bugün

entry'ler (3799)

sovyet sosyalist cumhuriyetler birliği

çözülüşünün ardından 19 yıl sonra öldürdüğü insan sayısı her yıl 1 milyon artarak katlanan, bir dönemin sosyalist anayurdu. 1930'larda abd'li bir milyonerin 3 milyondan açtığı ölü sayısı, bugün çeşitli ortamlarda kafa ayıkken 40, dumanlıyken 60 milyona dayanmaktadır. üstelik 2.dünya savaşında 20 ila 30 milyon arasında değişen yurttaşını faşizme karşı anayurt savunmasında kaybeden bir ülke için oldukça ilginç sayılar. ne diyelim, herhalde büyük savaştan 8 yıl sonra uzaya çıkma denemeleri yapan bir ülke açısından bu kadar büyük insan kaybı, yetenekli iş gücü+emek gücü, silahlı emek orduları(!) kurularak kapatılmış olsa gerek. kapitalizmin şimdiye kadar bunu akıl edememesiyle yeni bir çığır açmıştır sovyetler kendi döneminde.

antiemperyalist liberal

bazı güney amerika ve orta amerika ülkelerinde 1900'lerin başlarından 1950'lerin sonuna kadar mevcut olan ilginç bir siyasal konumlanış. aslen burjuvazi kökenli devrimci demokrasi'nin farklı bir varyantıdır ve genel olarak sol popülizm; fakat bazı ülkelerde sağ popülizm olarak türemiş bir siyasi konumlanıştır.

siyasi ideoloji testi

komünist

komünist
100%
sosyal demokrat / sosyalist
50%
anarsist
50%
muhafazakar demokrat
50%
liberal demokrat
38%
otoirter/kemalist
25%
otoriter/mlliyetçi
0%
islamci
0%

anlaşılan doğruluğu kişiden kişiye değişen eğlencelik test.

ırak ta mümin afgan işgalinde sscb ci samimiyetsiz

(bkz: emperyalizmin kapitalizme özgü oluşu)

ırak ta mümin afgan işgalinde sscb ci samimiyetsiz

siyasi gericiliğin en büyük silahı her türlü siyasi, felsefi, ideolojik ve tarihi meseleyi demagojik bir biçimde çarpıtmasıdır. bir başka deyişle gericilik her türlü yalan ve karalamayı kullanarak kendisine mevzi kazandırmaya çalışır. işte bir örneği daha; emperyalizmin hiçbir sınır tanımadan, her türlü barbarlık kullandığı bir savaşla, soğuk savaş döneminde emperyalist kampla sosyalist kamp arasındaki dolaylı sıcak çatışmalardan birine sahne olan bir savaşı eşitlemeye çalışması rezilliktir. dahası solun her türlü çeşidinin anlaşamadığı, ortak bir tutum almak bir yana birbiriyle yollarını ayırdığı bir tarihsel dönemeçtir afganistan savaşı. diğer yandan ırak işgali siyasi gericiliğin iki yüzlülüğünün ortaya çıktığı bir dönemdi. elbette bu akımın temsilcileri kara yüzlü siyasetlerini saklamak için sosyal demokratların ikircikli tutumlarına dikkati çekmeye çalışıyor ama onda bile yalan söylüyorlar.

türkiye'de sosyal demokrasiyi temsil eden bugün farklı ayrım noktaları bulunan ama ulusalcı olarak adlandıracağımız yerel bir ideoloji ile buluşan kesimler afgan savaşında'da amerika'ya destek vermiştir. elbette bu dönem devrimcilerden etkilenen kesimleri ise sovyetler birliği'nin bu hareketinde tarafsız kalmayı tercih etmişlerdir. bugün, ikircikli bir siyaseti bu kesimler yürütmektedir.

komünistler açısından ırak'ta, yugoslavya'da, somali'De evleri bombalanan insanlar emperyalizmin kurbanlarıdır. bugün somali'ye, eski yugoslavya'ya, lübnan'a asker gönderenler, ırak'a asker göndermek isteyenler, sınır ötesi operasyonlara izin verenler gericilerdir, siyasi iktidardır.

