bugün

öss'ye yeni ismiyle ygs'ye başvurdum. hükümsüzüm.
anneme evlenmek istemiyorum diyorum ama aslında cok istiyorum. Ayrıldıgım kişiyle hemde. Üstelik herkese onu unuttum diyorum ama nafile kendime söz geçiremiyorum.
bugün, 102 madde den tahliye olan hizbullahçılar kayıp haberini tv'de bir kez daha gördüm.

lan bu kayıp olan hizbullahçılardan biri yolda karşıma çıkarsa altıma sıçarım korkudan.
korkulamayacak gibi değil ki arkadaş, televizyondan izlerken bile etrafıma bakındım, birisi arkamdan çıkıverir diye.

görsel
görsel

sanki arkamda biri var şu an.. *
sözlük korkuyorum.
itiraf ediyorum.
-kaç yaşına geldim hala abimle aynı bilgisayarı kullanıyorum.
durup dururken, bugün cuma ve ben üşüyorum diyen
100 kuruş ile işim olmaz diye dalga geçerken, damlaya damlaya göl olur derler gerçi ben öyle şeylere inanmam* diyen,
arkadaşlara sahibim.
ben mi anlamıyorum? onlar mı saçmalıyor?
yeni aldığım hiçbir şeyi yıkamadan giyemiyorum, takamıyorum. yüzük, küpe, kolye, bileklik, toka, kemer ne ararsanız yıkıyorum.
ve işte itiraf geliyorum demeden geliyor.
sözlük. aşk itirafları ya da buna benzer şeyleri okuyup ağlıyorum. bildiğin ağlıyorum öyle gözün yaşarması falan değil. şakır şakır olanından. he bir de ölüm falan okursam oh tadından yenmiyor gözyaşlarım. her seferinde okumayacağım ulan! diyorum dayanamıyorum. demin bir tanesini yarıda bıraktım baktım boğazım düğümleniyor.
edit:imla
eski sevgilimi çok özlüyorum. pismanlığım gün geçtikçe artıyor. en büyüğü ise yeni bi sevgilimin olması ve ona yaptığım büyük saygısızlık.
Karadedeler olayı filminin fragmanını izledim ve şu an korkudan üç buçuk atıyorum.
hani insanın günahının bedeli vardır ya sözlük, işte o benim.
en yakın arkadaşımın okuldan arkadaşı avon katoloğunun sunumunu yapıyordu. her şeyi tek tek anlatıyor övüyor durmadan konuşuyor artık kullanacak kelime bulamıyordu. birtane fondoteni övmeye başladı ki ne övmek aynen konuştuğu gibi yazıyorum:

bu fondoten çok satılıyor belki de katologta en çok satılan fondoten budur. inanırmısınız bilmem benim arkadaşım aynısından üç tane aldı ve her gün değişik değişik kullanıyor.hem de çok güzel dezavantajları var ki saymakla bitmez. hem uygun fiyatlı hem de cilde çok faydalı muhtemelen hepiniz benim cümlemi bitirmemi sabırsızlıkla bekliyorsunuz derhal bunu almak için sıraya gireceksiniz vs.. ortamdan nasıl çıktığımı bilmiyorum. gülsem mi ağlasam mı bilemedim. düşündüğüm tek şey bu kıza dezavantajı ne diye öğrettiler ne olarak biliyor bilmiyorum ama bildiğim şu ki her girdiği ortamda iz bırakıyordur eminim.

itirafım da şu ki ben bu kıza dezavantajın ne anlama geldiğini gizliden mesaj çekerek açıkladım. daha sonra da karşılaşmadık.
dün gece öyle bi öksürdüm ki kalorifer titredi sözlük.nasıl bass verdiysek artık.
bu benim 1000. entryim.

niye yazdım; sırf 1000. entryim reklamını yapayım diye.
getirisi var mı; hayır
ee götürüsü var mı; hayır.
bu entryle olric bile gelir mi; hayır.

sadece biraz kafa kırmaya ihtiyacım vardı.

(bkz: yazar burada kafayı kırıyor)
bugün benim doğum günüm sözlük. sevgili kuzenim desibel rekorları kıran horultularla uyurken ben yalnız başıma takılmanın kasvetli havasını yaşıyorum. ama yine de mutluluk veren şeyler var.
neresinden anlatsam anlaşılamayacak bi mesele var.
bi kere ben sevgilimi çok seviyorum.
ikincisi ona sevgili dememem gerekiyor olabilir.
karışık geliyor bana artık düşünüp durmaktan!!!

