her öğretmenin okuması gereken kitaplardandır.
irfan erdoğan tarafından yazılmış olan bu kitap okunuşunun kolay oluşu yönüyle tercih edilir.
üniversite de pedagojik eğitim alan öğrencilerin 3. sınıfının bahar döneminde gördükleri çok sıkıcı bir ders.*
(bkz: classroom management)
üniversitede anlatılanla, kitapta yazılanla olmayan; nabza göre ayarlanabilen bir teknik geliştirilmesi gereken ve büyük ölçüde yeteneğe bağlı olan şeydir. genelde iş başa düşünce öğrenilir.
Sınıf içerisinde gerek eğitimsel gerekse öğrencilerle iletişimsel ilişkinin boyutu spontane geliştiğinden gerçek yaşam koşullarında hikaye gazelden öteye geçmeyecek taktikleri anlatan bir kitap.*
ben dilinin kullanılması gerektiğini savunan fakat birçok denemelerden sonra pek işe yaramadığı gözlemlenen , üniversitede pek üzerinde durulmayan ders .
tüm eğitim fakültelerinde 3. sınıfta yer alan ders, kpss de *boru gibi sokturan konu, sınıfta ise sağlayacağım diye insanı cıyak cıyak bağırtan eylem.
kolay gibi gözükse de bünyesinde bir sürü ayrıntıyı barındırır, özellikle eyleme dönüştüğünde. başarabilince iyidir de yapamayınca işin içinden çıkmak imkansızdır. sağlamak için bir nevi kıçın yırtılması gerekir. hele ki yaş seviyesi düşükse...
geçmişte dersi alırken "yapılır bu ya ne ki" diye ti'ye alınanlar bile eyleme dönüştürülemedikten sonra pek de hükmü olmaz. teoriden ziyade pratik olarak verilmesi geren ders ayrıca...
üniversitedeki derslerle hiç alakası olmayan tamamıyla pratiğe ve tecrübeye dayanarak öğrenilen bir tekniktir. sınıftan sınıfa zamandan zamana * değişen birşeydir. yeri geldiğinde hayvan terbiyeciliği yapmak zorunda kalsanızda becerebiliyorsanız gerçekten iyi bir öğretmensizdir. ama sadece sınıfı yönetmekle iyi bir öğretmen olunmayacağı gibi çok başarılı herşeyi bilen bir öğretmen olsanız da sınıfı yönetemezseniz bunlar hiç bir işe yaramaz. sınıf yönetimi için istediğiniz kadar kitap okuyun sınıfta uygulanmadan hiç biri işe yaramıyor.
hocası sayesinde hayatımın en matrak saatlerini yaşadığım ders.
hocası sayesinde öğretmenlikten nefret ettiğim ders. Gerçi zaten öğretmenlik yapmayı düşünmüyorum ama bir öğretmen nasıl olmamalıdır sorusunun cevabı , bizim dersimize giren hoca gibi olmamalıdır. Eğitim sınıfının duvarlarında bu adamın astığı bi öğretmen şöyle olmalı , böyle yapmalı diye yazıların olduğu kağıtlar olmasına rağmen bu adam ders süresince o kağıtların hiç birine uymaz , sınıfın çoğuna korku salar ve öğrencinin bir açığını bulduğu an saldırıp onu rencide ve rezil etmek için feci bir istek duyar. Dünyanın en gereksiz insanıdır , öğretmenliğin yüz karasıdır.

Kitabında geçen her bir cümleyi ezbere bilmeme rağmen bu dersten daha önce 3 defa kalmış olmam ne garip değil mi ? Ki verdiğim kağıtların başka bir hoca tarafından okunması sonucunda bu dersi ilk yılımda geçebilirdim. Ya da devam zorunluluğum olmadığı halde devamsızlıktan bırakılmış olmazdım. Zira öğretmeniniz dünyanın en şerefsiz insanlarından biriyse ve ayrıca bölüm başkanıysa sizin aleyhinize olabilecek , gerçekleşmesi çok düşük olan durumlar bir anda gerçekleşmesi en yüksek durumlar haline geliyor.
bu gün itibari ile vizesinde döküldüğümüz dersimsi bi' şey. derslere girsek iyi olacakmış demek ki.
şu an eğitim fakültelerinde verilen bu dersi liselerde uygulamaya kalkarsanız başarısız olursunuz. burada verilen sınıf yönetimi dersleri daha çok ilk kademedeki öğrenciler için geçerlidir.
Ütopik çözümlerin konuşulduğu derslerden sadece biridir, daha saçması için ise (bkz: türk eğitim sistemi ve okul yönetimi) derste hocaya 'hocam ama şöyle yaparım' dediğinizde aldığınız cevap 'idealist olma lovg' oluyor. Hoca da biliyor sıkıntıyı ama inadına bana ' evet muhteşem' dese ve öğrencilerle sınıftayken ayaklar altına alınsam daha mı iyi?*