bugün

entry'ler (35)

kadın olmak

zordur. hemde ne zor. akşam eve giderken adımlarını sıklaştırmaktır kimi zaman. sağına soluna bakmaya korktuğun halleri de vardır, hani hemen adın çıkar ya oğlum şuna bak kadın bana bakıyor diye işte ondan. içinize akıttığınız göz yaşlarınızda gizli olduğu anlar da olur. aldatılmanın en büyüğünü yaşar bazen, aldattıkları da olur aldanmışlıklara dair kayıpların içinde. bir sabah uyanıp beni neden erkek yaratmadın diye söylenişlerde bulunmaktır allaha. zordur dedim ya hakkatten çok zordur. koruman lazım kendini, çocuk yapman, temizlik, yemek, para kazanmak derken, kocanı memnun etmek de lazım. yuvana sahip çıkmak için kabullenmen, üzülmemek için de safa yatmak, aldırmamak gibi yetiler gerek. kapıyı vurup gidememektir kadın olmak, çocuğun vardır, annelik duygusu her zamanki gibi ağır basandır. bir erkeğin göremediği muhtaçlığı görüverir bir kadın çocuğunun bakışlarında. kaderine boyun eğmektir ne yazık ki. yaşamak, yaşamaya mecbur olmak ve yine de cehennemin çoğunu doldurmak. işte böyle bir şeydir kadın olmak. dedim ya zor işte çok zor.

dedenin ölmesi

küçüktüm..
belkide bu yüzden dedemle ilgili pek fazla anım yok. upuzundu, zayıf bacaklarına rağmen göbeği vardı. kelleşmiş kafasında beyaz saçları. ahh dedem.. çok az gülerken gördüğümü hatırlıyorum onu. gülücükleri kıymetli, soğuk, ne düşündüğünü bir türlü anlayamadığım dedem.

hiç unutmuyorum bayramdı.. dedem yine soğuk, dedemden yine çekinir bir haldeyim. yalnız buldu beni, utandım, çekine çekine yanına yaklaştım. elini öptüm, usulca bayramını kutladım. elini cebine götürdü, uzattığı parayı almaya cesaret edemedim, yine her zamanki gibi kızardım. dedem çok düşünmedi ve parasını çıkardığı yere cebine koydu. ne kadar anlamsız bir anı olsa da nedense hep aklımda. belki de tek ortak anımız bu olduğu içindir.

yazlıkta çok kalırdı. bayramlarda ya da özel günlerde sesini duyardım, kızııım derdi. karşılıklı yaşayamadığım sıcaklığı sesinde yaşadığım anlardandı bunlar.

kemal sunal.. dedemin gözlerinin içini güldüren adam. kimseye vermediği gülücükleri hep ona verirdi. kahkahalarla gülerdi. izlerdim yine uzaktan, bakardım gizlice. acaba komiklik yapsam bana da güler miydi?

aşk

aşk.. sahi neydi bu aşk dedikleri? ferhatın dağları delmesi mi, mecnun un aşkından deli divane olması mı? ya da tüm bunların komik geldiği bir kavram mı? son günlerde zamanla değiştiğini düşündüğüm bi hal almakta. hisler aynı hisler, hani bir elmanın her dilde okunuşu farklı anlamı aynı ya işte öyle. ama işte değişen bir şeyler var. bizim bildiğimiz 40 senelik elma gibi değil bu. genetiğiyle oynanmış hormonlu elma..

aşk.. ahh nerdesin sahi? hormonsuz istiyorum bi tane inan yemeye kıyamazdım o zaman seni. değişiyor insanlar.. değişen insanlarla değişen bir aşk var etrafımda. masum aşkların yerini, çıkar ilişkisine dayanan aşklar almakta ne yazık ki. o bile bir beklenti halini almış. sevmekle yetinmeyen aşk sevilmeyi de beklemekte. oysa demedik mi biz aşk beklentisiz olmalı, karşılık alamasan bile tek taraflı yaşanmışlığı da barındırmalı.

