iyi günler ..

09:13
- levent orda mı ..
- hangisi ?
- şöför olan bee .. uff
- he burada .. dur veriyim
- acele et biraz
- efendim
- levent ıhlamur sokak no 14 benzinliği geçince sağda .. yerde yatan birisi varmış .. nilgün hemşire ordaysa çıkın bi bakın
- tamam anlaşıldı

09:14
- nilgün senin çay yine soğudu .. hadi çıkıyoruz
- yaa bi dur kahvaltı ediyoz di mi şurda
- hadi hadi hadi istanbulun sarhoşlarını toplayacaz daha yolda ..
- üff .. yine mi ya tamam geliyorum

09:24

- açsana şu sireni olm
- açalım di mi
- bu trafik adamı öldürür valla
- eheheee kesin ölmüştür o da zaten
- yaa yok genel olarak dedim ..
- seni de o sigara öldürür kızım .. görmesinler yakarlar valla beni
- yok lan bi şe olmaz tırsma
- lan bunlar da var ya soldan giden bi ambulans görmesinler anında yapışır peşine .. şeytan diyo freni bi koy aklı başına gelsin arkadakinin ..
- e zeki milletiz vesselam

10:05

- ambulans geliyoo
- hocam açılın biraz da .. çocuklar çekilin siz de ordan
- yaa ne biçim adamsınız kardeşim burada yatıyor öldü mü kaldı mı iki saatte gelemediniz
- abicim yollar tıkalı napalım yani uçalım mı .. alla allaaa
- levent sedyeyi indirin nabzı çok zayıf ..
- tamam ..

10:38 / acil servis

- bilinci kapalı Mehmet bey .. nabız zayıf
- gözbebekleri tepki vermiyor zaten umarım Concussion yoktur
- nabız yok .. nabız yokkk .. gidiyor .. hastayı kaybediyoruz
- ekg ye bağlayın ..
- tamam ..
- kardiyopülmonera başlıyorum .. resüsitasyon sonra da cpr deneriz
- tamam efendim
- oksijen maskesini takın .. defibrilatorü hazırlayın .. gelmiyor geri
- hocam Miyokardiyal enfarktüs mü ?
- kızım sen git koroner yoğun bakım ünitesini hazırlattır işimiz uzun, Hakan debifrilatör hazır mı ?
- hazır hocam
- Transtorasik impedans kaldırırsa tamam Asistolide defibrilasyon tamamen götürebilir elektrotları yapıştır göğüs altlarına
- Tamam efendim
- Çabuk çabuk
- ..
- kızım sen de alkolle temizle ... QRS volümü ayarlayın
- 200 jul başlıyoruz .. lead selecti paddle a getir .. paddleları jelle .. apexteki charge düğmesine bas .. hadi be olum ..
- hazır efendim jelleri sürdüm .. buyrun ..
- 3 deyince şoklayacağım .. biiir ben çekildim .. iki sizler de çekiliiin .. üüç herkes çekilsin
- VF/VT devam ediyor efendim
- 0,9 mg adrenalin ver .. Tekrar alıyoruz .. 300 jule çıkar .. bir ben çekildim .. ikii sizler de çekilin .. üç herkes çekilsin
- Nabız yok ..
- 1mg/kg lidokain yap .. Bi kez daha .. 360 julden giriyoruz .. jelle şunları .. hazır şimdi .. bir ben çekildim .. iki sizler de çekilin .. üç herkes çekilsin ..
- Döndü ..

---
Flashback : 30.mayıs.2006 14:46 / ilk tanışma

- Anlamı ne
- Yeryüzüne en yakın ..
- sen meteoroloji mi okudun
- yok işletme
- hım
- aslında 2 senelik işletme mesunuyum 4 e tamamladım sonra işte
- muhasebecilik filan düşünmedin mi
- aslında önceki işim finansmandı ama bilmiorum çabuk sıkılıorum sanıırm
- aa Damla geldi
- selam ben geldim .. Toprak bu Yağmur , Yağmur bu Toprak
- yaa biz tanışıyoduk zaten
- e o zaman ben aradan çekileyim Toprak
- şaka yaptım yaa

---
16 temmuz 2006
10:45 - koroner yoğun bakım ünitesi

- hastanın durumu nedir Mehmet bey
- Toprak Kaya 25 yaşında .. efendim bu sabah getirildi ilk müdahaleyi acilde yaptık .. bilinci yerinde değildi .. sonra I46 hasıl oldu miyokardiuma debifrilatör ile I46.O a getirdik kardiyopulmoner resusitasyonda başarı sağlandı yalnız Kalp ve koroner dolaşımın tanısal görüntülemesinde ortaya çıkan anormal bulgular var.
- Ekokardiyografi sonuçlarında ne gibi bulgular var ?
- Doppler ekokardiyografik incelemeye göre Filtreye kan aort kanülüne bağlanmış bir luerli konnektör yoluyla geliyor, ultrafiltreden Amicon, Diafilter 10 sonra bir 33 ile hastaya ya da rezervuara geri dönüyor. işlem için aort kanülünü UF bitene dek yerinde bırakmaktayız; vönez kanülü ise, çekerek aynı yerden filtrasyon sirkuitinin venöz ucunu sağ atriyuma yerleştirdik. Filtreden önce yerleştirilen bir pompa yardımı ile hastanın kanını aortadan sağ atriyuma doğru çevirmekte, ultra filtrasyon ucuna ise 100-150 mmHg'lık bir vakum uygulamaktayız. işlem sırasında arter basıncı, CVP, arter hattı basıncı ve vakum basıncı izlendi. CVP ve arter basıncına bakarak gerektiğinde rezervuar ve oksijenatör sıvı ile yıkanarak içindeki dilüe kan da konsantre edilerek hastaya verildi. Bu şekilde hatlarda kalmış olan tüm kan elemanları hastaya verilebilmekte ve aynı anda hatlar da kristaloid ile dolu tutulabilmektedir. zaten Koroner Anjiografi de bu yönde bilgi veriyor. Defibrilasyon sürecinde 1 mg/kg lidokain verildi. VF devam ettiği için 5 mg/kg bretilyum tosilat bolus olarak verildi. olumlu sonuç verince amiodarone infüzyonu uygulandı. Zaten defibrilasyona başlamadan önce hastaya 0.9 mg 1:10.000 lik solüsyondan 0,7ml adrenalin atropin verilmişti.
- Keşke 50mg/ml bretilyum tosilat verseydiniz.
- Hastayı supin pozisyonunda tutamadık efendim ama prematüre atımlara ihtiyacımız vardı. bu yüzden 20mg/ml lidokain daha elverişliydi.
- Neyse sonuç olarak teşhis nedir Mehmet ?
- Efendim , kanda bulunan doymamış aşk oranı çok yüksek seviyede. koroner arterlerdeki akut tıkanmalar yüzünden kalp kaslarını zayıflatmış. Sol koldan atardamardan katateri verdik .. kandaki yoğuşma koroner atardamarı tıkamış koroner tromboz oluştuktan sonra bu ardı ardına yineleyince de angina pektoris oluşmuş. Myokard beslenemediğinden haliyle ateroskleroz da kaçınılmaz hale gelmiş. Koroner arterler tıkandığından miyokardiyum hücreleri ölmeye başlıyor ...
- Hımm .. koroner arter bypass greftleme yapıyoruz o zaman ..
- Evet efendim . 4 ünite hazır Or rh+
- 6 yapın onu.. işi tesadüfe bırakmayalım .. bir ömür yetmez sonra ..
- tamam murat bey

---

flashback 8 haziran 2006 18:59 / msn messenger

- sayın editör Yağmur hanım bi şey danışcaktım size :P
- beni bi sen anladın sen de yanlış anladın Toprak .. uff arabesk gibi oldu * arabeske amma da taktım ben de di mi ? sen müslüm’ü dinledin mi son albümü çok güseel .. aşk tesadüfleri sever
- evet gördüm de indirmedim sana bi danışıyım dedim :P
- indir indir güzel bi şey
- bi yorum alayım dedim editör hanımdan
- tamam apla hemen indiriom
- indir yavrucum :P
- du bakim ben de çıkmadan bi dinlim
- uff 7,69 mb
- bi şarkı daha vardı bu albümde yaa .. neydi neydi ?
- bakim ben bi : Affet Ah Oğlum Artakalan Ayrılık Rüzgarı Aşk Bu Aşk Tesadüfleri Sever Bir Ömür Yetmez Döndür Yolumdan Hayat Berbat Kadınım Kış Oldum Nilufer Sebahat Abla istanbula Elveda
- evveet o .. bir ömür yetmesssssss .. ben kaçim yavaşça aforoz olmiim sonra servisi bekletmekten ..
- görüşmek üzre

21:15 / msn messenger

- noldu çok beklemiş mi servis aforoz olmuş gibisin ?
- yok az beklemiş * o dizi mi film mi ?
- hangisi ? kişisel iletide yazan mı ?
- evt
- film trt-2 de başlıcak
- hımpıtı .. konusu neymiş
- copy paste yapmak gerekirse FELIX VE LOLA - TRT 2 23.00 YÖN.: PATRICE LECONTE OYN.: ALAIN BASHUNG, CHARLOTTE GAINSBOURG Felix, ilk kez gördüğü bir genç kıza âşık olmuştur. Lola adındaki kız çok mutsuz ve hüzünlü görünmektedir. Felix o üzgün gözlerde özel bir şeylerin olduğunu hisseder. Genç adam Lola’yı takip etmeye karar verir. Onu anlamaya ve yardım etmeye çalışacak, yüzüne tebessümü geri getirmek için elinden geleni yapacaktır.
- Aa . çok güselll ..

---
bölüm - 2

16 temmuz 2006

11:28 koroner yoğun bakım ünitesi

- narkoz verildi mi Sibel
- 11:26 itibariyle verildi hocam.
- neşter ver
- neşter
- Mehmet ben göğüsten sternumu kesip koroner arterlere ulaşıyorum .. sen sol koldan radial arter al .. Filiz kızım sen de göğüsten mamarya internayı çıkar greftileri hazırlayın. Koronerdeki 4 damarı değiştiriyoruz. Aykut sen de sağ bacaktan safeni al toplardamar greftini çıkar. 3lü koroner bypass kurtarır belki. Kalp akciğer makinesi hazır mı ?
- Hazır hocam .
- Sol göğüs altından yukarıya doğru göğüs kesişine başlıyorum. yaklaşık 13 cm.
- Ben de sol koldan başlıyorum.

/

11:34
- Kızım elektrikli testereyi ver
- Buyrun hocam.
- Sternumu kesiyorum. Bu kemikler de 6 haftada anca kaynar tabi böyle kesmesi kolay. Sibel sen ne alemdesin kızım
- Sol koldan atardamar greftini çıkarıyoruz murat bey
- Mehmet ?
- Hocam damarı ayırıyoruz
- Öznur kızım terimi siliver. Bi de benim parçayı çaldırsana ordan
- Tamam hocam .. Can Atilla mıydı murat bey
- Evet evet .. Hamamda ilk Gözyaşları var ya onu koy kızım .. yeterince stres olduk zaten burada ..

