bugün

Çok az kişi tarafından tanınan, Antalya'nın Bey Dağları kadar güzel bir adamdır. Şairdir kendisi, Atilla ilhan bir değerlendirmesinde "Öldükten elli yıl sonra kalacak dizeleri" olduğunu söylemiştir.

Sulu Boya Zamanlar/1

1/ uzaklar bulundu
yalnızlığın kusursuz resmiydi geceye yansıyan
yosma akşamlar ki
bedenimde bir isterik diş izi...
günahkâr bir isa gibi
denizin ortasında yanıyordu tenim
uzaklar bulundu / sen yoktun hâlâ.

2/ gölgen tökezliyor
gölgen tökezliyor
pıt diye düşüyor ışıktan önce pencereme
kanarya sarısı gülüşlerinde saklı kalıyor sesin.

3/ beklemekten vazgeçme
Homeros Truva'yı anlatmamıştı daha
okyanusların sesiyle dans ederken
ana tanrıça.
ve sen / devşirilmiş menevşe yalnızlığıyla
önümde yol, yüzümde umut
beklemekten vazgeçme diyorsun
seviştiğinde diyorsun
bütün duyargalarınla
'ezilmiş üzüm salkımları gibi sevişeceksin...'

4/ eskizler
boyalı ve kokulu kadınların esrik gülüşleriydi geceye yansıyan
ayaklarını Akdeniz'e / sırtını Beydağları'na dayamış
sere serpe uyuyordu Antalya...
Kaleiçi'nin nazenin bir köşesine
gerip tuvalimi
eritilmiş balmumuyla eskizlerini çizdim;
- gece mi gözlerinden
gözlerin mi
geceden karanlıktı?
uzun zaman önce yitirdiklerimiz döküldü sokaklara
sokaklar ki: çok isim değiştirmiş
çok eprimiş...

5/ ayla
halay diziminde mumların aylasıydı geceye yansıyan
her yerde korku vardı:
'yazma / yazdıkça sıra sana gelecek'
sair zaman mıydı / yoksa şair zamanı mı
hüznün öpücüğü kuşatıyordu gözlerimin akını
göçecek yerim yoktu.
ara sıra selâmların geliyor sulu boya zamanlardan
inkânsız aşkların aryası
gülüşünü düşürmüşsün tanyerine...
en temiz bir sabaha uyanıyordu dünya
el nino uğultuları silip süpürüyordu ne varsa/ kir, çete vs...
caddeler kentlerden/ kentler ülkelerden/ ülkeler haritadan
siliniyordu...
bakakaldım... peşim sıra takvimler
yaldız bir düş kümesi gökyüzü
solgun ayın yüzünde yüzünün profili...
antik mermerlerde yalnızlığına doymuş figürler
tarihin iç cebinde bir namlu gibi uzanıyordu
anlamını yitirmiş sözcük çöplüğüydü yasalar...

6/ efkâr pozları
dünyanın aşküssünden efkâr pozlarıydı geceye yansıyan
sen ey sınırsız uçuşların/ kıyışız denizlerin yolcusu
yel gibi geçtin... çıplaktın... bir kırık hava bıraktın boşlukta...
avara kasnak gibi dönüp durdu av kuşları
döndüm durdum
zamanı düğümlediğimiz yerde...
hem yaşayıp hem yazdığımız
SANAT mıydı/ yoksa SONAT mı
arsenik yeşili gözlerinden usuma uzanan göze...

7/ söze nereden başlamalı
söze nereden başlamalı
ki
suçüstü yakalamalı yaşamı yazmadan önce
önce sessiz cümleleri çözmeli dudaklarında
zamanı düğümlediğimiz yerden
yeniden başlamalı...
dünyanın işkence üssünden örneğin
'kurşun deliklerini gözyaşlarıyla dolduran çocukların
ağıtlarıyla dünyayı tokatladığı yerden
ya da sevdayı hayatın namusu bilmiş
gözaltında kaybedilen
ihtiyar yüzyılın, çok dünyalı kâşiflerinden...
bir el sıkımı beraberliklerden başlamalı örneğin
buselik vakti yaralı bir kuşağın
türkülere düşen yerinden...

8/ mor düşler
salaş bir meyhanede mor düşlerin demiydi geceye yansıyan
zaman daraldıkça büyüyordu yalnızlık
büyüyordu düşünce dizgemdeki uçurum...
ve sen Pamphylia'ya uzanmış kırk memeli Artemis
ayışığı bir gelinlik üstünde
fistolu bir mendilde yüreğin kaygan yosun...
haberin olsun, kendimle yüzleştim
yeniden gözden geçirdim omzumda taşıdığım yerkürenin atlasını
acıların aynası, fotoğraflar döküldü...

9/ nereye ölüm?
nereye ölüm? hayatın açık renkli yüzüyle randevum var
gençliğimin bir köşesine sıkışmış
iki eli yakamda an'lar var.
sevme hakkımı kullanırken sevme dediler
bir renk çığlığı düştüler tarihin tutanaklarına
'erguvanlar' var...
nereye ölüm
ödeştik
mi?

10/ şiir kovam
bir cinayetin anonsuydu geceye yansıyan
kalbinden vuruldu akşam üstü Antalya
iki şiir kovanı bulundu mahallinde.
geceyi içerden kilitledim
çıngıraklar bağladım saçlarına
avazı çıktığı kadar sevgilim her yer...

11/ ah anlamıyorsun
şiire sığınmaktan başka çarem yok
dizelerde yüzünün özgün baskısı
masumca sokuluyorsun koynuna türkülerin...
senden çıkıp sana koşuyorum
ah anlamıyorsun/ leylâki gülüşlerin açıyor
ipince kalıyorum sevdayı şahane dönemimde...
içimin gurbet yanında titrek bir mum ışığı yanıyor
yanıyor penceresi yüreğimin... canımın canı yanıyor
yanıyor dünyevi düşlerim...
iki gözüm, bugün hıdrellez
seni bir ateşe sarıp gül dalına bağladım
bir alay 68'li kanat havalandı deniz'e doğru...
gömütü başında seni okuyacak hep bir ağızdan
haslet, karanlık ve ben... sabahı bulacağız yine
seni beklerken.

12/ ıslık rengindeydin
acemi dağcılar gibi acının tepesinde
ben sana koştum/ sen saklandın şiire
yüreğimin terini sesinle kuruladım...
ıslık rengindeydin/ mola verdi iklimler
bir çiçek terine dolandı ayaklarım
döküldü düşlerimin çarpım tablosu...
hatıra defterimdeki sana çıkan tüm adresler döküldü
lunaparklarda unutulmuş çocuk sevinçlerine kanştı çığlığım
sokak çocukları bölüştü günlüklerimi...
bugün içimde dolaşma şiir
zihnimin balkonunda bir yığın sözcük
boşluğa bıraktı kendini.
ü ş ü r s ü n.

1997-2005

Yunus Yaşar