bugün

selahattin adıgüzeller'e ait şiir tadında bir yazıdır.

Eski bir aşkımı arıyordum.Hatıraların tozlu sessizliğine gömülmüş küçük bir antikacı dükkanından içeri usulca girdim.Dükkan sahibi kır saçlı ihtiyar,bir köşeye oturmuş el dokuması büyükçe bir saray
halısının güve yemiş taraflarını tamir ediyordu,özenle"Hoş geldin"dercesine başını salladı uzaktan.
Kendimi terk edilmiş yalnızlıklar müzesindeymiş gibi hissettim bir an.Tarih kokuyordu her yer,naftalinlenmiş
bir tarih.Gözüme ilk çarpan bir kenarda hurdaya dönmüş bir daktilo oldu.Siyah renkli,iri bir şey markası bile doğru dürüst
okunmuyordu.Yorgun tuşlarına hafifçe dokundum,çoğu sağlamdı tuşların;fakat üç harfi eksikti:"A,Ş,K"Gürültü
yaparsam sanki tarihin büyüsü bozulucaktı.Ürkek adımlarla dolaşıyordum antikacı dükkanında.Bir köşede öksüz kalmış
küçük bir ağaç resim çerçevesine ilişti gözüm.Uzandım,içi boştu çerçevenin.Önce elimin tersiyle üzerindeki tozu
sildim,sonra heyecanla cüzdanımdaki siyah beyaz resmi çıkarıp çerçeveye yerleştirdim.Fotoğrafa renk geldi çerçeveye
hayat,çerçevenin yanında Çin işi toprak bir vazo duruyordu.Vazoya solmaya yüz tutmuş umutlarımı koydum.Su
beklemeden mutluluk tomurcukları açıverdi,yeşillendi umutlarım.Cam vitrindeki fildişi saplı mektup açacağını kılıfından
çıkardım,eski sevgiliye yazamadığım birikmiş bütün mektuplarımı açtım oracıkta.Ben yazamadığım mektupları yüksek
sesle okudukça antikacı ihtiyar gözlüklerinin üzerinden gülümsüyordu.Duvar dibindeki pas tutmuş denizci pusulasını
görünce anladım,bende pusulasız sefere çıkmış kaptandan farksızdım antikacı dükkanında.Fırtınalı bir gecede,anılar
okyanusunun ortasında azgın dalgalara tutulmuş gibiydim.Sessiz,sakin bir liman arıyordum.Eski sevgilimin gözleri deniz fenerimdi.
Yanmasını bekliyordum gün ışımadan.Zifiri karanlıklardaydım,gece lambasının fitili ha bitti ha bitecek.Masa üstündeki
gümüş işlemeli tabakadan bi rsigara alıp yaktım.Lambanın son ışık damlasında güç bela,dumanı ciğerlerime inmemişdi ki
antikacı ihtiyar seslendi:"Ordan bir cigarada bana yak,evlat!"hava kararmak üzere,yeter bu kadar nostjji,fazlası yarınımıda
zehirler.Duvarda asılı,akrep ve yelkovanı çoktan tedavülden kalkmış,camı kırık cep saatine baktım.Vakit epey geç olmuş,
ufak ufak kaçmalı.Kapıya doğru yöneldim iğnesi sesizliğin üzerinde pinekleyen tozlu bir gramafon duruyordu kapının
arkasında.Tozlarını üfledim ve yanındaki taş plaklardan bir tanesini rast gele koydum.Ses hiç yabancı değildi,şarkıda
"Duydum ki unutmuşsun gözlerimin rengini,yazık olmuş o gözlerden sana akan yaşlara".Eski sevgili gözlerimin
rengini unutmuş olsa bile ben onun lenslerinin rengini hala hatırlıyorum,ah şu şarkıların gözü kör olsun,diyerek başka bir
plak koydum gramafona.Nereden sevdim o zalim kadını,zehretti bana hayatın tadını.iğnesi yüreğime batmadan kapattım gramafonu.
içimi efkar sokağı karanlık basıyordu.Geldiğim gibi usulca çıkıyordum ki kapıdan,antikacı ihtiyar ardımdan koşturup gazete kağıdına sarılı
bir paket tutuşturdu elime."Bu ne?"dedim,şaşkın bir vaziyette"aradığın"dedi.Bilge bir ses tonuyla aradığın.Hemen oracıkta gazete
kağıdına sarılı pakedi açtım.imzasız bir ressamın fırçasından çıkma yağlı boya bir tabloydu.Tablo o aradığım o eski sevgilimin bir portresiydi.
Evet,o ta kendisiydi.Dudaklarından gülen gözlerinden tanıdım onu heyecanla kekeleyerek sordum:"Siz,siz bunu nerden tanıyorsunuz?"Acı acı
gülümsedi antikacı ihtiyar:

"BÜTÜN VEFASIZLARIN RESMi AYNIDIR,EVLAT."