bugün

türkiyedeki en etkili muhafazakar hareketlere karşı faaliyet göstermesi için katiyen görevlendirilmemiş(!) bilakis kalbine ilham edilmiş(!) olması olası kimsedir...bilhassa 28 şubat sürecinden sonra bir anda gelen ilhamla tekfirci faaliyetlerine hışımla başlamıştır...irticayla mücadele eylem planında figuran olarak kullanılacağı yönünde bilgiler mevcuttur...hakkında kadın müridlerini tacizle alakalı soruşturmalar yürütülmüşür...ilkokul mezunu ayakkabıcı iken bir anda şeyhlik ilan etmiş...her şeyh gibi müridde bulmuşdur...velilerin sonuncusu olduğunu iddia eder...din adına para toplanmasını eleştirir...fakat muhafazakar hareketlere karşı yazdığı kitaplar pek ucuza satılır...sermayesi gökten inmiş olmalı o kitapların....müridleri hazreti peygamber sanki cahilliği emretmiş gibi şeyhlerinin cahilliğiyle mutluluk duymaktadır( ilmin a sı arapça dahi bilmez)...yurdumdan insan manzarasıdır ömer öngüt ve ömer öngütçüler...
ayet ve hadislere aykırı hareket ederek kafasına göre hüküm veren ve memleketi parselleyerek iman hırsızlığı yapan tüm cemaatlere savaş açmıştır. fetullah gülen gibi kişilere bizzat uyarılarda bulunmuş yaptıklarının ayetlere emri ilahilere ters düştüğünü hatırlatmış fakat cemaatin para ve nefis hırsı bu uyarıları görmezden gelmelerine neden olmuştur. fetullahçılar özellekle polis kadrosundaki yapılanmalarıyla zatın adını lekemek ve öc almak adına hayali bir belgeye ortaya atıp taraf gazetesindeki maşalarına olayı etrafa yaymaları için planlı programlı komplo girişime kalkışmışlar ve fetullahçı piç maşalarca karalama hareketine geçilmiştir. gayesi sadece allah-resulü ve kuran dır. ve bunlara aykırı hareket edip ilahi hükümlerden halkı saptırmaya çalışan yol kesicilere karşı kesin olarak mücadele etmekte bunuunla birlikte tamamen gönüllüeri tarafından konu ile ilgili kitaplar halka duyrulmak üzere tanıtılmaktadır. kitapların fiyatlarının çok cüzi olmasından kasıt halkın kolaylıkla alıp okumalaraı içinidr. gaye para kazanmak değildir. vakıf işidir. bu yüzden kimi zaman vakıf malına gözdikip bunu elde edemeyenler maskeleri düştüğünde işi çirkefliğe döküp türlü iftralara başvurmaktan çekinmezler.

hakkında:

muhterem müellif 1927 senesinde yugoslavya’nın yenipazar şehrinde dünyaya gelmişlerdir.

babaları muharrem efendi, anneleri çelebiye hanım’dır. resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- efendimizin neslinden olan medine-i münevvere’li şeyh ahmed -kuddise sırruh- hazretlerinin torunudurlar.

şeyh ahmed efendi -kuddise sırruh- hazretleri bir sebeple geçici olarak yugoslavya’nın yenipazar şehrine geldiğinde vefat etmiş, çocukları ise orada kalmışlar, daha sonra torunları medine-i münevvere’ye değil de 1936 yılında türkiye’ye gelerek düzce’ye yerleşmişlerdir.

müellifimiz, şeyh muhammed es’ad erbilî -kuddise sırruh- hazretlerinin hulefasından şeyh halil fevzi -kuddise sirruh- hazretlerinin hizmetlerinde olmakla kemal bulmuşlar, 1950 senesinde ahirete intikallerinden sonra ise irşada başlamışlardır.

okur-yazar olmaktan başka herhangi bir zahirî tahsilleri bulunmamaktadır. mânen yetişmeleri hususunda şöyle buyurmaktadırlar:

“tarikat-ı aliyye’ye alındığımızda şeyh muhammed es’ad efendi -kuddise sırruh- hazretlerimize karşı sonsuz bir muhabbet uyandı. alındığımızın haftasında tecelli ettiler ve bir daha da bırakmadılar. geceleri hep onlar meşgul olurlardı. gündüzleri ise zaten efendi hazretlerinin huzur-u saadetlerinde idik. bu suretle her iki pîrin himmet ve tasarruflarında bulunduk. bugün dahi her ikisinin himmetleriyle yürüyoruz. ve gelenleri de onlara havale ediyoruz.”

sohbetleri esnasında bir sual veya rüyâdan mevzu açılmakta; bazen de vakte, zamana, hâle ve istidada göre kendileri mevzu açmaktadırlar

son derece fasih, az ve öz, içten ve derinden, açık ve külfetsiz söz söylerler; herkesin seviyesine inerek, herkesin rahat anlayabileceği sadelikte konuşurlar. kendilerine has apayrı bir sohbet üslupları vardır.

gelenlerle engin bir hoşgörü içerisinde ayrı ayrı ilgilenir, dertlerini dinler, sıkıntılarını giderir, dünyevî ve uhrevî meselelerde yol gösterirler.

gaye ve hedefleri; allah ve resul’ünu sevdirmeye, allah ve resul’ünde birleştirmeye, nûr-i muhammedî’nin yayılmasına, kalpleri hakk’tan gayrı her şeyden kurtarmaya ve arındırmaya çalışmaktır.

en büyük iltifatları mahviyet ve istikamettir. sohbetlerin büyük bir bölümü mahviyetten geçmektedir. müşâhede mahviyeti içinde nice esrar ve hikmetlerin kapısını açmışlardır.

sohbetlerinde rüyâlar da ayrıca bir hususiyet arzetmektedir. anlatılan rüyâlardaki rumuzlara verdikleri cevaplar, her türlü takdirin üstündedir. soran da dinleyen de alacağını alır, yoluna koyulur.

kuran-ı kerim’in ifâdesiyle “edğâsu ahlâm = karmakarışık rüyalar”a bile kalpleri mutmain eden cevaplar ve öğütler vermektedirler. bu vesile ile nice ulvî işaretler, kudsi hakikatler, rabbânî sırlar ortaya çıkmaktadır.

