bugün

sevgili günlük,
bu gün de bir şey yapmadım.

sevgili günlük,
bu gün de bir şey yapmadım. dehşet sıkılıyorum.

sevgili günlük,
bu gün aklıma inanılmaz bir fikir geldi. niye şimdiye kadar düşünmemişim ki… kendi kendime çok kızdım. inanır mısın, sonsuz zamandan beri karanlıkta boş boş oturuyordum. birden kafamda bir ışık yandı. dedim ki kendi kendime: “ulan ben niye karanlıkta oturuyorum ki?????
işık olsun dedim, her yer aydınlandı. böyle daha güzel

sevgili günlük,
her taraf aydınlık ama ben hala sıkılıyorum, ne yapsam ki. bir şey daha yaratsam. ama ne????

sevgili günlük,
işığın faydaları işte, aklıma bir bir fikirler geliyor. bu gün sıkıntıdan patlamak üzereyken dedim ki kendi kendime: “ulan ben niye patlıyorum ki, ortamı patlatayım, sonra patla dedim, büyük bir patlama oldu, her taraf madde doldu. ilginç bir durum, ışıl ışıl toplar, koca koca taşlar filan fışkırdı bir anda.

sevgili günlük,
son bir haftadır yarattığım maddeleri çeki düzene sokmakla meşguldüm onun için yazamadım sana. ama zahmete deydi doğrusu, minik minik gezegenleri yıldızların etrafında döndürdüm, kara delikler filan yarattım. sonra geçtim karşısına seyrettim. bütün sıkıntımı alıyor inanır mısın?

sevgili günlük,
kainatı seyrederken (yarattığım şeye bu ismi taktım) müthiş bir ilham geldi bana. bu gazla süper bir mekan daha yarattım. her yarattığım şeye bir isim buluyorum, baya oyalıyor bu iş beni. yeni yarattığım mekana cennet dedim. bu yeni cennetim yemyeşil bi yer, her tarafına süs olsun diye akan sıvılar koydum (dere diyorum ben bunlara) bu sıvılardan birisini de kafa yapıcı bir madde ile doldurdum. adini kevser koydum. çok güzel oldu çook. bakmaya doyamıyorum.

sevgili günlük,
cennet bile bos olunca sıkılıyor valla. bu nedenle bir sürü şey daha yarattım, ışık kullandım bunları yaratırken. kanatları filan var, isleri güçleri bana tapınmak. he he he. ben ne zaman ortalıkta dolansam yerlere kadar eğiliyorlar garipler. adlarına “melek” dedim. çok şirin oldular.

sevgili günlük,
bu gün cennetin bir tarafında mangal yaparken yanlışlıkla ortalığı tutuşturdum. söndüreyim derken iyice yayıldı yangın, ben de yanan kısmı ayırdım, bir alt rafa koydum. yansın orda kendi kendine, bir hal çaresi düşünürüz sonra nasıl olsa.

sevgili günlük,
bu yanan bahçeye “cehennem” ismini koydum. söndürmekten de vazgeçtim. güzel yanıyor, ortamı ısıtıyor.

sevgili günlük,
bu gün cehennemin alevlerinden bir yaratık daha oluşturdum. herkes ışıktan olunca baya tekdüze idi mekan. çeşit olsun istedim. yeni yaratığımın adi iblis. ilginç bir karakter oldu. melekler gibi kafasız değil. kendi kendine yetiyor. ama her zaman bana tapınmıyor. zaman zaman da canımı sıkıyor.

sevgili günlük,
bu gün neler oldu neler. kumda oynarken aklıma geldi, çamur yaptım, sonra yoğurdum minik minik figürler yapıyordum, bir tanesi acayip bana benzedi, çok da hoşuma gitti, dur lan dedim şunu da canlandırayım bakalım noolucak. canlandırdıktan sonra bütün melekleri çağırdım, eğilin bakiim hepiniz bunun önünde dedim. hepsi eğildi tabii ama bi tek iblis çıkıntılık yaptı her zamanki gibi. neymiş efendim, o ateşten çıkmış da bu çamurdanmış onun için eğilmezmiş. lan oğlum dedim, bak efendi efendi eğil iste, hır çıkarma durduk yerde”. bu puşt iblis bana diklenmesin mi. ağza alınmayacak laflar etti, canimi sıktı. hassiktir ol git o zaman dedim ben de buna. “sen görürsün” filan diye bir şeyler geveledi. gel lan dedim, “adam ol dobra konuş ne istiyon. bana zaman ver ben bu çamurdan yaratığı sana karsı döndürmezsem nooliyim dedi. ben de dedim ki, “kendine zaman verilenlerdensin, maçan sıkıyorsa dediğini yaparsın el kol hareketleri filan yaptı, güvenliği çağırdım attırdım yavşağı cennetten. amaan, giderse gitsin, bu çamurdan yaratık daha eğlenceli.

