bugün

marx'ın saçma sapan teorisi.
avusturya okulu tarafından itin götüne sokulmuştur. şöyle:

üretilen şeyin değerinin işçinin harcadığı zaman ya da emekle doğrudan bir alakası yoktur. emek üretken de olabilir tersi de.

örneğin: kimsenin işine yaramayacak şeyler üretmek sadece kaynak israfıdır. yarasa da harcadığı materyale değmeyecek şeyler üretmek de kaynak israfıdır. somut örnek: mao'nun çelik manyaklığı.

meydana gelen ürünün ya da emeğin ne kadar değerli olduğunu belirleyecek olan insanların onu ne kadar arzuladığıdır. dolayısıyla değer en iyi serbest piyasada gerçekleşen değiş-tokuş ile ölçülür. buna izin vermeyip yapay bir değer hesabı yaparsan kaynaklarını iyi değerlendiremediğin için sefalete sürüklenirsin. (bkz: komünist devletler)

marx'ın teorisi sermayenin kıymetini görmezden gelirken, işçinin emeğine kendinden menkul bir değer biçer.

sermaye birikimi artı değere el koyarak oluşuyor değildir. patronun, işçinin ürettiği artı değere el koyması diye bir şey yoktur, safsatadır.

sermaye değer üreterek birikir.

toprağı ektin, buğdayı biçtin. harcadığın= 5x, buğdayın değeri= 10x ise 5x'lik değer yaratmış olursun. mesainin, emeğinin değeri de budur.
onun bunun yarattığı 5x'ler toplanır, gsmh olur. gross world product olur. çok hızlı zengin olmak mı istiyorsun. milyoner mi olmak istiyorsun? milyon dolarlık değer yaratmaya çalış. mesela 1 milyon insanın her birini 1$ dan tasarruf ettirecek bir çözüm, bir iş bulduğunda 1 milyon $ lık zenginliği hak ettin demektir.* yemeksepeti.com'un yaptığı budur. binlerce insanın yaşam kalitesi artırdılar. yarattıkları değer sayesinde zengin oldular. bu zenginliği ellerinde tutabilmek en büyük haklarıdır. insanların yarattıkları zenginliği ellerinde tutmasına izin vermeyen sistemler örnekleri görüldüğü üzere sefalete mahkumdur.

*: 1 milyon $ lık tasarruf, 1 milyon $ lık emek ve meta'nın artık o iş için harcanmaması demek. aynı değerdeki emek ve meta artık başka şeyler için harcanabilir ki bu da bulduğumuz yöntemle ürettiğimiz zenginlik anlamına geliyor.
--------

sonra adam gider 1 milyon dolarıyla başka şirket kurar, iş verir.
(işçi ve işveren arasında sözleşme imzalanır.) (bkz: sözleşme özgürlüğü) kurduğu işten kâr etmesi kimsenin ürettiği artı-değere el koyduğu anlamına gelmez. kârı ortaya koyduğu sermaye, aldığı risk ve diğer emeklerin(şirket yönetmek kolay mı?) karşılığıdır.
artı değer, bir çeşit kiradır diyebiliriz. çalışanın; mülkiyet sahibine, kendisini çalıştırsın diye ödediği kira bir bakıma.
Varsayalım ki, kapitalist, bir dikiş makinesi fabrikasına sahip bulunuyor. 200 parça imal etmek için 2.000 dolara, 10.000 kg. metal (kilosu 20 sentten) satın alıyor diyelim. 200 dikiş makinesinin yapımı bir miktar madde yıpranmasına, aydınlatma ve ısınma vb. giderlerine yolaçıyor (250 dolarlık bir tutar). Kapitalist, herbirine 5 dolar ödediği 50 işçi tutuyor (toplam 250 dolar). Kapitalistin genel giderleri aşağıdaki gibi olacaktır:

Metal: 2.000 dolar
Makinelerin yıpranması: 250 dolar
Emek-gücü: 250 dolar

Toplam: 2.500 dolar

işletme, herbiri 12,5 dolara gelen (2.500 : 200), 200 dikiş makinesi imal etti.