---

flashback 8 haziran 2006 18:36 / msn messenger

- pişt Toprak orda mısın ? Can Dündar Beyoğlu D&Rdaymış bak
- Bugün mü ?
- Yok cumartesi 16da
- Sen ne kadar sosyalsin kızım yaa
- Aslında ben cafe istanbula gitcektim bilio musun sen orayı tahtakalede ama manyak bi yer
- Yoo bilmiyorum Yağmur
- Çok güsel hellim peynirli sandviçler yapıolar
- Ben taksime pek takılmıyorum oranın kalabalığı sanki beni boğuyormuş gibi oluyor böyle nefessiz kalıyorum bi sürü vücutlar arasında. sadece limonlu bahçeyi biliyorum orda
- Hımmss .. yok bura taksimde değil
- Açık hava mı
- Yok ama buraya gitmelisin kesinlikle .. çok eski bir hamam bosuntusu .. sonradan restore edilip kafe yapılmış .. harika ötesi diim ben
- Yaa .. hamam mıymışmış önceden ?
- Yaa .. *
- Nereye bakıyor peki burası piyer loti gibi haliçe mi ?
- Yok hiç bi yere bakmıyo o uzunçarşı var ya tahtakalede eskiden çok ünlüymüş kağıtçıların olduğu sanırım genelde ..
- Peki ben kimle gidicem oraya kaybolurum. ben küçüğüm kızım daha :p
- Hımms .. ben seni götürebilirim .. ama bir cumartesi olması lazım çünküm Pazar günü han kapalı olduğu için onlarda kapalı oluolar. Eminönünden bi şekilde gidiyosun iştem. Arada derede saklıca bir yer.
- Sen ne kadar çok şey biliyorsun öyle tü tü tüü maşallah
- Tü tü tü bana *

---

16 temmuz 2006
12:05 koroner yoğun bakım ünitesi

- tüü ulan Allah kahretmesin .. pleurodezu yırtıyorduk az kalsın
- hocam akciğerle ne işin var kalbe gir sen direk
- oldu canım
- o değil de murat bey bu zidane olayına ne diyosun herif kafayı koydu çıktı
- helal olsun diyorum ne diyim .. kariyermiş yıldızmış karizmaymış onlar bi yana onur gurur bi yana Mehmet .. Sibel kerpeteni ver
- hocam öyle de son maçıydı ama asılsalar biraz daha kupa gelirdi . bi onur için dünya kupasından olmaya değer mi yani .. Filiz gazlı bez hazır mı ?
- değer Mehmet değer .. ben olsam ben de aynısını yapardım zaten bazıları böyle onuruna ve gururuna düşkün olurlar bi şey söylerseniz gözü görmez artık bıçak gibi keser bitirir her şeyi.
- Zizu da söyledi zaten ‘ yaptığımla gurur duymuyorum ama pişman da değilim dedi’
- Aynen öyle işte ..
- Perikard gözüküyor .. birazdan kesiyorum .. solunumu ve nabzı makineden yaptıracağız .. hazır mı Sibel makine
- Makine hazır hocam

---

Flashback 17 haziran 2006 sirkeciye giden tramvayda

15:38
- bu makinenin markası ne Yağmur ?
- bu mu olympus bu
- dijital di mi ?
- hı hım evet ama bunun bi büyüğü var e-500 o çok süper çekiyo gerçi profesyonel işi biraz ama öyle yani
- burada iniyoruz sanırım
- hım evet
- sağdan
- yok soldan burdan gidelim
- tamam soldan gidelim .. csi ı izler misin
- a evet gil grissom karakterine bayılıyoruz kardeşimle .. süper rol yapıyor adam.. bi ara csi miami filan da vardı ama tutmadı onlar pek
- evet *

16 temmuz 2006
13:15 koroner yoğun bakım ünitesi

- sol kol atardamar grefti hazır efendim
- bacak toplardamar grefti de hazır hocam
- göğüs damar grefti hazır mı filiz ?
- hazırlanıyor hocam damara enjekte işlemini yapıyoruz şu anda
- tamam .. perikardı kesiyorum . birazdan kalp açığa çıkıcak

flashback 17 haziran 2006 16:14 Cafe istanbul girişi

- işte geldik .. burası
- dediğin kadar varmış gerçekten güzel sakin sessiz gizemli
- en güzel yanı da bu zaten
- nargile de mi varmış burada
- hı hım evet
- şurası nasıl
- ıı şu tarafa oturalım mı
- olur
- yaa burası da çok orta bi yer oldu .. şu arkandaki köşe yer güzelmiş .. adama bak tek başına kapatmış orayı nargile içiyo
- kalkar mı birazdan acaba
- bilmem bize oturaduralım burada .. giderse biz oraya geçeriz
- hoş geldiniz
- hoş bulduk menüyü alabilir miyiz
- buyrun
- hangileri güzel sandviçlerin ?
- bak bence şöyle yapalım ben hellim peynirli alıyım sen de biftekli söyle sonra birbirimizden otlanırız karışık olur *
- olur *
- bize bir hellim peynirli italyan ekmeğine tereyağlı sandviç bi de biftekli
- içecek olarak ?
- elmalı kokteyl vardı ya ondan iki tane
- elmalı kalmadı ama elmamız yok şu anda maalesef ..
- yaaa .. elmalı çok güzeldi ama .. neyse ossaman havuçlu olsun
- bi daha ki gelişimizde dışardan elma alıp gelelim .. o kadar övdün merak ettim
- nargile içen çocuk kalkıyo ordan geçelim mi oraya ?
- geçelim ..
- önceden burada servisi yapan güzel bi kız vardı o yok sanırım bu hafta
- bu kadın da iyi .. yani ortama süper uymuş .. gayet otantik olmuş .. esmerliği filan sanki duvardaki tablolardan birinden çıkmış gelmiş kıyafetleri de güzel *
- di mi *

17:05

- bak ordaki aile de kalkıyo ordan oraya geçelim mi ?
- geçeliiim .. sanırım akşama kadar sırayla tüm köşeleri dolaşıcaz
- ama orası daha güzel
- tamam
- ayakkabını çıkarmana gerek yok tahta kısıma uzat yeter .. şu minderi de arkana al
- evet burası daha rahat hem de merkezi her tarafı görebiliyoruz *
- evet *

17:38

- ordaki adam mı buranın sahibi
- h ıhı
- adam ne kadar rahattır her gün burada kesin emeklidir bi yerden sonra burayı açmıştır hatta bence Giresunludur *
- *
- ben bi lavaboya gidim gelim
- ..
- yoo gelmene gerek yok ben gidebilirim
- aşağıdaydı di mi
- evet
- tamam bekliyorum ben burada ( evet eminim artık ben bu kızdan hoşlanıyorum .. evet doğru tanışalı iki üç hafta oldu .. belki çok erken ama napiyim hoşlanıyorum işte .. gerçi söylemişti bana .. unutamadığım birisi var demişti .. ama 3 kez görüşmüşler sadece sonra bitirmişler galiba .. bitirmişler mi .. evet bitirmişler .. emin misin .. emin olmak istiyorum .. işine geldiği için mi .. yoo yaa bi sus sanane sadece hoşlanıyorum işte ben .. söylicek misin kendisine .. bilmem söylesem de kurtulsam mı senden .. benden ? evet senden her gün beynimi yemektense senin yüzünden söyliyim en iyisi .. ama ben senin içgüdünüm benden kurtulamazsın o kadar kolay kolay .. ben onu kaybetmek istemiyorum .. daha kazanmadın ki .. sen hep haklı çıkmak zorunda mısın ? beni dinlesen de dinlemesen de bana yani içgüdüne inanmak zorundasın .. neden ? seni sen yapan benim çünkü ? yine haklısın bravo ? .. ama söyle bence bu sefer .. hayırdır acıdın mı bana bu kez ? .. yok öncekiler aklıma geldi de hep kahrolan sen olmuştun bu kez mutlu olman için yardım etmek istiyorum sana .. bak sen eee sonra ? sonuç olarak diyebilirim ki ilk önce kazan onu .. bu çok zor .. neden .. çünkü onun unutamadığı birisi var ve o beni belki unutamadığı kişiyi anlatıp dertleşip rahatlayacak bi arkadaş olarak görüyor bunu ona yapmaya hakkım yok ? peki napıcaksın ? -mış gibi yaşamaya devam edicem hayatı hani hep seninle beraber yapıyorduk ya ? ağlarken gülermiş gibi aşık iken arkadaşmış gibi hatırladın mı ? evet hatırladım da sen bıkmadın mı hala o oyunlardan ? bıktım .. o zaman söyle bak acele et hızlı ol sen kazanırsın .. şişşt geliyor tamam sus .. söylediklerimi unutma duygularından ben de eminim .. tamam sus artık Yağmur geliyor bak .. yaa çek elini ağzımdan .. sussana olum yaa bir dur dursana dursanaaaaaaaaaaa ..

---
bölüm - 3

16 temmuz 2006
13:45 koroner yoğun bakım ünitesi

- kalp duruyor .. perikard kesildi
- akciğer kalp makinesi hazır
- solunumu başlatın
- makineye bağlı solunum ve nabız başlatıldı
- göğüs grefti hazır damarı kesiyoruz
- kalp durdu

---

Flashback 17 haziran 2006 18:01 cafe istanbul

- bizim hesap ne kadar
- Toprak lütfen ..
- yaa tamam bu sefer ben verim bi daha ki sefere sen kapatırsın hesabı ( bi daha hiç gelmeyecektik ki ! )
- ama ben çağırdım seni buraya
- abi sen buradan alır mısın .. memleket nere Giresun mu
- yok Konyalıyım ben
- yaaa hemşeriymişiz o yüzden buradan alın hesabı hem ben getirdim arkadaşı
- abla senden alırsak parayı bi daha getirmezsin kimseyi en iyisi biz arkadaştan alalım
- yaa gördün mü
- ufff
---

16 temmuz 2006
13:49 koroner yoğun bakım ünitesi

- buzlar hazır mı kızım
- hazır hocam buyrun
- kalp haznesine ve kalbin etrafına buz yerleştiriliyoruz

---

Flashback 17 haziran 2006 18:25 mısır çarşısı büfe önü

- buz mu bunun içindeki .. buzu mikserden geçirip toz gibi yapmış adamlar .. türk ticari zekası işte
- evet abi
- pembe olan neli
- çilekli abla
- kahverengi de kahveli olmalı
- evet
- ben çilekli sevmiyorum
- bize iki tane kahveli verir misin ?
- tabi ... buyrun

18:32 yeni camii arkası

- bi yere otursak Yağmur ben böyle ayakta .. bunlar elimizde
- a evet fark ettim .. şuraya oturalım
- senin kahvenin buzları erimiyor mu
- yok anca böyle ezmek lazım bak bunu dinlesene bi tak şunu kulağına
- çok güzel kim söylüyo bunu
- nada .. şu hani karşı pencere filminde vardı ya soundtrackler .. filmdeki şarkılardan birisi bu
- güzelmiş
---
16 temmuz 2006
14:10 koroner yoğun bakım ünitesi

- koroner artere kesi yapılıyor
- bacaktan alınan toplardamar grefti artere dikiliyor
- kızım anastamos açık mı kontrol edin
- anastomoz açık hocam
- aman dikkat edin yırtılma olmasın
- dikiş bağlanıyor
- diğer koroner arterin kesisine başlandı
- sol koldan alınan atardamar grefti hazır mı
- hazır hocam
- atardamar grefti diğer koroner arter ile birleştiriliyor .. kızım terimi siler misin
- anastomuzu kontrol edin
- anastomoz açık

---

flashback 20 haziran 2006 23:19 msn messenger

- yo hayır hani geçenlerde kötüyüm diyordun ya
- Yağmur lafı fazla dolaştırmak istemiyorum artık .. bilmem şok mu olursun artık başka bi travma mı geçirirsin benim hoşlandığım kişi sensin
- ( 4 dk sonra ) uff Toprak naptın sen
- Yağmur bana karşılık vermek zorunda değilsin bu sadece benim içimden gelen bi şeydi .. sen yine arkadaş kalma moduna da geçebilirsin .. yani nasıl istersen öyle olur .. benimkisi bi teklif değil.. sadece söylemek istedim .. en azından söyleyebilecek kadar cesaretimin olduğunu farkettim bir an için.. bundan sonrası yine senin istediğin gibi devam eder ..
- Nefret ediyorum bu sözden .. şimdiye kadar benim istediğim şekilde gelişmedi ama şimdi benim istediğim gibi devam edicek öyle mi ? ne ala
- tercih senin değil mi ? hayat senin değil mi yürüdüğün yol sana ait değil mi ? seni tutup da kolundan çekmiyorum sadece hoşlandığımı söylüyorum istersen benimle beraber yürürsün bu hayat yolunda istersen devam edersin dilediğin gibi dilediğin kişiyle .. nefes alamıyordum nerdeyse ama söyledim söyleyip de rahatlamak için söylemedim sadece bil istedim ..
- SADECE SANA ii GECELER DILICEKTIM .. çok yorgunum hoşça kal ..
- iyi geceler ..

