bugün

bir gece bara gidilir. takdir edersiniz ki maksat eğlenmek ve bunun içinde gece kulubü, bar vs. tarzı yerlerde alkol çok önemli bir etkendir. neyse biz en önemli gece klübü kuralı olan alkol tüketme eyleminin hakkını sağlam bir şekilde verdikten

2 saat sonra...

ben sahnenin ortasındayım. hiç kimsenin anlam veremediği hareketler eşliğinde eğlendiğimi zannediyorum. bir yandan da 1. kural olan alkolü ihmal etmiyorum hani. tabi benim o anlar içinde bulunduğum bir ilişki yok. onun verdiği rahatlıkla ben merkezimi karşı cins olan kadınlara çevirmişim, algılarım açık göz teması yakalamaya çalışıyorum ama o saçma sapan dansımı da hiç aksatmıyorum.

1 saat sonra...

arayışlarım sonuç verir ve saçma dansıma eküri olacak bir dişi kişi bulunur. dans esnasında vücut temasına özen gösterilir. hala gece kulübü sınırları içerisinde olduğumuz için 1. kural ihmal edilmez. bunlar yapılırken de yaptığım o dansa kimse "dur artık lan" demez.

15 dakika sonra...

1. kuralın(alkolün) vermiş olduğu yetkiye dayanarak ordan bulduğum ekürimin kolundan tutup dışarıya sürükledikten sonra sigaralarımızı yakarız *. ve hayatımda ilk defa gördüğüm yaklaşık olarak 1 saattir dans ettiğim kızla konuşmaya başlarım(sarhoşum). bir ilişkimin olmamasından, aşırı alkollü olmamdan ve en önemlisi erkek olmamdan ötürü içimde bağıran 'beraber olma' isteğini daha fazla duymazdan gelemem ve o gece ki şanslı kişiye eve(arkadaşımın) gitme teklifinde bulunurum. anında olumlu aldığım cevabı benim ve muhtemelen onunda alkollü oluşundan dolayı pek yadırgamam. bulunduğumuz mekana 2 sokak ötede olan evimize vardıktan

2 saat sonra...

içimde bağıran sesi susturabilmiş ve ekürimle birlikte olmuştum. fakat 1. kural etkisini hala azaltmadığından dolayı sızma eylemimizi gerçekleştirdik.

ertesi gün...

dün gece tanıdığım seks partnerim ve ben yaklaşık olarak aynı anlarda uyandık. kahvaltı yapmak için bir yere gittik. işte bu kahvaltı salonunda o ana kadar partnerimin olan ve bana söyledikden sonra bir ömür benim olacak itiraf döküldü gecelik kadınımın ağzından; "şeyy bennn ımmm şeyy bennn nişanlıyım" ...
nasıl bir çelişki bu ya. hem benimle olmuyosun hemde hayatıma başkasını sokucam dediğimde hayatına başkası giremez diyosun.napıcaz biz seninle bu şeklide.
* Hoşlandığım çocuk bugün sırasını değiştirip oturduğum sıranın önüne oturdu mutluluktan uçtum ama salak salak gülmekten çaktırdım durumu biraz.
* Bu annem harbiden anlayışsız. ilk söylemek istediklerimi ima ettim , sonra yüzüne söyledim , daha sonra arkadaşıyla konuşurken söyledim kadın ne dedi yalnızca biliyorum dedi. Yok artık ben pes ediyorum. Anne-çocuk ilişkisi olamayacak hayatım boyunca.
ismi Berk olanlar hiç dede olamazlarmış gibi yada ismi kazım olanlar hiç çocuk olamazmış gibi geliyor bana ne bileyim lan berk böyle genç oğlan ismi, kazım ise dede ismi bilemedim ben sözlük.
mutsuzum son günlerde... o değil de öyle tepkisizim ki, ruhumu kaybetmeye başladığımı düşünüyorum, aklımla birlikte...
kendimi yalnız hissediyorum sözlük...
kız arkadaşımla ilgili bir resim buldum. onun haberi yok ve asla olmayacak.
ömür boyu saklayacağım bu resmi. hep bana bir şeyleri hatırlatacak. hep içimde bir burukluk olarak kalacak. kendi içimde ömür boyu yaşayacağım bunun ezikliğini.
- çoğu yazar bu başlığa aşk itiraflarını yazmaya geliyor, kimisi ayrılmış, kimisi çok mutlu. özeniyorum ulan!

- bugün çarşıdan eve dönmek için dolmuşa bindim. ön tarafta hafif güzel bir kız oturuyor. arkada sadece ben. bunlar pek samimi şöförle ikisi. içten içe şaşırıyorum ben de tabi. kız indikten sonra söyledi eleman, sevgililermiş. onu bunu bırak, aklıma nasıl gelmedi bu durum, ona şaşırıyorum ben.

- bazen öyle bir durum oluyor ki, aklımdan sayfalarca düşünce geçiyor bir konuyla ilgili, gel gelelim iki satır yazamıyorum. garip...

- hayatta ayrı kalıp özlem duyduğum dostlarıma, arkadaşlarıma, aileme açıkça "özledim" diyemedim. hala da diyemiyorum. tam olarak yerini tutmasa bile aynı düşünceyi uyandıracak alternatiflerini kullanıyorum.

