Vefatını dün gibi hatırladığım trajikomik bir tarihte ikinci yenicileri kuşları, doğayı, koruyu bizlere kağıtlarda ve içimizde bir yerlerde bırakan ülkü tamer'in kendisi kadar naif, kırılgan bir sözlüğüne denk geldim.

acı: on iki ayın mor kanatlı kelebeği
buz: gölün tavan arası
ceviz: sincapların sandık diye açtıkları kutu
çit: çimen saati
düğüm: kuşların yüreğindeki patika
elmas: ayışığının sesi
fırıldak: rüzgârın çocukluğundan bir anı
göktaşı: meleklerin kırık oyuncağı
ğ: alfabenin ıssız deresi
haydut: ağaçların üstünde dörtnala giden adam
ıhlamur: hasta böceklerin başucu ağacı
inci: deniz diplerinin kırağısı
jüpiter: yüzyıllar önce yola çıkmış bir kirpi
küskünlük: yaprakların yere düşerken rastladıkları komşu
leke: karın üstüne damlayan serçe kanı
masal: gürgenlerin çocuklara söyledikleri ninni
nöbetçi: kovuk başlarında biten mantar
okyanus: yeraltından fışkıran gökyüzü
pas: güz bulutlarında donan yağmur
rıhtım: toprağın taştan kılıcı
saçak: kumruların şemsiyesi
şapka: orman cücelerinin tüylü evi
takvim: yılların kıyısında dolaşan kayık
uyanış: şafağa altın boşaltan bakraç
üçgen: kış gelince yağan piramit parçaları
vadi: coğrafyanın atlara armağanı
yılbaşı: korunun sonunda başlayan koru
zebra: üvey kardeş