•

muhterem müellifin, insana yaratılış gayesini öğreten, yaratan’ını tanıtan, ebedî saâdet ve selâmete yönelten, düşündüren, gönül üzerine, mâneviyat üzerine, iman, islâm, ilim-irfan, ahlâk-fazilet, aşk-şevk üzerine söylenen sözlerle dolu, bilhassa erbâb-ı sülûkün çok istifade edeceği eserlerinde islâm hakikatleri, iman letâfetleri, tasavvuf sırları âyet-i kerime ve hadis-i şerif’lerin ışığında selis bir üslupla anlatılmaktadır.

daha geniş kitlelerin istifade edebilmesi için bu eserlerin neşri yanında, bölümleri de kitapçıklar halinde yayınlanmaktadır.

•

tasavvuf; esrar odasının ilâhi sırlarına insanı mazhar eden bir yoldur, ilim-irfan mektebidir.

her zamanda olduğu gibi bugün de tasavvuf aynen mevcuttur. asliyetinden hiç bir şey kaybetmemiştir. ve bu yol kıyamete kadar bâkidir. bilhassa tarikat-ı nakşibendiyye’de kıyamete kadar pir eksik olmayacaktır. o has oda; odadan odaya, halkadan halkaya geçmiş ve hiç bozulmamıştır. hazret-i allah dilediğinin devrini kapatır, dilediğinin devrini açar.

“aşk ehli gitti, muhabbet şehri boş kaldı deme,
cihan şems-i tebrizî güneşi ile dolu isteklisi nerede!...”

hazret-i allah zâhirî ilimlerin öğrenilmesi için yeryüzünden âlimleri eksik etmediği gibi, bâtınî ilimleri öğretmek için de tasavvuf ehlini eksik etmemiştir.

cenâb-ı hakk’ın lütuf ve ihsanı, sadece ilk devirlerde bulunan müslümanlara mahsus değildir. her devirde ilâhî ahkâma tâbi olan bütün müslümanların bu gibi ilâhî inâyetlerden istifade edecekleri açık bir gerçektir.

hiç şüphe yok ki bu efdâl ümmet içinde, yağmurun toprağa düşmesi ile ölü toprağın nebat fışkırttığı gibi; hakk’ın izni ile ölmüş kalpleri diriltenler de mevcuttur. bütün engel ve güçlüklere rağmen, yalnız allah için mücâhede ve mücâdele etmektedirler.

dini, bütün tazeliği ile ayakta tutan onlardır. her devirde etraf ve muhitlerine nur saçmışlar, insan yetiştirmişler, yol gösterici eserler vermişlerdir. emin adımlarla gayelerine doğru ağır ağır ilerlemektedirler. hazret-i allah’ı tercih edenler bunlardır. hazret-i allah’ın da tercih ettiği bunlardır.

onlar ki; kendi mutluluklarını, mutsuz ve umutsuz insanlara umut, huzur ve teselli aşılamakta aramış ve bulmuşlar, mum gibi kendilerini eriterek etraflarını aydınlatmışlardır.

“ümmetim yağmur gibidir. evvelkiler mi daha hayırlıdır, yoksa sonrakiler mi daha hayırlıdır bilinmez.” (tirmizi)

evvelkilerden murad asr-ı saadet’tir. bir defa geldi, bir daha da gelmeyecek. sonra gelenler, saadet asrındaki müslümanlara çok benzedikleri için resul-i ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- efendimiz onlara teşbih buyurmuştur. dilerse, dilediği zamanlarda asr-ı saadet gibi devir yaşatıyor hazret-i allah.

dilerse bütün kâinatın aradığını bir noktada toplar.

bir hadis-i şerif’te de şöyle buyuruluyor:

“ümmetimden bir taife kıyamet kopuncaya kadar hakk yolunda muzaffer olmakta devam edecek, muhalefette bulunanlar onlara zarar veremeyecektir.” (buharî)

bilindiği gibi hakikat, güneş gibi daima zâhir ise de; dünya muhabbeti ve aşırı meşguliyetler sebebi ile, kalp üzerine baskı yapan perdeler insanı hakikatten uzaklaştırıyor, müşâhededen ayırıyor.

hâtem-ül enbiyâ -sallallahu aleyhi ve sellem- efendimiz’den sonra vahiy kesilmiş, ilham kapısı ise açık kalmıştır. din kıyamete kadar bâkidir. bu devrin karanlık günlerinde bile islâm’ın nuru gönüllerde parıldamaktadır. insanların yeni bir dine ihtiyaçları yoktur. fakat zamanla vesveselere dalıp, arzu ve heveslerine kapıldıkları için; hakikatı hatırlatmaya, ruhları kuvvetlendirmeye ihtiyaçları vardır.

•

ashab-ı kiram -radiyallahu anhüm- resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- efendimiz’in sohbetlerinde yetiştiler. sohbetten aldıkları feyiz ve bereket sebebiyle onlara sahabî denilmiştir. onları medine’de yetiştiren medrese cenâb-ı fahr-i kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- efendimizin mescidi idi.

bir taraftan islâmiyeti yaymaya ve güçlendirmeye çalışırken, diğer taraftan da müslümanlara dinlerini en ince noktasına varıncaya kadar öğretiyor, maddî-manevi her türlü müşküllerini hallediyordu.

ashab-ı kiram -radiyallahu anhüm- ondaki fesahat ve belâgatın hayranı idiler. sanki başlarında kuşlar varmışçasına, huzur ve huşu içinde dinlerlerdi.

sohbetin verdiği kemâlât ile, peygamberler hariç bütün insanlardan üstün oldular.

tasavvuf yolunda da sâlike merhaleler aştıran, onu terakki ettiren en mühim âmil mürşidin sohbetidir.

onların sohbeti yakınlık makamından doğar ve âlî makamlardan süzülerek gelir. kalplerinin üzerinde perde yoktur. allah yolunda köprü mesabesindedirler. sohbet ve nazarları feyz kaynağıdır, kalp hastalıklarına şifadır. söylediklerini görerek, bilerek ve yaşayarak söylemişlerdir.

tereddütlü kalplerin itminan bulması, gizli şeylerin öğrenilmesi ancak muhabbet ve sohbet ile mümkündür. mutmain olmayan bir kalp yürü demekle yürümez.

muhabbet ve sohbet ile kazanılan feyiz ve bereketin, vecd ve istiğrakın bir çok şeyle elde edilemeyeceği, ilâhî tecellilerin doğmasına sebep olduğu erbabınca malumdur.

rabbimiz bu taifenin neşesine ve neşvesine ererek yaşamaya muvaffak buyursun
28 şubata kadar hiçbir muhazafakar oluşuma alanen küfür isnat edip kafir dememişdir...en azından o vasıflarıyla bilinmemektedir.