ahh aşk... tertemiz aşk nerdesin? kimler kıydı sana. hangi doyumsuz bedenler, aç ruhlar ve çıkarcı benlikler.. masumundan istiyorum bi tane ama korkuyu da barındırıyorum. ya benimde ekileceğin topraklarımda oynanmışsa... ya bende aç ruhlara karışıp sana muhtaçsam.. iyisi mi uğrama sen buralara..

herkesin aynı fikirde olduğu dünya

=herkesin uyutulduğu bir dünya.

eski sevgilinin yolladığı şarkıları dinlemek

pişmanlıklar, keşkeler, belkide iyikiler.. dinlenmeli mi bilinmez ama geçmişi bir film şeridi gibi gözler önüne serdiği kaçınılmaz.

ağlayarak ders çalışmak

final haftasında yaşanabilecek bir durumdur. bıkmış, yorulmuşsundur.onca stres ve çalışma mecburiyeti ise cabası.

öğle yemeğinde kızartma yemek

ağır bir yemek tüketimidir. mideyi yorar, kilo almaya yardımcıdır aynı zamanda midenin geç boşalmasına neden olur. öğlen yeniliyor olması akşam yeniliyor olmasından daha iyidir ama.

ben bu yazıyı sana yazdım

söyleyeceklerini karşındakine söyleyemeyip kelimelere ve kaleme sığınma şeklidir.

evet ben bu yazıyı sana yazdım. yüzüne söylemeye cesaret edemediklerimi barındırdım kelimelerimde. avaz avaz susuşlarım okuyamacağın bi yerde can buldu sessizce. uzaklardasın biliyorum,yakınımdayken bile özlemlerini çekiyorum. bitmek bilmeyen gecelerin aydınlanmaz sabahlarında ışıksız seni bekliyorum. sen diye sarıldığım yastığım göz yaşlarımı silmez oldu, çaresiz bekleyişlerde.. tenhalardayım..
ben bu yazıyı sana yazdım.. senin haberin yokken sende anlam kazandı kelimelerim. ve sen yine herşeyden habersiz sakin, umursamaz, rahat dünyaların içinde.. bense kaybolmuşluğa dair ne varsa onlarlayım. yanımda sağımda solumda her yerdeler. duy sesimi, anla, ses ver..
ben bu yazıyı sana yazdım, sen yoksun..

sokakta gördüğü sakat hayvana acıyan insan

acımaktan daha fazlasını yapması gereken insandır. ama ne yazık ki bu da pek bir zor. misal üç hafta önce kışın ortasında ölmek üzere olan iki kedi yavrusu buldum. eve aldık ölmesinler diye ve kış bitene kadar bakma kararı aldık. herneyse hasta oldukları için ertesi gün veterinere götürdük ilk götürmemizde 70 tl muayene ve 80 tl olmak üzere 150 tl harcadık. bide maması kumu 50 tl de ordan etti 200 tl. hadi dedik vicdan sahibiyiz olsun ne olacak bu hafta yine kontrolleri için gittik 70 tl daha istediler.
ee hadi tamam biz verdik diyelim ama herkes verebilecek mi bunu. sokakta gördüğün yardıma muhtaç bi hayvana bile acımak parayla resmen. insanın vicdanını bile parayla satın almaya kalkıyorlar. eyy memleket halin nereye gitmekte..

cem yılmaz a gülmeyen üniversiteliler

ince esprilerden anlamayan, hazır verilmiş kalıplara alışmış, kafa yormaktan yoksun sözde üniversiteli gençliktir ne yazıkki. çağımız üşengeçlik çağı, hayırlı uğurlu olsun.

atılan mesaja cevap vermeyen eski sevgili

attila ilhanın sen benim hiç bir şeyimsin dizeleri akla geliverir. adı üstünde eskidir. yitip gitmiştir, cevap verip vermemek de kişinin isteğine kalmıştır.

puanım tutuyordu ama tıp yazmadım

akıllıca bir yaklaşımdır. hayat kurtaranların ne derecede komik maaş aldıkları ortada. adam ne diye 6 sene okusun, canı çıksın, bide pratisyen doktor diye beğenilmesin. nöbeti, hastası, laftan anlamayanı bi de üç kuruş maaşı. o puana daha rahat bölümler çok da güzel yazılır. doğru tercih yani.

defne joy foster

bu kadar hayat dolu, eğlenceli, cana yakın ve samimi birinin genç yaşta bu şekilde ölmesi çok garip, üzücü.
allah rahmet eylesin.