tıpkı referandum döneminde olduğu gibi emperyalizme karşı mücadelede de yalanlara başvuran gericiler bilsinler ki; bunlar faşizmin taktikleridir. bu taktikler her zaman sökmez.

plutonyum

plütonyum-239'un izotopu plütonyum-241 bir nötron yayımladığında ardından gelen zincir reaksiyonun americium açığa çıkar. americium'da iyi bir alfa ve beta yayıcıdır. geçirgenliği düşük ama enerjisi yüksek veriler elde edilebilir. ayrıca plütonyum-239, nükleer reaksiyonlarda uranyum'a benzer bir yapıya sahiptir.

tkp nin giderek kürt düşmanı olması

bir kere daha bahsetmekte fayda var: bir siyasi partiyi doğrudan bağlayan şeyler partinin programı, merkezi siyasi açıklamalarıdır. diğer yandan bir partinin dolaylı ve merkezi yayın organları arasında açık bir fark vardır. merkezi yayın organları partinin sesi konumunda ve partiyi doğrudan bağlayacak bir yayındır. dolaylı yayın organları partinin ideolojisini ve siyasal çizgisini yansıtmakla beraber daha geniş bir toplamla iletişime geçen bir yayındır. buradaki genişlikten kasıt niceliklsel bir genişlik değil, ideolojik ve siyasal yoğunlaşmasını en yakındakilerine hissettirdiği bir genişliktir.

bu girişinden ardından hepimizin mutabık olacağı şey: sol haber portalının tkp ile açık ve organik bir ilişkisi olması ile beraber sol haber portalı tkp'nin merkezi yayın organı değildir. sol gazetesi tkp'nin bir merkezi yayın organıdır; fakat haber portalı bundan biraz daha farklı bir işleve sahiptir. bu nedenle ısrarla söylenen ifade yazıların bir noktadan sonra partiyi bağlamadığıdır. yoksa sol haber portalında yazanlar partili olmamamkla beraber yazarların tkp ile olan yakınlıkları inkar edilmemektedir. tkp'nin herhangi bir siyasal başlıkta aldığı konumlanışı tartışmak için bu nedenle önce parti programı ve daha sonra merkezi siyaseti tartışılmalıdır. eğer buralarda bir hata, bir eksiklik görülüyorsa ortaya belgesi konularak tartışmak yararlıdır. aksi taktirde yapılan şey açık açık bir çarpıtmadır.

diğer yandan farklı siyasal başlıkları gündeme getirerek tkp'nin kürt sorununda aldığı tutumu eleştirmeye ve hatta bu eleştiriyi geçerli kılmaya çalışanlar siyasal açıdan değersiz iddiaları olduklarını bilmeleri gerekiyor. işin siyasal özünü tartışmamakla birlikte konuyu çarpıtmaya çalışanların yaptıkları şeye demogoji denilir. demogojiyi kökenindeki demostan yani halktan ötürü sevenler varsa bilemeyiz; ancak devrimci siyasette demogojiye yer yoktur. eğer bu tutumu sürdürecek olacaklar olan varsa kendilerinin silahı ile onlara bir kaç yıl önce ambarlı'da çalışan işçilere yönelik saldırılarını ve hatta 3 tanesini öldürmelerini hatırlatırız. eğer kendi yöntemleri ile devam edecek olursak hangi saikler olursa olsun "işçinin sağcısı solcusu olmaz." diyen "emek" dostlarının işçi düşmanı olduğunu iddia edebiliriz. halbuki gerek bu apolitik anlayışları gerekse de bu başlık altındaki tartışma yöntemleri sakat olduğu için bu gayr-ı ahlaki davranışa başvurmak hata olacaktır.