---
16 temmuz 2006
14:58 koroner yoğun bakım ünitesi

- göğüsten alınan damar en önemli koroner artere dikiliyor
- kızım anastomozu kontrol et dikişi bağlıyorum .. damarlar çok kötü olmuş .. ah be çocuk kim dedi sana bu kadar sev diye ?
- hocam hazır mı
- birazdan Mehmet
- makineyi de kontrol edin kalbi çalıştırıyoruz yeniden
- kalp yeniden çalıştırılıyor
- makine off konumuna getirildi
- kalp çalışıyor
- tamam şimdi ana atardamara delik açıp greftlerin diğer uçlarını buraya dikiyoruz kızım
- nabız 90
- kalp normal seyrine geçiyor
- hadi geçmiş olsun çocuklar ..

---

flashback

2 temmuz pazar 2006 18:14 sultanahmet havuzun karşısındaki banklar

- evet alalım ifadenizi beyefendi
- ( alalım ifadenizi diyo yaa ne desem ki beni yargıla hüküm ver sonra da ister as ister kes sen de ben de kurtulalım mı desem acaba ? .. dur sakin ol şimdi başla ) ıııı .. eo benim söyliceklerim geçen ki sana attığım smslerle aynı şeyler .. yani duygularımı biliyosun artık .. ben sadece seviyorum .. ama senin yorumladığın gibi yani zamandan dolayı çok hızlı olması ve beni yeterince samimi bulmayışın açıkçası umurumda değil ..ben içimdeki hisleri ispat etmek zorunda değilim burada görüşmemizin ana sebebi de yüzyüze olması içindi zaten ( evet iyi bi girişti tebrik ederim seni .. saol içgüdüsüm )
- ben anlamıyorum yaa daha dün bir bugün iki ..
- ( abi ne diyor bu kız yaa .. dur olum sakin ol .. şimdi gözlerinin içine bak seni seviyorum de .. bakamıyorum gözlerinin içine .. niye .. yaa arkasında güneş batıyor gözümü alıyor o da .. saçmalama lan hadi çabuk .. yok ben sultanahmete bakarak söylicem .. ama o senin gözlerinin içine bakıyor bak konuşurken .. hadi yaa .. valla .. ya belki ayasofyaya doğru bakıyordur o da .. ne halin varsa gör bee .. tamam söylüyorum ) evet zaman konusunda yani zamanın kısalığı konusunda haklısın ama bu kişiden kişiye değişir parmak izi gibi yani .. belki benim norönlarımda bi eksiklik vardır .. belki bu yüzden sabırsızım .. ama yıllar geçse sen 3 çocuklu dul bi kadın da olsan ben seni yine bu kadar severdim ( neeee 3 çocuklu dul kadın mı puhahha .. gülmesene olum ne diyecektim ya .. neyse sen içinden geldiği gibi devam et ben biraz geziyim şu havuzun kenarında .. yaa dursana olm hani beni ben yapan sendin yardım etmicek misin .. ya ederdim valla da şimdi bu kızı beklerken bi saattir çalıştığımız yerler vardı yaa .. eee ? .. işte çalıştığımız yerlerden sormuyor o yüzden biraz yokum ben sana kolay gelsin .. satıcısın .. evet ama korkma ucuza gitmiyorsun )

---

16 temmuz 2006
15 : 22 koroner yoğun bakım ünitesi

- Bu nedenle, kalp kasının birbirinden elektriksel olarak ayrılmış ventrikül ve atrium bölümleri kendi içlerinde bütün olarak uyarılırlar. Kalp kasının bu özelliği "hep ya da hiç kanunu" olarak bilinir. Bunu da not alın ..
- Tamam hocam

---
tekrar
Sultanahmet 18:22

- bu nedenle Yağmur ben seninle arkadaş olarak kalamam ..
- anlıyorum .. ama sana söylemiştim .. unutamadığım birisi var demiştim .. hayır demiştim .. ama sen ısrarla msnden yazıp sms atıyorsun .. zamanla unutursun kapanmadık yara yok merak etme ..
- ( içgüdüm nerdesin yaa .. Topraaakk burdayım olm havuzda, su çok güzel gelsene .. işin yoksa şu yeri yarsan da bi içine girsem dicektim neyse boşver ) peki tamam aramam bi daha bundan sonra olabildiğince resmi oluruz ..
- sigaraya başlamışsınız Toprak bey
- evet .. içsen de aynı içmesen de .. sadece belli bi süre sonra aldığın nefes yetmiyor o kadar
- bi fırt çeksene sigarandan .. gölgenin resmini çekicem
- olympustu di mi o
- hı hhım evet ..ben şu tarafa doğru geçicem bi kaç fotoğraf çekmek istiyorum
- peki olur .. ben de kalkıyordum zaten ( yalanını yiyim bre yalansız dönmüyor dünya .. evet aşksız da dönmüyor )
- sana iyi günler haftalar aylar yıllar
- size de iyi günler Yağmur hanım
- bil mukabil
- ( hayır bil mukabil değil çünkü ben sadece iyi günler dedim devamını söylemedim .haftalar aylar ve yıllar da günlerden oluşmuyor mu zaten ) hoşçakal ..

( içgüdü gidiyoruz hadi gel .. geldim geldim e noldu anlatsana .. bitti bitirdik .. neyi .. güzel soru hiç bi şeyi yani hiç bi şey başlamamıştı ama bitti işte gördüğün gibi gidiyorum acaba arkamı dönüp baksam mı son kez .. laaaaaan ! önüne bak taksi geliyor .. hayy aksi taksi .. tamam önüme bakıyorum )

bugün 15 temmuz 2006 cumartesi ; cafe istanbula gidiyorum tek başıma .. beklemiyorum tabi ki gelmesini de .. iki bardak elmalı kokteyl söylerim ama her ihtimale karşı şu manavdan 4 tane elma alayım belki elmaları yoktur .. o esmer kadın sorarsa niye iki bardak diye ben de arkadaş yolda gelcek birazdan derim .. 3 saat beklesem yeter .. 15:00 den 18:00 e kadar .. 3 saatte öldürürüm zaten içimdeki hislerin hepsini .. evet 3 saat yeterli ..
(bkz: kısa öykü denemeleri)
bölüm - 4
cafe istanbul

nargile içen çocuk yok bu sefer oraya oturuyum en iyisi ..

- beyefendi kapatıyoruz
- ne kapatıyor musunuz
- evet saat 8e geliyor
- aa harbiden saat 20:00 olmuş
- neyse ben de kalkıyım
- kokteylleri içmemişsiniz
- a evet hiç içmedim onların tadını bilmek istemiyorum eminim ki gerçekten çok güzeldir çok lezzetlidir .. ama içmicem .. ilerde bi gün olurda buna benzer bi şeyler içersem bugünleri hatırlamaktan korkuyorum .. kusura bakmayın
- pardon anlayamadım da .. önemli değil
- sorun değil iyi akşamlar
- güle güle

karşıya geçiyorum Anadolu yakasına .. acaba o da hiç binmiş midir Paşabahçe vapuruna .. bindiyse nereye oturmuştur .. şu yerdeki delikten hoplayıp dibime düşen deniz suyu gibi birden karşıma çıksa yanıma otursa ..

taksiiii ..
- hayırlı işler
- eyvallah abi ne tarafa
- sen sür ben söylerim
- tamam abi
- şunun sesini açabilir misin biraz
- ne demek abi sen de sever misin müslüm babayı
- yo yaa .. yani bu şarkısı güzel aşk tesadüfleri sever-miş
- öyle be abi
- sağda inebilir miyim
- tamam abi
- neresi burası
- kızıltoprak tarafı abi
- eyvallah hayırlı işler

kızıltoprak .. yürü yürü bitmez .. hayat gibi yürü yürü tökezle düşmek üzereyken bi el uzansın sana ittirsin seni ki sağlam düş .. saat gecenin 12sini geçmiş sabaha kadar yürümek istiyorum .. başım dönüyor .. kalbimde bi ağrı var .. gece gibi karanlıkta kalmış hislerim .. en çok geceleri seviyorum diye bi hikaye vardı biz ortaokul-2 de iken .. yazarın anafikri çünkü gece her pisliğin üstünü örtüyordu .. ama gözyaşları parlıyor işte karanlıkta bile olsa .. kalbim .. kalbim .. kim dedi sana bu kadar sev diye .. sabah ezanı okunuyor .. sanki birisi bana mı bağırıyor .. büyük binalar gece bir başka güzel .. kim der ki şu ışıl ışıl yanan yer siyami ersek kalp ve göğüs hastalıkları hastanesi içinde onlarca inleyen hasta var ama sanki alanyada bir 5 yıldızlı otel .. trafik lambaları da gece daha güzelmiş ama .. şu karşımdaki gibi kırmızı bir yanıyor bir sönüyor .. yanıyor .. sönüyor .. yanıyor .. sönüyor .. sönüyor sönüyor

16 temmuz 2006

09:11

-alo
-112 acil buyrun ..

