bugün

entry'ler (33)

annenin iflah olmaz bir kemalist olması

Öncelikle ne olursan ol benim canım annem;

Annem benim siyasetten falan anlamaz. Tabi az çok bir görüşü vardır. işte böyle hepsinden azar azar. Böyle akp'ye oy verir zamanında ecevit'i desteklemiş, atatürk lafını duyunca tüyleri diken diken olur. işte ben de böyle bi annenin yetiştirdiği bir evlattım. Tabiki belli bi yaştan sonra artık kendi görüşleriniz oturuyor. Ve ben de okuduklarımdan düşündüklerimden şahit olduklarımdan etkilenerek yolumu çizdim.

Şuan evimizin salonunda atatürk'lü türk bayrağı asılı. Annem hala namazında. Ama dincileri sevmiyor artık. Ben de işte kendi çapımda kemalist kemalist takılıyorum. Bu amaçla yazılar okuyorum. Daha geçen dahi diktatör'ü okudum. Daha iyi anlamak için atamı. Siz de okuyun sevgili dinci kardeşlerim. Yanisi o ki; siz ne kadar çileden çıksanız da atatürkçü nesiller çiçek gibi açıyor. Annesi babası atatürkçü olmayanlardan bile niceleri çıkıyor. Ben de umut ediyorum ki yine böyle açık fikirli bir kadınla evlenip kendi çocuklarıma da atatürkçü bir anne hediye edeceğim.

izmir de vatandaşın eşeklerle su taşıması

Arabası olmayıp otobana oy veren zihniyetin ağzına laf olmuştur. Adam da nasıl bir hırs yaptıysa nasıl bir adanmışlıksa başlıktaki 6 yazının 4ü aynı kişiye ait.

din bireysel midir toplumsal mıdır

(bkz: yuval noah harari)
(bkz: sapiens)

Harari dinleri ve sistemleri incelerken şu kavramları kullanır.
Öznel
Nesnel
Öznelerarası

Yani, dinler öznel ve kişiye ait değildir. Ama bununla beraber nesnel ve herkese ait yanılmaz doğrular da değildir. insanların toplu halde inanmalarının sonucu hayatta kalabilirler.

chp seçmenindeki 15 temmuz paradoksu

Siyaset bilimi okuyorum. Böyle tespit görmedim.

(bkz: Amk çomarı)

ahmet kaya dinleyip akpye oy vermek

anlaşılmazdır. hem düzene baş kaldıran hem isyankar bir insanı dinleyip hem de bu düzenin en sert halini yaşatanlara destek vermek olacak iş değildir. bunun müziğin evrenselliği ile ilgisi falan yoktur.

iktisadi ve idari bilimler fakültesi

Şimdi ben bu fakültede okuyorum. Size meramımı bir arkadaşımın başından geçen bir tartışmayla anlatıyım.

A:arkadaş
B:birisi

A ve b bu fakültenin farklı bölümlerini okumaktadır. A kamu yönetimi, b ise maliye okuyordur.

B:abi biz işsizin biliyosun
A:nasıl yani. Mis gibi dokuz eylül'desin.
B:abi iktisat fakültesi işte. Burdan nolcak ki
A:oğlum bişey olacaksa senden olacak bölümden değil. Bişey olmayacaksa da senden olmayacak bölümden değil.

Yanisi şunu demek istiyorum; bölüm bir yeri kazanmayacak. Sen kazanıcaksın. iş sende bitiyor. işsiz kalmak da senin elinde vali olmak da. Eğer istanbul ankara izmir bursa gibi büyük şehirlerde okursan sınıf arkadaşlarından memur da çıkanı göreceksin beyaz yakalı da. işsiz de görüceksin vali de.

hakan çalhanoğlu nun milan a transferi

Giderse başlamayan kariyerini bitirecek olan futbolcudur. Milan kaç yıldır yeniden yapılanıcak. Hep bir türlü olmuyor. Çok kaliteli potansiyalli gençleri se harcadı. Balotelli ve el sharrawy ilk aklıma gelenler. Sadece milan da değil. Seria a maalesef böyle. O yüzden kapağı kalburüstü bir ingiltere takımına atarsa çok daha iyi olur gibi geliyor.

