bugün

Bir TV kanalı Güney Doğu illerine belgesel
çekmeye gitmiş. işte köy köy
dolaşacaklar, ahalinin halini, günlük yaşamını anlatacaklar.
-Bir köyde yaşlı bir amca bulmuşlar, sohbeti
kuvvetli. "Amc demişler''
-Sen bize en mutlu günlerinden birini
anlat, biz de kaydedelim. Âlem
görsün ne mutlu günleriniz var!"
Amca başlamış;
-Bi gün Hamdo'nun eşegi
gayboldi. Daga gittik, eşegi
aradık,aradık. Eşegi bulduk, çok sevindik. O
sevinçle hepimiz eşegi
s ...."
-Yönetmen bir panik atlamış,
-Kes, kes, kaydı kes!"
Amcaya dönmüş
-Aman amca ne yapıyorsun? Hiç öyle hikâye olur
mu? Eşekli filan. Sen bize başka mutlu bir hikâyeni anlat"
Amca başlamış;
-Bi gün Memo'nun garisi gaybodi.
Daga gittik, gariyi aradık.
Gariyi bulduk, çok sevindik. O sevinçle
hepimiz..."
-Aman aman Amca, anlaşıldı! Sen boşver mutlu
hikâyeleri, sen en iyisi bize
En üzüldüğün hikâyeyi anlat!"
-Bi gün daga gittim gayboldim!
Bir devrin tüm as ve klas futbolcuları cennette buluşmuş. Cennetin baş meleği de futbol meraklısıymış. Şeytanı çağırtmış: -"Cennetle cehennem arasında bir maç düzenleyelim ne dersin?" -"Boşuna oynamayalım, biz kazanırız", demiş şeytan. -"Olur mu en iyi futbolcular bizde, ne kadar da kötü futbolcu varsa sizde..." Şeytan gülümsemiş: -"Ama bütün hakemler de bizde..."
Fevkalade sosyetik bir kokteyl. Dr. Bey smokinleri içinde iki kat yakışıklı. Ağzından da bal akıyor ya. Etrafı her zamanki gibi genç ve güzel hanımlarla çevrili. Bunlardan biri:
- Ah doktor, dişim öyle ağrıyor ki günlerdir, demiş.
Sonra yakalamış doktorun elini. Ağzına doğru çekmiş. Çekmekle de kalmamış. Sokmuş doktorun parmağını ağzına. Sol tarafa kaydırmış. işaret parmağını azı dişine doğru zorla uzatıyor.
- işte burası... Tam burası... Öyle ağrıyor ki?" Doktor parmağını kadının ağzından kurtarmaya çalışırken söyleniyor:
- Hanımefendi, iyi ki jinekolog değilim...
Kızılderinin teki bizonlarını otlatıyormuş.
Derken bir cow-boy gelmiş sormuş:
- Köpek senin köpeğin mi?
- O köpek benim olmak!
- Onunla konuşabilir miyim?
- Köpek konuşamamak!
Cow-boy köpeğe yaklaşır.
- Nasılsın?
- Fena değil! (Kızılderili şaşkın...)
- Bu kızılderili senin sahibin mi?
- Evet.
- Sana iyi davranıyor mu?
- Evet,çok iyi. Günde iki kez tuvalet için dolaştırıyor, bana yemek
veriyor ve benimle oynuyor.

(Kızılderili bu arada kafayı yemektedir)
Cow-Boy kızılderiliye sorar.
- Bu at senin atın mı?
- O at benim olmak!
- Onunla konuşabilir miyim?
- At konuşamamak!
Cow-boy ata yaklaşır.
- Nasılsın?
- Fena değil! (Kızılderili daha da şaşkın...)
- Bu kızılderili senin sahibin mi?
- Evet.
-Sana nasıl davranıyor?
- iyi. Bana hergün gerekli yürüyüşleri yaptırıyor,fazla yük bindirmiyor,
günde 2 kere ve her terlememden sonra terimi siliyor, ve içinde yiyecek
ve yataklık olan ufak bir ahır inşaa ediyor.

