bugün

Richard BRAUTiGAN tarafından yazılan ve Taylan TAFTAF tarından çevrilen, Altıkırkbeş Yayın tarafından 2010yılında basılan kitap.
ABD'li şair ve romancı, Richard Gary Brautigan (1935-1984), William S. Burroughs ve Jack Kerouac'ın başını çektiği Beat Kuşağı Edebiyatı'nın ayrıksı bir temsilcisidir. Brautigan, eserlerindeki kırılgan dili, daha içe dönük anlatımı ve yaşamının çoğunu Amerikan kırsalında geçirmesiyle Beatniklerden ayrılır. Bu kuşağın, hüznü öne çıkaran temsilcisidir.

Altıkırkbeş Yayıncılık, Richard Brautigan'ın ölümünden on yıl sonra Fransa'da yayımlanabilen ve (şimdilik) yalnızca altı dile çevrilmiş olan romanı "Talihsiz Kadın"ı bizlere kazandırdı.
Talihsiz Kadın'ı okumaya başlamadan Brautigan'ın kitabı yazdığı dönemki durumu hakkında birkaç fikir sahibi olmak yararlı olabilir.
1960'lı yıllar Richard Brautigan en çok sevildiği ve okunduğu dönemdir. 1980'lere gelindiğindeyse Brautigan okurları önemli ölçüde azalır. Bu durum, yazarın kırılgan kişiliğiyle birleşince ortaya büyük bir yalnızlık duygusu ve kronik hale gelen bir depresyon çıkar. Yine aynı dönemde yazar ikinci eşiAkiko Yoshimura'yla olan evliliğini de bitirir ve yaşamını Montana'daki çiftlik evinde ve (başta Japonya olmak üzere) çeşitli ülkelere yaptığı kısa yolculuklarla geçirir. Bu dönem aynı zamanda kızıyla arasının bozuk olduğu ve çok ciddi ölçüde alkol tükettiği bir dönemdir.
Brautigan bu sıkıntılı dönemi 14 Eylül 1984'te bir av tüfeğiyle kendisini vurarak sonlandırır.
Talihsiz Kadın'ı, bu savruluşun 1982'deki yansıması olarak okuyabiliriz.
Kitap, Euripides'in "Iphigenia in Aulis"inden yapılan bir alıntıyla başlar ve yine aynı eserden yapılan bir alıntıyla son bulur. Aradaki 107 sayfa ise, arkadaşı Nikki Arai'ye yazılan 13 Temmuz 1982 tarihli bir mektupla başlar. Mektubun ardından ise, 30 Ocak 1982 ile 28 Haziran 1982 tarihleri arasında tutulmuş bir yolculuk günlüğü okuruz.
Talihsiz Kadın, aslında kendisini asmış bir arkadaşın anlatıldığı bir kitap olmalıdır. En azından anlatıcı sık sık kitabın konusunun bu olduğunu bize hatırlatır fakat anlatı boyunca sıra bir türlü kendini asmış olan kadına gelmez. Kitap boyunca gidilen kentlerin dökümü verilir, yenilenler ve içilenler anlatılır, karşılaşılan insanlar ve onlar hakkındaki görüşler sıralanır, doğal güzellikler banlatılır bu durum o kadar ileri gider ki anlatıcının Hawaii'de bir tavuk bularak onunla fotoğraf çektirmesinin bile tüm detaylarını öğreniriz. Anlatıcı bir türlü asıl konuya giremediğini de bize açıkça itiraf etmekten çekinmez:
"Terk edilmiş arabalar, örümcekler, eriyen kar tarafından belki de anormal sayılabilecek büyülenişim üzerine gevezelik edip duruyorum ama ne hakkında yazarsam yazayım, her halükarda bu defterin son birkaç sayfasını kullanıyorum (...) Bu kitabın, en sonunda, yarım ağızla sorulan sorulara verilmiş eksik cevapların tamamlanmamış bir labirentine dönüşeceğini hissediyorum (...) Kendini asan kadın hakkında daha derine inmek dururken, hiçbir zaman gerçekleşmeyen fırtınalar hakkında yazmak için neden bu kadar zaman harcadım?" (s.103/104/105)
Tüm kitap boyunca yapılan orta ölçekli bir "konu haricine çıkmak" (digression) örneğidir.
Brautigan'ın bu anlatı biçimini tercih etmesi kuşkusuz ki bilinçlidir. Okur, anlatıcının acısının o denli büyük olduğunun farkındadır ve tüm kitap boyunca anlatılan aslında bu acıdan kaçışın öyküsüdür. Bu nedenle bu hüzünlü anlatı bize, dudaklarımızdaki hafif bir gülümsemenin yanında birkaç damla da gözyaşı sunmaktadır
arabesk filmindeki müjde ar.
kibariye'nin çok fena bir parçasıdır. insanın yüreğini dağlar valla.

http://www.youtube.com/watch?v=YrvLTj_K-U4