sevgilim... yalnızlığa terkedildiğim o berbat haftanın sonunda karşıma çıkışın ne güzeldi. o zamanlar aklımda sen değil, başka kimse olamazdı çok acı çekiyordum. bi daha aşk mı, asla olmayacaktı.
tanıştık seninle. güldük. konuştuk. halimi hatrımı sordun. kahveni ısmarladın, tekila sözünü verdin.
peki sonra benim içkiyi fazla kaçırdığım o gece-fesat olmayın birşey yok- neden ikimizde bi süredir arkadaşça devam eden ilişkimize yeni bi boyut kazandırmaktan yana olduk, bu soruyu sorduk durduk. cevap aramaktan vazgeçtik sonra, içimizden geldi ki tutamamıştık.
sonra, 5 ayı geçtikten sonra ilişkimiz, birden birşeyler ters gitmeye başladı. senin hayatındaki üçüncü tekil kişilerin aldatılmış ruhuma verdiği zararı anlatamadım sana. çok denedim, ağladım, bağırdım, yazdım, sövdüm, sustum... benim ruhum yaralanırken, sen kendi hayatından vazgeçmemekte direttin. bu arada seni sorgulamam, hayatını sorgulamamam hoşuna gitmemeye başladı. koptun, uzaklaştın benden, soğuk davrandın.
bunlara dayanamadım ben. buluşamadığımız 10 günün üzerine o haftasonu seni görmek istedim. bu arada bir buçuk ayı kavga gürültüyle geçirmiş ama birbirimizden de kopamamıştık. çok ağladım ben o bir buçuk ay. çok üzüldüm. şarkılarımızı dinledim üzüldüm, fotoğraflarımıza baktım üzüldüm... çok canım yandı. ve o buluşmaya canımın yanmışlığının etkinliğini inkar etmeyeceğim o kararla geldim. senin o tavrın gururumu incitiyordu. diğer herkes benden kıymetli gibi, söylediklerimin bi anlamı yokmuş gibi, tekil bi hayatın varmış gibi davranmanın yükünü taşıyamayacağımı söyledim. ayrılmak istiyorum dedim. sarıldın. itiraz ettin. bi şansı daha hakediyor geçen zaman dedin. bi şans diledin, herşeyi düzeltmek için. ve ben sana inanmıştım... düzelebilirdi herşey... yılbaşını da beraber geçirmedik mi?müzik kutum sonra, her çınladığında kulağıma gelen sesin, içime dolan sevincin. evet normale dönüyorduk, mutlu idik...yine bir ay sonrasına kadar.yani 8. ayımızı doldurmamıza 20 gün falan kala...senin içinde bi anda gelgitler başladı yine. sebebini anlayamadığım bi soğuk rüzgar esti aramızdan.sorgulamadım nedenini yoğunlaşana kadar. dayanamayıp sorduğumda ise, senin yedi buçuk aylık-her anı yanyana geçen- ilişkimizden artık vazgeçtiğini hissettim. ama telefonda bitmesin dedim, oturup konuşalım. madem yanyana yaşandı, o zaman aynı şekilde yüzyüze bitsin. değil mi ama, bir yolu var herşeyin.
evet, buluştuk 5 gün önce. yani cuma günü. evine uğrayacaktık. üstünü değiştir diye. annen yemeği hazırlıyor olmasaydı keşke. kardeşin ona aldığım küpeleri ne kadar beğendi ama. belki oraya geldiğime şükür ya da lanet edeceğim. maaile, saadet içinde yemeğimizi yedik seninle. ve herşeyi başlattığımız, yere, evimize, bohem kafemize gittik. birbirimize son defa ikişer satır birşeyler karalamıştık. evet ötesinde konuşacak birşey kalmıyordu. sen benim yazdıklarımı okurken maroon 5 this love çalıyordu. son bir defa daha kırmızı şarap içmeye karar vermiştik. kritik veya romantik zamanlarımızın tercihiydi. o gece bi ilk olarak ikisini bi arada yaşadık... başımı masaya yasladım, gözlerim doldu. yedi aydır avuçlarımın arasında duran o yüzü göremeyecek, her kıvrımına aşık olduğum o dudakları bi daha öpemeyecek, gözlerinde kaybolamayacak, saçlarınla oynayamayacaktım. bi parçam daha solup gidiyordu derken, gözlerimin dolduğunu görüp bana sarıldın. ikimiz de ağlamaya başladık... hani gidiyorduk ya birbirimizden, kopamadık işte. kedi yüzündendi hepsi, gelip montumun içine kıvrılmasaydı bunlar olmayacaktı. konuştuk, ağladık, sarıldık, güldük. sonra en iyisinin ayrılmak olduğuna karar verdik yine. dolmuşa yürüyorduk elele ve o sondu. yanağımdan öptün beni dolmuşuma bindirdin. eve geldim diye haber veremeyeceğim ilk gecem-uykusuz hem de- hayırlı olsundu artık. telefona sarıldım hemen. 2 saat boyunca seni anlattım. anlattım... o arada bana attığın mesajı görmedim tabi: nerium, bu yaşları durdurmak cidden ne zormuş ya!
inanamadım. mesaj attım. kıyamadım. kıyamam dedim hatta. sesin çıkmadı. aradım. meşgule verdin. şimdi değil, duyma sesimi diye. sonra aradın ama hemen, gerçekten çok üzülmüştün sen. kopamamıştık birbirimizden demek. bu bi ara gibiydi, sonunda nereye gittiğimize karar vereceğimiz. iletişimi koparmadın benimle. hala her gün mesajlaşıyoruz, mesafemizi koruyarak.