9 yıl sonra

22 temmuz 2015

- kızım kapı çalıyo .. baban geldi
- bakıyorum anneee
- hoş geeeldin baba
- aman da kapıyı kim açmış benim minik kızım açarmış
- yoo annem açtı mutfağa gitti sona
- hımm
- baba bugün benim doğum günüm ne aldın söyle hadi
- kaç yaşına bastın sen bakim söyle ben de ne aldığımı söylicem
- 6 yı bitiriyorum hooop 7 ye giriyorum
- aferin sana kocaman olmuş benim kızım
- evet büyüdüm artık ben hem bugün Fatma teyze de söyledi
- yaa ne dedi Fatma teyze
- dedi ki Yağmur sen artık büyüdün kocaman kız oldun .. okula ne zaman gidiceksin dedi ben de eylülde dedim çünküm annem önceden öyle söylemişti banaa
- aferin kızıma benim
- ee söylemicek misin ne aldığını
- al hadi .. aç bakalım ne varmış içinde
- aa ne güsel .. anneee fotorap çekme makinesi almış babam banaaa
- ee hani öpücük
- babaaaa
- yaa tamam 3 tane bi bu yanaktan bi bu yanaktan bi de gıdıktan
- ama bıyıkların batıyo senin yaa
- o zaman gıdıklarım ben de
- yaa ya ya baba yaa .. tamam öptürcem ta tamama ahahaaa
- hooop kucağaaa .. canım biz bahçeye çıkıyoruz
- tamam hayatım .. Yağmur un üstüne bi şeyler giydir hava kapalı yağdı yağacak
- tamam

- baba bu ağacın ismi ne
- bu mu .. bu çınar ağacı
- ne kadar büyük di mii
- evet kızım ..
- insanlar niye bu kadar büyük olamaz
- çünkü bizi böyle yaratmış Allah
- baba senin ellerin kocaman .. benim ellerim de bu kadar büyük olur mu
- hayır canım bayanların eli minik olur böyle
- kolundaki çizgi ne baba
- hangisi
- yaa bu işte .. saatinin olduğu kolundaki .. upuzun .. baaak
- haa bu mu bu şey .. bi kere karanlıkta yolda yürürken düşmüştüm .. ondan sonra olmuştu
- yaa .. canın yandı mı düşünce
- evet kızım
- ağladın mı peki
- evet Yağmur .. çok ağlamıştım çok
- yaa
- sen burda otur biraz kızım ben şu masanın örtüsünü alayım yağmur geliyor ..
- peki babişko

yağmur geliyor .. evet yağmur geliyor .. ben bu sözü bi yerden hatırlıyorum .. ben de içgüdüm .. o zaman zorla ağzımı kapatmıştın sus artık yağmur geliyor bak demiştin .. evet lavaboya gitmişti ordan geliyordu .. şimdi ? .. şimdi de gökyüzünden geliyor yavaş yavaş .. yine ağzımı kapatıcak mısın .. hayır .. susmamı istiyor musun .. hayır .. dinle o zaman .. dinliyorum.. kaç yıl geçti .. dokuz yıl .. unutabildin mi .. hayır .. peki sana ne demişti .. zamanla unutursun kapanmadık yara yok merak etme demişti .. kolundaki izi görüyor musun .. evet görüyorum .. dokununca acıyor mu .. bilmiyorum .. hayır biliyorsun sen 9 yıl önce hak vermiştin herkese zamanla unutursun bu da geçer diyenlere .. evet hak vermiştim ama bi bu kadar daha birini sevemeyeceğimi söylemiştim onlara .. söyledin biliyorum yanındaydım ama sen ne yaptın .. ne yapmışım ben .. daha doğrusu ne yapmadın demeliydim .. ne diyosun yaa .. neden peşinden gitmedin neden üstüne düşmedin neden ısrarcı olmadın zamanında .. ben kimsenin peşinden gitmem kovalamam bunu sen de biliyordun aylarca bir adım atmadan bekledim gelir mi diye ama peşinden gitmedim çünkü hep ama hep içinden gelsin istedim kendi isteği ile olsun dedim .. aferin iyi yaptın şimdi mutlu musun .. mutluyum lan mutluyum .. ha ha haa sinirlenince pek bi şeker yalan söylüyorsun .. sus lütfen sus artık .. niye yağmur mu geliyor .. burnum kanıyor ..

- babaaaa
- ...
- baba kalksana yerden yağmur yağıyo bak ıslanıyosun
- ...
- hem sonra annem sana da kızar hasta olursan
- ...
- baba burnun kanıyoooo
- ...
- anneeeee anneeee

- anneeeee .. anneeeeee
- efendim kızım
- babam yere yatmış uyuyoo kolundan çekiyorum ama konuşmuyo benimle .. burnu da kanamış .. hem üstü de ıslandı yağmur yüzünden hasta olucak... baba baba dedim konuşmadı benimle .. kalk diyorum kalkmıyooooo ..

gerçek hayata dönüş :

13 temmuz 2006 11:56 bakırköy askerlik şubesi

- birader burnun kanıyor
- ha ne ? aa evet ya dalmışım ben de pardon .. daha ne kadar bekliyoruz sıramız gelmedi mi halen
- Toprak Kaya ..
- Geliyorum bi saniye ..
- Sıradan iki kişi daha gelsin
- Evraklarınız hazır mı ?
- Evet 2 ay önce sağlık muayenesine girdim taksim gümüşsuyunda .. herhangibir sağlık sorunum yok
- Peki askerliğinizi uzun dönem mi kısa dönem mi yapmak istiyorsunuz
- Kısa dönem
- Tamam işaretledim şurdaki kodları buraya buraya ve şuraya geçer misiniz kurşun kalemle
- Peki
- 1-2-3 ağustos Tuzla piyade okul komutanlığında sınava giriyorsunuz test ve mülakat merkezinde .. sınavdan sonra sonuçları http://www.msb.org den öğrenebilirsiniz .. 12 ağustosta birliğinize teslim oluyorsunuz .. askerlik görevinizde başarılar dilerim
- teşekkür ederim .. iyi günler haftalar aylar yıllar ..

son *
(bkz: sozlukte erotik hikayeler anlatmak)

(bkz: sözlükte seks)
yürüyordum sonra o geldi... ben durdum... o yanımda durdu... ve hediye gibi geldi... hoş geldi...
(bkz: copy paste cilginligi)
dün ve bugünün öyküsü
akşam vakti yine dün, bugün ve yarın bir araya gelmişlerdi.
yarın tutamadı kendisini ve başladı her zamanki gibi söylenmeye:
-dün yapmalıydın bu işleri, bugüne bırakmamalıydın. nasıl yetiştirecek bugün bunca şeyi. işte akşam oldu yine.her keresinde bunu yapıyorsun. sonra yarından, gelecekten bahsediyorsunuz. herşeyi bana bırakıyorsunuz. sorumluluk sizde, beni siz şekillendiriyorsunuz oysa ki. boşuna mı diyorlar bugünün işin yarına bırakma diye.
dün en sonunda tutamadı kendini:
-herşeyin sorumlusu ben mi oldum şimdi? ben geçmişim. geçmişten ders alamamanız benim suçum değil.ben tarihim senin tarihinim. aynı hataları tekrar eden, yapacağını söylediğin şeyleri yapmayan bugündür. bugün yapmalıdır. bugün de, yarın da dün olacaksa eğer ve bilinen bir dün varsa ortada sana diyeceğim o ki önce suçu kendinizde arayın. dünü görüp bugününü ve yarınını planlıyamıyorsa insanlık, bu beni neden ilgilendirsin.
bugün sessiz sessiz oturuyordu bir köşede ve konuşulanları dinliyordu sadece. sakinliği ve huzuru kaçmıştı sanki konuşulanlardan.
yarın, bugüne döndüğünde cevap beklediğini gösteren bir ifade vardı yüzünde.
halbuki bugünün konuşmak gibi bir niyeti yoktu. anlamsız bakışlarıyla düne ve yarına sonra da saatine baktı. teslim alacağı, teslim edeceği işler ve yine tüm günün yorgunluğu vardı üzerinde.
yarın çıldırmış gibi bağırmaya başladı bir anda:
-cevap versene, hep sessiz kalıyorsun.hiç konuşmuyorsun. cevap ver bugün ne yaptın?
dün destek çıktı yarına ve alaycı bir tavırla:
-söylesene, hesap versene. zaman denilen kıymetli hazineni nasıl harcadın bakalım bugün?
bugün gülümsedi, yerinden kalktı ve yatağına yöneldi. uyku vakti çoktan gelmişti zaten.
(bkz: lost dizisinden aşırı etkilenen insan)
(bkz: uyandıktan sonra 100 fırça darbesi)
(bkz: 300 filminden aşırı etkilenen insan)
(bkz: apandisit çalan organ mafyası)
Ve birden gökyüzü mavi-pembe aydınlık bir renge büründü.Oysa bunun şimdi olması imkansızdı,çünkü saat henüz sabahın 3'üydü.Ne oluyordu? acaba bu rüya mıydı? Evet evet...bir rüya olmalıydı.Gerçeğe , akla ..herşeye aykırıydı bu saatteki berrak , pırıl pırıl ,aydınlık masmavi gökyüzü.Üstelik baktıkça içini huzurla dolduruyordu.Yüzünde anlatılması imkansız bir mutluluk vardı.Dudakları tarifsiz bir gülümsemeyle dolu,yüz kasları gevşemişti.
uyanmak istedi.Kendisini çimdikledi.Uyanıktı...Lavaboya gidip yüzünü yıkadı.Uyanmak istiyordu.Bunların rüya olduğunu kendisi de biliyordu.Uyanınca her şey normale dönecekti.Böyle anlatımsız mutluluklar ancak rüyada yaşanırdı.Normal değildi bu yaşanan.Yüzünü yıkadı.Mutfağa gidip kendisine sıcak bir kahve yaptı.Kahvesini bitirdikten sonra diğer odaya geçti.Artık uyanmıştı.Pencereye yaklaştı ve az önce gördüklerini yalanlamak istercesine perdeyi açtı.Aman Tanrım...Gökyüzü öncekinden daha canlı renklere bürünmüştü.hala pırıl pırıl idi ve üstelik şimdi yıldızları da görüyordu.uzansa elleriyle yaklayacak gibiydi.Kayan yıldızları seyrediyordu , sanırsın ki havaii fişek gösterisi vardı.
Saatine baktı.Şimdi sabahın dördü olmuştu.Yaşadıklarını unutmak istiyordu , çünkü hala inananmıyordu.Herşey normale dönmeliydi.Normale...Günlük stresli yaşamdı normalden kastı.Ve yaşamın olağan sıkıntıları.Böyle abartılı mutluluklara yer olmamalıydı yaşamda.Daha önce hiç tatmadığı bu tuhaf , iç huzuru veren ,anlam yükleyemediği duygular,bu güzel gökyüzü nasıl olurdu?

Bir süre daha seyretti gökyüzünü.Hava yavaş yavaş aydınlanmaya başladı.Güneş doğuyordu.Banyoya gitti , traş oldu.Takım elbisesini giyinip, kravatını taktı.Karısı ve çocukları hala uyuyordu.Önce hanımını uyandırmadan usulca alnından öptü.Çocuklarını birer birer öpüp kokladı.Az önce yaşadıklarının etkisindeydi ve içi huzur doluydu.Yavaşça kapıdan çıktı ve işine gitti.
- bi gün yine maç yapıyoruz. karşıdan böyle kısa boylu kavruk biri geliyo...
+ kim geliyo?
- pele! *
(#2700833) and (#2700835)

(#1584744) and (#1584746)
UZAKTAN SEVMEK
Hani öykülerde hep gerçek üstü şeyler vardır ya, hani öykülerde aslında yalan da yoktur ya, hani öykülerde sadece olması istenen hayaller vardır ya.işte bu da gerçek olması beklenmeyen ama istenen bir öykü gibidir. Elini uzatsan tutabileceğini sanırsın ama işin aslı öyle değildir. Elini uzatırsın ama bilirsin ki tutmaman gerekir. Dokunmaman gerekir. Çünkü yasaktır, çünkü engel olur bildiklerin, gördüklerin. Halbuki sorgulamadan inandıkların her zaman mutlu etmemiştir ve yetmemiştir. Ama ya elimi uzattığımda dokunduğumda incitirsem ya kırarsam dersin. Kıyamazsın dokunamazsın ve uzaktan seversin.

iki kişi adına da sonradan duyulacak pişmanlıklar ve oluşacak sıkıntılar adına alınmış bu haklı kararı düşünürken, birden zaman durur.Durur mu? Tabiki durmaz. sadece durdu sanırsın. Halbuki eriyip gitmektedir ama alamazsın kendini ve kapılırsın zamana.Konuşurken, gülerken, bakarken ve düşünürken derken bir bakmışsın zaman gelmiş hem de ayrılık vakti gelmiş. Peki ayrılır mısınız? Tabiki ayrılmazsınız. Ayrıykende düşünürsünüz, her zaman olmasa da kesik kesik, ara sıra, bazen, sık sık ve bir bakmışsınız ki aslında ayrılmamışsınız. Eh madem düşüncede buluşmuşsunuz, madem emeksiz ve zahmetsiz, madem hem hayal hem gerçek o zaman hayran olunacak kadar özgürdür uzaktan sevmek.