Varsayalım ki, bu makineler, pazarda 12,5 dolara satılıyor. Eğer kapitalist, makinelerini bu fiyatla paraya çevirecek olursa, ancak harcamış olduğu parayı geri alır, yani kâr elde etmez.

Gerçek hiç de öyle değildir. Kapitalizm, işçinin geçimini sağlamak için gerekenden daha fazla bir değer üretmesini sağlayacak üstün bir iş verimliliğini varsayar. Teknik ilerleme, gerekli geçim araçlarını üretmek için kullanılan zamanı azaltır. Oysa emek-gücünün günlük değerini ödeyen kapitalist, işçiyi, bütün gün çalıştırır; bu da, işçinin kendi emek-gücünün üzerinde bir değer yaratmasına neden olur.

Örneğimize dönerek, kendi emek-gücü değerine eşit bir değer yaratması için, işçiye dört saat gerektiğini varsayalım. Bununla birlikte, işçi, kapitalist ile yapmış olduğu sözleşme gereğince sekiz saat çalışmak zorundadır. Sekiz saatte, dikiş makinesi fabrikası örneğimizdeki 50 işçi, iki kez daha fazla üretim aracının biçimini değiştirirler ve iki kez daha fazla ürün çıkarırlar, yani 400 dikiş makinesi. Sonuç olarak kapitalistin giderleri şöylece değişir:

Metal: 4.000 dolar
Makinelerin yıpranması: 500 dolar
Emek-gücü: 250 dolar

Toplam: 4.750 dolar

400 dikiş makinesini aynı fiyata (12,5 dolara) sattıktan sonra, kapitalistin eline 5.000 dolar geçer. Demek ki, elde edilen, değer, kapitalistin giderlerinden 250 dolar fazladır, artı-değer doğmuştur.

Üretim sırasında işçilerin emeği ile yaratılan artı-değer kapitalist topluluk üyelerinin kendi çalışmalarından gelmeyen gelirlerinin: sanayicilerin ve tüccarların kârlarının, hisse sahiplerinin paylarının, tefecilerin ve bankacıların aldıkları faizlerin, toprak sahiplerinin toprak rantlarının vb. kaynağıdır.

Eğer kapitalist, bir artı-değer elde ediyorsa, bu, işçilerin, kendi emek-güçlerine eşit bir değer yaratmak için gerekenden daha uzun bir süre çalışmış olmalarındandır. Artı-değer, onu yaratmak için işçiye ödeme yapmadan kapitalist tarafından alıkonulur. Bu, kapitalist sömürünün özünü oluşturur. Kapitalist sömürü maskelenmiştir; bu onu, feodal toplumdaki ve köleci toplumdaki sömürüden ayırır. Kölelerin ve serflerin çalışması zoraki bir çalışmaydı. işçi de çalışmak zorundadır, ama onun kapitalist karşısındaki kişisel özgürlüğü, kapitalizmde, çalışmanın bu niteliğini gizler.

#kapitalizm
#kapitalist
#artıdeğer

(bkz: gerekli emek ve artı emek)
hırsızlıktır.
Artı-değer, ekonomi-politik biliminin, David Ricardo tarafından tanıtılmış ve son şekli Karl Marks tarafından verilmiş bir terimidir. Kapitalist zenginliğin birikimini açıklamak için ortaya atılmıştır. Açmak gerekirse, birikimin gerçekleşmesi için bir şeyin sürekli olarak alınırken tekabül ettiği değerin fazlasına satılması gerekiyorsa bu alma ve satma işlerinin arasında ona bir değer eklenmesi zorunludur. Bu eklenen değere artı-değer denmiştir.

ikinci sorun artı-değerin kaynağı sorunudur. Bu fazla sürekli olarak nasıl sağlanır? Bunun cevabı ise üretim sürecinde ve üretken emekte bulunur. Kapitalist birikimin esası, üretim esnasında yaratılan değerdir. Bunun bir kısmı -hiçbir zaman tamamı değil- ücret olarak işçiye ödenir, geri kalan kısma sermayedar tarafından birikime katılmak üzere el konur. işte bu el konan değere artı-değer, onu üreten emeğe de artı-emek denir.