Bu arada pirlo futbolu yeni bıraktı ama milandan göçeli yıllar oluyor.

rabia isimli kızların genel özellikleri

Hayatımda tanıdığım bir rabia vardı, gayet güzel gayet alımlı bir kızdı. Babası imamdı ama kendi yine gayet açık fikirli bir kızdı.

hayvan çiftliği

(bkz: #36994846)

animal farm

son zamanlarda hem çok gülerek hem de çok hüzünlenerek okuduğum bir bir kitap oldu animal farm. okumayanlara mutlaka tavsiye ediyorum ve okuyanlara da günümüz siyasetiyle bir kere daha okumalarını öneriyorum.

ilk başta şunu söylemem gerekir ki kitap bu komünizm yergisi mi yoksa totaliter rejimlere bir taşlama mı, bu bazen kitapın asıl anlatmak istediği derdin önüne geçiyor. ben çok kısaca şöyle anlatmaya çalışıyım; kitap bence otoriter rejimlere genel bir çatış amacı taşıyor. belki dönemin özelliklerinden belki de yazarın şahsı hayatında hayal kırıklığının daha fazla yer etmesinden dolayı komünizm daha fazla pay alıyor. yazar bana sorarsanız bir ayrım gözetmiyor. yani bütün sistemler eşittir. tabi bazıları daha eşit olabilir. kitabın ilk 30 40 sayfası olabildiğince komünist jargon içeriyor. bu arada, kitabın önsözünde yenilen spoiler yanında bu bir hiç ve yazı boyunca önemli derecede bir spoiler vermeyeceğimi şimdiden söylemek istiyorum. her neyse konuya dönersek; emek gücünden vurgu, insanın üretmeden tüketmesi, bunun bir doğa yasası olmaması, hayvanların kaybedecek postundan başka bir şeyinin olmaması gibi güzellemeler doğrudan doğruya komünizme atıflar. ama sayfalar sayfaları kovaladıkça yazarın karşısına aldığının esas olarak hayvanlar metaforuyla komünizmi, komünizm nispetinde de aslında tüm katı diktatöryalar olduğunu anlıyorsunuz. buralara fazla takılmadan kitabın incelemesine geçmek istiyorum. ama ondan önce de karakterleri günümüz türkiyesiyle özdeşleştirmek mümkün;

napolyon: rte
squelar: yandaş medya
snowball: fetö
boxer: gariban, çalışkan ama bilgisiz halk
moses: gericiler
mollie: tatlı su solcusu ya da belki ekşiciler
köpekler: polis
jones: eski düzen, eski hükümetler ( özellikle squelar her sıkıştığında "o günleri unuttunuz mu demesi" ile rte'nin her sıkıştığında "biz o ekmek kuyruklarını çok iyi biliriz" demesi arasında tüyler ürpertici bir benzerlik vardı.)
insanlar: "dış mihraklar"

eğer kitabı günümüz türkiye özelinde anlamaya çalışırsak karakterlerin üç aşağı beş yukarı böyle olacağı söylenebilir. ama esas benzetmelerse karakterlerden ziyade yaşanan olaylarla ilgili oluyor. yani kitapta öyle bir olay oluyor ki gerçekten aynısını yaşadığımızı anımsıyoruz. --- spoiler ---
yel değirmeni meselesi chp'nin bikaç seçim önceki asgari ücret teorisiyle birebir aynı bir olay olması insanı çok değişik duygulara gark ettiriyor.
--- spoiler --- nasıl diyorsunuz, nasıl 70 sene önce çok farklı bir coğrafyada hüküm süren bir idareyle bugünkü olaylar aynı olabilir. gerçekten hem bir keyif aracı olması hem de günümüzü bir parça daha iyi idrak etmek için mutlaka okuyunuz. imkan varsa eş dosta okutup üzerinde beyin fırtınası yapılması önerilir.

