bugün

elinizde bir şişe smirnoff olduğu halde, sizinle birlikte içecek kimse bulamadığınız andır.
düğününüze arkadaşlarınızın gelmemesi.
sokakta yürürken yanınızda yapacağınız bir espiriye gülecek bir kişinin bile olmadığı anlardır. sabah uyandığınızda sol yanınızın hep boş olduğunu görmek hüzünlenmektir. akşam yemeği yemek için masaya oturduğunuzda sofrada sadece 1 tabağın olması ve evin içindeki yaşanan sessizliktir.
sabaha karşı ağlamaktan gözlerinizin şiştiği anlarda, arayıp derdinizi anlatabileceğiniz kimse yoksa, kimsenin o saatte uykusundan uyanıpda sizi dinlemeyeceğini biliyorsanız, yalnızlığı iliklerinize kadar hissedersiniz.
aklınızda kalbinizde olanın, yanınızda olmadığı her andır. o yoksa yalnızsınızdır her daim.
* *
uyumamak için hiçbir nedenin olmadığını anladığın anda; telefonun mesaj sesiyle bağırp da, senin telefona ağlamaklı koştuğun, ama mesajın yine avea dan geldiğini görüp yine uyku moduna girdiğin andır.
her akşam eve gittiğinde sürekli kapıyı anahtarla açıp zile basmayı aklının ucundan bile geçirmeyecek duruma geldiğin andır.
"yalnızlığın anlaşıldığı anlar" başlığına bir şeyler karalamak zorunda kalmak. bi'zorunluluk yok aslında. ama o kadar yalnızsın ki bir şeylerle uğraşmak zorunda kalıyorsun.

sevilmediğini düşünüyorsun, eğer sevilmiyorsan ve farkındaysan, varlığın bile utanç veriyor sana. kimsin, nesin, amacın ne? bunun gibi birsürü soru soruyorsun kendine ve tabi yine kendin cevaplıyorsun. anlaşılmak, anlatmak, anlayabilmek ne güzel şeylermiş meğerse diyorsun.

en zor olanda bu anların çok çabuk geçebileceğini düşünmek, öyle olmadığını içten içe bilsen bile kendini buna inandırmak. mesela şimdi msn'dende olsa saçma sapan bir şey yazsa bu ruh halinden kurtulacaksın, ah sen de biliyorsun o kadar basit değil bu. keşke öyle olsa ama değil..

"olm hani "an"dı lan bu ama daha uzun geliyor bana, kaç saat oldu hala geçmiyor. konserve kutusu gibi ezilip köşeye atılmışım gibi hissediyorum hala.." diyor bir iç ses.
en azından o hala var, o kadar da yalnız değilmişim..
zorunlu olarak iş nedeniyle uzun süre kalınan otellerde, gece olduğunda ışıkların kapanıp yatağa uzandığınız andır. *
sözlüğe eğlenmek için giriyorsanız yalnızsınızdır ve anlarsınızdır.
kendini dinlediğin andır.
defol diye bağırdığınız arkadaşalrınızın def olup sizi kendinizle baş başa bıraktığı andır.
hiç kimseye güvenmemen gerektiğini anladığın an, en yapayalnız kaldığın andır. *
sığınacak birisini bulamadığınız veya kaybettiğiniz andır.
pazar günleri zaman bir türlü geçmezken.
kendinden bile sıkılmaya başladığın anla aynı zaman dilimini paylaşan andır.
evden çıkarken küllükte bıraktığınız sigara izmaritlerini geldiğinizde çoğaltmaya devam etmek. hemde pazar pazar.
en son biriyle ettiğiniz sohbetin üzerinden üç hafta geçtiğini anladığınız anlardır...
yeni bir şehirde, yeni bir hayata başladığında, tam alıştığını düşünmüşken; diline pelesenk olmuş bir lafı gayet rahat bir şekilde günlük olarak dillendirmek, akabinde gülmek, ama kimsenin anlamaması, boş gözlerle sana bakması, bakması, bakması...

ya da, yine o şehirde dört saat boyunca dışarda kalınması gereken bir zamanda telefonu ele aldıp rehberde arayacak kimseyi bulamamak...

yine ve yine o şehirde, herhangi bir yerin önünden geçerken "şu zaman şurdan geçmiştik, şöyle olmuş" diyecek kimsenin olmaması; ama orda bir şey yaşanmadığından değil. başka işte.

veya o şeyi akla geldiğinde gülümseyememek, için acıması.

herhangi bir vakitte kendine kahve hazırlayacakken, "sen de ister misin?" diyecek birini bulamamak.

üzerinde çalıştığın işi gösterecek kimse olmaması.

ağlayacağın zaman başın altında bir omuz bulamayacak olmak.

düşünecek kimsenin olmaması. misal, biralar bitse de olur. "ona da kalsın, o birayı sever" denebilecek kimse yok.

yapılan yemeğin günlerce bitmediğini görmek. kötü olduğundan değil, tenhalıktan.

hep tek kişilik bulaşık yıkamak. o bulaşık makinesinin bir türlü dolamaması, çalıştıramamak.

şu saatte öküz gibi müzik dinlerken "sesini kıs"ı duymamak.

eve dönerken "bir şey lazım mı? gelirken alayım" diyecek birinin olmaması, aynı şekilde kimsenin "bir şey ister misin?" diye sormaması.

yatağı toplamak zorunda olmamak aslında. kim görecek ki?

iş bittikten sonra, çıkışta gidecek bir yer olmaması, kimseyi arayıp "şurdaysanız geliyorum" diyememek.

hepsinden ötesi; daha önceden hiçbir şey hakkında bu kadar fazla düşünmediğini fark etmek.

zor gelmesi. her şeyin.
*
depresif ruh hallerinin sergilendiği durumlardan çıkış anı.
beslediğim japon balığının ölmesi.****
çok yanlızım dediğin zaman abi o yalnızım olacak diyen ilk kişinin ağzını burnunu dağıttığın andır.
bira sarhoş etmiyorsa artık
düşünmek sarhoş ediyorsa
huzur vermiyorsa bir dostun selamı
mutlu etmiyorsa o eski muhabbetler
yorumsuzsan sevgiye karşı
o gece bir yıldız kayacak
işte o andır.
Sevgilinle içmek için aldığın 1.5 litrelik şarabı o yokken bitiremediğini farkettiğin an.
ilham perisinin gelip durtmedigi anlardir. bir sey yapamayip lopcuk gibi zaman gecirilir.
lan bitirme projelerim var diyorum, bana ne diyor it. gorursun sen, cikisa gel cikisa!