Artı-değer, üretildikten sonra çeşitli biçimler alır. Örneğin bir fabrikada üretim gerçekleştikten ve işçilerin ücretleri ayrıldıktan sonra muhtemelen kapitalist; fabrikanın kirasını ödeyecek, aldığı kredinin faizini verecek ve bunların ardından kalan kısmı kâr olarak cebine atacaktır. Yani artı değer sırasıyla ranta, faize ve kâra dönüşecektir.

Artı-değerin bütün bu biçimleri, bir ekonomide birbirine yakınsar. Yani rekabet dolayısıyla çeşitli rant gelirleri, kârlar ve faizler birbirine yaklaşır. Sonuçta ev kiralarını işyeri kiraları belirler, kredi kartı borçlarına önceden belirlenmiş oranlara göre faiz işler. Buradan anlaşıldığı gibi oturduğumuz evlerin kirasından enflasyon oranına kadar bütün ekonomik veriler her birimizin çalışma hayatıyla derinden ilgilidir.
Marx'ın meşhur teorisidir. Ne olduğunu hepimiz az çok biliyoruz. Ama işten izin aldığımızda,hastalandık diye bahane üretmek zorunda kaldığımızda nedense bu gerçeği hatırlamıyoruz. Nedense ruhumuz daralıyor, yüzümüz olmuyor izin istemeye. Bunu bile bile işimizi kaybedeceğiz diye nasıl tırsıyoruz...
işçi Emeğinin kapitaliste sermaye olması.
proleterin keklenmiş olduğu kritik noktadır. Teknik ilerleme, gerekli geçim araçlarını üretmek için kullanılan zamanı azaltır. Oysa emek-gücünün günlük değerini ödeyen kapitalist, işçiyi, bütün gün çalıştırır; bu da, işçinin kendi emek-gücünün üzerinde bir değer yaratmasına neden olur.
Elde edilen kârdır fakat diğer kârlardan farkı işçinin emeğini sömürerek elde edilmesidir. Nasıl mı? Örneğin hamallık yapıyorsunuz göreviniz tek seferde 3 çuval taşımak ama patron kâr edebilmek için tek seferde 6 çuval taşıtıyor, iki işçi görevi görüp veya iki iş yapıp tek iş parası kazanmış oluyorsunuz.
işçinin ödenmeyen emeğinin sonucunda elde edilir. Bilindiği gibi emek süreci gerekli emek zamanı ve arti emek zamanı olmak üzere iki bölümden oluşur. Işçi, gerekli emek zamanda emek gücü değerini; arti emek zamanda da arti değeri üretir. Kapitalist, işçiye arti emek zamanı için ücret ödemez. Dolayısıyla arti değer, bu ödenmeyen emek zamanla elde edilir.
Arti değer kapitalizme özgü bir ey değildir. Pre-kapitalist dönemde de arti değdi mevcuttu.
kısaca işçiye verilen ücretle üretilen ürünün değeri arasındaki farktır.
Kapitalistlerin ''istihdam'', ''çok çalışıyoruz, bu bizim hakkımız'' gibi boktan argümanlarla meşru kılmaya çalıştığı değer.
radyo ki de pazartesi günleri 20 ile 22 arası yayınlanan program. 2 saatliğine başka dünyalara götürebilir sizi.
Iscinin kendini yeniden uretebilmesi icin 6 saat calismasi gerekmektedir. Bu 6 saatin degeri 3 dolardir bu durumda, isci butum hafta calisir da sadece pazar gunu calismazsa elde edecegi gelir haftada 18 dolardir. Bu iscinin kendini yeniden uretebilmesi icin yeterlidir. Yalniz bu durumda kapitalist yani sevgili patron, makinain bakiminin giderleri, depo kirais vb giderler ve iscilere odedigi massin toplami kendisini uretim sonrasi kazandigi parayla ayni, o halde hemen devreye girer ve zekilik yapar der ki: ben bu isciyi gunde 9 saat calistirayim ve ayni gunde 3 dolar vereyim hazir gelmisken, teri sogumamisken, bende boylelikle batmamis olurum.iste kapitalist sistemin temel sorunu budur.
Burada kapitalist kiraladigi emek gucunu istedigi gibi kullanir, cunku burada kapitalist emek gucunu istedigi gibi kullanma hakkini satin alir. emek gun=cunun kullanimi kullanilan emek gucunun verdigi enerjiyle sinirlidir. Emegi degil emek gucunu kiralayip emegin degerini oder ama unutur ki emek gcu emegin kendisinde daha degerlidir.
artık değer teorisinin diğer ifade biçimidir. karl marx'ın işçilerin emeklerinin karşılığını alamadıklarını, ürettiği ürünün karşılığı olarak alması gereken paranın önemli bir kısmının işverene kaldığını ifade etmek için ortaya koyduğu kavramdır. işçinin emeğinin sömürülmesidir.

