bugün

ay em sorri ne sorri dürürütüttüt dütdüttüt şarkısı komik bence. bence tanrı bizi yukarıdan mısır patlağı yiyerek izliyor ve ulan hıyar yardırdın beni gülmekten diyor.
hiç önemli bişeyle uğraşasım yok. hayatımı anlamsız geçirmek istiyorum bundan sonra. (bkz: bugün yazdığım entryler)
geçenlerde sözlüğün yeni bir özelliğini keşfettim sözlük. bir konu başlığının infosuna girince oradaki oylama tuşuna basıldığında o başlıkla ilgili en çok kimin entrysi beğenilmiş görülebiliyormuş. çok hoşuma gitti sözlük.
7. sınıfa giden kardeşim matematik sınavından 0 almış. 2 gündür matematik çalıştırıyorum ona. gerçi çalıştırmak denemez çünkü direkt 0'dan öğretiyorum resmen. çocuk üçgenin iç açılarının toplamının 180 olduğunu bile bilmiyor. açıortay'ın ne demek olduğundan bir haber. paralel iki doğru arasındaki ilişkilerden de aynen öyle. geçen yılın konularına baktım, bunların hepsini öğrenmiş olması gerekiyordu. onu geçtim doğru düzgün dört işlem bile yapamaz mı bir insan? acaba okulda ne öğretiyorlar tam olarak buna... ama biliyorum ben yapacağımı, gelecek veli toplantısında annemin yerine ben gideceğim. o öğretmeni olacak şerefsize de bir güzel fırça atacağım. şerefsiz, ne skime alıyor o paraları; en azından temel bir kaç şeyi öğretseydin be insaf a.q.
bayramın dördüncü günü ablamı istemeye gelecekler. benden isteyecekler. başlık parası istesem mi düşünüyorum.
çok alınganım. birisi bana özel mesajla kötü bişe yazsa, o gün bana zindan olur.
kabak tadı veren diziler adlı başlığa entry girerken çok terbiyesizleşesim geldi.
itiraf ediyorum;
annemin telefon faturasını kabartan,kabartmak biraz hafif kaldı,tavan yaptıran bendim..
engeç burcu kadınında da terbiyesizleşesim geldi. bugün çok saçma bi günümdeyim.
az evvel engeç burcu kadını başlığına dünyanın en boktan entrysini girdim.
ruhuda kendiside sarışın bir kızımıza kafa göz dalmak istiyorum ağzı burnu kırılsın şöyle.
caylak olmaktan cok sıkıldım mod duyun sesimi.

edit: yazar oldum ama hala caylak gibi hissediyorum( günün itirafı)
aşıktım ben. takmadığı zamanlar olmazdı, cevap vermeye zamanı olmadığı zamanlar olurdu. yine de alınırdım ben. şimdi mi? anlamadığım bir şekilde umrumda değil. ama yine de arayıp soruyorum hiç görünmese de. iyi biri çünkü.
burasına kadar gelmiş sözlük yazarı haykırışıdır.
ben tıp öğrencilerini böyle bilmez idim arkadaş! bu ne çekememezlik, başkasının başarısına engel olma aşkıdır böyle? ben sadece sorumluluğun farkında olup iyilik yapmaya çalışan bir öğrenciyim. güyaa. kimseye iyilik yaramıyor arkadaşım. boşuna kasmayacakmışsın böyle işlere. gitsinler kendileri bulsunlar soruları. sen salak gibi dakikalarını harcayıp yazıyorsun feysbuk naletinin duvarına, onlar her abuk subuk şeyini paylaşsın, rüyasını bile. 500 kişiyle. senin yazı da gitsin aşağılara, kimse umursamasın. 1 hafta geçsin, sorsunlar "bu sorular ne oldu gören var mı?" diye. gerizekalı. sonra başka bir arkadaş, allah razı olsun, benim de adımı kullanarak ne yazdığımı açıklasın. herkes bu arkadaşa teşekkür etsin. lan, ben yazdım ama onu? ben yazdım yani? nerde emeğe saygı?
off, ne biçim bi dünya bu ya!
Sözlük yine ben.

Bizim şirkette ki armağan beyi, boğasım geliyor. Az önce bir başlıkta andım kendisini ve hemen buraya koştum. Sözlük öldürücem onu. Kafasını masaya koyup kalemlikdeki şirketimizin kalemini kulağına sokup bütün gücümle kaleme defalarca vurmak istiyorum. Göz kapaklarını zımbalamak, ağ kablolarıyla onu boğmak istiyorum. Bundan zevk alıcam evet..

Ohh rahatladım. Sonra görüşürüz.
direksiyona dahi eli değmeyen ben, ehliyet almak için sınava girdim. sınavdan önce çevremdekiler "çalışma lan zaten çok basit" dediler. çalışmadan sınava girdim. motorla trafikten kalmışım. bana çalışma diyenler, salak olduğumu düşünüyorlar. haklılar...
o değilde şu öyle bir geçer zaman ki deki carolini biri hayrına bıçaklasa da bi daha biz de kurtulsak.
fight club'ı izlediğimden beri soundtrack albümünü bırakamıyorum.
vır vır konuşan, sürekli şikayet eden, kulp takan, kusur bulan birinin sesi özlenir mi? ben özlüyorum.
sözlük hayatımda ne kadar boş beleş insanlar var...hep farkındaydım zaten ama artık hepsini defolun gidin hayatımdan diye bağırmak istiyorum.
en yakın arkadaşım dediğim insan ,sevgilisini benden kıskandığı için tartıştık ve aramız bozuldu.hala bi özür bekliyorum ama sanırım bunun farkında bile değil yada umrunda değil.bence umrunda değil.
ev arkadaşımdan bazen nefret ediyorum bazen seviyorum.
adam gibi düşünebilen, mantıklı olabilen yada benden mantıklı olduğunu düşündüğüm tek bir arkadaşım yok yaşadığım şehirde..
sorarlar adama bu kadar boş adam dolu ortamı nası buldunda girdin diye.
tamam eğleniyoruz beraber de o kadarsınız be.sadece eğlenilir sizle zaten.pardon yaa hata yine bende. fazlasını beklemek saçma.
unutmuşum.
lise yıllarımda bir halk pazarında yılmaz morgül'le karşılaşmıştım ve bana göz kırpmıştı. o kırpılan gözün etkisiyle gidip albümünü almıştım. biraz önce, sol frame'de adını görünce hatırlayıp kendimden utandım. vay anasını yav!...
şu ana kadar dünyaya kaç tane insan, kaç tane karında, kaç tane kalem, kaç tane tuvalet kağıdı, kaç tane silah v.b geldiğini çok merak ediyorum.
bugün son sigaramı içtim sözlük, umarım öyledir yani....içiçi değilim ama arkadaşım al yak dedi ben de yaktım daha önce de bir kere yapmıştım öyle. korkuyorum sözlük birkaç kere daha yaparsam bağımlı olurum diye o yüzden hiç mi hiç mi hiç içmemeye çalışacağım.
işyerinde stajer olarak başlayan lise son sınıf öğrencisi bir kızdan acaip hoşlanıyorum ve bunun yanında suçlulukta duyuyorum.
kapıyı açtığımda karşı komşumun çılgın kedisi mithatın, her zaman oturduğu merdiven basamağında elindeki papatyalara bakarak oturuyordu. bir demet papatya, sıcak poğaça, kocaman bir pembe panter, kendisinin sıktığı portakal suyu ve o yeşil gözleri...

günaydın dedi, dediği kadar vardı günümü aydın etmeye yetti de arttı.