kitaptan çok güzel alıntılar yapmak mümkün ama yazının başında spoiler vermeyeceğime sözverdiğimde yalnızca bir tanesini burada yazmak istiyorum;
"napolyon her dönem üretim planlamasında hata yapmıştır ve yiyecekler her seferinde azalmıştır. squelar ise hayvanlara üretimin %100 %200 %300 arttığını söylemektedir. hayvanlar ise (başta boxer yani işçi emekçi halk tabakası) bu rakamlardan fazla bir şey anlamamaktadır. hayvanlar sadece artık daha az rakam dinleyip daha çok yemek yiyecekleri zamanın ne zaman geleceğini merak eder olmuştur. "

yanisi dostlar beygirler ve diğer akılsız hayvanlar bile bir zaman sonra edward palmer thompson'ın ingiliz işçi sınıfı oluşumu'na benzer şekilde sömürüklerini o ya da bu şekilde farketmelerine, uyutulduklarına dair kafalarının en ücra köşelerinde dahi olsa bir şüphe barındırmalarına rağmen bugün bizim ülkemizdeki insanların hala daha en ufak bir kuşku dahi duymaması da kitabın benim için çarpıcı bölümlerinden oldu.

sahur için verilen siparişin 3 saattir gelmemesi

An itibariyle okuduğum e-posta ile siparişte yer alan tatlının parasının banka hesabıma iade edildiğini öğrendim. Üzerinden zaman da geçince güzel bir haber oldu benim için.

sahur için verilen siparişin 3 saattir gelmemesi

yemeksepetinden saat 02.54'te geçtiğim siparişin hala daha elime ulaşmaması rezaletidir. olay izmir buca'da ve "konyalı ahmet usta" restorantıyla geçiyor. kimse kusura bakmasın adını vericem işletmenin. hani hiçbir şey yapamasam da en azından insanlar neyin ne olduğunu öğrensin.

şimdi konuya hemen girip çıkıyorum çünkü takatim kalmadı gerçekten. ama içimde de kalsın istemiyorum sıcağı sıcağına yazıyorum.

yaklaşık 03.50 deki sahur için 1 saat önceden sipariş verdim. daha önceki tecrübelerimden sahurda yoğunluk olmadığını biliyorum. belki izmir diye böyledir. ama sonuç olarak durum bu. her neyse baktım 1 saat oldu sipariş yok. ses seda da yok ama faturası da kesildi. zaten sinirlenmişim dedim oruç tutmayayım,siparişi bekleyeyim. adamları aradım dedim böyle böyle. ezbere cevap geldi zaten "abi çok yoğun." dedim tamam sorun değil ama bir sorun yok değil mi. bu cümle aynen geçti. hani online sipariştir vs. boş yere beklemeyelim. yok abi dedi. tamam dedim ben de. neyse işte aradan bi saati aşkın bir zaman daha geçti. aramaya utanıyorum. dayanamadım aradım. adam demez mi abi sizin fiş sıkışmış falan diye. istersen yolliyim şimdi. ulan dedim zaten ödeme yapıldı bile. tamam yolluyorum dedi. ve şu dakika ben bu yazıyı yazarken sipariş anca geldi.

sahur için verdiğin siparişin sahurla alakası kalmaması mı dersin. kendi paranla rezil olman mı dersin. bildiğin sipariş gelecek diye uyumaman mı dersin. çok açık net söylüyorum böyle yerlerden bir daha alışveriş yapmayacağım. ve yaptırmamak için de elimden geleni yapacağım.