(Kızılderili ne gözlerine ne de kulaklarına inanmaktadır)
Cow-Boy tekrar kızılderilinin yanına gelir.
- Bu dişi eşek senin mi?
- Eşek benim olmak, konuşmak ama çok yalan söylemek.
Adamin biri arabasiyla yola cikmis.
Bir gölün kenarindan gecerken kirmizi elbiseli bir adam elini kaldirmis,durmasini isaret etmis. Adam arabasini durdurmus. Kirmizi elbiseli adam:"Merhaba, ben ormanin kirmizili ibnesiyim, Karnim cok aç. Bana yiyecek bir seyler verir misin" demis. Adam bir parca ekmek vermis tesekkurleri kabul edip yola cikmis.
Daglik bir bolgeden gecerken karsisina sarilar icinde bir adam cikmis. Elini kaldirip adama durmasini isaret etmis. "Ben bu dagin sarili ibnesiyim. cok susadim. Suyun var mi?" demis Adam bir sise su vermis yola devam etmis.
Yol asfalta cikmis. Bir zaman gectikten sonra mavi elbiseler icinde bir adam el kaldirmis, durmasini isaret etmis. Adam artik sinirlenmis:"Soyle bakalim asfaltin mavili ibnesi, Sen ne istiyorsun"
"Ehliyet ve ruhsat".
Bilim adamları, birgün mağarada yaşı 1.582.903 olan bir insan fosili bulur, bu fosili istihbarat teşkilatlarını sınamak amacıyla kullanma kararı alırlar. Önce Japon istihbaratı mağaraya girer ve 15 dk sonra dışarı çıkıp derler ki;
- Bu fosilin yaşı 1.400.000 ila 1.600.000 arasında...
Daha sonra CIA girer ve 12 saat sonra baya bi havalı ...şekilde çıkarlar:
- Bufosilin yaşı 1.500.000 ila 1.600.000 arasında, derler...
Hemen ardından KGB girer ve sırf Amerikalılara inat içerde 2 gün kalırlar. 49. saatte çıkar derler ki;
- Bu fosilin yaşı yaklaşık olarak 1.550.000 ila 1.600.000 arasında...
En son olarak bizim MiT girer. Aradan bir hafta geçer mağaradan ses yok, 1 ay olur ses yok, 1.5 ay olur ses yok. Mağaranın dışında bekleşen gazeteciler daha fazla beklemeyip içeri girerken bizimkilerden biri çıkar dışarıya... Yaka paça dağılmış gömleğin yarısı dışarıda... Sigarası için bir ateş ister, sigarasını yakar, o sırada gazeteciler heyecanla;
- içeride çalışmalar nasıl efendim? Fosilin yaşını bulabildiniz mi?
Bizimki sigaradan bir fırt çeker ve;
- Fosilin yaşı tam olarak 1.582.903, der.
Bunu duyan gazeteciler şaşkınlıkla sorarlar:
- Nasıl başardınız bunu, fosilin yaşını tam olarak nasıl tahmin ettiniz?
Bizimki sigaradan derin bir nefes çeker ve derki;
- Zor oldu ama "Konuşturduk p...vengi"
Papa makam otosuyla Roma'da dolaşmaktadır. Bir süre sonra canı sıkılır ve şöföre durmasını söyler. Soförü arkaya geçirir ve arabayı kendisi kullanmaya başlar. Araç kullanmanın zevkine varınca hız yapmaya başlar. Hız sınırını aşınca da tabi ki radara yakalanir. Trafik polisi çevirir, arabayı kenara çeker. Polis arabanın... penceresine ...eğilince afallar ve durumu merkeze aktarmak için telsizine davranir.
- Amirim bir oto çevirdim, ama içinde çok büyük bir adam var. Ne yapayim?
- Vali mi?
- Daha büyük.
- Başbakan mı?
- Hayır daha büyük.
- Amerika Başkanı mı?
- Hayır daha büyük.
- Daha büyük kim var oğlum?
- Bu adam kim bilmiyorum ama makam soförü Papa!!!
ormanda hava sıcak mı sıcak bütün hayvanat zevki sefaya dalmış o derece. maymunun biri ağacın tepesinde yaslanmış bir dala rakı içip muz yemektedir. ve bu sırada ağacın altından aslan yavrusu geçer:

* len napıyon sen ağaçta?
- rakı içiyom muz yiyom aslan sikiyom. niiihhhahahaha!
* eeee ühühühü.

yavru aslancık doğru babasına olan biteni anlatmaya yollanır. baba aslan " vay amına kodumun piçi vay bilmem naptığımın maymunu" diyerek fırlar bir hışımla. maymun baba aslanı görünce korkudan erimiş vaziyettedir:

* kodumun maymunu napıyon lan orda?!
- hiiiiç rakı yiyom muz içiyom amcık amcık konuşuyom.
adam kilo alan karısı ile dalga geçer: "hah hah hah, hanım yahu, kıçın amma da büyüdü, çamaşır makinasına döndün."
gece canı çekip de karısına yanaşmaya çalışan adamla bu kez de kadın dalga geçer: "bir buruşuk çorap için koca çamaşır makinasını açamam, elinde çitileyiver."
...
edit: sanırım buruşuk çorap sahibi tarafından eksilenen fıkra.
genç bir kadın, aylardır şantiyede olan kocasına aşağıdaki satırları yazar:
sevgilim,biliyorsun, sen şantiyedeyken nur topu gibi bir bebeğimiz oldu. sütüm yetmediği için, yavrumuzu besleyebilmek amacıyla bir sütanne tuttum.
yalnız, bu sütannenin zenci olmasından dolayı çocuğumuz, emdiği sütün etkisiyle zaman içinde zenciye dönüştü.
haberin olsun dedim.
bu konuda benim bir suçum olduğunu düşünmezsin umarım.
öptümbiricik eşin

kadının kocası da bunun üzerine annesine bir mektup yazar:
sevgili anneciğim,karım bana gönderdiği son mektupta, sütü yetersiz olduğu için birsütanne tuıtmak zorunda kaldığını, o sütannenin zenci olduğunu ve buyüzden bebeğimizin renginin de zamanla koyulaştığını yazıyor.
bundan eşimi sorumlu tutamayız, tabii ki .
selam ve sevgilerimle
annesi ise oğluna şöyle bir cevap yazar:
sevgili oğlum aslına bakarsan, sen doğduğunda benim sütüm de yetersiz kalmıştı.
ama biz fakir olduğumuzdan dolayı, sütanne tutamayıp onun yerine seni
inek sütüyle beslemek zorunda kalmıştık. bu durumda takdir edersin ki,
senin safkan bir öküz olmanın sorumlusu ben değilim.
seni seven annen
mike bahçede çomakla toprakta delikler açarak solucanları çıkarmaktadır.dedesi gelir ve mike'a der ki:
dede:mike eğer o solucanı toprağa dimdik geri sokarsan sana 10 dolar vereceğim.
mike içeri gider ve elinde saç spreyi ile geri gelir.saç spreyini solucana sıkar ve solucan dimdik olur.solucanı toprağa geri sokup dedesinden 10 doları alır.
ertesi gün mike'ın babaannesi mike'a 50 dolar verip der ki:
babaanne:afferin mike dedene ne güzel şeyler öğretmişsin sen öyle!
Kadının biri doktora gitmiş.
--"Doktor bey, bacağımda leke çıktı" demiş.

Doktor kadının bacağında, vajinasına yakın bir yerdeki lekeyi incelemiş daha sonra bir parça pamuğa bir ilaç döküp bu ilaçla lekeyi yok ettikten sonra
--"Tamamdır bayan" deyip parasını almış.

Kadın teşekkür ederek ayrılmış. 2 gün sonra aynı kadın yine gelmiş.
--"Doktor bey yine çıktı aynı leke" demiş.

Doktor yine aynı yöntemi kullanarak lekeyi yok etmiş ve kadın teşekkür ederek ayrılmış.

Bu belli süre hep böyle devam etmiş kadın 2-3 günde bir doktora geliyormuş. En son geldiğinde doktor çok sinirliymiş. Kadını koltuğa oturtmuş dizlerinin üzerine çökmüş lekeyi temizlemeye koyulmuşken bir yandan da kadına sormuş :
--"Hanım hanım senin kocan marangoz mu ?"
--"Evet nerden bildiniz ?"
--"Söyle o salağa bir daha ki sefere vajinanı yalarken kulağının arkasındaki kalemi çıkartsın.."
Kim Büyük
Tayyip , Egemen e sorar :

- Egemen , biliyorsun Turgut Özal ın büyük hizmetleri var Ülkeye , sence o mu daha büyük ben mi ?
- Efendim , tabiki siz büyüksünüz , zira rahmetli Demirel den çok korkardı , siz takmazsınız bile...

- Demirel dedin de Egemen , Demirel in de büyük hizmetleri var , sence ben mi büyüğüm Demirel mi ?
- Efendim , tabiki siz büyüksünüz , Demirel askerden çok korkardı , siz askerin anasını ağlattınız...