ara verdik. seviyoruz birbirimizi. ama iki samimi olmayan arkadaş gibi incelikli ve kibar konuşuyoruz. ben ayrılacağımız gün senin evinde yemek yedim. sen bana itiraflarda bulundun ve ben de sana. bu yüzden sen benim sevgilimsin ve bu yüzden ben sana sevgilim dememeliyim aslında.
o gerçekten neyin kafasıydı bilmiyorum sn. uuserlar. biraz uzun anlattım, umarım özet geçmedim diye kızmazsınız. elimden fırladı tüm olanlar. insanlara anlatıp durmanın ötesinde bi analiz yapmak istedim belki de...
ekran kartı sadece oyunlarda işime gelecek baba! aldığın 700w'lık enerji kaynağı sayesinde de ekran kartım çalışabilcek! çatır çatır oyun oynicam baba! sabahlara kadar... özür dilerim bilgisayar bozulmamıştı baba...
sevgilimi aldattım sözlük çok pişmanım. aldattım sayılmaz aslında ama çok kötü hissediyorum lan. *
hasta olmak her zaman kötü bir şey değil la. yarın iş yok güç yok mesela niye hastayım. evde öküz gibi yatarım hacı akşama doğruda bir dışarı çıkarım iyileşmemi kutlarım. allah daha ağır hastalıklar vermesin tabi. amin.
tam 4 saattir sadece şükelaya basıyorum sözlük. ve bundan inanılmaz zevk alıyorum biliyor musun?

zuhahedit : ulan şunu eksileyen zihniyet, şükelaya basıyom sana mı basıyom?*
sartre'ın bulantı kitabını tekrar tekrar okuyorum. fakat bitirmeden, belirli bir sayfaya kadar, bir öncekinden 10 sayfa sonrasına kadar. sonra tekrar baştan alıyorum.

birisiyle ilk iletişim nasıl kurulur konusunda hala bilgim yok. bilgiden çok, taktik diyelim. taktikte abartıya kaçıyor, tanışmak istediğim, bir şekilde bir yerden aşina olan birisiyle imkanı yok tanışamam, ta ki o gelip tanışmadığı sürece.

kafama birisi takıldıysa isterse önümde soyunsunlar yine takmam, yanından basar giderim.

+abi arkadakiler iş atıyor.
-iş ne mına koyim ya.
+oğlum gözüyle sikti resmen.
-lan ne pis insansın sen bilader ya.
+lan mal, yanındakini de bana bağlarız be oğlum, hadi be.
-git konuş lan, benim aklım o dediğimde kaldı bilader.
+lannn, arkadaş olacaksın birde.

ulan hiçte kendimi beğenmem, hani aynaya bakarsın da yakışıklılık bu dersin kendine. yok. bildiğin taşak suratlının tekiyim lan. yine de saygım var oğlum.

arkadaşlarım, ota boka muhalefet olan birisi olarak tanımlıyorlar. bunun hoşuma gitmesinden çok, sürekli muhalefet halinde olmam, artık bir arkadaşlığın söz konusu olmadığını göstermektedir. fakat bu muhalefet, diyalektik tarzdan öte bir karşı çıkmak. bu duruma geldiğim insanlarla yakın zamanda bağlantımı koparma gayretindeyim. bir diyalektik tavır ile tartıştıklarım işte, arkadaşlarım. fakat yine de;

"önümden gitme seni izleyemeyebilirim, arkamdan da gelme yol gösteremeyebilirim; yanımda yürü ve yalnızca dostum kal." albert camus.
çoktaaaaaaaan unuturdum ben seni çoktaaaan
ah bu şarkıların gözü kör olsun!!!

bir gülüşün var ki
hiç bağlanır mıydım çocuklar gibi...
ah bu şarkıların gözü kör olsun
ah bu zeki müren ah

sevgilim, saçların zannetme solmaz
dünyada sevenler bahtiyar olmaaaaaz
zaten sonrası hatta öncesi okunmaaaaz
şarkı sözünü neden okusunlar ki?
sarışın mavi gözlü bir kıza aşığım. Çok da güzel... Çok da samimiyiz, ancak beni reddederse bütün samimiyetimiz biteceğinden onu sevdiğimi söyleyemiyorum. Acayip Fitilim bu duruma !
valiz hazırlamayı sevmediğimi farkettim sözlük. yani eskiden severdim ama artık sevmiyorum.
çok seviyorum be sözlük. ona kızıyorum ara sıra böyle azarlıyorum hak ediyor, ama sonra kızıyorum kendime. masum masum bakıyor ya, içim bir garip oluyor. yine de çok seviyorum, özledim sözlük.
yine çok içtim sözlük. saat 12 den beri alkol akıyor damarlarımda. pişman mıyım? hayır da bu böyle gider mi ki sözlük?