28 şubatla bir anda müslümanların iç yüzünü görmüşdür sözüm ona...

irticayla mücadele eylem planında kendisinin zaten tahmin edilen iç yüzü görülmüştür...

kendini velilerin sonuncusu ilan edip kendini rüyasında allahla konuştuğunu ve ondan gelen ilhamla hareket ettiğini söylemişdir...

alim olması söz konusu bile değil arapça bile bilmez...kitapları çoğunlukla hüseyin hilmi ışık efendinin taklididir...

hakkındaki kadın müridlerini taciz iddiaları ise bahsedildiği üzere enteresandır...öngüt o yaşta 18 yaşındaki müridlerinden birinin kızıyla evlenmişdir...(peygamberin eşlerini örnek gösterir bazı aklı evvel müridler...halbuki resulullahın tüm evlilikleri hikmeti olan tebliğ amaçlıdır)kesin öngütünkide tebliğ amaçlıdır(!)...kart zamparalık değildir haşa...yakışırmı hetem-i veliye???

ayrıca ilmi otaritelerin aksine organ bağışına caiz değil demişdir...

(bkz: organ bağışına günah diyen zihniyet)

müridleri komik elemanlardır...

bir keresinde aramda aynen şöyle bir diyalog geçti..

+ama bunlar nurculuk ismini kullanarak islamdan başka bir isim kullanmış oluyor ve böylece ayete göre kendi dinlerini ilan etmiş oluyorlar..

-kardeş siz nakşi değilmisiniz...

+evet

-oldu kardeş ben müsaade istiyim..

+ıgmm ımm ama ama
kendisinden başka her hocayı tekfir eden şahsiyet. imanına zarar gelmemesini isteyen uzak dursun..
en az iskender evrenesoğlu kadar sapıtmıştır kendisi , hakkında zerre kelam etmeye hacet yok.

(bkz: iskender evrenesoğlu)

edit: entarimi yedim hayırlı olsun.
kendisine göre nurcular cehennemliktir külliyyen , erbakan refah dinini kurduğu için o da cehennemliktir , süleymancılar faiz yiyor yalanına nispeten süleymancılığın iç yüzü diye kitap bastırıp dağıtmaya çalışmıştır süleymancıların faize helal demedikleri bilindiği için ordan da eli boş dönmüştür , ismail ağa nın başındaki şaklabandır ona göre kendisine itibar olunması katiyyen caiz değildir.

e ne kaldı geriye hristiyanlar ateistler yahudiler zaten kefere onlar direk ebediyyül ebed cehennemlik o zaman biz ne yapalım hacı biliyon mu ömer öngüt ve taifesi diye bi tarikat açalım bikaç şubesiylen zaten 72 fırkanın hepsi cehennemlik biri müstesna o biri de biziz der üç beş bin muhafazakarı kafalar şakirt yaparız ilham geldi ayağına da iyice kendimize çeker on nomera tarikatül kuzatımız olur olma mı lan bence olur hatta bak külliyat yaparım devamlı, oha lan süper şeyler yazıo burda diyen de bağlanır belkim belli olmaz.

(bkz: tarikat kurmak için gerekenler)
yahu ne kadar seveni varmış bu hocanın?(!) bana özel mesaj atıp hocaefendi hakkında sallama yapmamamı tavsiye edenler falan...
yalan mı yazdık Allah aşkına?
nurcular hakkında pek çok doğru eleştirisi var, hakkını yemeyelim.
peki ya diğerleri? milleti boyuna kafirlikle suçlaması,bunlar ne olacak?
tahsili olmadığını siz de söylüyorsunuz,sadece gördüğü rüyalarla (!) mı yetiştiriyor sizi?
din konusunda biraz mürekkep yalamış insanlar olduğunuzu düşünüyorum, hiç mi tasavvuf kitabı okumadınız? hiç mi okuduğunuz eserlerin birinde ''ilim tahsil etmemiş kişi veli olabilir ama başkalarını doğru yola erdiremez.mürşid olabilmek için ilim tahsili lazımdır.'' diye bir cümleye denk gelmediniz?
muhtemelen gelmemişsinizdir,zira hocanızın (!) kitaplarından başkasını okumauyorsunuzdur. okursanız maazallah dinden çıkarsınız (!).
hadi bunu da geçtik, sizin hocanız kim oluyor da milletin imanını sorguluyor?
bu nedir ya? her cemaat kendine bir kaynak kitap seçmiş, orada yazana aykırı iş yaptıysanız kafirsiniz. yılbaşı kutlaması ile ilgili başlıklarda da gördük, yılbaşı gecesi evinde oturup televizyonda ibrahim tatlıses'i dinleyip çekirdek çitleyen aileyi bile kafir ilan eden hayvan oğlu hayvanlar var...
kimsiniz lan siz?
sizin o boktan tarikatlarınızın da, ağzı salyalı pis çember sakallı hocalarınızın da Allah bin belasını versin!
rabbim biliyor, günahkar olsam da imanım tamdır, sizin gibi denyolardan okey almaya asla ihtiyacım yok.
ahirette göreceğiz kimin ne mal olduğunu...
(bkz: nur cemaatinde bedüzzamanın ardından gidenlere)
(bkz: hiç bir şekilde laf etmeyen)
(bkz: fethullah ı evliya ilan eden para toplayanlara)
(bkz: narcı diyen)
(bkz: süleyman hilmi tunahan a laf etmeyen)
(bkz: damadı faize helal dediği için ona karşı duran)
(bkz: peygamber soyundan bir zattır kendisi)
ölmüştür, ulusalcıların başı sağolsundur.
meğer kendisini görmek kabeyi görmekmiş...hatta haşa allahın teceliyatıda o imiş...