toparlamak gerekirse tkp'nin veya herhangi bir partinin herhangi bir siyasal konuda konumunu sorgulamak eleştirmek veya desteklemek için o siyasi yapının merkezine bakmakta fayda var. eğer tersi mümkün olsaydı bir takım düzen solcularının yaptığı gibi düzen içi gerilimlerden medet ummamız gerekirdi. böyle bir şeyin olmayacağını dostunda düşmanında bilmesi gerekiyor. aksi taktirde bu meseleden medet umup ellerini ovuşturan milliyetçilerin de, liberallerin de birer kara yüz olduğunu ve bu kara yüzler korosuna katılmak isteyenlere dur demeyeceğimizi de bilmeleri gerekiyor.

tkp nin giderek kürt düşmanı olması

siyasi parti, genel kabul görmüş olmak üzere, benzer siyasi görüşlere sahip olan kişilerin belli bir program çerçevesinde bir araya gelerek iktidar olmaya çalışmalarına yarayan örgütlenmelidir. bu siyasi örgütlenmeyi bağlayan şeylerden biri belli bir hiyerarşide örgütlenmiş olan yapısındaki merkezi aklıdır. açmak gerekirse; bir siyasi partinin merkezinde bulunanların kendi programlarına uygun çerçevede yapacakları her açılım o siyasi partiyi bağlamaktadır. diğer yandan her siyasi partinin örgütlenmek ve örgütüne insan kazanmak adına yaptığı bir takım faaliyetleri vardır: bunlardan biri de yayın çıkartmaktır. bu yayınlar siyasi partinin programı ile belli doğrultu gösterebilmekle beraber bazen merkezi siyasi aklın doğrudan sesi, bazen ise daha geniş bir toplamın kendi siyasetlerini geliştirme araçlarıdır. bu noktada anlaşılması gereken şey; bir siyasi partiyi herhangi bir siyasi gelişmede doğrudan bağlayan şey parti programı ve siyasi aklının yönüdür. diğerleri ikincil olarak kalabilecek noktadadır.

yukarıdaki uzun giriş, tkp'nin herhangi bir siyasi olgu üzerindeki siyasetini hangi mekanizmalarla oluştuğunu açıklar düzeydedir. bu nedenle parti programı, merkezi siyaset üreten organlar ve dahası merkezi yayın organlarına bakmak en akıl karı iştir. bu 3 farklı düzey dikkatli bir şekilde incelenirse tkp'nin kürt düşmanı olması söz konusu bile değildir. bu, tkp'nin varlık nedeni olan işçi sınıfını inkarı ve emekçilerin tamamını örgütleme perspektifini yitirmesi anlamına gelecektir. bu nokta tkp, zaten kendi kendini tasfiye edecek süreci açacaktır. böyle bir şeyi bekleyenler ise şimdilik avcunu yalamaları gerekiyor.

ayrıca dikkat edilmesi gereken bir husus var. sözlükte veya herhangi bir platformda düşüncelerimizi ortaya koyarken belli bir konuya ilişkin sözümüzü söylerken daldan dala atlamak ve bu tür bir tartışma yürütmeye çalışmak bilgisizlerin işidir. konumuz tkp'nin kürt düşmanı olduğuna göre buna ilişkin savların ortaya atılması ve tartışılması gerekmektedir. mesele ezilen uluslar olunca ulusların kaderlerini tayin hakkı meselesi otomatik olarak devreye girse bile bu hakkın belirleyiciliği oldukça düşüktür. tezimizi desteklemek üzere bu mesele üzerine yazılanlar örnek olarak gösterilebilir. ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, konunun amacından saparak başka bir konuyu ana mesele edinmektir. burada hassas davranarak meselenin tkp'nin kürt düşmanı olması tezi olduğunu yinelemekte fayda var. ulusların kaderlerini tayin hakkı üzerinde tkp'nin parti programını ve siyaseti tartışmak isteyenler ukth'nin teorik kalkış noktalarından yola çıkarak tkp'ye ulaşabilirler. ancak; bir kısmı kara yüzlerden* oluşan bu koronun bunu dikkate almayacağı gün gibi ortadır.