zekayı körelten şeyler

Lys edebiyat.
Gülüp geçme sözlük senesi geçiyor bunun hasarı geçmiyor.
Bir arkadaşım ezbere dayalı eğitim sistemi demiş, haklıdır ama içi biraz boş kalmış. Olay sanıldığından çok daha büyük. Okul bir gerizekalı yetiştirme enstitüsü olarak çalışıyor. Şöyle ki;

Eser-Yazar ezberlerken hiçbir mantıksal süzgeçten geçirmezsin. Bi iki uyak kafiye yakalamanın dışında. Sadece ezberlersin. Ve unutmamak için çok fazla tekrar yaparsın. En sonunda beyin çöp bilgiyi kolay alamaz olur ve daha küçük parçalarla çalışmaya başlarsın. Örneğin her eseri tek tek ezberlersin ve tek tek kontrol edersin hatırlayıp hatırlamadığı.

Hani iyi bir işlemcin vardır da ramin az gelir ya. Böyle hemen dolar habire doldur boşalt yapar. işte aynı öyle, rami düşük bilgisayar gibi oluyorsun sözlük. Bir eser al bırak. Al bırak al bırak.

Buraya kadar fazla sorun olmayabilir. Ama esas problem burda başlıyor. Sonunda gelirsin üniversiteye. Üniversite kitapları zaten bir başkadır. Kazık kadar 4 sayfalık bir paragraf vardır önünde. Ama beyin çoktan alışmıştır böle böle çalışmaya. 4-5 satırda bir durursun. Anlamaya ezberlemeye çalışırsın. Sonra hep bir önceki molanı da katarak aklında kalıyor mu diye kontrol edersin. Halbuki tüm yazıyı bir solukta okusan içeriği zaten anlayacaksındır. Ama işte eğitim sistemi etmiştir beynine. Sonra bilmem kaç yıl eski haline getirmek için uğraşırsın.

Çözümü bilen varsa mesaj kutuma beklerim.

feminist düşmanı erkeklerin genel özellikleri

Tanıdığım tüm feministler,feminizme en büyük zararı feminizmi bilmeyen feministlerin verdiğini söylerdi. Burada da bir örneğini maalesef görüyoruz ablalar.

1 mayıs'larda tkp ile yürüyüşe çıkmış, osman pamukoğlu'yla imzalı fotoğrafı olan, kampüs cadıları gibi birçok feminen oluşumla ortak hareketler yapmış, kendi çapımda ideolojiler hakkında üçbeş fikre sahip olduğuna inan biri olarak söyleyebilirim ki bahsedilenlerin feminizmle uzaktan yakından alakası yoktur.

Feminist düşmanı erkek deyip satır satır erkek düşmanlığı yapmak savunduğun şeyden fersah fersah uzaktır ablam. Kadının hakkı ve onuru sizin elinize kaldıysa çok yazık.

diktatör diyince ilk akla gelen kişi

Herkes anne demiş. Evet anne doğru bir anahtar kelime.

"Ananı da al git" diyen veya bir çocuk anasını meydanlarda yuhalatan biri olabilir.

Yine bu adamın kadının evlilik hayatı ile ilgili yorumu "yalnız bırakılan ya davulcuya ya zurnacıya" olmuştur.

Bir de bu adamın partisinin bir üyesi-ankaralılar iyi bilir- "kadın tecavüze uğruyorsa niye çocuk ölüyor. Kadın ölsün." demiştir.

Ha evet yavrum, senin anan diktatör. Senin anan diktatör olsa sen ona diktatör diyemezsin. Tanıdık geldi mi bu laf. işte diyemeyip de işi şakaya vurduğun kişi var ya. Odur.

deniz gezmiş

Nihat behram'ın deyimiyle "sisli görüşünü savunan bir devrimci"ydi.

