bugün

Yaşadığım orta kesim çevre (alt a daha yakın) çocukluğumdan bu yana hayata bakış açımı doğal olarak hep negatif duruma çevirdi. Bu tabi lise döneminde de devam etti. Kasabadan şehir merkezine gidip gelmek, köylü psikolojisi, eziklik bunları hep omuzumda yük olarak taşıdım. Bu yüklerle beraber askere gittim yine aynı şeyler oldu. Askerlik bitti müZik işi yine aynı ezik psikolojisi...
Şimdi 30 küsür oldum derken geride bıraktığım mantıklı bir çok şeyin saçma sapan bir hatıraya dönüşmesini görüyor olmanın şaşkınlığı içerisindeyim. Yeniyi yaşadıkça geride kalan herşey saçma sapan oluyor. Mutlumuyum tabiki hayır ne münasebet Yalnızmıyım evet dibine kadar korkuyormuyum tabiki hayır.
bazen sadece her şeyi bırakıp çekip gitmek istiyorum.
Sözlükte bu kadar malı bir arada görünce sinir hastası oluyorum.
saniyeler sonra ne olacağını bilmeden yıllar sonrasının hayalini kurduk. neden çünkü bok vardı.
Ağır vasıta şöförü olduğum için sürekli 2.sınıf insan muamelesi görüyorum.
(#38657232)
Herhalde 5-6 sene önceydi. Alamanyadan gelen dedemin getirdiği nussknacker lerin sonuncusu mutfakta duruyordu. Annem hepimizin kendi hakkını yediğini ve kalanın babamın olduğunu söyleyip sakın yemeyin dediydi. Ertesi sabah uyandım ama yatağımda ağnanıyordum. Bir süre sonra annemin kahvaltıya çağırışıyla mutfağa gittim. Küçük bacım hariç herkes ordaydı. Annem ben gelir gelmez çikolatayı yemekle suçladı beni. Hemen inkar ettim. Diğerleri benden önce yemediklerini söylemiş zaten. itiraf etmem için üstüme geldiler. Ben yemedim dedim ve bunu söylerken istemsizce hafifçe sırıttım. Babam hemen sen yemediysen niye gülüyorsun falan dedi. Annem suçlamaya ve yalancılıkla itham etmeye devam ediyordu. Deprem olsa benden bilecekti bu kadın ve beni çıldırtıyordu. Sinirim bozuldu ve odama gidip ağnanmaya devam ettim. Arkamdan yine sokranıyordu. Yaklaşık yarım saat kadar sonra canım sıkıldı ve televizyonun karşısına geçtim. bacım yeni uyanmış ve yiyecek arayışıyla mutfağa gelmişti. Mutfak geniş olduğundan televizyonda mutfakta bu arada. Sonra kız çikolatanın kalan kısmını kendinin yediğini itiraf edince annemle göz göze geldik ve domatis gibi kızardı yüzü. iyi oldu dedim içimden. Bundan sonra bilip bilmeden her boka atlamazsın. O zamana kadar böyle olaylarda hep beni suçlu bulurdu. Sanki afedersiniz amına koduğum evinde tek ben varım. Çok moreli bozuluyor insanın böyle durumlarda. Neyse iyi geceler.
Ben de intihar etmek isterim de oturup mucize beklemek hoşuma gidiyor. mucize gerçekleşecek mi meraktan yaşıyorum.
huysuzum.anlaşılamıyor kendimi de anlamıyorum.
Bu sabah babam aradı. Yine eve ne zaman geliyorsun muhabbeti. 7-8 gün sonra gelirim deyince niye lan bütlere mi kaldın dedi. Evet dedim. Niye, karı kız peşinde mi koştun deyince hemen hazır cevabımı yapıştırarak erkek peşinde mi koşuyum dedim. Böyle deyince birşey diyemiyorlar. Bir ara telefonumun ekranına koyduğum kadın resimlerini de sorguluyorlardı niye kadın koyuyon diye. Erkek mi koyum deyince diyecek laf bulamıyorlardı ama. Neyse. Kaç dersten kaldın büte diye sordu ve 2 dedim. Aslında 7 dersten bütlere kalmıştım. Ben iki rakamını küçük bir sayı sanarken bana toplam kaç dersin varda ikisinden büte kalıyon dedi. 8 dersim var toplam. Bunu duyunca 8 dersin ikisinden büte kalmak biraz şey dedi. Ne bekliyordu bu adam dönem başı 20 ders almamı falan mı umuyordu acaba. Neyse seneye kendi dönemimden ders alamayacağım galiba, hepsi alttan olacak. Okul kafadan 6 yıl oldu. Telefonu kapattıktan sonra merak edip ganoya baktım. 0,91 yazıyordu. Yine morelim bozuldu. Derken farkettim ki o birikimli olanmış. Bu dönem 0,09 imiş. Beynimden vurulmuşa döndüm. Millet ganosu 1 olunca söylemeye çekiniyor benimki 0,1 bile değil amk. Neyse ben ağlamaya gidiyorum.