toparlamak gerekirse: bu tarz bir iddiayı ortaya koymak için öncelikle iddia edilen siyasi partinin programı, siyaseti ve merkezi kurulları tartışılması gerekmektedir. bu noktadan sonra eğer merkezi yayınların veya diğer yayınlarının herhangi bir "merkezin sesi" olma durumu varsa bağlayıcılık tartışılmalıdır. aksi taktirde söylenenler ya kuruntunun ya da kara yüzlü siyasetin eseridir. genelinin ikincinin cephesinde olduğu açıktır.

* kara yüzler: lenin'in kadet partisi(rusya'da faaliyet gösteren ve liberaller ile monarşistlerin bulunduğu yapı) siyasetçileri için kullandığı tabir.

naziler in fransız partizanlar ı kurşuna dizmesi

yurdunu işgalcilere karşı savunan partizan yurtseverlerin işgalciler tarafından vurarak, kırarak yok edilmeye çalışmasılması yeni bir şey değil. bu, kapitalizmin gelişimi ve dünya çapında iktidara gelmesi ile başlayan savaşlar sonucunda emperyalist işgalcilere karşı direnenler her daim bu yola başvurmuştur. başarısız oldukları da çok açıktır.

1980 öncesi birbirlerini öldüren türk gençleri

gittikçe 12 eylül'ü, 12 eylülcüleri meşrulaştıran bir söylem niteliği kazanmış. dahası gençliğin memleket meselelerinden uzak, apolitik bireyler olarak yetiştirilmesini amaçlayan düzenin pek ala kendisini aklayan ve dahası besleyen bir söylem haline gelmiştir. uzatmaya hiç gerek yok, 12 eylül öncesi meydana gelen ve bir çoğu faşist çetelerce işlenen, emperyalizmin ve parababalarının tetikçi sürülerinin işlediği cinayetler, türkiye'de yaşanan krizle ilişkilidir. rejimin yaşadığı siyasal,ekonomik ve toplumsal krizin bir uzantısıdır. bunun bir yanı sınıf mücadelesinin keskinleşmesine, diğer yanı ise emperyalizmin toplumsal krizi kördüğüm haline getirerek doğrudan ülkemize olan müdahelesine çıkar. dönemin türkiye işçi partisi'nin şu tespiti çok önemlidir: " "faşist parti iktidara ortak olduğu 3 yıl boyunca bizzat sermaye sınıf ile devlet tarafından beslenmiş, bu beslenmeyi iyi kullanarak örgütlenmesini devlet içindeki kimi kademelere kadar sokmuştur. bugün bir iç savaş örgütü olarak çalışan faşist parti, türkiye'de terörün tırmanasına neden olmakta çatışmayı körüklemektedir." (1978, tip 7.il temsilcileri konferansı)

13 haziran 2010 hesap soruyoruz işçi mitingi

dün, kartal meydanı'nda gerçekleşen ve eğitim, sağlık, deri, metal, hizmet, tekstil, tütün, tersane, inşaat gibi pek çok alandan gelen işçinin katıldığı, işçilerin kürsüden konuştuğu miting. 1 mayıs'ta hakkını arayan işçilere kürsüleri kapatan sendikaların aksine bu mitingte öncü işçiler konuşmuştur. hakkını arayan tekel işçisi ile direnen deri işçisinin, ocaklarda ter döken metal işçisiyle, inşaatlarda canını veren inşaat işçilerinin aslında sorunlarının tek, çözümlerinin de bir olduğunu söylemiştir miting. istanbul ve çevresindeki işçi havzalarından gelenlerin yoğun katılım gösterdiği miting, bir kere daha ya çete düzeni ya emekçilerin iktidarı amacı ile son bulmuştur.