şöyle ki;

kitap basım tarihi:1980

yayın evi: akyol matbaası

yazar:ömer öngüt

kitap adı:notlar

syf: 494

''(mürid diyor ki)mana da gördük ki bu sene hacc düzce de olacakmış . hatta arafat o kadar yakınmış ki beş yüz liraya gidilip geliniyormuş''

arz edildiğinde buyurdular ki(deniyor)

(bu defa konuşan ömer öngüt)
''hazreti allahın nazarı ve tecelliyati nerde ise,herşey ordadır. o nerede,herşey orada.fakat bu bir sırdır bu sir sizde kalsın.arkadaşlar bu yıl hacc için hazırlandılar ancak emirle hareket ederiz,arzu ile hareket etmeyiz demiştik.bu noktanın gizli kısımları bu sözün içindedir''

evet....''düzce'' şeyh(!) öngüt ün yugoslavya dan göçünce ailesiyle yerleştiği yer.

yani o sene şeyh öngüt ü görmek haşa kabeyi görmek gibiymiş...üstelik allahın nazarıda ondaymış ve haşa ve kella allah onda ortaya çıkmış.

(bkz: ömer öngüt ü görerek hacc a gitmiş sayılmak)
fethullah gülen'in bir zamanlar "efendimiz" diye tebrikler gönderdiği şeyh efendi. ömer öngüt feto'yu yaptıklarından dolayı 1996'dan itibaren eleştirmeye başlayınca efendimiz dediği zata kulaklarını tıkadı.

bu fetocular yıllar önce şeyh olarak kabul ettikleri adamı şimdi şeyh kelimesinin yanına ünlem koyarak kabul etmediklerini beyan ediyorlar. bunlar da fetocuların ne kadar iki yüzlü sahtekar ve pişkin olduklarını gösteriyor. adam ben ergenekoncu değilim kimsenin adamı değilim diye bir sayı çıkardı.bu sahtekar fetocular kendi hocaları hakkında bir iddia yayınlandığı zaman bir fasık size haber getirdiğinde ayetini önünüze koyarlar. başkasının hocası olunca o ayeti unuturlar.

yıllar önce şeyh kabul ettiklerine dair ipucu zaman gazetesininin 1988 6 ve 7 haziran'ında yaptıkları röportajda görülebilir.görsel görsel

tekrar edelim fetocular böyle yanar dönerdir. kendi hocaları hakkında konuşulduğu zaman gıybet, birlik müslümanlık falan diye zırlarlar ama söz konusu başkalarının hocası ya da şeyhi oldu mu kinlerini kusmaktan da geri kalmazlar.
şimdi fetonun ömer öngüt'e muhterem efendim dediği kartlar da hakikat dergisinde yayınlanmıştı. müridleri vakıfta saklıyorlar. görsel görsel
azıcık utanmaya yüzünüz olsun lan. nasıl pisliksiniz öyle.
an itibariyle üzerine konuşmanın pek fayda vermeyeceği 28 şubattan sonra ne olduğu iyice ayyuka çıkmış sözde şeyh.

müridleri 28 şubattan evvel hüsnü zann edenler niçin müslümanları tekfir etmeye başlayınca kulaklarını tıkadılar diye düşüneceklerine,öncelerinde amereleri olsa da 28 şubattan sonra sihirli bir değnek değmişcesine çeşitli gruplarla birden uğraşmaya başladı diye niye sorgulamazlar...çok açık değil mi bu adamın kullandığı diye düşünmezler hayret.yani hadiseye ancak bu kadar tersinden bakılabilir.

ayrıca...

müridlerinin kalitesinden kendisini tanımak mümkündür. 28 şubat'a kadar topluma mal olmuş vukuatı yok ama perşembe nin gelişi çarşambadan belli imiş meğer. zira 80 basımı kitabında esad erbili hoca nın halifelerinin dedikodusu ile başlamış işe. kendisini kutbul aktap ilan ettirmeler mi arasın,haşa ve kella allahın tecelligahı olduğunu ilan etmeler mi görürsün, haşa hacc ın kendi dergahının bulunduğu muhit olduğunu ilan ettirmeye kadar götürmüş işi. yani belliymiş o zamandan nasıl bir yere ulaşacağı.

ihtimal bu zayıf ve zaaflı karekteri sebebiyle kullanıldı.

28 şubat öncesinde henüz tüm inançlı kesimler üzerinde aktif biçimde kullanılmadığından içeriği konusunda fikir sahibi olunmaması gayet doğal...üstelik o zaman sınır tanımaz fitne faaliyetlerine başlamadığı gibi müridlerine sarkıntılıkla ilgili davaları ve kullanıldığına yönelik açıkça ortaya çıkan belgeler mevcut değil...bunlar ortada yokken müslüman hüsnü zann ile memur...ve tutup o dönemde tek tek öngüt acep ne yazmış diye incelenmemeside normal...bugün dahi ciddiye alındığı, önemsendiği söylenemez...bir defa olsun uğraştığı kimseler tarafından muhattap alınmamıştır...benim kendisinin garipliklerine değinmem ise sadece bir tevafuk un neticesi...dün eski kitapçıları gezerken 80 basımı notlar isimli kitabı gözüme ilişti...acaba 28 şubat önce nasılmış diye satın aldım kitabı ve bu kadar pes denilecek sözler taa o zamandan söyleniyormuş...kendisiyle alakadar olmam ise yıllar önce bir grup cahil müridiyle sanal ortamda aylar süren tartışmalar yapmamdan kaynaklanıyor...ayetlerin nasıl iğva yerine kullanılabileceği konusunda bu cahil kimse ve az bir miktarda takipçisi önemli bir laboratuvardı.

evet her harici,her karmati gibi öngütte her fani nin hesap vereceği aleme göçtü. artık söz ün bitip hesabın başladığı noktada. ona hakkını helal edenlerden dolayı belki sorunu olmayacak ama bakalım her hakkına girdiği hakkını helal edecek mi...başta kabe olmak üzere tabii.
28 şubattan önce erbakan'ı, süleymancıları -" 1989'da kemal kacar'la yapılan ve türkiye de faiz helaldir dediği nazlı ılıcak röportajından sonra kemal kacar'ın dinden çıktığını söylediğini araştırıp bulabilirsin"- tekfir ettiğini bilmeyen nurcu bozuntularının eleştirdiği şeyh. bizi ömer öngüt müridi falan sanma rezilliğini açıklamaya bile gerek görmüyoruz. şimdi yukarıda hocaları muhterem efendim demiş gazetelerinde şeyh efendi demişler.o zaman kabul ediyordunuz da şimdi niye kabul etmiyorsunuz diye sorduk. cevap alamadık.