ücret sistemleri ve verimlilik konusunda incelenen önemli konulardan biridir. bugün aslında kapitalist sistem başta olmak üzere ekonomi açısından bir çok meselenin artık değer üzerine şekillendiğini söyleyenler de mevcuttur..
Emek değer teorisine dayanan teorem.

(bkz: emek değer teorisi)
sermayedar tarafından sürekli arttırılması gereken değerdir. bu arttırmanın pek çok yöntemi vardır. çalışma saatlerini attırmak buna örnek verilebilir. türkiye' de 2001 krizi bittikten sonra ekonomide görece küçük çapta bir boomlama olmuştu fakat zaman geçtikçe boomlayan üretime paralel işçi sayısında beklenen artış gerçekleşmemişti bunun nedeni çalışma saatlerinin arttırılması ve işçilerin ödül-ceza yöntemiyle birim zamanda daha çok üretmesiydi ve böylece artı-değer arttırılmış oldu o dönem için.sınıf mücadelesinin temelde yatan nedendir. köle-sahip, serf-derebeyi, işveren-işçi tüm bunlar arasındaki mücadele artı değere sahip olmak arzusudur. artı değere sahip olan toplumda iktidarı elinde tutar.
artı deger degil de "artı cocuk" uzerine kafa yorulması gereken mesele.

turkiye nin nufusu ve yuzolcumu-kaynakları ortada, yerustu ve yeraltı kaynaklarımızın ne oldugu az cok belli.simdi senin nufusun-yuzolcumun ve kaynaklarına kıyasla
"çük" kadar kalan iskandinav ulkelerinin-batı avrupa ulkelerinin gsmh sı nedir?bir senede o nufus ve kaynaklarla ne kadar mal ve hizmet uretiyorlar, sen ne kadar uretiyorsun? onlarda kac tane cocuk var sokaklarda selpak satan? kac tane seyyar satıcı
var? kayıt dısı ekonominin-issizligin boyutu nedir? onlar seni somurdukleri icin mi
zenginler? nufusu ve kaynakları sana kıyasla "çük" kadar oldukları halde nasıl senden
daha uretken ve zengin olabiliyorlar? o yuzden "isci sınıfı" na soyle skine sahip
cıksın,bakamayacagı kadar cocuk yapmasın. cocuklarını kendi ihtiyarlıgının garantisi olarak gormesin.

ayrıca benim anlattıklarıma aklın ermez, osbir cekmekten beynine kan
gitmiyor iktisadi tahlil yapma pesindesin.mavi yakalıymıs,beyaz yakalıymıs.
gunumuzde senin iscinle batılı isci arasında neredeyse sınıf farkı var.
adamların vasıfsız iscileri bile senin doktorundan avukatından fazla
para kazanıyor, sen hala yakadasın onluktesin.

kafanı daha onemli seylere yor.mesela tarih boyunca avrupalı kadın
"çiki çiki" dansı yapmazken neden ortadogulu kadın "çiki çiki" diye dansediyordu?
oryantal dansın kokeni nedir? senin odevin bu olsun.
üçüncü dünya solculuğundan birinci dünya sahteciliğine geçenlerin yüzleri aslen bir bir dökülüyor ama kendileri için bir adet ırzına geçilmişte olsa sözlük formatını armağan ederiz. ne de olsa kendileri kaliteli yiyecekler yiyorlar. ama diyoruz biz eskiden sola şöyle bir değinmiş olanlardan asıl korkmak lazım. çünkü konu eğip bükme, bilim dışılık ve iki yüzlülük olduğunda kendilerinden öteye gidebilecek birileri olduğunu sanmıyoruz. bir kez daha tekrar ediyoruz. bu adamlar temizlenmeden- yani fkirsel anlamda- bize rahat yok.