Çok büyük hayaller kurmak gerek, gerçekleşeceğinden bir an olsun şüphe etmeden üstelik...
Bugün dünyayı yedim. Bi de üstüne normalde içmediğim halde sigara içtim. Saatler geçti ama midem bulanıyor. Dudaklarım kurudu, o tat sanki hala boğazımda. Nasıl yıllarca içiyorsunuz bu illeti anlamıyorum.
geçenlerde üsküdarda çarşıdan kız kulesinin oraya doğru giderken bir kadının dökülüşüne şahit oldum bir iki saniye. elinin tersini burnuna dayamış, ağladığını belli etmeyeye çalışarak yürüyen bir kadın yanımdan geçti. o iki saniyelik zaman nedense hatrımda çok uzun yazabilecek, detay verebilecek kadar uzundur. iki saniyenin bir saat gibi olan ilk bir saniyesinde kadının ağlayıp ağlamadığını idrak etmekle uğraştım. ikinci saniyesi ise ne yapabilirim diye düşünerek harcadım. bizim toplumuzda canımı yakan bir durum mevcut sayın yazarlar. artık bir karşı cinse herhangi bir yaklaşımımda bulunursam sapık damgası yeme korkusu yaşıyorum. bir kadının arkasından uzun süre yürüyemem aynı yere gidiyor olsak bile. bir kadına adres sormam yanlış anlaşılabilirim diye. hatta bir kadına uzun süre bakamam ağlıyor mu diye anlayabilmek için. ben bu yanlış anlaşılma düşünceleriyle cebelleşirken 10 metre kadar daha ilerleyip köşeyi döndüm ve üç saniyelik bir düşünme periyoduna girdim. sonuç olarak her ne tepki alırsam alayım, ne düşünürse düşünsünler o kadının yanına gidip neden ağladığını, ne yapabileceğimi sorup, mümkünse teselli edicektim. her insanın normalde yapması gereken şeyleri bu denli çekimser olarak yapmam toplum algılarımızdan kaynaklanıyor sevgili yazarlar. bunu bana aşılayan sizlersiniz. velhasıl kelam sonuç olarak hızlı adımlarla geri dönerken baktım ki kadın bir arkadaşının omzunda ağlıyordu bile. geç kalmıştım ama emin olmuştum sözlük. o kadını teselli edecek bir arkadaşı vardı yanında. bunu bilmeyerek yoluma devam etseydim vicdanımda yer edecekti.
kitap analizi okumak için internet sitelerine giriyorum. kitapta gözden kaçırdığım detayları yakalayabileceğim, muallakta kalmış manaları kafama dank ettirecek, ufkumu açarak içimi rahatlatacak adam akıllı yazılar bulma ümidiyle giriyorum sitelere. peki ne buluyorum? kitabın arka kapağındaki yazıyı kopyala yapıştır yapıp yayım tarihini ve yazarın adını yazıp, kitabın adını kullanarak reyting kasan site saçmaları! bir tane değil, iki tane değil, 20 farklı sitede hep aynı halt! hayır bir de başlıklar “x kitabı ile y nin üzerine” ya da “x kitabı ve düşünce deneyi” gibi analiz okuyucularını siteye çekecek başlıklar. giriyorum, bir paragraf, kitaptan birkaç alıntı ve yazarının adı… çok sinirlendim lan. 20 siteden 3 tane adam gibi yazı yayımlayan çıkmaz mı ya… oğlum mal mısınız? edebiyatın magazini mi olur!
Galiba çok düşünmekten deliriyorum.
hayatım boyunca yalnız olacağım fikrini en sonunda kabullenebildim.