bu nurcu bozuntuları 28 şubattan çok çok önce 1978'lerde erbakan'ın yoldan çıktığını,sempatizanlarının bozuk söylemleriyle küfre girdiğini 1988'lerde kemal kacar'ın müslümanları saptırdığını, müridlerin "Mehdi-resul, yani Süleyman Efendi geldi, ondan sonra da arkasında isâ olarak Kemal Kacar geldi.." gibi söylemleriyle küfre girdiklerini söylediğini falan bilmedikleri için 28 şubattan sonra ordunun emriyle falan müslüman kılıklı soytarılarla uğraştıklarını falan sanırlar. ağızlarına vermişler bir ergenekon emziği. buyur ispatla adamın ergenekoncu olduğunu diye karşılık verince ıslak imzalı belge diye zırlaşırlar.

ismi bir belgede geçti diye adamı karalamak nurcu bozuntularında olur. bunlara ifk hadisesini falan anlatsak da boş.şimdi yaptığımız araştırmalarda şunu gördük ömer öngüt bir kaç defa askerler tarafından tutuklandı. her seferinde sen şeriat istiyormuşsun suçlaması isnat edildi. o da aynı bediüzzaman'ın verdiği cevapları verdi. şeriatın yüzde 95'i kişiyi gerisi devleti ilgilendirir diye. suçlamalar asılsız olduğu için serbest bırakıldı.

şimdi bu 28 şubat hoşafını önümüze sunan nurcu bozuntularına şunu da söyleyelim. 30 kadar müridi gölcük'te zikir çekerken ihbar üzerine yakalandılar. 13 kadarı askeriye ilgili işlerde çalışan memur ve işçilerdi. bu yakalanan 13 kişi işlerinden atıldı. bundan haberiniz var mı? yok. abilerinizin emziği ergenekon kılıfıyla her şeyi kapatacağınıza biraz da dış dünyaya bakın. 28 şubatta zarar görenlerden biri de bu tarikattır. vakfa kaç kere polisler geldi. haberin var mı? yok. zaman gazeten bunları yazmadığı için bilmiyorsun.

o yüzden bu palavraları geçelim.

bediüzzaman'ın yolundan gidenler gerçek nurcudur.bunu da yeri gelmişken açıklayalım.

şimdi türkiye'deki çoğu cemaatler ve tarikatler üzerine araştırma yapmış biri olarak şunu ekleyelim. bu adam muhammed esad erbilî'nin halifesi değil. halil fevzi hazretlerinin mürididir. yani esad efendi'nin 70 küsur halifesinden biri olan halil fevzi hazretlerinin halifesidir. burada tecelligah ve nazargâh kelimelerinin tasavvuf jargonunda anlamını bilmeyen cahil nurculara ne anlatalım. aynı ifadelerin benzerleri said-i nursi hazretlerinin kitabında da var. şimdi senin mantığınla gittiğimizde bediüzzaman'a da suç isnat etmemiz lazım.

müridlerinin kalitesi konusunda bir şey diyemem ama bu fethullahcılardan çok helale harama dikkat ettiklerini söyleyebilirim. yaptığımız araştırmalarda konuştuğumuz kişiler de bunu gördük. sanal da tartıştığım kişiler şöyle cahildi böyle falandı gibi ucuz argümanlar üreteceğine adam gibi söylemlerle gelin.
süleyman efendi talebeleri,milli görüş,mahmut hocacılarla vs. alakalı tüm kitaplarının tanınması 28 şubat süreci sonrası gerçekleşmiş piyasaya hızlıca servis edilmiştir. eğer baştan bu kişinin(mesela 88 yılında) tekfirci,harici,potansiyel kullanılan bir kimse olduğu aşikar olsaydı hüsnü zann ile yaklaşılıp muhattap alınıp şereflendirilmezdi. ha fitne potansiyeli satır aralarında taa 80 yılında esad erbili hoca nın halifelerinin dedikoduları ile varmış zaten(kimse esad erbili nin halifesidir demedi sadece halifelerinin dedikodusunu yaptığı söylendi). dergahındaki dedikoduları veya müslümanlara karşı umumi manada muarizlığa kalkışmadan önce fikir verebilecek dar alanda hususi çalışmalarını kim ne bilsin. ama propagandaya başlayışı,müslümanlara umumi planda muarizlığa başlayış tarihi 28 şubattır. eğer daha evvelinden fitne çıkarma vasfı bilinseydi şüphesiz muhattap alınıp onurlanıdırılmazdı. baştan beri mi sızdırılmış bir kimseydi,yoksa zaaflarından faydalanılıp sonradan mı kullanıldı o bilinmez.

ama bilinen bir şey var...

geçenlerde yaşar nuri nin allah ile aldatanlar kitabını inceledim...genellikle doğrudan isim vermemiş ama bir yerinde doğrudan isim verilerek hedef zikrediliyor...

''fethullahçılar'' ''nurcular'' ''süleymancılar'' ''milli görüşçüler'' vs. falan diye...

ne kadar tanıdık değil mi...

ya prof(!) haydar baş a ne demeli

91 de refah partisinden aday...bugün neler dediği malum...

90 ların başında zaman gazetesi ne bizim gazetemiz diyormuş...

bugün durduğu yer belli...

ha bu aralar kırmızı kitapta doğrudan zikredilmemesine karar verilen,bugüne kadar olumsuz zikredilmiş cemaatler neydi acaba...gülen hareketi,nurcular ve süleymancılar olmasın sakın...

her şey ortada zaten...