mitinge dair resim, görüntü ve konuşmalara daha detaylı şu şekilde ulaşılabilir: http://haber.sol.org.tr/s...alda-bulustu-haberi-29664

beyazıt meydanı ndaki ölü

nazım hikmet'in aynı dönemde yazdığı beyazıt marşı ya da diğer bir ismiyle hürriyet marşı'nın biraz gölgesinde kalmıştır bu şiir. şiirin başlangıcı o dönem 27-28 nisan olayları sırasında öldürülen turan emeksiz'e ithaf edilen bir ağıt şeklindedir. ancak son kısmı nazım hikmet'in devrimci özüne ait bir şekilde yazılmıştır. döneme ait bir istek ve bir umut taşımaktaadır, tıpkı hürriyet marşı'nın son dizesinde olduğu gibi.

iş kazası

açık açık iş cinayeti olarak adlandırılabilecek ve olağandışı bir seyir kazanmış kazalar. önemli bir kısmına bakıldığında patronların veyahut işverenin kar hırsından kaynaklanan ve iş güvenliğini hiçe sayan çalışma koşulları ile gene aynı anlayıştan kaynaklanan ve işçiyi gerekli donanımla donatmayan anlayıştır. elbette bu anlayışın ardından bir sınıfın aklı ve zihni yatmaktadır. sorgulanması gereken bu sınıfın varlığıdır.

iş kazalarına geri dönecek olursak, 2009 yılındaki tüik verileri incelendiğinde türkiye iş kazalarında avrupa 1., dünya 3ç'sü konumundadır. 1.sırada güney kore, 2.sırada ise brezilya'nın gelmesi ise kimseyi şaşırtmasın. zira bu ülkeler türkiye benzeri esnek çalışma koşullarına ve sermaye birikim rejimlerine sahiptir. gene aynı istatistiklerde göze çarpan bir nokta ise kazaların metalden eşya imalatında yoğunlaşması. ayrıca meslek hastalıkları bakımından da maden sektörü ciddi bir şekilde önde görünüyor. ayrıca gene aynı yıl içerisinde meydana gelen iş kazalarında gece mesailerinin, esnek çalışma saatlerinin ciddi bir oranı bulunmakta. istatistiklerden de görüleceği üzere emek sömürüsünün yoğunlaştığı sektörlerde iş kazalarıda artış gösteriyor. çalışma yoğunluğu ağır sektörlere özel birtakım düzenlemeler gerekirken bu alanların patronların kar hırsına terk edilmesi tehlikeye davet çıkarmaktadır.

"kriz türkiye'yi teğet geçti." diyenler anlamalılardır ki; iş kazalarının önemli bir kısmı cinayettir. sömürü düzeni kuralsızlık yaratmakta ve cinayet işlemektedir. son bir yılda meydana gelen maden kazalarından da anlayacağımız üzere patlayan grizu değildir, özel sektörün kendisidir. bunun hesabı sorulacaktır.

yararlanılan kaynaklar:

tüik, 2009, iş kazaları verileri

muhasabetürk, 2009, iş kazaları

ab üyeliğinin maliyetleri

korkut boratav'ın 09.05.2010 tarihinde sol haber'de çıkmış olan yazısının başlığı. bu yazıda yunanistan özelinden yola çıkarak ab'nin zayıf halkalarında bulunan ülkelerin ab üyeliğinin maliyetini tartışmakta. yazı, almanya'dan bulunan bir kurumun hazırladığı rapordan yola çıkarak yunanistan'da başlayan ve portekiz, ispanya, irlanda gibi ülkelere sirayet edebilecek krize dair bazı ön açıcı bilgiler sunuyor. bu bilgiler arasında benim açımdan en çok ilgi çeken nokta almanya'daki bir beledeyinin borçlanması ile yunanistan'ın borçlanması arasındaki farkın yunanistan aleyhine nasıl döndüğüne ilişkin yetkilelerin açıklamalarıydı. okumakta fayda var.

http://haber.sol.org.tr/y...liginin-maliyetleri-28017

bandiera rossa

türkiye'de ileri işçiler adıyla bilinen italyan işçi marşı.