Saygılarımla,
KiRPi
(bkz: battal amca ve nihilist eşek)
uzaktan sevmeye devam

Elbet özgürdür, hem de ne birbirinden beklenti vardır, ne hayal kırıklığı ne de birbirine yetememe durumu. Malum kaybetme korkusuyla çırpınmakta yoktur.Ütopik bir şeydir.hem hayal hem gerçektir ve erişemeyeceğin kadar uzaktadır bazen.eşsiz bir tabloya bakarsın kaçamak bakışlarla ama bu heyecanlanmana engel değildir.yani heyecanlanmak için dokunmana yada gerçekliğini hissetmene gerek yoktur.nedir eksik olan?paylaşım mı yoktur? Paylaşımı rüyalar sağlar, sonra gündüz düşleri.bir bakmışsın mekandan bağımsız olarak; aynı araçta uzun bir yolcluğa çıkmışsınız, beraber film izliyorsunuz, sonra pistte dans ediyorsunuz.o anda neyin hayalini ve özlemini hissediyorsan gerçek oluyor bir anda.özlemek istiyorsan: niye beraber değiliz, niye gerçek değil herşey diyorsun.sonra arabesk ruh halini atar atmaz üstünden yalnızlığı tercih ettiğin böyle zamanların acısını çıkarıyorsun.kaldığın yerden yine ara sıra onu düşünmeye başlıyorsun, böylece barışmış oluyorsunuz hiç küsmeden.hiç laçka olmuyor. çünkü saygısızlaşmıyorsunuz, çünkü sınırlarınızı koruyorsunuz hep.ne suçlama var, ne kıyaslama.çünkü ortada suç unsuru yok, bildiğin başka bir hayali sevgilide.sanki kalbinin odacıklarından birine kiitlemişsindir onu.beyninin hafızayla ilgili kısmı onu gördüğü an sadece ona çalışır.başlar film gösterimi, anılar bir bir geçer gözlerinin önünden. öylece kalır izlersin.çünkü bu film en sevdiğin filmken, nasıl kanal değiştirebilirsin?
Saat çoktan gece yarısını geçmişti, o gece de onu uyku tutmuyordu, içindeki sıkıntı onu yiyip bitiriyordu. Elinde ardı ardına yakıp söndürdüğü sigaraların bitmiş paketi, cebinde sabaha ulaşmak bilmeyen bir köstekli saat, televizyonda saatlerce karşısında olmasına rağmen tek bir kare bile hatırlamadığı bir film, küçük bir odada sabaha kalan saatleri sayıyordu. Aslında uyuyabilmeyi o da beklemiyordu ama en azından bir kaç saat uyuklayabilse sabaha daha rahat ulaşabilecekti.

Saat dört olmuştu, saatlerdir anlamsız gözlerle izlediği filmden fayda gelmeyeceğini anladı, televizyonu kapattı, "belki çıkıp biraz dolaşsam iyi olacak" diye düşündü. Evden çıkmadan arka odaların birinde uyuyan kızına bir babanın kızına bakabileceği en acıklı gözlerle baktı, hala mışıl mışıl uyuyordu. Zavallıcık her şeyden habersiz, kendi dünyasına çekilmiş gördüğü pembe rüyaların keyfini sürüyordu, belki de televizyonda gördüğü çizgi filmlerin birinin içersindeydi, belki Tweaty belki Bugs Bunny'yi oynuyordu.

Çıkmadan ceketini, anahtarlarını aldı. Arabaya bindiğinde en az araba kadar kendiside nereye gitmesi gerektiğini bilmiyordu. Arabanın camlarını açtı sonra boğaziçine doğru sahil yolunda ilerlemeye başladı, araba ilerledikçe boğaz havası daha da hissedilir hale geliyordu, galiba birazda üşümüş olacak ki camı hafif kapattı, radyoyu açtı, kanallar arasında en acıklı şarkıları çalanı bulmaya çalışıyordu, belkide oturup ağlamaya ihtiyacı vardı.

Arabasını park edebileceği bir yer buldu, arabadan inip boş bir banka oturdu, saat dört buçuğa geliyordu ama hala deniz kıyısında tek tük de olsa insanlar vardı bir de içip içip nara atan sarhoşlar tabi. Bir açık büfe bulup bir paket sigara aldı, içinden bir tane sigara çekti. "Acaba bu sigara da benim gibi en şanssız olduğunu düşünüyor mudur?" diye kendine sordu. Sigarayı yaktı, kendisini biraz daha çabuk öldürmesini ister gibi derin soluklar çekerek içiyordu.

Arkasında bir gölge hissetti, sanki ona dokunacakmış, arkasına dönerse ona deli gibi sarılacakmış gibi bakan bir kadının gölgesiydi bu, aniden arkasına döndü ama kimse yoktu, zaten bu tip olaylar son günlerde çok olmaya başlamıştı. Sanki arkasını döndüğünde ona kavuşacakmış gibi hissetmeye başlamıştı. Kafasını ellerinin arasına alıp oturduğu banka kapanmıştı ve artık kendini tutabilecek gücü kalmamıştı gözlerinden ona nehirler dolusu gibi gelen gözyaşları fışkırıyordu. Gözlerini kapalıydı. Ama akan gözyaşlarına engel olamıyordu. içinde, derinliklerde bir ses "kurtar kendini Kaan" diye haykırıyordu ve bu ses o kadar güçlü çıkıyordu ki beyninin içerisinde dalga dalga yankılanıyordu ve galiba artık dayanabilecek gücü kalmamıştı.

Kafasını kaldırdı, ayağa kalktı, bir kaç adım attı, önünde kim bilir kaç kişinin dertlerini paylaştığı Boğaz'ın soğuk suları duruyordu. Kendisini kurtuluşa çok yakın hissediyordu, bir kaç adım daha yaklaştı ölüme ve sadece iki adım bırakmıştı, cesaretini topladı ve son iki adımı da atmak üzereyken arkasından belki karşı kıyıdan bile duyabilecek kadar yüksek bir ses duydu. "Baba yapma" diye haykırıyordu minik bir kız. Sesi duyduğu an arkasına döndü, kapkaranlık bir boşluk etrafta ne bir büfe ne de insanlar vardı yalnızca sarı elbisesiyle ışıklar saçan minik bir kız çocuğu duruyordu. Kızıydı bu, küçük Gizem'iydi. "Baba yapma" diye hıçkırıyordu minik kız "hadi evimize gidelim, korkutuyorsun beni diyordu".

Birden omzuna vuran bir elle irkildi. Gözlerini açamayacak kadar yorgundu. Gücünü toplayıp gözlerini hafif aralayarak karşısında duran, sarı yağmurluk giyen temizlik işçisini gördü.
"Hemşerim yağmur yağıyor, kalk bankta uyuya kalmışsın."
Temizlik işçisinin dediklerinin birçoğunu anlamadı. Kafasını toplamaya çalıştı. Sonra doğruldu, her tarafı ağrıyordu. Ayağa kalkamadı, sakalını ve yüzünü eliyle sildi, sırılsıklamdı. Rüyasında gördüklerini hatırlamaya çalıştı. Kafasında rüyadan tek arda kalan kızının "Baba yapma" sözleriydi. Birden aceleyle kalktı, kızı evde yalnızdı, hızla arabasına koştu.

Evin kapısını büyük bir aceleyle açtı. Neyse ki geldiğinde kızı hala uyanmamıştı. Odasına gitti kurulanıp, temiz elbiseler giydi. Bu sırada içeriden pembe pijamalı bir kız koşarak geldi, babasının kucağına çıktı, öptü, sonra kızını yere indirdi, kahvaltıyı hazırladı beraber kahvaltı yaptılar. Küçük kız televizyonun başına koştu, çoktan kedi Slwester, Tweaty'nin peşinden koşmaya başlamıştı. Kaan için ise yine sıkıntı dolu uzun bir gün ilk saatleriydi.
sözlük yazarlarının ergen ergen yazdıkları öykülermişdir. üşenmedim aradım buldum ekledim benimkini. gerçekten çok feciymiş.

Dı dı dı dıt, Dı dı dı dıt, Dı dı dı dıt, Dı dı dı dıt

**Olum kalk saatin çalıyo
*Tamam ya anneeaaaaa offff
*Off o ne salak bi rüyaydı neyse.

Uyandı galiba. Yine okula gitmesi gerek. Ağır bi sıkıntıyla kurşun gibi katılaşmış yatakta. Karanlık gece, rüyasına gölgelerden çamurlar uzatmış. Evet evet uyandı. Kahvaltı bile yapmadı. 2 tane bisküvi aldı yanına. Yüzünü yıkadı mı mı hiç hatırlamadı bile. Ama aynadakini görünce bu ben değilim diye bildi sessizce. Yüzünde kandırılmış, aldatılmış, üstüne işenmiş bir adamın sureti duruyor gibiydi. Salak salak güldü aynadakine. Geri zekalı işte herkese inanıyor dedi. Ama o da haklı, insan kendine inanmayacak da kime inanacaktı.

Kapıdan çıktı, hayır yuvarlandı. Çorabın biri başka diğeri başka renkteydi, ayakkabıları bağlarken farkına vardı. Lanet bağcıkları da tam bağlanmayacak zamanı bulmuşlardı. Bağlanmıyorlardı işte. Bağlanmazsanız yerlerde sürünürsünüz dedi başladı onları süründürmeye. Bisküvinin birini azına götürdü, bir iki azında dolandırdı daha yutmadan bi sigara yaktı. Azında sigara merdivenleri süpüren kapıcıyla karşılaştı. Kapıcı, azındakine baktı, kapıcının elindekine baktı devam etti. Sokak kapısının önünde ayakkabıları bağladı. Rüyanın tesiriyle ellerini dişlerini sıkıyordu. Biri bir şey dese kavga çıkaracak yürüyecek üstüne, gözler kan çanağı nemli buğulu, dokunsalar ağlayacak böle bir hali vardı. Zaten ardarda sınavlar gelmiş çakılmıştı günlerin arkasına.

Evin etrafı yemyeşil mazılar serviler Allahım bu ne diye düşündü. Her yer yemyeşil. Diğer bloğun arasında yeşiller içinde kan kırmız bir gül. Ne kadar da çirkin. Hava masmavi bulut pek az, berbat bir gündü işte. Sitenin çıkışına ilerledi. Köşeyi döndü ama zengin olamadı. Çiçekçideki gece bekçisinin görüş alanına girdi. "Hala okulu bitiremedin mi" dedi. Pis pis sırıtarak "Günaydın ismail amca" dedi. Dün gece görmüştü uyuyordu hayvan. Hızlı adımların sahibi olarak ilerliyordu ileri doğru. Bekçinin hilkat garibesi ufak köpeği koştu yanına. Dizlerinin üstüne çöktü kafasını okşadı, köpek ellerni yaladı. Cebinden son bisküviyi çıkardı. Kapıp kaçtı terbiyesiz siyah şey. Çok oyalanmıştı otobüsü kaçıracaktı hızlanmalıydı. 1-2-3-4 ve 5. adımın sonrasında bir fren sesiydi son hatırladığı.

