bugün

yalnızlığın anlaşıldığı anlar

yeni bir şehirde, yeni bir hayata başladığında, tam alıştığını düşünmüşken; diline pelesenk olmuş bir lafı gayet rahat bir şekilde günlük olarak dillendirmek, akabinde gülmek, ama kimsenin anlamaması, boş gözlerle sana bakması, bakması, bakması...

ya da, yine o şehirde dört saat boyunca dışarda kalınması gereken bir zamanda telefonu ele aldıp rehberde arayacak kimseyi bulamamak...

yine ve yine o şehirde, herhangi bir yerin önünden geçerken "şu zaman şurdan geçmiştik, şöyle olmuş" diyecek kimsenin olmaması; ama orda bir şey yaşanmadığından değil. başka işte.

veya o şeyi akla geldiğinde gülümseyememek, için acıması.

herhangi bir vakitte kendine kahve hazırlayacakken, "sen de ister misin?" diyecek birini bulamamak.

üzerinde çalıştığın işi gösterecek kimse olmaması.

ağlayacağın zaman başın altında bir omuz bulamayacak olmak.

düşünecek kimsenin olmaması. misal, biralar bitse de olur. "ona da kalsın, o birayı sever" denebilecek kimse yok.

yapılan yemeğin günlerce bitmediğini görmek. kötü olduğundan değil, tenhalıktan.

hep tek kişilik bulaşık yıkamak. o bulaşık makinesinin bir türlü dolamaması, çalıştıramamak.

şu saatte öküz gibi müzik dinlerken "sesini kıs"ı duymamak.

eve dönerken "bir şey lazım mı? gelirken alayım" diyecek birinin olmaması, aynı şekilde kimsenin "bir şey ister misin?" diye sormaması.

yatağı toplamak zorunda olmamak aslında. kim görecek ki?

iş bittikten sonra, çıkışta gidecek bir yer olmaması, kimseyi arayıp "şurdaysanız geliyorum" diyememek.

hepsinden ötesi; daha önceden hiçbir şey hakkında bu kadar fazla düşünmediğini fark etmek.

zor gelmesi. her şeyin.
*