Egemen in coştuğunu gören Tayyip hızını alamamış :

- Peki Egemen , Hz.Ömer mi büyük ben mi ?
- Efendim , tabiki siz büyüksünüz , Hz. Ömer Allah tan korkardı , siz Allah tan da korkmazsınız...
Çobanın biri dağda koyun otlatmaktadır.O sırada ihtiyar bir adam çobanın yanına gelir ve su ister. Çoban ihtiyar adama su verir. ihtiyar da çobana teşekkür ederek biraz soluklanmak için çobanın yanına oturur. O sırada ihtiyarın gözü çobanın köpeğine takılır ve çobana dönerek
- Ey çoban senin bu köpeğin konuşur mu? der
Çoban gülerek
-Amca o bir köpek köpek nasıl konuşsun der
ihtiyar adam elindeki asasını köpeğin önüne vurarak
-Ey köpek anlat bakalım çobanın sana ne yapıyor, nasıl davranıyor diye sorar.
Köpeğin gözleri açılır ve başlar konuşmaya
-Çobanım bana çok iyi daranıyor, her gün yemeğimi veriyor, ben de sürüsüne bakıyorum der.
Çoban çok şaşırır. Tam o sıra ihtiyarın gözüne çobanın koyunları takılır ve çobana dönerek,
-Ey çoban senin bu koyunlar konuşur mu? der
Çoban;
-Amca hadi köpek bi şekilde konuştu ama onlar koyun nasıl konuşsun der.
ihtiyar koyunların birinin önüne asasını vurarak;
-Ey koyun anlat bakalım çobanınız size ne yapıyor, nasıl davranıyor? der
Koyunun gözleri açılır ve başlar konuşmaya
-Çobanımız bize çok iyi davranıyor. Sabahları ahırdan alıp, akşama kadar otlatıp başımızda bekliyor tekrara akşam ahıra götürüyor,der
Çoban iyice şaşırmıştır. Tam o sıra ihytiyarın gözü bu sefer çobanın eşeğine takılır ve çobana sorar.
-Ey çoban peki senin bu eşek konuşur mu? der
Çoban kızarır, bozarır ve ihtiyara dönerek
-Konuşur ama çok yalancıdır der .
temel doping yapmış ama anlaşılmasın diye yavaş koşmuş.
Biyoloji dersinden yapılacak sınav için sınıftaki herkes acayip çalışmış, notlar fotokopiler havada uçuşmuş. Daha sonra sınavın yapılacağı gün gitmişler bir de bakmışlar, ortada kağıt kalem yok sadece sıra sıra mikroskoplar. Hocada başlarında bekliyorken demiş ki, "Bu mikroskoplarda lam'da bir böceğin bacağı var, sınavınız bacağından böceği tanımak" Tabi hemen itirazlar, ama fayda etmemiş, hoca dediği dedik. Öğrenciler mikroskopların başına geçmiş. Ama bir şey yapamıyorlar. En sonunda biri dayanamamış, kapıyı çarpıp çıkmış. Hoca arkasından seslenmiş :
''Kimsin ulan sen, kapıyı çarpıp çıkıyorsun?" Kapı hafifçe aralanmış ve bir bacak uzanmış :
"Tanısana hadi, tanısana kim olduğumu"
Renkli kişiliği ve düşük not vermesi ile öğrencileri arasında özel bir üne sahip olan felsefe öğretmeni, sınav yapacağı gün öğrencilere, önce kâğıt ve kalemlerini hazırlamalarını söyledi, sonra da sandalyesini kaldırıp masanın üzerine koydu.
Sonra:
"Sınav sorumu soruyorum" dedi. "Bu sandalyenin var olmadığını
kanıtlayınız."
Sıfırcı felsefe öğretmeni, sınav kâğıtlarını okuduktan sonra, bu konudaki ününe gölge düşüreceğini bilmesine rağmen, hayatında ilk kez bir öğrencisine yüz üzerinden yüz vermek zorunda kaldı.
Öğrencinin sınav kâğıdında yalnızca şu iki sözcük yer alıyordu:
- Hangi sandalyenin?
Bir gün Fransız,bir alman ve temel vampir olmuşlar.Gök yüzündenlermiş. bunlar yarış yapmaya karar vermişler. En kısa zamanda en çok kan emen birinci olacakmış. Fransız gitmiş. 3 dakika sonra geri dönmüş ağzının kenarında kan varmış. Temel ile Alman sormuşlar:
-Yaaa ne yaptın?
-Şu kilisedeki kızın kanını emdim.
Sonra alman gitmiş bir dakika sonra dönmüş. Ağzının kenarında kan varmış.
-Ya sen ne yaptın?
-Şuradaki değirmencinin kızının kanını emdim.
Sıra temele gelmiş. Gitmesiyle gelmesi bir olmuş. Yüzünün her tarafı kanlıymış. Ne yaptın böyle, kimin kanını emdin? Temel:
-Şuradaki direği görüyor musunuz
-Eveeett.
-Ama ben görmedim.
bir adam ile bir genç konuşmaktadırlar:

adam: söyle bakalım, hangi takımı tutuyorsun?
genç: beşiktaş'lıyız abi!
adam: lan olum onu sormadım, ben de altay'lıyım, büyüklerden hangisini tutuyorsun?
Tur otobüsü şöförünün omzuna dokunulunca adam hafifçe başını çevirmiş, bir bakmış ki elinde bir avuç badem, yaşlı bir kadın durmakta..