öngüt hakkında an itibariyle konuşmak son tahlilde geleneğimize uygun değil...

ama sanki saf müridler allahmış gibi veya vahiy alıyorlarmış gibi milli görüşçüler 78 lerden sonra dinden çıktılar demeler yok mu...ah sümüklü cehalet nelere kadir... süleymancılara göre güya süleyman efendi mehdiymişde,kemal kaçar isaymışda...iftira nın bile bir sınırı olmalı..

kişi herkesi kendi gibi birilmiş...kendisinin allahın tecelligahı olduğunu,kendini görmenin hacca gitmek olduğunu söyleyen sözde şıh öngüt ün kendisini son veli ilan eden zeki mi zeki müridlerine bak sen..bu sözlerin meşru tasavvufla alakası elbette yok...bu akıllara ziyan sözlerin savunmasının cahillik yaftası olması ise tam bir trajikomedidir..arapça bile bilmeyen,hüseyin hilmi efendi copy pastesiyle kitap yazan şıhın müridlerine bak sen..sözde şıh öngüt ün rüyasında allahı görüp aldığı vahiyle insanları tekfir etmesinin meşru tasavvufla alakası ne kadarsa kendini kabe yerine koyması o kadar tasavvufla alakalı.ömer öngüt ün ne olduğu konusunda kendisinden haberdar olanlarda icma,konsensus noktası denebilecek kadar genel bir kanaat var zaten.allah madde üzerinde belirmez. bu hz. isa da olsa böyledir putda olsa böyledir ömer öngüt de olsa böyledir(putperestler ateist değillerdir onlara göre gayb olan allahın zahiri putlardır yani putta tecelli edip onda görülürler hıristiyanlar ve gulat bazı fırkalardada aynı düşünce vardır. hıristiyanlar isa allahın kendisidir demez insanlar içindeki belirmesidir derler,benzer öğretiler hinduizmdede var.) ayrıca mübarek kimseler bulundukları beldeye mübarek iklimini taşıdıkları söylenegelir ama haşa hiç bir zaman kabeye yerine geçmez ve bulundukları mekan haşa ve kella hacc yeri olmaz,onları ziyaret hacc yerine geçmez. bu en hafif tabirle apaçık bir ifrattır,yoldan çıkmışlıktır.

geçelim...

28 şubatın gerçek mağduruda öngütmüş bak hele sen şu işe...daha evvelde haydar baş böyle demişti bizde yemiştik...

bir tiyatro oynanırken figüranlar kullanılır...yönetmen isterse figüranı işe girdirip iştende atılır, güç sahibide yaptırır...

yönetmen izleyici inandırmak için figürana uygun libası giydirir,bu kah mağdur kıyafetidir,kah zalim....

safdirik izleyici bunun bir tiyatro olduğunu bilmez mizanseli gerçek zannederse yönetmen için bundan tatlı birşey olmaz...

lafı uzatmaya gerek yok...hidayet dilemenin dışında yapılacak birşey de yok...ama bediüzzaman ın adı anılmış ondan bir sözle bitirelim...(yolda biri beni kösteklemek istemiş kısmına dikkat...değil sen ona buna sataşcan...zahiren müslümanım diyen biri seni engellemeye çalışsa bile takılmamak gerek...aslında ben dahi şu an bir öngütçünün fitnesine cevap verirken bile üstadın metodunu bir kenara bırakmış oluyorum...üstadın yolunda asla fitne fesat yok idi...abdülhakim arvasi hocaefendi ile tamamen ters düşmelerine rağmen ne o ona kem söz söyletti ne o ona...işte islamın ölçüsü bu... )

''Bana 'Sen şuna buna niçin sataştın?' diyorlar. Farkında degilim. Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. içinde evladım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarma ya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de ayagım ona çarpmış. Ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hadise bir kıymet ifade eder mi?

Dar düşünceler! Dar görüşler!

Ben cemiyetin iman selâmeti yolunda âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmi beş milyon (şimdi daha fazla) Türk cemiyetinin imanı namına bir Said degil, bin Said feda olsun. Kur'an'ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cennet'ide istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin imanını selâmette görürsem, Cehennem'in alevleri içinde yanma ya razıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistân olur.''
Bediüzzaman Said Nursî
mahalle karısı dedikodularıyla adına hüküm kesilen zat. görüyoruz ki dedikodulara itibar eden şahıslar gıybet falan filan diye höykürürler. adı üstünde de-di-ko-du. şimdi buraya dedikodunun ahlaktaki yeri üzerine vaaz falan vermeyeceğim. çoluk çocuk muhatapmış. 28 şubattan önce kitapçıkları ve yazıları var dememize rağmen hala bik bik edilmesi şahsı anlamaya değil man kafalılığın devamı üzerineymiş. man kafalılığa devam.

ha şunu da ekleyeyim. feto ile ilgili yazıların 28 şubat sürecine gelmesi feto'nun kendi eseridir. zira dinler arası diyalog zırvasına o zaman başlamıştı. talebelerine papanın elini öptürüp, patrikle biz birbirimizi seviyoruz götlekliğinin başladığı günlerdi. ömer öngüt'ün sözler ve notlar serisinin birinci cildinde feto'yu övdüğü bölüm vardır. bunu çakal fetocular bilmezler. yaptığı işlerden övgüyle söz ediyordu. şimdi fetoyu öven adam bir anda neden dinler arası diyalog zırvasıyla düşman oldu demiyorlar da böyle sağın soolun adamı gibi kulaktan duydukları bilgilerle ört bas etmeye çalışıyorlar.
fitne çıkarma vasfı fetocular da vardır. ömer öngüt feto'nun müslümanlar arasında ikilik çıkaracağını izmir kestanepazarı zamanında bilseydi, o zamandan ne izmir'de ziyaret ederdi ne de sözler ve notlar'da övgü bölümünü eklerdi.
feto'nun bizi bir zamanlar seven adam neden bize karşı şedit oldu diye düşünmesi gerekirken kulaklarını kapatması bencilliğinin yüksek safhaya geldiğini göstermiş oldu.
bir figüran varsa o da feto'dur. abd'nin ve vatikan'ın koyduğu projede figüranlığı devam ettirmektedir.
söz konusu mevzu da asıl sorunlara değinmek yerine yok yaşar nuri ve haydar baş ile söylemleri benzeşmiş diye onlarla aynı tutmak dangalaklıktır. konuyu başka yerlere çekmektir. klasik fetocu numarasıdır.narcılar refahçılar süleymancılar mevzusu ömer öngüt tarafından ilk dile getirilmiştir.
yok kırmızı kitap falan filan ne lan bu. orada ömer öngüt'ün eleştirdiği isimler aynıymış diye götünden sallamanın en güzel örneklerine değinmeyeceğim.
28 şubat'ın gerçek mağduru ömer öngütmüş falan filan demediğim halde lafı kıçınıdan anlamak fetoculara mahsus olsa gerek. söylenen gayet açık. eğer ömer öngüt ve adamları ordunun adamları olsaydı o 13 işçi ve memur görevlerinden atılmazdı diye söylenmek istediği halde kancıklık yapmanın alemi yok. bekir coşkunlara savaş aylara tekzipler yayınlatan bir adamı ulusalcı yapmanın adı kancıklıktır.