şimdi gelelim üç kuruşluk bilginden şu artı değer meselesine. konu teknoloji olunca ahkam kesmekte solcu artıklarının üstüne yok. zaten öyle olmasa laçiner'in birikimsizliği bu konuda birinci olmazdı. gerçi haklarını yememek lazım. teknolojinin gelişimindeki artı-değer'in önemini, üretici güçlerin gelişiminde de teknolojinin önemini kavramışlar. tabi bunu kavrayamasalardı kendilerini gerçek hayata davet ederdik. gerçekler karşısında şaşknlıktan ölürlerdi. tabi yaşları da baya geçkince bunların, kalp krizi filan geçirirlerdi. sonra o ölesiye nefret ettikleri eski sosyalist düzenleri eleştiremezlerdi hayata dair yeni sosyolojik(!) yaklaşımların vurgunculuklarını yapamazlardı. ama yüzyıllık artıklar kendilerini gene gösteriyor.

şu doğru tarafları bir sayalım. teknolojinin gelişimi sermayeden bağımsız bir şekilde akıl takımının işidir. doğrudur, bu insanlar arasında insanlığı gelişimi adına çok şeyler yapmış kimseler vardır. bunlardan bağımsız bir biçimde sermaye adına çalışan kişiler dahi olsalar, bu ücretli köleler bilimsel gelişimin gerçekliğini sağlamışlardır. iyi de biz bu kısımla ilgiliniyoruz da, sermayenin genel eğilimleri ile neden ilgilenmiyoruz? sanırsın bilimi bu adamlar babalarının hayrına kullanıyor. ya da yeni teknolojik gelişimler sağlayarak kendi yaşamlarını kolaylaştırmaya çalışıyorlar. istediği kadar böyle bir eğilim ana baskın eğilimin kendisine gelelim. genel olarak üretimde kullanılan teknoloji, üretücü güçlerin üretimini arttırırken, diğer yandan artı-değer üretimini de artırır. haliyle istihdam da artar. ama sermayenin buradaki genel eğilimi artı değer sömürüsünü arttırmak, çalıştırdığı kişi sayısını sürekli azaltmaktır. bunu başaramadığı ölçüde ise çalışma saatini arttırmaktır. sermayenin teknolojiyi kullanım amacı da budur. yoksa öyle babasının hayrına kullanmak diye bir durum yok, ki zaten kimse öyle babasının hayrına bir şeyi kullanmaz.

diğer yandan ise artı-değer üretimi ve tüketimi ile işçi sınıfının ya da diğer üretici sınıfların devrimciliği arasında bir bağ bulunmuyor. zaten bir noktadan sonrada insan sorar? işçi sınıfının bana tanımını yapsana diye. senyalnızca dışarıdaki hamalı işçi olarak görürsen zaten bugünkü yapıya bakış açının arabistan çöllerinden gelmesi zaten doğal bir durum. artı-değer teorisi ile teknoloji arasındaki bağ, hatta teknolojinin üretici güçleri üzerindeki etkisini irdelemek için doğru örnekler vermek gerekiyor. yoksa anakronik ve ortalamacı örnekler vermeye insan dilinde demogoji denir. hatırlatmakta fayda var. sınfın tanımı, maddi varlığı ve toplumdaki konumu bambaşka konular olduğunu kabul etmezsiniz, sizleri daha bilimsel ortamlara davet ederiz. üç kuruşluk ortamlara değil. bir de hatırlatmakta fayda var emek'in tanımını hatırlamakta fayda var. ondan sonra emekçinin tanımını, mavi yakalı işçi- beyaz yakalı işçi, orta sınıfların esnek çalışma koşulları altındaki sınıfsal değişimlerini tartışmakta fayda var. ama ben ortaya bulamaç yapacam dersen, arap çöllerine ait mükemmel(!) teorileriniz de sizi kurtaramaz. bizden söylemesi...
teknoloji sozkonusu oldugunda emek arz eden isleri yapan insanlar gericilesirler.
sermayenin dısında teknolojinin surukleyicisi insan aklıdır,beyin takımıdır.
bunlar da muhendisler ve teknisyenlerdir, bunu her turlu bilime uygulayabiliriz ki
burada da akademik egitim devreye giriyor. akademik egitim almadan da bulus yapan kafası calısan insanlar vardır ama azınlıktadırlar ve bu ekstrem bir durumdur,raslantısaldır.