Teşekkür ederek almış bademleri ve yemiş..

15 dakika sonra yaşlı kadın tekrar şöförün omuzuna dokunup bir avuç daha badem vermiş ve bu ikramı 5 kere daha yapınca "Zahmet ediyorsunuz efendim.." demiş saygılı şöför,

" Hep bana yedirdiniz.. Biraz da kendiniz Yesenize.." Çiğniyemiyorum evladım.." demiş yaşlı kadın,

"Dişlerim yok..""Niye satın alıyorsunuz o zaman?.." "Evladım ben sadece üzerindeki çikolata kaplamasını emmesini seviyorum!.."
Sehirli tavukla köylü tavuk gezerken, bir vitrinde iri ve beyaz yumurtalar gördüler.
Sehirli, gururla yanindakine döndü:
- "Görüyor musun; bunlari ben yumurtladim, tanesi otuz bin liraya satiliyor."
Az ilerdeki vitrinde daha büyük ve sari kabuklu yumurtalar görünce köylü tavuk arkadasini dürttü:
- "Bak bunlar da benim yumu...rtalarim; kirk bin liraya satiliyor!"
Sehirli tavuk altta kalmadi:
- "Valla sekerim istesem ben de böyle büyük yumurtlayabilirim ama bizim horoz bey, onbin lira için bir tarafini yirtmaya degmez diyor!"
Temel ile Dursun Rize de iki katlı bina yaparlar. Birinci katı tamamladıktan sonra evleri olmadığı için orada kalmaya karar verirler.
Yaz mevsimi olduğundan yattıkları yere sivri sinekler dolar. Bunlar da sineklerin kendilerini sokmaması için yorganı başlarına kapatırlar.
Günlerden bir gün yine yatma zamanı gelince odaya... ateş böcekleri girer. Bunlar herzamanki gibi başları yorganın içine gömülü şekilde yatarlarken Temel bir ara başını dışarı çıkarıp ateş böceklerini görünce tekrar aceleyle yorganın içine gömülür. Dursun'u dürter ve ona :
-Ula, ula Dursun! Sivrisinekler ellerinde fenerle bizi ariyler.
Bir gün tavşan ormanda koşu yapıyormuş. Yolda esrar içen zürafaya rastlamış.
-Zürafa kardeş bırak böyle şeyleri gel koşup sağlıklı yaşayalım demiş,
ve koşmaya başlamışlar. ileride kokain çeken file rastlamışlar.
-Fil kardeş bırak böyle zararlı şeyleri gel koşalım sağlıklı kalalım demişler,başlamışlar 3ü koşmaya. Az ileride eroin vuran aslana rastlamışlar,
tavşan: -aslan kardeş bırak böyle zararlı şeyleri gel koşalım demiş.
Aslan gerinmiş tavşana bir yumruk patlatmış..
zürafa sormuş: -aslan kardeş niye vurdun tavşana?
Aslan cevap vermiş: -bu manyak ne zaman extasy içse bütün ormanı peşine takıp koşturuyor.*
Çok kıymetli bir köpek evden kaçmış. Sahibi oturduğu küçük kentte çıkan yerel gazeteye bir ilan gönderip, bulana 1000 dolar ödül vaadetmiş. Fakat gönderdiği ilan gazetede çıkmamış. Öfkelenen adam doğruca gazete yönetimine gitmiş. - "ilan servisi şefiyle görüşmek istiyorum", demiş. Orada danışmada duran bir delikanlı "dışarıda" diye cevap vermiş. - "Ya yardımcısı?" - "O da yok" - "O halde yazı işleri müdürüyle konuşayım." - "O da dışarıda" - "Peki, ya gazetenin sahibi?" - "O da burada değil" - "inanılır gibi değil! Nerede bu adamlar?" - "Köpeğinizi aramaya gittiler, efendim"
Ankara'da bir fakültede okuyan Ahmet, işi dalgacılığa vurur. Dersin dışında her konuyla ilgilidir. Yıl sonu yaklaşırken kötüye giden dersleri düzeltemeyeceğini görür. Atılacağı kesin gibidir. Annesine telgraf çeker: - "Anneciğim atılacak gibiyim, babamı hazırlayasın." Ertesi gün cevap gelir: - "Baban zaten hazırda... Sen kendini hazırla."