bugün

Merhaba sözlük yine ben. Acayip anlatasım, paylaşasım geldi sözlük. Bu, tamamen can sıkıntımdan mütevellittir. Lakin sen yanlış anlama. Sıkılınca yapıştırmıyorum sana entryleri ya da yapışmıyorum sana geceleri, gündüzleri, ikindileri...
Dinle bak şimdi pürdikkat.

Sene 2004, bundan tam 6-7 yıl öncesi... bu kardeşin, liseden mezun olmuş, biraz şans, biraz yumuşak başlılık biraz da eşeklik yaparak, Konya Selçuk Üniversitesi Veteriner Fakultesi'nde * * okumaya hak kazandı. Hemen kayıtlar, yurt işleri, façayı düzeltemeler... derken, gitme vakti geldi çattı.
ve gittim!

Sözlük!
Okulda ilk gördüğüm, ilk dikkatimi çeken şey neydi biliyor musun? Kantinde, dönem dönem öğrencilerin birbirlerine olan hasretleri ve hasret giderişleri. Tabi bir de ilk kez gelen, yavrum yazık tiplerin "ulan kim birinci sınıf acaba?" sorusuna sahip gözlerinin etrafa bakışları... Sonra bir de farkettim ki aynı bakış bende de var. "Ne oluyoruz olum?" diye düşünmek bile o kadar lüks ki o anda. Tam bu ambele durumun içindeyken biri geldi ve dedi ki "1. sınıflar buraya gelsin oryantasyon için toplanılacak." işte o an bütün erkek gözler, dişi gözler aramaya başladı ve Ne yazık ki sözlük benim gözlerim de erkek gözlerden. Lakin dişi gözler hiç kimseyi aramıyordu. Çünkü nasıl başarıyorlarsa bütün dişi gözler zaten birbirlerini bulmuş, tanışmaya ve hunharca kanka olmaya çalışıyordu.
Oryantasyon bitti ve bir boş zaman yakalandı. Ve evet işte o kabus, o çile, o anlına çömez yazsalar daha iyi olan an...

Kantinden çay almak...
Sözlük! bilir misin bilmem ama her üniversitenin, her üniversitenin fakultelerinin ve her üniversitenin fakultelerinin bölümlerindeki kantinlerde bir çay alma kabusu vardır ki bu hepsi için ayrı bir teknik ve mekanizma gerektirir. Birinde direk gidersin " abi bir çay!" demen yeterlidir. Diğerinde "abi bir ufak/büyük/cam bardak/strafor/plastik... bardak" diye tanımlayarak dilekte bulunmalısın. Başka birinde ilk önce kasaya " bir çay" sonra da ocağın olduğu yere gidip, fişi uzatman ya da "abi bir çay" demen gereklidir.
Bunlar böyle uzar gider...

Dipnot olarak belirteyim, çayı alırken sırasız bir kantinde 5 dakikasını harcayan ben, bir de aldığım çaydan elim yanınca, refleks olarak bırakmak şartıyla döken yine ben...

Sözlük!
Biliyor musun? Üniversitede, yanındakinden bir silgi istemen bile sizi onunla kanka yapabiliyor. Çok enteresan değil mi? Sanırım insanlar ya arkadaşa ve topluma girmeğe ihtiyaç duyuyorlar ya da üniversitenin hamurunda bir şey var.
Ben ilk derse girdim, (anatomi dersiydi. yahu adam ders köpeğin iskeletini getirdi. yas tuttum 2 saat.) not tutmaya çalışıyorum ve içimden sürekli, "yahu hocam biraz yavaş konuşsanız keşke." "anam dur nefes aldı virgül koymalıyım!" "arkadaşa seslendi. (BURAK!) ünlemi unutma unutma..." şeklinde noktası virgülüne yazmak sanan bir bünyenin cümlelerini geçiriyorum ve birebir hepsini yazıyorum ya da yazmaya çalışıyorum.

Yanlış yazdığım bir yeri silebilmek için silgime yeltendiğimde, elimin tersiyle attım sıradan aşağıya silgiyi. hemen yanımda oturan arkadaşıma, "abi silgini alabilir miyim?" diye sordum ve bu soruyu sorduktan tam 1 ay sonra eve çıktık o adamla. *

Neyse sözlük bu üniversitede ilk yılım ve ilk bölümümdü. Evet sözlük. Ben tam 2 üniversite ve 3 bölüm gördüm, hiç 2. sınıf olmadım ve bu 6 yıl devam etti, şimdi 7. yıldayım ve hala 1. sınıfım. Bu da demek oluyor ki 7 nesil çömez gördüm.

Konya'da 2 yıl okuduktan sonra bıraktım. Aynı sene (2006) izmir Dokuzeylül Üniversitesi Bu Eğitim Fakultesi Orta Öğretim Kimya Öğretmenliği Bölümü'ne * 2.likle girdim. (Sözlük söylemesi ayıp derece yaptım 1. Bölüm Öss sınavında ama istanbul ve Ankara istemediğimden dolayı izmir'e, ilk tercihime girdim.*
Sözlük! Tamam belki ilk yılım bu bölümde ama üniversitede 3. yılım. hey yavrum hey sözlük! Tecrübeliyim vesselam. Ama sadece eğitim konusunda...

Evet sözlük yine çay almam gerekti...