soyle ornek vereyim, bir hamal grubu dusunelim.belli bir mesafeye ya da yuksek bir binaya-mevkiye esya vs. tasıyor.kaba emek satıyor,hamallık yaparak para kazanıyor.
simdi bu adamlardan herhangi biri bir asansor tasarımı uzerinde kafa yormaz.
"belime agrılar girdi,nasıl yapsam da su isi kolaylasam" demez.
aklına bile gelmez cunku isin dogasına-varolusuna dahası cıkarına aykırı.
cunku asansor yapıldıgında issiz kalacak,niye boyle birsey dusunsun?
hatta uzerinde dusunulmesine engel olmak-baltalamak ister.
yapılmıs varsa da kırmaya-yıkmaya calısır.endustri devrimiyle baslayan makine kırıcılıgı buradan geliyor.teknoloji uzerinde kaba emek arzeden hamal kafa yormaz.
is sahibi kafa yorar,maliyeti daha aza indirmek icin. ya da isin profesyoneline- muhendise havale eder.ya da muhendisin kendisi kafa yorar.

teknoloji baglamında kaba emek arzeden-ucretle calısan "uretici gucler" gerici davranıslar sergileyebilirler.yani isci sınıfı her kosul altında "devrimci" degildir.
evet,batıda da hayat calısan sınıfın omuzlarındadır ve isbasına gelen hukumetler
calısan sınıfın refahını gozetmek durumundadır. sizin yaptıgınız ucuncu dunya
solculugudur ki bunun da devrimcilikle bir alakası yoktur.

ayrıca senin ekmek yemekten kafan calısmıyor. ekmek yerine ana yemegin yanında
makarna ya da pilav yap. belki biraz gelisme gosterebilirsin.ayrıca mesele
ucuncu dunya solculugu yapmaksa sen giderken ben geliyordum.yirmi yas civarında
benim de az vaktimi calmadı karl marx hıyarı. yok hegelidir,yok kant ıdır.
hepsi mantar cıktı. genclik iste, insan hayata-gercege dair bir seyler ogrenmek
icin cabalıyor.felsefeye dair bir seyler ogrenmek istiyorsanız benim
yazdıklarımı takip etmeniz yeterli. dedim ya, siz cok sanslı bir nesilsiniz.
eğer sosyalizm eleştirisi yapılacaksa bunu iki kuruşluk bilgiyle burada yapmak yerine başka başlıklarda yapmak daha faydalı. ama sovyet ekonomizminin sorunlarının rekabet ile teknolojik ilişkisi arasındaki bağlantıyı kurmakta iktisat konusaki bilginin üç kuruşluk olduğunu da gösteriyor. temel yaklaşımın ideolojiden ve dünya dengesinden bu kadar bağımsız ele alınması, ekonominin kendine ait yasalarının sanki kendi kendine işlerlik kazandığını düşünmek zaten eksik bir aklın işi olabilir.