sevgili günlük,
çamurdan yaratıktan bir tane daha yaptım, ama bunun önünde çıkıntısı yok, girinti var. birbirine uyuyor istersen bu çıkıntı ile girinti. girintili olanın göğüs kısmına iki de yumru ekledim. maksat monotonluk bozulsun. çıkıntılı olanına adem dedim, girintili olanına havva.

sevgili günlük,
adem'le havva çok komikler. beni çok eğlendiriyorlar. bunlara tuhaf tuhaf yasaklar filan koyuyorum akılları karışıyor fukaraların, hehhehe.

sevgili günlük,
bu gün canim çok sıkkın. bu puşt iblis yılan kılığında cennete sizmiş. bütün güvenlik uyumuş resmen. gelmiş havva'nın aklını çelmiş, yeme dediğim meyveyi yedirmiş zorla. havva da gitmiş adem'e vermiş yarısını. bir kızdım ben bunlara. aslında iblise kızmıştım ama bu gariplere patladım. sonra da tükürdüğümü yalamayayım diye attım bunları dışarı. kapı önünde kös kös oturuyorlar simdi.

sevgili günlük,
bu adem'le havva'nın durumuna üzülüyorum çok. ama tanrılığa bok sürmek de olmaz, alamıyorum geri içeri. lafından dönenlerden olmayalım di mi? dünya diye bir yer var, güzel bir mekan, biraz cennete de benziyor. buraya göndermeye karar verdim kendilerini. bakalım sonra belki geri getiririm.

sevgili günlük,
bu gün yine ilginçliklerle dolu bir gün oldu. adem'le havva'yı dünyaya gönderdim, hemen ürediler orada. iki minik yaratık daha peydahladılar, birine habil dediler öbürüne kabil. tam "aa ne güzel"diyordum ki, fasaryadan bir sebeple bu ikisi kavga etti, kabil yerden bir tas alıp habil’in kafasına ekleştirdi. herifin ruhu çıktı geldi. neyse kapıya geleni döndürenlerden olmayalım diye aldık içeri. bu arada işler karıştı epey bir. simdi aşağıda üreyebilen sadece bir tane girintili yaratık var (dişi ismini taktım ben bunlara genel olarak) bu da ha bire ürettikleri ile girinti çıkıntı olayına giriyor. yine iblis puştunun işi anlaşılan. naapsam bilemedim.

sevgili günlük,
çok üredi aşağıdakiler. ben de yine bir dolu yasak getirdim. bir kere ayni karından çıkanlar birbirleri ile üremesinler dedim. sonra kendilerini üretenlerle halvet olmasınlar dedim. eciş bücüş oluyor yoksa yeni üreyenler. ipin ucunu kaçırırsak fena olacak.

sevgili günlük,
son bir kaç aydır çok yoğundum yazamadım. aşağının boku çıktı resmen. adem ile havva’nın ürettikleri bütün dünyayı doldurdu. iblis hayvani da iyice gemi azıya aldi. habire bunların kulağına bir şeyler fısıldıyor anlaşılan. her tarafı talan ettikleri bir şey diil bir de birbirleri ile dalaşıp maraza çıkartıyorlar. bizi de iyice unuttular arada. hatırlatiyim diye arada sırada birilerine görünüyorum (bu göründüklerime peygamber diyorum ben) ama nafile. bunlar da çamurdan filan figürler yapıp onların önünde eğilmeye başladılar. sonra isi iyice abarttılar çıkıntılılar (erkek dedim bunlara da) birbirleri ile üremeye falan çalışmaya başladılar. benim de tepem attı boğdum hepsini. ama tamamen yok olmalarına da gönlüm razı olmadı bir türlü. aralarında nuh diye bir tanesi var, iyi bir çocuk. seviyordum zaten keratayı. buna dedim ki, bi gemi yap sen, ben hayvanlardan da ikişer ikişer gönderiyorum gemiye, sizi kurtarıcam. neyse olayı reset ettik bi bakıma. dur bakalım bu sefer adam olurlar umarım.