Burası da neresi. Sanki bura çokların dünyasıydı. Her şey biraz daha mı fazla sanki. Sol yanda sonsuz bir nehirde akıp giden bi su. Sağ tarafta başı sonu görülmeyen bi duvar. Karşıda sadece içeriden açılabilen uzun bir kapı. Yerde gökyüzü, gökte yeryüzü. Kapı çokca kırmızı, kendine çekiyor ayaktaki ruhsuzu.

Kapının altından 2 tane su damlası sızdı ve dikildi kahramanın gözlerinin önüne. Galiba sorular sorudu, kahraman cevapladı.

..............................
**Hatırlayamıyorum bile. Belki bir masanın üstünde, yada bir kapının ardında. Ama ayaktaydı sanırım.

........................
**Hayır ilk gördüğümde değil söylediği ilk sözde, zekanın çekiciliği cezbeder beni.

................................
**Yok değilim. Sadece onurlu bir gururun sahibiyim.

.......................
**Çok saçma, herşeyde sebep aramam. Hiçbir zaman neden diye sormadım, sormamda. Nedenler insanı üzmekten başka ne işe yaramıştır ki. Nedenleri bilmenin hiçbir getirisi yoktur kaybedenlere.

.....................
**Belki. Belki de değil. insanı üzen olaylar zaman karşısında hep mağlup olmuştur. Evet evet üzücü olaylar hatıralar arasındaki yerini aldığında tüm kötülüğünü yitirir.

.......................................
**Galiba. Aslında iyi yada kötü, hatıra sahibine hep ızdırap vermiştir. Ama bu ızdırabında kendine göre bi tadı var. insan üzülmesi gerekiyorsa üzülmelidir ağlaması gerekiyorsa ağlamalıdır ve bunların tadını çıkarmalıdır. Bunların ekşi buruk ve özlenen bi tatları vardır.

............................
**Yo yo bu tanıdığım suratlardan hiç birisi beni tanımaz, belki bende onları. En iyiside budur belki. Kimse kimseyi tanıyamaz zatem. Adını bildiğim herkesten sorumlu olmak sıkıntı vermiştir bana. Bırakalımda kimse kimseyi tanımasın, tanıdığını zannetmesin.

...........................
**Gördüm. Yaşamı gibi, ölümü de güzeldi.

..........................................
** Bilmem ağlayamadım. O karalar giymiş insanlar, o gözlerinden durmadan akan yaşların sahipleri yada yüzlerdeki bezgin ifadeler bendeki ızdırabı anlatamaz. Gerçekten bunlar gözükür, bunlar taklide elverişli hareketledir. Bende bu gösterişi aşan bişi var. Bunlar ızdırabın süslü takıntıları, belkide yalandırlar.

............................
** Hiç bir şey yapamadım. Devam ettim yaşamaya. Hem yaşamak ölmek demek değil mi zaten.

...........................
** Dur bakalım sen nesin ki bana soru sorma hakkını kendinde buluyorsun. Varlığı bile şüpheli olan bi şeye neden cevap vereyim. Hadi şimdi olması gereken olsun ve açılacaksa açılsın kızıl kapı. Yada açılmamacasına kapansın son kez yüzüme.

Su damlaları buhar olur bu sefer kapının ardından gri sis sızar. Kahraman ürker ilkin. Kapı yarım aralanır.

**kimsin sen,?
*ben tüccarım? Sözlerimi kesmeden dinleyeceksin beni. Zaman seçim zamanı. Sana 3 seçeneğim var dikkatle dinle ve karar ver.

Birincisi şu önünde olduğun yarısı aralanan kapıdır. Burada her zaman yarıyarıya şansın vardır. Burada herşey, iyi-kötü, güzel-çirkin, acı-tatlı, mutluluk-ızdırap ... arasında gider gelir.
Bu kapının ardını seçersen sana camdan bir para veririm. Her yol ayrımında yazı tura atıp yolunu çizersin. Burası şanslıların yurdudur, şanslı olan huzurlu olur şanssız olan cezaya çarptırılır.
Buraya giren umut ve ümitlerini geride bırakır, hatırladığı herşeyi unutur. Hiç yaşamamış gibi varolup camdan parayı atıp ilerler ve ne olursa olsun sonucuna razı olur. Aslında burada sınırsız bir özgürlük vardır.

Diğeri şu sağındaki tuğlalarının arasında kara ışıklar sızan uzun ve yüksek duvardır. Burası doğmamışların yeridir yurdudur. Burada varlığın yokluğu değil, yokluğun varlığı vardır. Senin şu an bilmediğin salt bir yokluk.
Bu duvarın ardını seçersen sana kalem ucu kadar bi kapı açarım. Kapının yanına yaklaşırsın, yutulur ve yok olursun. Burayı seçmek cesaretten fazlasını ister, sonucuna katlanmama lüksün elinden alınmıştır. Burdan geri dönüş yoktur.

Sonuncusu solundaki sonsuz sığ nehirdir. Nehir seni umutlarına götürür. Ulaştığın yada ulaşamadın. Yani geldiğin yere cehennetine, dünyana. Burada umutların gerçekleşip gerçekleşmemesi sadece sana bağlı değildir. Çok çabalaman gerekir.
Burada ölene kadar yaşarsın. Burayı seçersen sana sürekli çalan bi saat veririm. Bununla nehirde dolanır durursun ölene kadar. Taki ölüp tekrar buraya gelene kadar. Ve ben sana yine 3 seçenek sunarım. Aslında burada kimsenin farkında olmadığı sınırsız bir esaret vardır. Şimdi seç.

Yokluk çok ağır gelir bana, sonumu olasılıkların tayin etmesinden de hoşlanmadım. Umutlarımızdan kurtularak özgürleşeceğimizin de farkındayım ama bu sonuncusu beni daha çok cezbediyor. Hadi şimdi ver bana çalar saati.

Dı dı dı dıt, Dı dı dı dıt, Dı dı dı dıt, Dı dı dı dıt

**Olum kalk saatin çalıyooooo
*Tamam ya anneeaaaaa offff
*Off o ne salak bi rüyaydı neyse.

Uyandım galiba. Yine okula gitmem gerek. Ağır bi sıkıntıyla kurşun gibi katılaşmışım yatakta. Karanlık gece, rüyama gölgelerden çamurlar uzatmış. Evet evet uyandım...........
- Oğlunuzun gözünüze batan sorunları var mıydı? Onu bu karara iten bir sebep olmalı mutlaka.
+ Hayır, oğlum hep gülerdi. Hayatı sever, hep mutlu görünürdü.
- Demek ki mutlu görünmesi mutlu olduğunu göstermiyormuş..
+ Ne olur rahat bırakın beni. Oğlum bunu yapmış olamaz.

****

Caner boşlukta süzülüyordu. Annesine kendisini intihara sürükleyen sebebin ne olabileceğini soran polisi, hıçkırığa boğulmuş annesini, ilk defa başı eğik gördüğü babasını izliyordu. Odanın ortasında yatan cansız bedenine baktı. Kestiği bileğinden akan kan parkenin eğimli bölümünde birikmişti. Kendi kanına baktı, kesilmiş bileğinden akan kana. Annesinin gözyaşları kendi kanının birikintisine damlıyordu. Annesinin gözyaşları, kendi kanı ile birleşiyordu. Öldükten sonra görmek istemediği türden bir şeydi bu. Fakat görüyordu. 'Geçerli sebeplerim vardı.' dedi. 'Hiçbirinizin anlayamayacağı geçerli sebeplerim...' Ağlayan annesine son bir kez baktı ve yukarıya doğru çekildiğini hissetti. Sonu gelmeyecekmiş gibi görünen boşluğa..

****

Caner istanbul Üniversitesi'nde işletme öğrencisiydi. Çevresinde sevilir, çevresini severdi. Babası emekli bir devlet memuru, annesi emektar bir ev hanımıydı. Evin tek çocuğu olduğu için el üstünde büyütülmüştü. Hayatı, insanları, yaşamayı seviyordu. iki yıl sonra mezun olacak, o çok istediği tekstil işini kuracaktı. 'insanları ben giydireceğim' diyordu. 'Çıplak gezmelerine gönlüm razı değil.' Evet, ölmeden önce gülüyor, güldürüyordu Caner. intihar etmek fikri, ömrünün hiçbir anında aklından bile geçmemişti. Son gecesinde gördüğü rüyaya kadar..