eyy, nikitin baba... seni okumadan ya da okuyup anlamadan es geçenlerin komik hallerini görüyorsun değil mi? eminim gülmekten kasıklarına ağrılar geliyordur. üretim süreciminin yeniden üretimi, üretici güçlerin tekrardan üretimi ve hatta üretimin yeniden üretimi vs... gibi kavramlardan uzak kalıpta 3 cümlelik eleştiriler yapmak komiklik değil de nedir? yıkılan sosyalist blokun vatandaşlara gidip sorduğumuzda ağrıyan kıçlarından ötürü cevap alamadık ama ne yazık ki 30 yıldır ikarus marka otobüs kullanılan serbest rekabetçi ülkemizin insanlarından da cevap alamıyoruz? aldığımız tek cevap ciki ciki teorisi oluyor. biliyorum newton yukarıdan bakıp gülümsüyor, teori kelimesinin içinin boşaltıldığında ve buı kadar geyik malzemesi yapıldığına üzülüyordur. ama en azından keynes'e filan dokunup, eksik istihdamdan söz etseydin. tamam stagflasyon filan hiç girmezdin ama en azından 3 kuruşluk cümlelerden de medet ummazdın, hiç değilse bilimsel bir yaklaşımın olurdu. hiç değilse anlamlı cümle kurabilenler bilimle tanışırlardı, arabistan çöllerinin apısıyla sosyolojik yapı arasındaki bağlantıları zorlamak yerine...
"teknolojik gelisim uretici guclerin gelisimindeki uretimin yeniden uretilmesiyle
saglanan bir yapıdır."

cumlenin anlamsızlıgını gectim sen bunu git yıkılan sosyalist bloktaki vatandaslara anlat.
adamların lada ya binmekten gotleri curumustur,onlar sana cevap verirler.

ayrıca senin bu kafayla "çiki çiki teorisi" ni okumaya ehliyet kazanman icin
kırk fırın ekmek yemen gerekir, sen daha anlamlı bir cumle kuramıyorsun.
verili bir değerin, diğerler mallara göre karşılaştırıldığında değerinin artışına denk gelen kısma artı değer de denilebilir. üretici güçlerin gelişimi ve teknoloji arasındaki ilişkinin rekabete bağlanarak anlatılmasına artı değer denilseydi ortalığı ciki ciki teorileri sarardı ama neyse, şimdilik kalsın. teknolojik gelişimin motor gücünü tersten okyunca artı değer olarak algılayabiliriz ama daha önemlisi teknolojik gelişim üretici güçlerin gelişimindeki üretimin yeniden üretilmesiyle sağlanan bir yapıdır. ha yok ben işin ters tarafından bakacam diye kastırıyorsan buyur bak.
(bkz: avusturya okulu/#3048030)
(bkz: eugen von bohm bawerk/#3794693)
(bkz: #3048005)
artı deger denilen kavram teknolojinin surukleyenidir. eger artı deger olmazsa
adam arastırma ve gelistirmeye yatırım yapamaz, rekabet ortamı olmaz.
artı deger olmasa yani yatırımcı para kazanamasa yatırım yapamayacagı icin teknoloji gelismez. bunun anlamı sudur,bugun hala ilk cıkan takoz model cep telefonları
kullanılıyor olurdu.insanlar hala hala antika arabalara biniyor olurdu.
hala sadece radyo dinliyor olurdun, sadece siyah-beyaz tv den haberin olurdu.
ucak sanayii gelismezdi,su kullandıgın bilgisayar teknolojinin urunudur.
yatırım yapmadan kaynak ayırmadan nasıl arastırma gelistirme yapılacak?
rekabet ortamı olmazsa insanlar nasıl daha iyi-gelismis urunler uretecek-tuketecek?
ha, teknoloji cok umrumda degil diyorsan buyur aborjinlerle yasa.

sunu ilkokul cocuguna anlatsan anlar ama bizim solcuların kafası basmıyor.

kapitalizm en basta uretim demektir. toplum olarak mercedes fabrikası kurup
mercedes uretirsen mercedese binersin. hic bir bok uretmezsen esege binersin,
at arabasına binersin.bu isler de oyle ha deyince olmuyor,belli bir birikimin
sonucu.sadece sermaye degil bilgi-teknoloji de gerekiyor. once ureteceksin
sonra da birey merkezli bir hukukla kontrol altında tutacaksın-denetleyeceksin.

ben karl marx a ancak eline kepceyi verip sofrada corba dagıttırırım,
hickimseye hak gecmesin herkesin payı esit olsun hesabı.onun kafası ancak ona basar.