sevgili günlük,
nuh paçayı kurtardı, bunlar yine üredi epey bi. ama arıza yaratmaya devam ediyorlar. lan bana tapınacaksınız diyorum, yok illa gidiyorlar acayip acayip figürler yapıp bunlara tapıyorlar. yine
iblis’ten işkilleniyorum. bu lavuk hala ortalığı bulandırıyor galiba. yoksa durduk yerde niye arıza çıksın ki.

sevgili günlük,
bu iblis iyice azıttı artık, garibanların çok fena kafasını karıştırıyor. ona buna üfürüyor, millet yok ben firavunum, yok ben güneş oğluyum filan diye ortaya çıkıp delikanlılık yapmaya kalkıyor. ben de dedim ki adam gibi bi peygamber çıkartayım ortaya bi de eline ne yapması gerektiğini yazayım vereyim. en azından okurlarsa unutmazlar. musa diye bi tip vardı gözüme kestirdiğim zaten. bunun yanına gittim. önce bi korktu filan. neyse on maddelik bi tebliğ verdim eline. git soyunu sopunu topla kenaan diye bi yer var oraya taşın dedim. ama sapsal yolunu saşırdı, deniz kenarında telef olacaklardı az daha. denizi açtım da geçirdim bunları. gittiler kenaan'a yerleştiler. du bakalım belki adam olurlar orda.

sevgili günlük,
yine yoğun bir hafta yaşadım. önce bu musa’nın adamları zırvalamaya başladı. on madde yetmiyor diye bayağı kapsamlı bi kitap yazdım verdim, onu kafalarına göre değiştirdiler. saçma sapan hareketler, buzağıya tapınmalar filan. baktım birbirlerinden üreyenlerden bi bok olmayacak bi' tane doğru dürüst tip yaratayım da ona anlatayım dedim. meryem diye bi hatun vardi (girintili olanlardan yani), güzelce de bi şey. bunun karnına temiz bi erkek koydum. isa. bu isa'ya anlattım naapicagini. ama salak beceremedi. gitti vali ile dalaştı kendini çarmıha gerdirtti embesil. buna verdiğim manueli de adamları kafalarına göre değiştirdiler. kutsal ruh mutsal ruh gibi zırvalıklar çıkardılar ortaya. sıçacam bacaklarına sonunda o olacak.

sevgili günlük,
ben taktım bu arap yarımadasına. diğerleri nasıl olsa kendi yağlarında kavrulup gidiyorlar da bu arap yarımadası denen bölgedeki eşekler bi türlü yola gelmiyor. son bi peygamber daha göndericem. oldu oldu, olmazsa, yola gelmeyenlerin hepsini cehennemde yakacam kayan yıldızlara yeminlen.

sevgili günlük,
adamımı buldum sanırım. muhammed isimli bi eleman. çok temiz bi tip değil aslında ama dehşet uyanık. zaten temizlerden bi numara olmadığını gördük şimdiye kadar. bu yeni peygamberim tilki gibi bi herif. ticarete de kafası basıyor. bundan da bi şey çıkaramazsak yuh artık. su bizim cebrail boş boş oturuyor zaten bi gönderelim bakalım noolacak.

sevgili günlük,
cebrail, muhammed’e kitap vermeye gitti biraz önce. ben bu serseme “ürkütmeden yaklaş, eleman kafayı üşütmesin, kitabi ver gel diye sıkı sıkı tembih etmiştim güya. yok ben öyle dememişim, "git ümüğüne sarıl, kitabi zorla okut" demişim sanki. aptal cebrail, hıra dağında bi mağarada sıkıştırmış bu muhammed'i "al bak kitap getirdim oku" demiş. elemanın okuma yazması yok "nasıl okuyim" deyince seninki sarılmış gırtlağına. adamın bi yarim akli vardı o da çıktı simdi. cebrail'in de işine son verdim. yeni görev vermiycem artık. naapsak, kitabi parti parti mi göndersek acep.

sevgili günlük,
bi süredir muhammed'e azar azar kitabin bölümlerini gönderiyorum. hepsini birden indirsek altından kalkamayacak anlaşılan.

sevgili günlük,
muhammed isi iyi beceriyor yemin olsun batan güneşe. ben de bi kıyak geçmeye karar verdim, bi geceliğine cennete getirttim. dibi düştü burayı görünce. yalnız kevseri biraz fazla kaçırınca hafiften zırvaladı. meleklerden birinin sırtına binmeye kalktı. sonra "bu ne biçim binek, yüzü ayni insan gibi" filan diye dolandı bi süre. neyse elini yüzünü yıkadık biraz kendine geldi, gönderdim ben de geri. arada bi de cehenneme göz attırdım kısaca. dedim ki, benim dediğimi yapanları cennete getirecem, yapmayanları cehennemde yakacam. bu bi heves gitti bakalım.