****

Bir çocuk gördüm. Mavi kundağı, tombul elleri, açamadığı gözleri ile karşımdaydı. 'Sen kimsin?' diye sordum. 'An-ne' diye cevapladı. Konuşamıyordu. O sırada odaya koşarak iki insan girdi. Esmer tenli, gözlüklü, bıyıklı bir adam. Babası olmalıydı. Ve yine esmer tenli, beline kadar uzun saçları ve parlak kahverengi gözleri ile elleri hamurlu bir kadın. Annesi de buydu galiba. Babası 'konuştu, oğlumuz konuştu Nazan' diyordu. Annesi 'Evet Nedim, ah yerim ben şunun gülüşüne bak.' dedi. Benim babamın adı da Nedimdi. Annemin adı da Nazandı. Bunları düşünürken baba 'Caneer, hanimiş benim oğlum' diye sevmeye başladı çocuğu. O an anladım, benim ailemdi bu. Mavi kundaktaki bebek de bendim. Hiçbir şeyden habersiz, öylece gülümsüyordum.
Sonra bir şey oldu ve etraf göz kamaştırıcı bir şekilde aydınlandı. Bir sınıftaydım. Saçları grileşmiş, geniş yüzlü bir adam 'Caner kalk sen çöz bakalım şu soruyu' diye sesleniyordu en ön sıradaki esmer, bodur çocuğa. O çocuk bendim. Kalktım ve soruyu çözdüm. Ödül olarak defterime bir yıldızlı pekiyi verdi öğretmenim.
O aydınlık yine belirdi. Evimdeydim. Annesine aldığı yıldızlı pekiyi'yi sevinçle gösteren çocuğu gördüm. Annesi 'aferim benim oğluma' diye seviyordu çocuğu.
Artık alışmaya başladığım ışık tekrar göründü. Ve beni bir grup çocuğun arasına götürdü. 10-12 yaşlarında olmalıydılar. En ortadaki esmer, kahverengi gözlü oğlanı tanıdım. Caner. Etrafına harıl harıl bir şeyler anlatıyordu. Onu dinleyenler de kafalarını sallayarak onayladıklarını belirtiyorlardı. Bir anda ayağa kalktılar ve koşmaya başladılar. Bir bakkala girdiler. Kızıl saçlı, çilli bir oğlan bakkala 'amca şunlar kaç para' diye sorarken, diğerleri tezgahın alt kısmındaki bisküvilerden teker teker alıp ceplerine dolduruyorlardı. Ne konuştuklarını anlamıştım. Hırsızlık planı. Cepleri daha fazla bisküvi alamaz hale gelinceye kadar bisküvi aldıktan sonra hızla dükkandan uzaklaştılar. Bir apartmanın kapısına oturup çaldıkları gıdaları tükettiler. Pişman görünmüyorlardı.
Işık, eskisi kadar parlak değil. Bu sefer bir grup gencin arasındayım. Ortalarındaki esmer, düzgün vücutlu genci tanıyorum. Ergen bıyıkları çıkmaya başlamış.. Bir şeyler konusunda münakaşa ettikten sonra ayağa kalktılar ve yoldan geçen bir genci çevirdiler. Esmer olanı çocuğun cebindeki paraları çıkarmasını istedi. Gasp.. Çocuk bir süre direndi, son gördüğüm hepsinin aynı anda çocuğun üzerine çullanışıydı...
Işık, giderek parlaklığı azalıyor. Evimdeyim. Esmer çocuk biraz daha büyümüş. Babasının pantolonunun cebinden para aşırıyor. Köşe başındaki büfeden bir Winston Box alıyor, pakedi cebine atıp yoluna devam ediyor. Sigaraya başlamış bizim Caner..
Işık artık yok. Gözüm biraz karardı, açtığımda sessiz bir salondaydım. Bir sürü öğrenci, eğilmiş bir şeyler yazıyorlardı. En arka sıradaki esmer çocuğu tanıdım. Diğerleri kağıtlarının üzerine eğilmiş ter dökerken o gayet rahat çevresini izliyordu. Ayağa kalktı, tuvalete gitmek için izin istedi. Salon görevlisinden izni aldıktan sonra tuvalete gitti. Kilodunu çıkardı. Kilodun üst kısmına koli bandı yapıştırılmıştı. Onu açtı, okudu. Tüm dikkatini o kağıda vererek okudu. Kilodunu giydi ve sınıfa döndü. Yanına yaklaştım. Elindeki kağıdın ÖSYM A Kitapçığı yazıyordu. Az önce okuduğu, ezberine aldığı şeylerden soru aramaya başladı. Buldu da.. Çıkacak soruları gayet iyi tahmin etmişti anlaşılan. 3 dakika önce ezberine aldığı şeyleri zorlanmadan sınav kitapçığında buldu ve işaretledi.
Karanlık sardı. Etraf aydınlandığında büyük bir coşku ile karşılaştım. Memur baba, ev hanımı anne ve üniversiteyi kazandığını öğrenen oğulun coşkusu. 'istanbul Üniversitesi işletme baba!' diyordu. Sınavı emeğiyle kazanmış gibi seviniyordu..
Yine aynı karanlık. Esmer oğlan üniversite kampüsünde bir şeyler çeviriyordu yine. Birkaç arkadaşı da ona katılmıştı. Gülüp eğleniyorlardı. 'Hayatı seviyorum hocu' dedi Caner. 'Bir sürü salak var, onları sömürmek kadar eğlenceli bir şey yok.' Gülüyorlardı. Hayat görüşünü salak diye nitelendirdiği insanların üzerinden asalak bir yaşam sürmek olarak şekillendirmişti anlaşılan.
Kör edici bir karanlık ve ardından ışık.. Okulu bitirememişti. Çalışmıyor, dolandırıyordu. Okuldan atılırken bile aynı şeyleri söylüyordu 'hayat güzel hocu, yolunacak kaz her yerde var.'
Okuldan atıldığını annesine ve babasına hiç söylemedi. Her gün evden çıkıyor, pisliğe daha fazla karışıyordu. Tekstil işine girip insanları giydireceğim lafı ile sadece ebeveynlerini avutuyordu. Fazlası değil.
Karanlık ve ardından gelen karanlık. Işık artık yoktu. O zaman anlamıştım neler döndüğünü. Yaşamım boyunca kirlenişim an be an gözümün önündeydi işte. Son gördüğüm şey 50 li yaşlarda, esmer bir adamın bir sokağın ordasında sırtında bir bıçak ile cansız yattığıydı. En karanlık an.. Oysa çocukken ışığım göz kamaştırıcıydı. Büyüdüm, kirlendim, ışığımı kaybettim.
Babamı şarap parası için öldürdüğümü gördüm, 10 yıl hapiste yattığımı hissettim. 60 yaşındaki annemi bana para getirsin diye temizliğe yolladığımı gördüm. Karardım, karardıkça çirkinleştim, çirkinleştikçe kendimden nefret ettim. Hayat artık güzel değildi.
Bu kararı o an verdim. Ölecektim, dünya bir pislikten arınacaktı. Kendime bir şans verebilirdim elbet, bu kadar yanlışın üzerine bir doğru ile gidebilir, hayatımı düzene sokabilirdim. Ama ÖSS'yi kiloduna koli bandıyla yapıştırdığı kopya ile kazanmış birisi için bir hayatı baştan yaşamak ızdırapların en büyüğüydü. Bu sorumluluğu kaldıracak kadar güçlü değildim. Ölmeyi seçtim
****
Caner sonsuz boşlukta yanında süzülen saydam nesneye böyle anlatmıştı rüyasını. Saydam nesne onun gibi bedeninden ayrılmış bir ruh olmalıydı. Hikayesini dinledikten sonra buharlaşır gibi dağılmaya başladı.
- Neler oluyor?
+ Hiçbir şey anlamıyorsun salak. Sen bakkalda bisküvi çalarken bakkalı oyalayan o kızıl saçlı çocuk kim hiç düşündün mü?
- Olamaz, o sensin!
+ Haha, hala gerizekalısın. Seninle birlikte bisküvi çalan hıyarlar şimdiye kadar çoktan geberdi. Çoğu kendini öldürdü. Birkaçı kendini öldürmeye çalışmadan öldürüldü. Lanet olası bir herif bizimle oyun oynadı. Hepimize aynı rüyayı gösterdi. Senin gibi salaklar hemen kirleneceğini kabullendi ve kendini öldürdü. Evet, kirleneceksiniz. Ne bekliyorsunuz ki? Hiç insan gibi yaşamayı denediniz mi? Hayır. Bir asalak gibi yaşadınız, bir asalak gibi öldünüz. Dünyayı bir pislikten kurtarmak ayağına kendinizi dünyadan kurtardınız. Bunu kendinize bile itiraf edemiyorsunuz. Ölünüz bile işe yaramaz bebeğim. Sizler losersınız.
- Peki sen? Sen niye öldün?
+ Ben kendimi bıçaklattırdım. O rüyayı uzun bir süre gördüm. Kendimi öldürecek kadar cesur değildim. Beni öldürecek birini buldum, son şarap şişesini kırdım ve sinirlenip beni bıçaklamasını izledim. Benim rüyamın sonu seninkinden çok daha korkunç bitiyordu. Dünyada daha fazla kalamazdım.
- Bunların sadece bir rüyaydı ve biz bir rüya için kendimizi öldürdük.
+ Hayır, bunlar yaşanacaktı. Yaşanmalıydı. Seçtiğin yol bunu gerektiriyordu.
- ...

****

- Hayır benim oğlum kendini öldüremez. O okulunu bitirip işadamı olacaktı. O hayatı seviyordu. O, o, tertemiz bir gençti..
+ Biz de bunun nedenini araştıracağız bayım.
- Hayır Nazan, benim oğlumun, benim evladımın bu yaptığını kaldıramam.
* Yaptı Nedim. Tertemiz bir hayatı kararttı.

****

Sonsuz göğün en sonunda, bir ışık kendisine doğru yaklaşan saydam nesneleri izliyordu. Yıllar önce bisküvilerini çalan, hayatını karartan gençlerin ruhlarını.. Onlar için üzülmüyordu. Aksine, acıyla geçen bir hayattan kendilerini kurtardıklarını bildiği için seviniyordu. Rüyalarına girmesi, onları geçmişe götürmesi, acı çekecekleri fikrini benimsetmesi kolay olmuştu. Şimdi onları sonsuz bir azap, helal edilmeyen bir hak bekliyordu. Saydam nesneler yaklaşıyordu..

****

O sırada bir büfede bir çocuk bakkala 'amca bu kaç para' diyordu. Arkasındaki 3 çocuk ceplerini doldurmakla meşguldüler. Dünyanın hiçbir zaman temizlenemeyecek pisliğine inat, pisliğe batıyorlardı..

rüyamda görmüştüm buna benzer bir kurgu. öyküleştireyim dedim. gidip intihar mı etsem lan?!
mümin, meslek yüksek okulu radyo ve televizyon yayıncılığı bölümü mezunu bir gençti.mezun olduktan sonra her üniversite mezunu türk genci gibi iş sıkıntısı çekiyordu. bulunduğu şehirde mesleğini icra etmek istiyordu fakat güzel bir iş bulamıyordu.

çok düşük bir ücretle sünnet düğünlerinde, asker gecelerinde, evlilik törenlerinde video çekimleri yapmaya başladı.fakat gençliğin verdiği heyacanla bu işi pek başaramadı. bir müşterinin şikayeti üzerine işinden oldu. gerekçe ise bir düğünde akrabalarının karısının kızının gece boyunca genital bölgelerini kayda aldığı iddiasıydı. fakat onun suçu yoktu.

daha sonra ztv de haber kameramanı oldu. şans yine yüzüne gülmedi.dini bir programda magazin haberleri çek demişlerdi ona. frikik, dekolte derken işinden kovuldu.

artık umudunu kaybetmişti. sevdiği çok istediği mesleğini bırakma durumuna gelmişti.

bir arkadaşı bunun gizli yeteneğini keşfetti. kendisine girdiği amatör ilişkileri kayda alması için teklif götürdü. artık aradığı istediği işi bulmuştu. ilk çekimleri o kadar iyi olmuştu ki, sonradan izlenildiğinde sevişenler ne kadar amatör olsada, çekim gerçekten çok profesyonelceydi.

uzun bir süre bu işi yaptı. sibel kekilli, şahin k. gibi yıldızlarla ile çalıştı.ünü giderek artıyordu.

derken yurt dışından çok iyi bir teklif gedi kendisine, vivid ona amerkidaki çekim studyolarında kameramanlık teklif ediyordu. duyduklarına inanamdı, çok mutlu olmuştu. artık şans ona gülüyordu.

amerika ya yerleşen mümin işinde harikalar yaratıyordu, en vasat sevişmeleri bile, çekimdeki ustalığı sayesinde izleyicilere nefes nefese izletiyordu.her şey yolundaydı. kız arkadaş bile bulmuştu amerika da. onunla mutluydu çok seviyorlardı birbirlerini, evleneceklerdi.

rocco, jenna, tera gibi yıldızlarla çalıştı. o yıl bangbross şirketine yüksek bir ücretle transfer oldu. paraya para demiyordu.

aslında artık bu işleri bırakıp evinin erkeği çocuklarının babası olmak istiyordu. zaten istediği kadar şan, şöhret ve paraya da kavuşmuştu.karar verdi artık son filmini çekip işi bırakacaktı.

fakat hayatın cilvesi ya. o gün mümin için çok güzeldi. ta ki çekim anına kadar.

set hazırdı.ışıklar, dekor her şey eskisi gibiydi. kamerasının başına geçti ve başladı kayda. fakat o da ne sevişmek için gelen kadın sevgilisiydi. gözlerine inanamadı olamazdı. bunu ona yapamazdı. fakat her şey gerçekti. müdahale edemedi. son kez işini yaptı, gözyaşları içersinde.yine harika bir film çıkartmıştı. dedi ki kendi kendine "sonunu toparlayamıyorum şimdi bi siktirin gidin çay koyun"

gökler bile ağladı...
Bize Öykü
Kız yalnız başına dolaşıyordu her zamanki gibi. Sokaklar ısısızdı ama yalnız kalmak güzeldi. Morali bozuktu kızın, üzgündü, hayatın getirdiği yorgunluk ve yaşadıklarının yükü vardı omuzlarında. Bir vitrindeki güzel elbise çarptı güzel kızın gözüne. O kadar güzeldi ki. Hep ne istediğini bilirdi kız. Bu elbiseyi beğenmişti. içeriye girdiğinde satıcı karşıladı güzel kızı. Tüm güler yüzü ve içtenliğiyle gülümsedi kıza. Kız da daha önce hiç gülümsememiş gibi gülümsedi ona. Kız elbiseyi çok beğendiğini söyledi satıcıya, belki belli etmemeliydi bu kadar beğendiğini ve mutlu olduğunu. Satıcı anladı hemen durumu ve fırsattan istifade:
Denemek ister misiniz?, Lütfen şöyle buyurun; dedi.
Kız gülümsedi ve inandı satıcıya.Tüm samimiyetiyle inandı.
Kıyafeti giymişti artık. Geri dönüşü yoktu.
Satıcı:
Mükemmel uydu üzerinize; dedi.
Çok yakıştı, çok güzelsiniz; dedi.
Bu kıyafeti mutlaka almalısınız;

Halbuki kıyafet 3 beden büyüktü kıza. Kolları sarkıyordu, beli boldu ve uzun gelmişti küçük kıza. Ama kız satıcının gözündeki ışığa aldanmıştı bir kere. Gözü hiçbir şey görmüyordu. Baktı aynaya. Varsın olsun dedi. Satıcı güzel demişti, beğenmişti. Önemli olan buydu sanki sadece.

