bugün

bugün dedik ''hadi ailecek piknik yapalım'' ulan iyikide piknik yapmaya kalktık. ben şahsen kalabalıktan nefret ederim. ulan bir insan kalabalıktan bu kadar mı nefret eder. ne zaman insan içine çıksam atar damarlarım vücuduma basınç yapar ''be amuna koyduğum neden bu kadar heycan yaparsın'' bir türlü anlamam...

pikniğe gittik, bir takım yer arama çalışmasından sonra mekanı bulduk ve yayılma girişiminde bulunduk. önce hasırlar serildi, mangal açıldı, ateş yakıldı. top çıkarıldı oynanmaya başladı. bende etrafı araştırma amaçlı bir geziye çıktım.

+nereye gidiyon lan?

-baba hacet gidereceğim.

+hay amuk, daha evdeyken sıçıp tuvaleti kullanılmaz hale getirmemişmiydi bu?

anam: yok, yanlışın var o 1 saat önceydi.

(ulan ne sıçıcı biriymişim ya)

işte böyle piknik yerinde ayrıldım, etrafı kolaçan etmeye çıktım. herkes ayrı bir alemde kimisi rakısını almış, balığını kızartıyor (gittiğimiz yerde güya alkol almak yasak, ulan adam görevliye ikram edecekti be) bir tarafta uzaktaki bir ilçeden güya gençlik suyu denilen yere su içmeye gelmiş bir grup, kendinden geçmişcesine gençleşme umuduyla borudan çıkan suyu içiyorlar, diğer tarafta zayıflama umuduyla zıplayanlar, koşanlar, sekenler. her türden insan cirit atıyor. çocuklarda ayrı bir alem efenim, 3 metrelik kaydıraktan art arda 10 kişi trafik oluşturarak kayıyorlar. en arkadada geleceğin pezevenki diyeceğimiz bir erkek bağırıyor '' kızlar önüme geçsin'' ulan daha o yaşta bozulduysan artık düşünemiyorum halini.

en ilgimi çeken görüntü ise ağaçların altında piknik yapmakta olan bir aile idi. uzaktan bakıldığında herşey normal gibi, mangal yapan bir baba, onun başına toplanan çocuklar, salata hazırlayan kadınlar, buraya kadar herşey normal fakat ağacın en üst dalına bağlanmış halat ile sallanan genç bir kızın sallamasıda bu da normal. ama o halata bağlanmış bir başka ip hemen gözüme ilişiyor. birde bakıyorum ki genç kızın bağlı olduğu halatı hamak gibi 20 metre öteden halatı son sürat çekerek sallayan birisi daha var. ulan manzarayı görcen sanki ölümüne sallanıyor, sallayanın elinde birde rakı şişesi, arka fonda recep ivediğin iç acıcı müziği herkes kendinden geçmiş. etraftaki kuşlar bile aşka gelmiş sanki normal ötüş ritüellerinin dışına çıkıp arap şükrü dinlemeye başlamışlar, rakı şişesinin yanında bir sıyırcık sürüsü bekliyor. ulan böyle mi piknik olur.

sonra içimi en çok kıpır kıpır eden olay ile karşılaşıyorum. piknik yerindeki yolun ortasındaki hortum dikkatimi çekiyor, canımda bir su içmek istiyor ki sormayın! ulan neyse hortumun ucunu ve musluğu buluyorum. musluğu açıyorum ve su içmeye başlıyorum, bütün millet gençleşmek için şifalı su dedikleri sudan içiyorlar, bense dere yatağından çıkan temiz mi pis mi belirsiz suya dayanıp içiyorum. sonra birden yoldan geçen bir kız karşıma çıkıyor. bakıyorum, üstü ıpıslak, meğer benim musluğu açtığım su, hortum ile beraber aynı zamanda başka bir fışfışı harekete geçirmiş ve yoldan geçmekte olan kızın üstü baştan aşağı ıslanmış. kız ıslak ıslak bana bakıyor, ama gülümsüyor. bende sessizce musluğun ucuna uzanıp ''kusura bakma, bilmeden oldu'' diyorum. sonra gülümseyerek uzaklaşıyor. ulan o kızın gülümsemesi o kadar içimi açtı ki, birden yaşama enerjisi doldurdu içime.

yaşama umudunun insanın karşısına ne zaman çıkacağı hiç belli olmuyor azizim...