Deniz'in görüşleri henüz tamamiyle olgunlaşmamıştır. Sosyalizmin içinde yoğun atatürkçü nüveler barındırır. Ama kesin olarak ortak paydada antiemparyalist,ilerici bir kardeşimizdi. Hiçbirşeyle olmasa bile yiğitliği ve cesareti ile birçok gence örnek olmuştur.

Ha bu arada deniz banka soyduğu için değil anayasal düzeni kaldırmaya çalıştığı için idam edilmiştir. Kimse denizlerin banka soymasını olumlamıyor zaten. Suçsuzdur da demiyor. Ama sen elini vicdanına koyduğunda suçun cezasıyla orantısını makul görüyorsan sana diyecek bir şey yok birader. Demek ki zamanında emparyalizme sağlam bir tokat atılmış ki bugün bile sermayenin köpeği olan misvak hala üzerine oynayabiliyor. Son olarak nihat behram'dan gelsin o zaman.

Açlığın
çıplaklığın acısı mı genişliyor
dalları
meyvaya çağıran rüzgâr mı

Dalgın bir kuşun ötüşünden
sevdiğinin kalbine düşen âşık mı
yağmuru emen toprak mı derinleşiyor

Yas mı tutmalıyım onurlu ölüme
halkın gözlerini dolduran çizgilere
umudu mu çağırmalıyım

Ah gidiyor işte gidiyor göz göre göre
sıcak titreyişi varlığını hayata adamışların
gidiyor
öfkenin haykırışları
yasalarıyla gidiyor kahredişin
zulmün ve iğrençliğin buyruklarıyla gidiyor
toprağa düşen bakımsız yapraklar gibi değil
azarlanmış çocukların kederiyle değil
doğuşun ve sevmenin feryadıyla gidiyor
ölümü donatan arkadaşlarım

Ah gidiyor işte gidiyor göz göre göre
durutarak gündüzleri geceleri
durutarak adanmışlığı, mertliği, yüceliği
damıtıp sevdalarına
neferi toprağa aşılamaya gidiyor arkadaşlarım

Bulutlar da hafif mi kar taneleri kadar
özgürlüğün borcu mu ödeniyor
yaralar mı açılıyor yoksulluğa
ezilmişliğin isyanı mı sesleniyor

Ah gidiyor işte gidiyor göz göre göre
birer rüzgâr uğultusu bırakarak yanan ateşe

yazarlar 6 yaşında olsa açılacak başlıklar

Mesala şöyle birşey olurdu belki
(bkz: yazarlar 6 yaşında olsa açılacak başlıklar)

final haftası

Herkese benden çay, keynes'e yok.

türkiye den tc diye bahseden tip

http://galeri12.uludagsoz...67/kurt-lutfen_827704.jpg

imam hatip mezunu yazarlar

Sözlüğün en boş yazarıdır. Gerçe türkiye düzlemini yansıtır. Bir defa neye hizmet ettiğini bilmez. Umursamaz. Ekolün kökenini merak etmez. Tarihinden habersizdir. Bir şey dendi mi ilk lafı " dinime hakaret ediyorlar" olur. işin kötü yanı zaten tek lafı da bu olur.

islami itikati yorumlayacak, medeniyete şekil verecek, yol gösterecek, önder olacak insanlar değillerdir. Tek bildikleri allahüekber demektir. Onun da türkçesini bilmezler. Derler yani sadece. Birçoğu zaten yukarda belirttiklerimin talebinde de değillerdir.

Bununla birlikte üniversite sınavlarında hep en düşük nete sahip olanlar kendileridir. Yine kendilerini uyanmış kişiler olarak görürler. Okuduğum bir kitapta şöyle bir söz geçiyordu "bugün artık en zekilerimiz ölüme anlam katmaya çalışmıyor. Onu engellemeye çalışıyor." işte diyeceğim odur ki bunların eline düşsek vay ki vay ne halimize.

Bu da ilber ortaylı'dan gelsin.

görsel

Edit: genç imamhatipler rahatsız.