Ama olsun.
Yaptığım her şeyden pişmanlık duyuyorum, neden bilmiyorum ama her yaptığım şey için en az bir hafta pişman oluyorum.
Şuan fiziksel olarak sevilmeye ihtiyacım var.Saçım okşansın Yanağım öpülsün filan istiyorum.içimde minik soğuktan üşümüş bi kedi var ama dışarıdan soğuk durduğumu söylüyor insanlar.Bari biraz da kendimi sevem.
Yarın ki sınavım için ders çalışmalıydım ve sabahtan akşama kadar erteledim. Tır falan sürdüm. Oyunu kapatırken yanlışlıkla 28 tırlık profilimi sildim. Onun hüznü ve hırsıyla hemen bir profil daha açtım ve biraz daha oynadım. En sonunda kapatıp akşam yemeği yedim ve geldiğimde ders çalışacaktım. Saat 8 civarıydı. Bir kaç dakika sözlüğe gireyim acaba hangi aptallar ne yazmış diye. Saat 9 oldu. Sonra yanımda sanki yenice arkadaşlık etmeye başladığım biri varmış gibi konuşmaya, geçmişimden kesitler anlatmaya başladım. Saat 1 e kadar salak gibi kendi kendime konuştum. Galiba ben gerçekten salağım. Önceki entrylerimde ganomu falan yazmıştım. Ondan öncekilerde salak veya benzer herhangi bir şey olduğumu kesinlikle reddettiğim olmuştu ama şimdi reddetmiyorum. Galiba var bende birşeyler. Ya deliyim ya gerizekalı. Saat 1 de aldım elime notları hiç değilse bir kaç birşeye bakayım diye. Ama zaten bildiğim soruların çözümü tekrar inceledim. Nasıl çözüldüğünü bilmediğim sorulara hiç bakmadım. Tam tersini yapmam gerekir sanırım ama lisede de hep böyle yapardım. Neyse iyi geceler sözlük.
sigara içince kendimi zayıf ve güçsüz hissediyorum.
çok güçsüzüm, ruhen çok yorgunum. en ufak ilgiyi bile içimde inanılmaz büyüterek çok farklı yerlere koyabiliyorum. minik faremle çok güzel bir hafta sonu geçirmemize rağmen artık onunla geçirdiğim süre bana yetmemeye başladı. onun yanındayken hiçbir sıkıntım yok ama o yanımda yokken zaman geçmiyor, ruhum bedenimde sıkışıp kalıyor, nefes almak bile zul geliyor. kucağımda oturup gözlerimin içine bakarken "sen benim kahramanımsın" diyen o minicik suratlı güzel kız, sen yanımda olmadan yaşamak bana çok ağır geliyor.
sesini, kokusunu, sarılmasını, seni dünyalar kadar çok seviyorum demesini çok özlüyorum. minik faremi o eve her bırakışımda gözlerimin içine "gitme" dercesine bakışı, içimi delip geçiyor. hafta içi onu her aradığımda telefonu vermemek için bahaneler üretiyorlar, buna alıştım artık. ama sensizlik, öyle bir sessizlikmiş ki buna çok zor alışırım ve hatta alışmak istemiyorum.
yanımda olmadığın geceler yastığına sarılıp uyuyorum, onun tabiriyle "salıra salıra" uyuyoruz. odasına her girişim göz yaşlarıyla sonlanıyor, bu sebeple kapısını kapalı tutmaya başladım. biliyorum o odanın içinde ondan başka bir şey yok ama o olmayınca hiç birinin bir anlamı kalmıyor.
ben bu hayatta hep birini severek yaşadım, hep o sevdiğim kişi için yaşamayı tercih ettim. sevdiğim yanımda olsun isterdim, böyle uzak kalmak ruhuma iyi gelmiyor. ömrümün son anına kadar beni karşılıksız sevecek birine sahibim ve haftada en fazla kırk sekiz saat görebiliyorum.
yazdıklarım itiraf mı yoksa minik farem için yazılmış bir iç dökme mi bilemedim. burada yazmak ruhuma iyi geliyor. yüksek sesle dile getiremediğim şeyleri burada yazabiliyorum.
çevremdeki insanlar beni anlamıyor. evet ben kocaman bir beden içinde yaşayan inanılmaz duygusal bir ruhum. erkek olmaktan yana bir sıkıntım olmamasına karşın, birçok olayda bir kadın gibi tepki verebiliyorum. ama feminen değilim, ruhum bu şekilde rahat ediyor. duygusal olmaktan hiç şikayetim yok ama yaşadığım yer ve çevremdeki insanlar bunu bir zayıflık olarak görüyor. ağlamak, gerçekten sevmek, terk edilmiş olmanın acısını hala yaşıyor olmak zayıflıksa evet ben zayıf, güçsüz, duygusal bir erkeğim.
işte bu yüzden uzun zamandır kendime tahammül edemiyorum.
kendimi sevmeyi öğrenmek zorundayım.
ama şunu çok iyi biliyorum,
minik farem, seni çok seviyorum...iyi ki varsın...

