bugün

Tıp fakültesine adımınızı attığınız ilk günden itibaren ansızın her yerden çıkan yalandır bu, çalışmadım.

Okulun ilk zamanlarında dönem arkadaşlarınız ile tanışma faslında bile karşılaşabilirsiniz. Yeni tanıştığınız bir insanla konuşacak bir konu bulmak zordur. Ortak bir yaşanmışlık neredeyse yoktur. ilgi alanlarını bilmezsiniz, nelere kızdığını bilmezsiniz. Bu nedenle bir konu açmak da açılmış konuyu sürdürmek de iki taraf için de sıkıntılıdır. Zaman çok geçmeden konu üniversite sınavına ve sürece gelir. Neticede herkes için sıkıntılı ve hatta travmatik bir dönemdir ve hemen herkesin söyleyecek üç beş şeyi vardır. Konuşulur, tartışılır. Yarım puanla kaçan diğer fakülteden bahsedilir. Daha sonra sistemin özüne inilir yani çalışmaya. işte tam da bu anda ansızın yakalar sizi. ‘’abi ben zaten çok çalışmadım, baya rahattım gezdim tozdum eğlendim falan’’ minvalindeki sözlerden tutun, ‘’ben acayip zekiyim, bi gördüğüm konuyu hemen anlarım o yüzden soru falan çözmedim’’ pişkinliğine varıncaya kadar farklı tür ve cüretteki sözlere kısa sürede bağışıklık kazanırsınız. Bağışıklık diyorum çünkü başlarda çok can sıkar. Bunlar gibi sözlere maruz kaldığınızda içinizde fırtınalar kopar. ‘’yuh bu kadar da yalan olmaz’’ ile başlar bu fırtına, ‘’acaba bi mal ben miyim?’’ e kadar gider. Sakinleşir ve bir miktar kafa yorarsanız, anlarsınız ki bunlar gereksiz muhabbetlerdir. Alayı yalandır kolpadır. Kendini ispatlama ve yeni toplumda yer edinmeye dönük enteresan uğraşlardır. Çünkü sisteme aykırı hareket edenler, dahi bile olsalar, elenir giderler.

Evet artık yeni arkadaşlar edinildi, insanlar birbirini az çok tanıdı. Zannetmeyin ki bu anlaması güç klişe peşinizi bırakacak. Kurul sisteminin hedef toplumdaki doğal sonucu olan ‘’sınava yakın zamanda ölümüne çalışmak’’ durumu herkes tarafından kısa sürede kabullenilecektir. Sistem budur ve en kolay elenmeme yöntemi de bu gibi görünmektedir. Ezberlenecek kilolarca notun altından kalmanın daha kolay ve zahmetsiz bir yöntemi olabileceğini düşünmüyorum. Her neyse, zaman geçer ve genellikle kurul teorik sınavından birkaç gün önce yapılan pratik sınavlarına gelinir. Sınav için insanlar kampa ara vermiş gün yüzü görmüşlerdir. Gerçek budur ama sözler başkadır. Hemen herkes hiç çalışmamıştır. Sınavlardan çok korkmaktadırlar. Bunları duyan gerçekten çalışamamış olanlar ise hemen rahatlar gevşerler. ‘Yalnız değilim’ hissiyatında huzur bulurlar. Kurul sonuçları açıklandığında ise bu huzurun yerini aldatılmışlık hissi ve öfke alacaktır.

Zamanla buna da alışılır. Bir bakışta kendini nasıl parçaladığı anlaşılır. Yüzünden, gözünden, teninin renginden ve ütüsüz gömleğine kadar her halinden bellidir zaten. Gerçi hemen her ağır çalışma belirtisi gizlenebilir. Peki nedir bu belirtiler: gözlerde kızarıklık, göz altı torbalarında belirginleşme ve morluk, ciltte solukluk, zombi tarzı yürüme, dirseklerde çürüme ve morluk, dişlerde sarı renklenme, kahve kokma vs.

Tabii dikkatli bir gözden kaçmayacak bir ayrıntı her zaman vardır.
hiç çalışmadım. 95 almışım allah kahretsin şeklinde devam eder. net.
(bkz: 90dan asagi not olmamasi sıkıntısı)
Benim de öğrenim gördüğüm bu okulun klişesi özellikle kızlar da gördüğüm 'Ayyy hiç çalışmadım kalıcam dersten' sonuç gelir 95 .Hocam 5 puanım nasıl gitti ben hepsini yapmıştım.' Olayına onlarca kez şahit olmuşluğum vardır ama yüzlerinin bile kızardığını henüz görmedim.
Merak etmeyin kızlar tıpçılara gelir klişesi ama çoğu hala Elizabeth.