şerefsiz baba

dün akşam öyle bir geçer zaman ki dizisinde izlediğim ali kaptan karakterine uygun bir tanımlamadır. şöyle ki kızını evine kabul etmemesi ve davranışları ilgimi çekti. böyle başka babalar da var mıdır acaba.

mehtaplı gecelerde hep seni andım

mehtaplı gecelerde hep seni andım diye başladı şarkı. söyleyen zeki müren di. kalemimi bıraktım önce elimden, içimin titrediğini farkettiğimde akan göz yaşları sel olup akmamaktaydı daha...
gözlerimi kapattım. ruhumu tuksaklığından çıkarıp hür bıraktım. kirlenen karalarını göz yaşlarıyla temizlesin diye..
belki gelirsin diye boş yere yandım dizeleri söylenmekte.. akan gözyaşlarım yalnızlığıma ortak olmak istemekte, ruhsuz kalan bedenim onu bile istememekte...
yeter allahım yeter çektiğim çile
belki gelirsin diye boş yere yandım
hissetmediğim ya da hissetmekten korktuğum duyguları yaşamaktayım. bilmiyorum neden, terketmişlikleri olan ben terkedilmişliği yaşamaktayım. ruhsuz kalan bir mahlukat gibi ağır, boş ve karanlık dünyamda sessizce ağlamaktayım.
şarkı bitmekte son uzatmalar yaşanmakta ve sen karalarını akıtan ruhum gel hadi tutsaklığının içine.. bana..

alüminyum

vücutta yaklaşık 50 gr bulunan mineraldir. neye yaradığı henüz bilinmemekle birlikte toksik olup olmadığı konusundada tartışmalar vardır. alüminyumun çeşitli hastalıklarda beyinde birikiminin söz konusu olduğu anlaşılmıştır, alzaymır ve bunama hastalığı buna örnektir.normalde sağlıklı bir bireyde kan-beyin bariyeri olduğu için beyine geçim söz konusu değildir ama alüminyum bu konuda istisnadır.

mineral

dışarıdan alınması zorunlu olan inorganik bileşiklerdir. bir çok önemli tepkimelerde ve olaylarda yer alırlar. örneğin;
enzimatik tepkimelerin hepsinde yer alır.
besinlerdeki pH ı tamponlamadagörevlidir.
şelat ve jel oluşumunda katkısı vardır.
oksidasyon-redüksiyon oluşumuna ise yine katkı sağlar.

nitrik asit

kuvvetli bir oksidan olup, proteinlerle tepkimeye sokulduğunda nitröz ve türevlerinin oluşmasını sağlar. ayrıca proteinleri koagüle eder.

ceza

öğrenme üzerinde etkili ve katı olan yöntemlerden biridir. etkili olabilmesi için şu şartlar geçerli.
1. ceza olumsuz bir davranışın hemen ardından verilmeli. (aradan zaman geçmemeli)
2. cezanın caydırıcı nitelikte olması lazım.
3. aynı olay tekrarlandığında şiddeti ya da ölçüsü artırılmalıdır.

ceza konusunda sorunu aslında söylediğim 3. maddede yaşıyoruz. çünkü diyelim ki bir trafik sorunu var ve kurallar çiğneniyor. bu istenmeyen davranış tekrarlandığında ceza artırılabilir. ama diyelim ki bir çocuğunuz var ve ceza niteliğinde bu çocuk dövüldü( tokat attık varsayalım) ileriki zamanlarda bu çocuk aynı hatayı tekrarladığında ne olacak peki? her hata da dayağın şiddeti mi artırılacak. işte bu nedenden ötürü bir sonraki aşamasını göremediğiniz ve yapamayacağınız şeyler için ceza verilmemelidir.

paradigma felci

hayatımızda davranış haline getirdiğimiz yada uyguladığımız eylemlerde eğer daha önceden bir yol denenmiş ve bu yol bize göre doğruysa bunu değiştirmek istemeyiz bu duruma paradigma felci denir. bu durumun ise yenilikleri ve gelişimleri engelleme açısından olumsuz bir özellikleri vardır.