seyh bedreddin

kendisini çok az okumuş olmakla beraber yurtseverlikle ilgili çizgisinin net olduğunu düşünmekte olduğum yazar. tabi az okumuş olmanın bazı sıkıntıları olabilir. tutarsızlık bir silah gibidir. bir gün sizi de vuravilir.

toplumsal sistem

içeriği bakımından bir toplumu en geniş anlamıyla kapsayan ve onun içeriğini en ufak noktalara kadar belirleyen mekanizmanın tamamına verilen isimdir toplumsal sistem. bu noktada toplumsal sistem ideolojik, siyasal, ekonomik, kültürel ve etik yapıların bir bütününü temsil eder. kapitalizm ve sosyalizm bu bağlamda bir toplumsal sistemin kendisidir.

kültürel açıdan toplumsal yapı

(bkz: kültürel hegemonya)

yunanistan ın batması

avrupa birliği (AB) balonunun patladığının en önemli göstergelerinden biridir. diğer yandan ab'nin mucize yarattığı söylenen örneklerinden ispanya'nın, avrupa'nın en yüksek işsizlik oranına sahip ülkesi olması, irlanda ve portekiz'in hızla iflasa sürüklenmesinin ab'nin gerçek anlamını açığa çıkarıyor. ab, fransa-almanya merkezli bir emperyalist projedir, modern imparatorluk denemelerinden biridir. nitekim bu birlik önce bu geri avrupa ülkelerin zenginliklerini emerek genişlemiş, daha sonra reel sosyalizmin çözüldüğü ülkeleri talan ederek buradaki zenginlikleri kendilerine ve bu geri kalmış ülkelere aktarmışlardı. şimdi taşıma suyla dönen ülkeler iflas etmenin eşiğindedir. yunanistan bir ülkenin emperyalistlerce yağmasının adıdır, bu yağma yaratılan bir balonla üstü kapatılmaya çalışılmıştır. ancak yunanistan'ın bugün geldiği nokta avrupalı emperyalistlerin yüzünü göstermekte ve kapitalizmin yağma düzeni olduğunu bir kere daha hatırlatmaktadır.

sanki tek sıkıntı çekenin tekel işçisi olması

haklılık payı son derece fazla olan bir değerlendirme. ancak hemen, bir yurttaşın daha tekel işçilerine karşı olduğu sanılmasın. değerlendirmenin haklılığı tek sıkıntı çekenin tekel işçisi olmadığı gerçeğidir. ülkemizde tüm kamu, özel sektör işçileri, düşük seviye memurlar, küçük üreticiler, öğrenciler ve yoksul köylüler de benzer sıkıntılar çekmektedir. dahası tekel işçisinin yaşadığı 4-c lanetinin bir benzerini şeker, enerji ve ptt işçileri de yakında yaşayacaklardır. o nedenle tekel işçilerinin olası bir 4-c kazanımı- ki bunun anlamı 4-c'nin tamamen kaldırılması ve herkese kadrolu iş güvencesidir- diğer 4-c mağdurlarının da kazanımı olacaktır. dahası, 4-c benzeri yasalarla başı dertte olan üniversite asistanları, atanamayan öğretmenler, iş yeri özelleştirme tehditi ile karşı karşıya olan itfaiye, sağlık ve demiryolu işçileri de kazanacaktır. mücadelenin kazanımla sonlanması, diğer işçiler ve emekçiler için de emsal teşkil edecektir. o nedenle tekel işçisi kazanırsa, tüm halk kazanacaktır. bu noktada kendi sıkıntısını daha fazla görenlerin yapacağı tek şey; tıpkı tekel işçileri gibi güçlerini birleştirmek ve kararlı bir biçimde durmaktır. bunun dışında hem halinden sıkıntı edip, hem de ses çıkarmayanlar ne yazık ki yaşadıklarını kabullenmek zorundadır. seçim kendilerinin.