-öngüt hakkında an itibariyle konuşmak son tahlilde geleneğimize uygun değil...- allahı var geleneğine uygun olmayan bir şeyi her yerde dile getiriyorsunuz. buraya yazılanların aynısı başka sözlüklere yazılıp vefat etmiş bir kişinin arkasından konuşarak ikinci bir müslüman eti yemenin hazzını yaşıyorsunuz.
arapça bilmediği cehaletine ne diyelim. kendisi arapçayı anlar ama konuşamaz demesine rağmen bu dangalaklar lafı çarpıtmayı bilir. senin sözde şeyh demen bir şey ifade etmez abilerin hocan yıllar önce şeyhliğini kabul etmiş. onu övmüşler. hüseyin hilmi ışık kopyala yapıştırmacılığı gibi bir söz etmiş neremle güleceğim bilemedim. bu hüseyin hilmi ışıkla ömer öngüt kitabını yanyana koyup da okumamış cahil cühelanın lafıdır. maklube yerken mi kurdun bu cümleyi?

kim figüran kim kaypak kim haklı yüce divan da çıkacak. ayriyeten fetocular bediüzzaman'In ismini ağızlarına almasınlar. rakı içmiş birinin ağzının kokmasına benziyor. abdülhakim arvasi hakkında kötü söz söylemedi gibi bir cehalet bediüzzaman'ın kitaplarını okumamış birinden çıkar. cezaevinde geçen, gıybet eden şeyh lafzını bul da bediüzzaman'ın o lafı kime dediğini öğren. ben bediüzzaman'ın o lafı söylemediğine inanıyorum ama o ifade risalelerde var. onu da ekleyeyim.
--spoiler--
'Bana 'Sen şuna buna niçin sataştın?' diyorlar. Farkında degilim. Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. içinde evladım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarma ya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de ayagım ona çarpmış. Ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hadise bir kıymet ifade eder mi?
--spoiler--
tam da ömer öngüt için uygun söz. ona da aynısını söylüyorlar. ona buna niçin sataştın diye. papazların önünde eğilenleri niye eleştirdin, himmet geceleriyle milletten para tırtıklayanları eleştirdin şeklinde konuşanlar var. ne kadar da benzer değil mi?
neyse cahil cühela ile uğraşılacak kadar emek sarf edemem. dini imanı para olan bir cemaatin mensuplarıyla hele hiç uğraşamam.
analiz bön,kalite kof,analitik düşünce kıt,mantık sığ,ilim seyrek,ahlak fakir,insaf iflas noktasında,düzey çukurda,çemkirmede mahir müridlere sahip sözde şeyh,son veli.(öngüt ün aldığı vahye göre(!) mehdi bir süre sonra çıkacakmış bu ondan önceki son veliymiş ,bırak islam alemini kendine hayrı olmayan bir avuç müridi ahir zamanda çıkması vaad edilen siyah bayraklılarmış,kendisinin bulunduğu muhit hacc yeriymiş,rüyasında allahı görmüş aldığı vahiyle tekfir e başlamış mışda mış)

28 şubat tipi güç odaklarının zihniyetine hizmetin ürünü olduğu,güç mücadelesinde malzeme olarak kullandığı açık ve seçik ortada olan ve gökten inmediği malum para kaynağıyla neredeyse bedavaya dağıtılan kitapların içeriğinde itham,söylenti ve süizannları dedikodu değilde kitapların beleşce 28 şubat sürecinden sonra propaganda argümanı olarak servis edilmesinin söylenmesini dedikodu sayarak akıl tutulması yaşayan müridlere sahip olan maskesi düşmüş bazı güç odaklarının ''bizim çocuk''larından bir şeyh...

28 şubattan öncede sövüyormuş kimisine...vah vah böyleyse dahi bu halin dar çerçevede kalıp umuma mal olmaması düşünüldüğünde burdan çıkacak sonuç kullanılmaya müsait potansiyeli evvelindede varmış, zaten onu teyid ettik 80 lerde belliymiş 2000 de ne yapacağı...ama bu bilgi umuma mal olmamış,propaganda aygıtı olarak kullanılmamış,zira böyle olmadığından zamanında etkisiz bir insan olmasına karşın muhattap dahi alınıp bayram tebriği bile yapılmış.. öne sürülen doneyle psikolojik harp için zaten biçilmiş kaftanmış,potansiyeli olduğu sonucu çıkar sadece(ki o kitapların sistematik propaganda nın din kısmı için serviside,bilinmesi ve işitilmeside kendi küçük çapınca dallanıp budaklanmasıda 28 şubat sonrasıdır bunu herkes bilir,zira evveliyatında pek bu tekfirci,harici meşrep vasfıyla işitilmiş bir kimse değildir)....mühim olan 28 şubattan sonra psikolojik harp unsuru olarak etkisizde olsa kullanılmış olmasıdır...ki bu açıktır.(kitapların basım tarihleri,mecmua vasıtasıyla propagandaya girişmeleri,cenazesinde ortaya çıktığı gibi oldukça az mürid potansiyeline rağmen kitapevi zincirinin mantar gibi çoğalması gibi konuların 28 şubat sonrasına tekabül etmesi üzerinde durmuyoruz dahi)-zaten 28 şubat kadroları bir anda ortaya çıkmadı lokal olarak o dönemlerdede kullanılmış olabilir. ama umuma teşmil olması ve müslümanlara karşı toplu muarızlığa başlaması 28 şubat sonrasıdır-(ki 28 şubat döneminde 1997 yılında hürriyette çıkan yazıda kendisiyle görüşen faik bulut ''askeriye'den bazıları gelip, ‘şimdiye kadar neredeydiniz; RP ile tarikatların içyüzünü böylesine ortaya çıkaran olmadı' diyorlarmış''demekte)

müridlerin ruhani lağımın derin dehlizlerinde seyrederek ben ciddiye alınacak biri değilim diye ilanatta bulunarak; kalitemde belli,ilmi çapımda diye adeta bağırmak suretiyle konuşmayı kusmuk saçma noktasına sevkederek kendi acınası durumunun kotardığını zannetmesi ise ayrı bir komedidir..

