bugün

her şeyin toz pembe olduğu, kalın üniversite kitaplarını değil, oyuncaklarımızı taşıdığımız çocukluk günleri.
çocukları ufak yaşta kapitalizmin kucağına iten oyunlarla vakit geçirdiğimiz günler. öylesine kötü bir senaryo ki bu ustası öldüğü halde yağ bal satmaya devam etmeyi öğütlüyor körpe beyinlere. ölmüş adamın kürkünü bile satacak hale gelmiş,insanlıktan nasibini almamış bir nesil yaratmak için peydahlanan oyunlar ve boşa geçen bir çocukluk.


(bkz: ben bu oyunu bozarım)
olmayan günlerdir. öyle bir gün yaşamadım ben hayatımda. sapanla kuş avladım, her ne kadar herhangi bir isabetim olmasa da. ağaç tepelerinde gezdim. sulama kanallarında yüzdüm.
(bkz: varoş)
(bkz: milan baros)
eskiden çok eskiden şarkısını dinleyesimi getiren başlık.***
20. yüzyılda kalmıştır. 21. yüzyılda bu tür ilkel oyunlara yer yoktur.
ayrıca bir çırağın yağ ve bal satması ustasının öldükten sonra hala satmaya devam etmesi ile mendili eline alıp çember halinde oluşturulmuş insan topluluğunun arkasına geçip mendil koyması sonrasında bunu fark eden kişinin ustası ölmüş zavallı çırağı kovalaması, çırağın tekrar hiç bir şey olmamış gibi halkaya dahil olma yavşaklığını göstermesi mantıksal açıdan bakıldığında son derece saçma ve alakasızdır.
mantığını çözemediğim oyundur. o zamanlarda öyleydi, saçma gelirdi. az önce düşündüm de gene saçma geldi. ya ben büyüyemedim ya da cidden bir mavi ekran durumu var bu oyunda.
amaa....
havanın kararmasına yakın, akşam ezanından hemen önce oynanan son saklambaçı hiçbir şeye değişmem işte.