artı değer

Artı-değer, ekonomi-politik biliminin, David Ricardo tarafından tanıtılmış ve son şekli Karl Marks tarafından verilmiş bir terimidir. Kapitalist zenginliğin birikimini açıklamak için ortaya atılmıştır. Açmak gerekirse, birikimin gerçekleşmesi için bir şeyin sürekli olarak alınırken tekabül ettiği değerin fazlasına satılması gerekiyorsa bu alma ve satma işlerinin arasında ona bir değer eklenmesi zorunludur. Bu eklenen değere artı-değer denmiştir.

ikinci sorun artı-değerin kaynağı sorunudur. Bu fazla sürekli olarak nasıl sağlanır? Bunun cevabı ise üretim sürecinde ve üretken emekte bulunur. Kapitalist birikimin esası, üretim esnasında yaratılan değerdir. Bunun bir kısmı -hiçbir zaman tamamı değil- ücret olarak işçiye ödenir, geri kalan kısma sermayedar tarafından birikime katılmak üzere el konur. işte bu el konan değere artı-değer, onu üreten emeğe de artı-emek denir.

Artı-değer, üretildikten sonra çeşitli biçimler alır. Örneğin bir fabrikada üretim gerçekleştikten ve işçilerin ücretleri ayrıldıktan sonra muhtemelen kapitalist; fabrikanın kirasını ödeyecek, aldığı kredinin faizini verecek ve bunların ardından kalan kısmı kâr olarak cebine atacaktır. Yani artı değer sırasıyla ranta, faize ve kâra dönüşecektir.

Artı-değerin bütün bu biçimleri, bir ekonomide birbirine yakınsar. Yani rekabet dolayısıyla çeşitli rant gelirleri, kârlar ve faizler birbirine yaklaşır. Sonuçta ev kiralarını işyeri kiraları belirler, kredi kartı borçlarına önceden belirlenmiş oranlara göre faiz işler. Buradan anlaşıldığı gibi oturduğumuz evlerin kirasından enflasyon oranına kadar bütün ekonomik veriler her birimizin çalışma hayatıyla derinden ilgilidir.