bugün

entry'ler (372)

sen hiç ateşböceği gördün mü

gece gece akla gelmiş yılmaz erdoğan oyunu. içinde harika bir demet akbağ tiradı barındırır,

"Tanrım seninle biraz konuşmak istiyorum.

Yalnız Türkçe konuşabilir miyiz? Üzgünüm, ben Arapça bilmiyorum da. Kürşat dayım senin yalnızca Arapça bildiğini düşünüyor. Ama sen bizim Tanrımızsın ve bütün dilleri bilirsin. Tanrım, ben babamı yanına alışın konusunda konuşmak istiyorum. Kızmazsın umarım. Çünkü senin bu çeşit konuşmalardan hoşlanmadığını söylüyorlar. Ama bu işte biraz aceleci davranmadın mı? Babam biraz daha bizimle kalabilirdi bence. Ama onu yanına aldığına göre, bir bildiğin vardır mutlaka. Tanrı’nın neyi niçin yaptığına aklımız ermezmiş bizim, öyle diyorlar. Senin adına konuşan ne çok insan var Tanrım, hiç dikkatini çekti mi? Yani çekmiştir mutlaka da.. Tanrım ona iyi bak olur mu? Biliyorsun o ticaretten anlamaz. Kendisi mutlaka aksini iddia edecektir ama sen yine de onu ticari bi işte kullanma. iyi bir memurdur aslında. Masa başı bir iş verirsen mutlaka başarılı olacaktır. Özür dilerim Tanrım, işine karışıyor gibi oluyorum ama. Tanrım, o çok iyi bir insandı. Ve herhalde onu cennetine alacaksındır. Bu da benim onu bir daha göremeyeceğim anlamına geliyor. Çünkü ben deliyim ve cennete giremem herhalde. Çok uzattım biliyorum çok uzattım ama hemen bitiriyorum. Son olarak, kendimle ilgili bir şey sormak istiyorum. Belki kızacaksın ama sormak zorundayım.

Tanrım, ben şimdi ne yapacağım?”

babamın hayatta olmasına şükrettirir ve bunu yaparken ağlatan cinsten bir oyun.

Tanrım, lütfen benden önce onları alma.

sözlük yazarlarının itirafları

bir ilişki daha başlamadan, önceden birini sevmiş, aşık olmuş, unutmak istiyor ama arada aklına geliyor gibi ihtimalleri düşünmek ve bunu kendine yedirememek ne zor bi şey yahu. nasıl beceriyorsunuz siz. sanırım benim için her şey kabullenememekle başlıyor. ya da başlayamıyor.

ver elini istanbul

bir zamanlar vapurda çalan çok sevdiğim özer atik şarkısı.
istanbul'a gidip galata'nın karşısına oturup böyleyken böyle diye dert yakınıp, sokaklarında sevdicekle gezme isteği uyandırır.

"yedi tepeli kadim dostum benim büyüksün bilirim,
yap bir büyüklük düğümle şunun yollarını kapıma."

hayattan zevk almaya başlanılan yaş

22 değildir. i want to die. *

disi sevda ici zindan degilim artik

pilli bebek şarkıları içinde en sevdiğim cümle.

http://www.youtube.com/watch?v=kujh268sbog

bir erkeğe en çok yakışan şey

dozunda ukalalık.

kadınlardan iyi şair çıkmaması

(bkz: gülten akın)

beyaz tenli kızlar

bronzlaşmaya çalışmaması gereken kızlardır.

edit: esmerler rahatsız.

yeni türkü

cuma günü ooze venue'de şarkılarına doyacağım grup. nasıl özledim kıvırcık saÇlarını, gözlerinin gülüşünü deryacım bilsen.

the hobbit the battle of the five armies

hobbit üçlemesinin en iyisi film.

sıcak edit: o ejderhayı konuşturuyorsun ya peter orda film kopuyor benim yapma peter.

beğenmeyen arkadaşlara edit: "kötü diyorlar ya öyle değildir umarım" diye diye başladım izlemeye. hiçte düşündüğüm kadar kötü değildi hatta gayet tatmin ediciydi. nasıl bi şey bekliyordunuz henüz çözemedim. şimdi kitap mitap bi şeyler deme ihtimaliniz yüksek de kitaba bağlı kalınmayacağı aylar öncesinden söylendi.

ben bu insanları anlamıyorum sözlük.

üzgün edit: en sevdiğim atkımı koltukta nasıl kaybettiğim hala merak söz konusu. yeni sahibi ona iyi bak goodbye my lover.

ben bu yazıyı kendim yazdım

çünkü sen biliyorsun bi şeyler iyi giderken bir şeyler kötü gitmek zorunda. that's rule.

bıyıklı erkek vs sakallı erkek

beyaz tenliyse bıyıklının, esmer ise sakallının alacağı versus.

edit: başlık başıma kalmış.

sözlük yazarlarının itirafları

iki saattir uyumaya çalışıp uyuyamamak sonra pes edip kalkmak da sevdaya dahil mi ey sözlük.

beni bırakın

çok sevdiğim hatta gecenin şarkısı olan levent yüksel şarkısı.

"sustu haykıran şehir, son kuşlar havalandı
oysa ben seni seni seni bekliyorum
eksildi ömrümüzden kim bilir kaçıncı gün
oysa ben seni seni seni seni hala seviyorum."

psişik korunma

ege üniversitesi biyoloji mezunu fadime çelik kitabı. fadime çelik izmir ruhsal araştırmalar derneği ve bilyay vakfında seminer ve konferanslar vermekte aynı zamanda makaleleri ruh ve madde dergisi'nde yayınlanmaktaymış.
şimdilerde ruhsal şifacı ve regresyon danışmanı olarak çalışmalarını sürdürmekte.

kitaba gelince psişik korunma, imgeleme yeteneği, aura, topraklanma, şakra, enerji alanını güçlendirme gibi kavramlarla yeni tanışan bireylerin başlangıç olarak okuyabileceği kitaplardan biri aslında. ilk olarak beş duyu organından daha fazla duyularımızın olduğuna inanmakla başlanacağını güzel bir şekilde işlemiş. günlük hayatta uygulanabilecek egzersizlere de az biraz yer vermiş, karşılaştığı deneyimlerin birkaçını paylaşmış kitabında. benim için kendisiyle tanışma isteği uyandırdı doğrusu.

at the same time

benim gibi üşengeç insanı sıcak yatağından çıkartıp kulaklığını almaya itmiş şarkı. zira kendisi kulaklıkla dinlenilmesi gereken şarkılardan.

garip bir şekilde insana hüzün o hüznün yanında umut verir ve en içine işler.

şöyle https://www.youtube.com/watch?v=r3Gj9u2lTRg

wafflecı akın

her yediğim waffle ile ister istemez karşılaştırdığım ve galibin her zaman kendisi olduğu harika wafflecı.

edit: yazar ufak çaplı waffle krizi geçiriyor ondandır bu başlıkta olma sebebi.

sözlük yazarlarının itirafları

iki üç gün önce gerçekleşen, hissettiğim merkezi ege denizi olan depremler yüzünden deprem konusunda ilk defa paranoyak biri oldum. sürekli uykumdan uyanıp ev mi sallanıyor acaba diye düşünüyorum. son depremlere girip olmuş mu diye bakıp ardından sözlüklere giriyorum. umarım bu durum çabuk geçer.

edit: imla.

hugh laurie

55 yaşında olmasına rağmen karizmatikliğinden hiçbir şey kaybetmemiş oyuncu.

ya da ben onu hep dr house olarak gördüğümden karar veremedim.

gecenin şarkısı

umay umay - hareket vakti