Baban...
leon the professional filminden hep nefret ettim.
bence ne kadar sübyancı varsa bu filme bayılıyor.
bu gün benim doğum günüm ve ben her sene olduğu gibi onlarca sefer müslüm gürses'ten paramparça şarkısını dinliyerek melankolimi yaşıyacağım zira ben doğumgünlerimde melankolik olurum.

ben doğum günümü kutlamam sevgili yazarlar ve kutlanmasını sevmem. bu zoraki olarak bende oluşmuş bir sevmemek. çoçukken ve gençlik çağlarımda hep isterdim doğumgünüm kutlansın ama hiç kutlanmazdı ve ben de çok üzülürdüm. sonra bir doğum günümde ben doğum günü kutlanması sevmiyorum diye yalan söyledim. sonraki yıllarda hep bu yalanı söylemeye başladım ve artık bu yalan benim için gerçek oldu. doğum günü kutlamasını sevmiyorum sevgili yazarlar. daha fazla üzülmemek için aldığım bir önlemdi bu.

o zaman hep beraber dinleyelim sevgili yazalarlar. buyrun; https://www.youtube.com/watch?v=IWpBzKPjtc0
bu aralar deli gibi ölümüne duman dinliyorum. ergenken bile bu kadar çok dinlememiştim. sanırım sebebi şu: artık mazide kaldı bazı kadınlar, bazı insanlar.. o insanlar o güzel atlara binip tek tek gittiler. hayatın öğrettiği şeylerden biri de karşınızda ki insana 10 artı da verseniz, 100 artı da verseniz, tek eksinizle sizi silebiliyor olabileceği gerçeği. o zaman bir daha hep birlikte;

sana boynumuzu eğeriz sanma
Hakkımızı gelir alırız zorla
Saklayacak yüzün yok yok
Rüyanda görsen inanma.
lise 1'deyiz. sınıfta 1 tane kız var. çok güzel mi deseniz değil ama ondan güzeli de yok ortalarda. çok da güzel gülüyor. öyle adettendir diye sahte olanlardan değil harbi harbi gülmenin hakkını veriyor hani o gülünce siz keyfine ortak oluyorsunuz durduk yere. dedim ben buna yürürüm (bkz: yürüyemedi). gel zaman git zaman bunla arkadaş olduk çok yakın olduk sonunda milletin yakın arkadaşım dediğinden çok daha yakın olduk. o hala çok güzel gülüyor, ben hala o gülerken mutlu oluyorum, sırf onu güldürmek için kendimi bile geliştiriyorum vallahi.
ömrümde neredeyse hiç pişman olmadım ben ama eminim ki yürümüş olsaydım ona, dünyanın en büyük pişmanlığını yaşardım. bir hiç uğruna öyle bir insanı kaybedecektim. gerçekten ufak bir kararın insanın geleceğini ne kadar değiştirebileceğini anlıyorum buradan.

aklıma da bazen şu takılıyor, acaba ilerde karımı onun kadar sevebilecek miyim ben ?