sözde son veli güya vaad edilmiş siyah bayraklı müridlerine bak sen...

zaten arapça bilmeyen,okumayı bile bilmediği ayetleri iğva yerine kullanan harici meşrep sözde şıhın müridinden nasıl bir kalite çıkabilir ki...ama biz kalitesizlik noktasında aynı seviyeye elbette inmeyeceğiz...zira biz istesekte maya ve meşreb müsaade etmez.

ama potansiyel olarak maksimumum lise mezunu(değilse dahi olsa olsa istisnadır) ve hiç bir islami ilme vakıf olmadığı aşikar müridlerinin cahalet yaftaları çok şeker..zira ciddiye alınası değil...

neyse yüz göz olunmayacak kadar kalitesizlik mevcut olduğundan dokunularak eziyete uğrayacak klavyeye yazık olduğu belli...

zaten malumat ve insaf sahibi herkes kimin ne mal olduğunu iyi biliyor...halkın önemli bir kesimini temsil ettikleri halde bazı menfi ve malum güç odaklarının etkisiyle bugüne kadar isimleri açıkça zikredilerek önemli belgelerde olumsuz biçimde anılan ve daha yeni isimlerinin çıkarılması gündeme gelen önemli dini toplumsal gruplara karşı aynı yerden ve gene yukarıda bahsedilen menfi güç odakları tarafından kumanda edildiğini tahmin etmenin güç olmadığı bazı isimlerin çeşitli maskelerle din kisvesine bürünerek aynı güçlü toplumsal grupları bu defa sözüm ona dini yönden hedef alması elbette kör tesadüfün eseri değildir...bunu anlamak için derin analitik zekaya sahip olmaya gerek yok...gözlemlemek yeterli.

şöyle gözucuyla bakan,sıradan zeka sahibi her birey bunlar hak yoldaysa ben otobüsüm der zaten uzun bir analiz ve incelemeye hacet de yok.

sadece son kereye mahsus gene bediüzzaman ve arvasi hazretkeri ile alakalı bir konuya değinmeden geçmeyelim...

cahil öngüt müridleri bilmez veya çok çok bir iki şiirini işitmiştir ama necip fazıl diye bir adam bu dünyadan gelip geçmiştir...bu adam yakın dönem türkiye de dindar kesimi doğrudan etkileyen her planda en önemli simalarının başında...

necip fazıl bedbin bir yaşam sürdüren iyi eğitimli bir kimse iken arvasi hazretlerinin mürşidliğiyle islam dairesine girer ve çok hizmet eder.

arvasi hazretleriyle bediüzzaman arasında cahil öngüt müridlerinin kavrayamayacağı bazı ahir zaman alametleriyle alakalı tevil ve bir kaç ilmi ve özellikle tasavvufi mesele noktasında fikri anlaşmazlık olmuştur...

arvasi hazretleriyle bediüzzamanın arası bu sebeple bir parça limoni ve soğuktur...çünki bazı meselelerde açıkça anlaşamışlardır...

bu noktada ne nur talebeleri bu açık fikir ayrılıklarına rağmen arvasi hazretlerine saygısızlık yaparak ve kötü anmış...ne de buna karşılık arvasi nin en büyük talebesi necip fazıl ahmet arvasi ve ışık hoca gibi zatlar üstad bediüzzaman ı saygısızca anmışlardır...

anmadıkları gibi bilakis üstad necip fazıl,üstad bediüzzamanı dergisinde olumlu yayınlar yapmış...bir hususi kitap derlenebilecek kadar bediüzzaman hakkında kalem oynatmış...risaleleri dergisinde ve gazetesinde yayınlatmıştır...

şimdi ortada anlaşmazlık vakıa olduğu halde bu uhuvvet ortadayken müslüman tavrının başka türlü olması beklenemez...

osmanlı döneminde tekke ve medrese arasında sürekli çekişme olmuş ama hemen hiç tekfir boyutuna iş vardırılmamış...zira tekfircilik sünni mesleği değil harici vahahbi mesleğidir...

ve şüphesiz allahtan daha adil hüküm verici yoktur...müslümanın mesleği insafdır.

ötesi zaten gereksiz uzamışın daha da uzamasıdır.

ek:

faik bulutun 19.12.1997 tarihli hürriyette çıkan yazısından...

''askeriye'den bazıları gelip, şimdiye kadar neredeydiniz; RP ile tarikatların içyüzünü böylesine ortaya çıkaran olmadı' diyorlarmış.

http://arama.hurriyet.com...arsivnews.aspx?id=-279449
hz muhammed (sav)'ın doğumundan vefatına kadar olan hayatını anlattığı eseri ödül alan nakşi şeyhi...
islam alemi üzerinde, insanlık için kötü emelleri olan Yahudilerin ve işbirlikçilerinin hiç haz etmedikleri, düşmanlık besledikleri bir din büyüğü Ömer Öngüt.
fethullah' ın şerrini zamanında çok iyi görmüş ve ısrarla söyleyen şeyh' di. allah rahmet eylesin . fethullah ın ne olduğunu bizde gördük artık gözün açık kalmasın.
herkesi kafir ilan eden sapığın biridir.
din tahrifçisi eşraftan. üç beş akılsız da müridi vardır.
gördüğüm duyduğum en büyük sapık en büyük müşriklerden bir tanesi akılsız hatta geri zekalı bir adamdır. islam dan zerre nasip alamamış bir kez açıp kuran okuma zahmetine girmemiş bir tasavvuf şeyhidir. kitapları baştan sona küfür akidesiyle doludur. Mekke müşriklerinden daha müşriktir.