Burda da ilk dikkatimi çeken ne oldu sözlük biliyor musun? Kızlar çok güzeldi be sözlük! ama önemli olan ne biliyor musun? 2. dikkatimi çeken durum. Bu fakultedeki öğrencilerin hepsi öğretmen olacaktı ve hiçbiri öğretmenliğin ne olduğu hakkında, eğitimciliğin ne olduğu hakkında tek bir bilgiye sahip olmayan insanlardı. Hiçbirinin (istisnalar kaideyi bozmaz) dünya görüşü yoktu, hiçbirinin derslerde ne öğretildiği neden öğretildiği üzerine bir fikri yoktu, hepsi not peşinde olduğunda dışarıda onların tırnağı bile olamayacak adamlara boyun eymek zorunda hissediyordu, hepsi kpss'ye girip atanmak ve atandıkları yeri olabildiğince batıya çekmek istiyordu. Ve sözlük hiçbiri bunun farkında değildi. Eğitim Fakultesinden öğretmen çıkıyordu, eğitimci değil...
Düşünsene sözlük, mühendislik fakultesi-mühendis, hemşirelik-hemşire çıkarırken eğitim fakultesi-öğretmen çıkarıyordu. Kimse de bu nüansı, bu ince olayı farketmiyordu. Eğitim sistemini, müfredatı, çocukların geleceklerini kimse sorgulamıyordu. Kaldı ki bu okuldaki ilk bölüm dersimde, Kimyacı geldi ve dedi ki "lisede öğrendikleriniz unutun. Kimya o değil." bu söz tokat gibi vurdu yüzüme. Çünkü düşünsene sözlük, bizler lise öğretmeni olacaktık ve müfredat, üniversitedeki bu sözlerin sahibi hocanın bize öğreteceklerinin çok dışında hatta bir kısmı hatalı olan bilgiler vermemizi sağlayacaktı öğrencilere.

2 yıl dayanabildim. Nasıl kaçtığımı bilemedim sözlük.

2008 yılında bu okulu da bıraktım. Yine aynı sene izmir Dokuzeylül Üniversitesi Mühendislik Fakultesi Maden Mühendisliği Bölümü'nü kazandım. burda hazırlık okuttular sözlük.

Sözlük burada farkettiğim ilk şey neydi biliyor musun? Sınıf arkadaşlarımla aramdaki yaş farkı git gide artmaya başlamıştı. 86,87,88,89,90,91 ve şimdi 92... Hazırlıkta çömezlik üzerine enteresan ve daha kesin ve gerçek kanılara varım çünkü dokuzeylül'ün hazırlığı biraz kasar adamı, çünkü ne üniversitedir ne de lise... tam tamına *tır. hocalar bir gariptir disiplin anlayışında, öğrenciler bir gariptir umdukları özgürlüğü bulamamak yolunda, devamsızlık ciddi bir sorundur, bahar şenliklerinde dışarıda bangır bangır konser dönerken gariplerim ders yaparlar... uzar gider.

Sözlük!
Biliyor musun? Hazırlıkta her öğrenci der ki; "ben bölüme geçeyim ilk sene kasacam ve bölüm değiştirecem, çap yapacam." tabi buradan hepsine kocaman "hadi len!" diye bağırıyorum. (yapabilenler yok mu? var. onlara da saygılarımı sonuyorum. inekler sizi!) Hazırlık arkadaşlığı da hiçbir yerde yoktur üniversitede, yurtta, bölümde... Lise gibi lan işte!..

2009 yılı oldu sözlük! Bölüme geçtim. Yahu ne garip. başladığım bölüm hayatım boyunca lanet ettiğim, mümkünmertebe bana lanet eden paranın kaynağı, haliyle savaşları, küslüklerin, dağılan ailelerin, toplumların, kavimlerin özellikle sanayi devriminden beri birinci dereceden sorumlusu olan madencilik yani hammedecili yapacak olan insanlar yetiştiren bir kurumdur. Öyle ki siyanür kullanan altın madenlerine karşı eylem yapan, kendini işletmenin kapısına zincirleyen, greenpeace üyelerine veryansın ederken şu acı sözleri sarfeden hocalara sahip bir bölüm; "Ulan o zincirin hammadesi ne? çelik. çelik ne? Demirin alaşımı değil mi? ulan kim çıkarıyor onu?" Sözlük sen ver notunu...

Neyse sözlük çok konuştum. Bağlayayım ben en iyisi eksikleri tamamlayarak...

Üniversite'de çömez olmak demek.
Okuldan önceki sevgilinden ayrılmak demek.
Sanki stockholm sendromu gibi gittiğin gurbete alışmak demek
her türlü arazide çay almayı öğrenmek demek.
kızların teklif etmediğini çok acı öğrenmek demek
ya da erkeklerin ne kadar seks kolik olabildiğinin kızlar tarafından öğrenilmesi demek
profesörlerin, aslında sokaktaki şarapçı kadir babadan daha az şey bildiğini öğrenmek demek
not tutmanın her yiğidin harcı olmadığını öğrenmek demek
imza taklit etmeği öğrenmek demek
çap yapmanın, bölüm değiştirmenin çok zor olduğunu, okul bırakmanın da en az kardeşin zerre kadar cesur olmak gerektirdiğini öğrenmek demek.
çoğu zaman pişmalık, bazı zamanlar şükretmek olduğunu öğrenmektir.

Ve sözlük bunların hepsini tokat gibi suratına yediğinde, ben çömezim ve bu ikinci dönem geçecek diyebilmektir önemli olan.

7 senelik, kıdemli çömez zerrekadargamiolmayanadam'dan sevgilerle...