sevili günlük,
ben bu iblisten yaka silktim arkadaş be. bu gün tam muhammed'e sure indiriyordum yavaş yavaş, herif araya girip parazit yaptı. kendi laflarını da geçirtti kitaba. simdi isin yoksa düzelt. ne pis bi yaratık çıktı bu yahu. hayır yakayım diyorum ama adamı zaten ateşten yarattık yanmıyo da mendebur. dağıtacam ağzını burnunu bi gün ama büyüklük bizde kalsın, itle it olmayalım diye bulaşmıyorum şimdilik.

sevgili günlük,
muhammed peygamberlik olayının bokunu çıkardı. forsunu kullanıp önüne gelen dişi ile halvet olmaya başladı. bi de utanmadan "hangi sıra ile yapiyim" diye bana soruyor. işi gücü bıraktık herifin uçkurunun hesabini tutuyoruz ha. tutup bacağından sallayacam cehenneme ama and verdik bu son diye. neyse şimdilik suyuna gidiyorum ama böyle yürümez bu is.

sevgili günlük,
oh be. sonunda kitabın son sayfalarını da ulaştırdım muhammed'e. gerçi deriydi kemikti, kabuktu, ellerine ne geçerse onun üzerine not aldılar söylediklerimi ama birbirine karıştırmazlar umarım. bu iste böylece bitti. bi daha peygamber meygamber yok. şu iblis biraz uslu dursa işler tıkırında yürüyecek ya gavatin uslu duracağı da yok. şimdiden suları bulandırmaya başladı yine.

sevgili günlük,
bıraktım hocam ben bu isi. uğraşmayacam artık. bezdim be. ben bu insan ırkını kendime azap çektirmek için mi yarattım yahu. bu muhammed'in ümmeti iblisten de beter çıktı. dünyanın ...na koydular resmen. önce önlerine geleni kılıçtan geçirdiler, sonra birbirlerine bulaşıp ortalığı kan gölüne çevirdiler. sübyancılık bunlarda, ahlaksızlık bunlarda, hırsızlık, katillik ne varsa bunlarda. geçenlerde aşağıda bi dolanayım dedim, bir baktım iblis efendi yakmış cigarayı gözleri cam cam, suratında pis bir tebessüm dünyayı seyrediyor. önce çirkefi taslamayayım üzerime bulaşır neme lazım, tanımamazlıktan geleyim usulca sıvışayım dedim ama laf attı sıpa dayanamadım. "batırdın lan canım dünyayı bir de geçmiş keyif yapıyorsun rezil yaratık" dedim. "bana çamur atma arkadaş" dedi. neymiş, artık hiç karışmıyormuş, hatta dünyaya adim bile atmıyormuş, onlar kendi kendilerine güzel iş çıkartıyormuş. bahsi kaybettin diye de tutturmaz mı? bende sigorta bir attı, iblis alçağını cehennemin dibine kadar kovaladım. tam köşeye sıkıştırmıştım ki azrail araya girdi de aldı elimden. karizmayı da iki paralık ettik bu arada.

sevgili günlük,
utanıyorum ama iddiayı kaybettiğimi kabul etmek zorunda kaldım. iblis her gün düzenli olarak taciz ediyordu beni. olmadık yerde karsıma dikilip, "ne mızıkçılık yapıyon ki, kaybettin işte, efendi efendi kabul et" diye damarıma basıp duruyordu. en sonunda lanet olsun dedim. kaybetmeyi kabul etmek de büyüklüğün sanındandır. dünyayı yıktım attım. ne kadar insan evladi varsa geberttim. hepsini dizdim arafa'ta. saf torikler cennete girecez diye bekleşirlerken süper bir pislik geldi aklıma. cennet'e giden yolun üzerine bi köprü yaptım ki akıllara zarar. kıldan ince, kılıçtan keskin oldu. maçası yiyen geçer cennete girer, geçemeyen cup, cehenneme. yerse. var mi öyle belese cennet? hehehehe.

sevgili günlük,
köprü olayı iyi oldu, bir tanesi bile geçemedi. cennet bana kaldı. cehennemi de olduğu gibi iblise bıraktım, ne hali varsa görsün. ben artık bütün gün cennette kevserle kafa çekiyorum. bi daha da yok öyle acayip acayip şeyler yaratmak. dertsiz başıma dert oldular durduk yerde. böylesi daha iyi yahu, sakin sakin