Peki; dedi kız gülümseyerek,
Alıyorum; dedi. Kaç para diye sordu satıcıya:

Satıcı böyle güzel bir elbisenin bedeli elbette paha biçilemez. Biraz pahalı ama bedelini ödeyebilmeniz için size yardımcı olacağım. Bedelini mümkün olduğunca düşüreceğim dedi. Hem sonra ne zaman sıkıntı duysanız bana gelebilirsiniz, dedi. Kız inandı satıcıya, cebindeki son sevgi kırıntılarını uzattı satıcıya. halbuki o elbise o kadar pahalı değildi. Ve sonrası da satıcının söylediği gibi olmadı.

Kıza güldü çevresindekiler ve arkadaş gibi görünenler. Yakışmamıştı kıza bu elbise. Herkes söylüyordu. ima ediyorlardı. Çıkar onu diyorlardı ama kız büyük bir inatla süreklilikle ve sadakatle giymeye devam ediyordu. Gerçek arkadaşları üzülüyorlardı. Endişeleniyorlardı onun için. Kız umursamıyordu ama sonunda aklına o iyi kalpli satıcı geldi:
Bana sorun yaşarsan gelebilirsin; demişti, dedi kendi kendine.
Soluğu satıcının yanında aldı. Satıcı gülümseyerek karşıladı kızı. Kız düşündü:
Ne güzel gözleri var, ne güzel kalbi vardı;

Kızla saatlerce konuştu satıcı ve kızı ikna etti. Yıkayınca çeker” dedi kıza. Hem senin daha boyun uzayacak; dedi.
Kız inanmıştı. Aptal mıydı? Elbette aptal değildi. Büyülenmişti. Bu satıcının büyüsüydü. Her keresinde tatlı diliyle kandırmayı başarıyordu kızı.

Aradan zaman geçiyor. Kız gittikçe mutsuz oluyordu. Çünkü geri kalan zamanda satıcının yanında değildi. Çevresiyle beraberdi. Çalıştığı ortam zehir gibiydi. insanlar onu eziyorlardı. Üstüne basıp geçiyorlardı. Satıcının söylediği hiçbir söz ve vaat gerçek olmuyordu.

Dayanamadı ve yine gitti satıcıya:
Yardım isteyen gözlerle baktı. Tekrar anlattı durumunu. Bu sefer satıcı eski gülümseyen satıcı değildi. Kıza döndü ve:

Size söyledim dedi.Sorununuzu anlatın yardımcı olayım.

Kız anlamıştı artık;Hiçbir sorunum yok, yardımcı olamazsınız konuşarak; dedi. Ve bir daha satıcıyla asla konuşmadı.
(bkz: #3270570)
Bir Deniz Öyküsü

Karanlık ve soğuk. işte yine aynı denizin kıyısındayım. Aynı sulara bakıyorum. Bu alışkanlığı nereden edindim bilmiyorum. Uzun uzun bakarım içine gireceğim suyun dokusuna. Sanki orada bir yerde, hep aradığım ama hiç bulamadığım, dokunamadığım bir şeyler var. Gözlerimi suya dikiyorum.

Karanlık. Oysa ben buraya hep güneşli, mavi, sıcak, ışıklı günlerde gelmiştim. Siyah yoktu bu tabloda. Oysa şimdi bu su, siyah, soğuk, yalnız bir yorgan gibi uzanıyor. Uzaklarda, karanın denize geçirdiği bir başka diş görünürdü şimdi üzerinde durduğum bir diğerinden bakınca. Şimdi ne bir ışık, ne bir ses; ne orada, ne burada. Karanlık. Göremiyorum.

Ve soğuk. Montumun kollarını biraz daha büzüyorum. Nemli, hayır, düpedüz ıslak rüzgar parmaklarımı ısırıyor, ciğerlerimi yakıyor. Saçmalıyorum. Ayak bileklerime kadar suyun içinde olmam, bu denli üşümemde en önemli sebep aslında. Bu karanlık, tarifsiz su ve ele avuca sığmaz bir çocuk gibi ortalığı süpüren ıslak rüzgar… Soğuk ve ben üşüyorum.

Bir koydu burası. Fakat burası, hayallerimde kurup kavuşabildiğim o aynı yer mi hala? Evet, her şey aynı aslında. Aynı su, aynı kayalar, aynı kıyılar. Ama karanlık ve soğuk şimdi. Issız bir de, hiç olmadığı ve olamayacağı kadar ıssız. Oysa, denizin karaya verdiği bir armağandı bu su ve eskiden masmaviydi. Onu mavi kılan, onu gören gözlerimizmiş. Sıcağını var eden tenlerimizmiş. Işığını var eden ise güzel sabahlarında uyanışlarımızmış. Bütün bunları şimdi anlıyorum.

Karşı kıyı ne kadar uzaktı? Yüz metre? Belki iki yüz? Belki de beş yüz. Bilmiyorum. Şöyle diyebilirim: Karşıdaki tek katlı bir bina, bir parmak boğumum kadar görünürdü koyun bu tarafından. Ve ben karşı tarafa bundan önce de geçtim. Önceleri imkansızdı bunu yapmak. Ciğerlerim tükeniyordu. Ama bir gün yine de devam ettim, geri dönmedim yolun yarısından. Boğulmak olasıydı ve şimdi o ilk seferki gibi bir his var içimde. Çünkü karanlık ve soğuk. Korkuyorum.

Artık soyundum ve ayak bileklerime kadar bu karanlık, hafifçe dalgalanan sudayım yeniden. Eskiden olduğu gibi, ışıldayan balıkları görmek mümkün değil bu ışıksızlıkta. Martılar ve kırlangıçlar da terk etmiş bu koyu, belki herkesten daha önce. Eğilip suya bakıyorum tekrar. Eskisi gibi, uzun uzun bakıyorum. Görmek için değil, sırf bakmak için bakıyorum boş gözlerle. Anlaşılan bir tek bu su kalmış geriye. Bir tek bu karanlık ve soğuk su. Ürperiyorum.

Adetim atlamaktır denize bir seferde. Onun varlığını, güçlü bir uyarıcı gibi yoğun ve aniden hissetmeliyim. O nedenle bu kayanın üzerindeyim. Kaya ıslak ve soğuk. Titriyorum. Korkuyla titriyorum. Bir damla ay ışığı düşse bu sulara, sular ışıkla dalgalansa, dalgalar ayak parmaklarıma vursa ışığını taşıyarak ayın, o zaman sakinleşebilirim. Ama ay yok bu gece. Korkum itiyor beni karanlığa. Atlıyorum.

Soluksuzum. Soğuk beni dişleri arasında öğütüyor. Kollarım, bacaklarım ağır birer taş gibi. Dibe iniyorum, daha aşağı, daha derine. Gözlerimi açıyorum. Karanlık değil bu, yokluğun, hiçliğin rengi bu gördüğüm. Bir renk bile değil aslında. Yön duygum kayboluyor. Elimi zorlukla gözlerimin önüne getiriyorum. Elimi göremiyorum. Dibi bulamıyorum. Yüzeye çıkamıyorum. Boğuluyorum.

Bir isyan başlıyor! Beynim haykırıyor. Daha önce hiç duymadığım bir sesle haykırıyor! Kalbim, onu koruyan kemikleri kırarcasına çarpıyor şimdi. Bir el tüm bedenimi içine alıyor bu sırada. Ama yaralamıyor beni, incitmiyor. Tanıdık bir el bu, tanıdık bir dokunuş. Tanıdığım su, bildiğim deniz bu! Soğuk ve karanlık ipeklisi içinde gelse de aynı dost. Karşılık veriyorum, ona, elimi uzatıyorum. Tutup elimden çekiyor. Kendimi suya bırakıyorum. Soğuğun ve karanlığın içinde götürüyor beni. Yükseliyorum.

Nefes! Ciğerlerime dolan havanın tadı! ilk öpülen dudaklar gibi bırakmak istemiyorum bunu da. Daha güçlü çekiyorum yaşamın soluğunu içime. Su, hala elimden tutuyor. Artık çabalamam gereksiz yukarıda kalmak için. Dibe batmak istemiyorum. Soğuk sadece gıdıklıyor şimdi. Yedi ışık kuzeyi gösteriyor yukarıdan. Yıldızların ışığı! Hareket başlıyor.

Açık, dalgasız, sıcak bir günde yirmi otuz dakika sürer karşıya geçmek. Bugünse zaman önemli değil. ilerliyorum. Deniz, dalgalanıyor. Uzatıyor zarif parmaklarını bedenime. Mutluyum. Hem de çok mutluyum. Beynim, bu suyu ilk geçişimdeki gibi işliyor yıllar sonra. Yaşamın adını bağırıyor. Devam ediyorum.

Yarı yolda hava titreşmeye başlıyor. Bedenimin titreyişinden farklı bir şey bu ve bana üşümeye başladığımı hatırlatıyor. Aldırmıyorum. Sonra toprağın kımıldadığını duyuyorum. Topraktan bana ne şimdi? Ama deniz de kıpırdanıyor. işte o zaman duruyorum. Bir şeyler oluyor. Kafamı kaldırıp yaklaşmakta olduğum karşı tepelere bakıyorum. Doğuda karanlık yırtılıyor. Hava en soğuk zamanında şimdi, deniz buz kesmiş. Ama karanlık yırtılıyor gözlerimin önünde. Gök aydınlanıyor.

Beyaz, ışıktan bir süpürge süpürüyor karanlığı aksi yöne doğru, yavaşça. Kuzeyin ışıkları sönüyor birer birer. Rüzgar kesiyor yüzümü ara vermeden. Uyuşmaya başlıyorum. Derken turunculu, pembeli bir ateşin kıvılcımları yakıyor gökyüzünün bir ucunu. Soğumakta olan alev canlanıyor içimde. Davullar çalıyor kulaklarımda. Ateş büyüyor. Maviyi görüyorum. Bir bülbülün sesi ile son bağım da çözülüyor. Artık akıyorum bu suyun içinde o suyun kendi gibi ve en az onun kadar özgürce.

Kıyıya çok az kaldı. Yeşili görüyorum. Karanlık ve soğuk değil şimdi. Düşüm bir kez daha gerçek oluyor. Hava tuz kokuyor. Martıları duyuyorum. iskele yakın. Tutamağın çeliğinde yaşamın ateşi parlıyor. Süzülüyorum sudan dışarı. Islak tahtalara oturuyorum. Ayaklarım suda hala. Artık karanlık değil. Artık soğuk değil. Işığı soluyorum ve artık, korkmuyorum.