- aslında insanların çoğu, acıma duygusu sayesinde yardımlaşmayı tercih ediyorlar. belki de yardımlaşmanın temelinde bu yatıyordur. "böyle düşünüyorum" demezsem, pek itirafa benzemeyecekti bu madde.
çalışmam gerek ama çalışmıyorum. içim dışımı yiyor yakında bir hiç olarak ortada dımdızlak kalacağım. gerçekten iradesiz adamın biri olma yolunda 300-500 adım falan atıyorum günde. şişmanlıyorum. obezleşiyorum. bir yararım olmuyor. sadece sadece bencilce duruyorum.
arkamdan biri geliyor gibi hissediyorum sözlük tırsıyorum, böyle yüreğim atıyor güp güp güp. sen benim sırdaşımsın. dudakların mühürlü biliyorum deşifre etmezsin beni.
bu saatte dizi izlerken donut görüp aşeren hamile bi insan olarak eşimi şimdi uyandırsam kızar mı acaba? ya da tek başıma gitmekle tehdit mi etsem ne etsem bilemedim.
edit:başına ekşidim, "manyak mısın sen" lafıyla kendime gelip pısıp oturdum evet.
hata yapmaktan ölesiye korkuyorum.
itiraf ediyorum; çok kötüyüm. geçen gün kampüsün kocaman yemekhanesinde; sınıftan bir arkadaş bize güvenip yan masaya laptobunu ve kitaplarını koydu. bize de; "dikkat edin haa!" dedi.

bu yemek sırasına girdiğinde biz yemek yiyorduk.şuna bir eşek şakası yapalım dedim. arkadaşları da ayarttım. sonra gizlice laptobunu aldık. sakladık. çocuk gelince de, iyi bir rol yaptık. görmedik falan diye. sapsarı oldu çocuk. beti benzi attı.

"kalk lan! git kamera kayıtlarına falan baktır. gitti laptop" diyoruz. çocuk şoka girdi. yeni aldım, borcu bitmedi vs. çakıldı olduğu yere.

en sonunda yemeği bitirdikten sonra; bilgisayarını vermeye korktuk. masadan kalktık, laptobu çaktırmadan götürdük. sonra geri getirdik çocuğa.

"laaan! kapının oraya koymuşlar, çok şanlısın hee!" dedik.

kısaca şaka yaptığımızı söylemeyi yemedi bir yerlerimiz.

not: ders oldu ona da. öyle bilgisayarını bırakmasın ortalığa.
dört yıl boyunca birçok şeyi paylaştığın, "kardeşim!" dediğin adam, söz konusu bir amlı olunca (sözde) delikanlılığını satabiliyormuş meğer rahatlıkla. ızdırabını sikiyim!
birbirlerine aşkitom diye hitap eden sevgililerden, fraktal denen saçmalıktan, kaostan, düzen ve düzensizlikten, sınavlardan, ödevlerden, çalışmaktan, çalışamamaktan, yalnızlıktan, mutsuzluktan, uyumak ve uyumamaktan, uyuyamamaktan, omuzlarındaki binlerce sorumluluktan, düşüncelerden, beynimden, bilgisayardan, sırt ve göz ağrılarımdan, doktoradan, okuldan, işten, hayattan nefret ediyorum.
boşluktayım. sebebini de bilmiyorum. daha çok vicdan azabı duygusunu hissediyorum. hani çocukken vazoyu kırarsın da evdekiler öğrenene kadar bir korkuyla karışık üzüntü duyarsın ya öyle bir şey işte. gariptir ki vazo da kırmadım bu günlerde.
seni hala seviyorum da seni sevmeyi eskisi kadar seviyor muyum? kendime hiç hesapta olmayan sorular sordurtan hiç alakasız bir zamanda gelen sınav öncesi biryerde gözüme çarpan yılmaz erdoğan sözü.pek haz etmem kendisinden ama dengemiz bozdu tek satırı yahu aklımı başıma mı getirdi aklımı başımdan mı aldı hala çözemedim.öyle bir kilit soruymuş ki meğerse neler sordum kendime sırf burdan yola çıkıp ve günün sonunda sadece alınmış gidiş bileti dönmeyi istermiyim bilmiyorum lakin beynimde bir cevap yok henüz nereye gidersem sorular kemiricek beni.o bu boşta asıl sevgi saygı ayrı bir yerde olsun,insanız ya hani sığamamak en beteri kabuğuna.her insan üç kutuda yaşar;ilki iş yerim ikincisi eve gelirken bindiğim araç üçüncüsü evim diye bir şey okumuştum kitabın birinde benimki tek kutu bedenim sanırım.çoğumuzun ki gibi!
Bana sürekli "Ne zaman istersen benimle konuşabilirsin" diyen dostlarım. Ben konuşmayı beceremem. Sosyal fobi zannediyordum değilmiş. Nerolojikmiş. Hafif Epilepsi varmış bende. Onun için yazıyorum.



Bana sürekli neden böyle oldum diye soruyorsunuz. Anlatayım.



Ben 6 yaşında okula başlamış, orta okul son sınıfa kadar 5 üzerinden 4 notunu zayıf zannedecek kadar saf ve akıllı, ilkokul 1. sınıftan lise 2 ye kadar teşekkür, takdir, üstün başarı, il ilk 10 belgesi almış bir adamım. Benim karne almalarım bayram gibiydi. Hiç alakasız akrabalarım karnelerimi, takdirlerimi teşekkürlerimi çerçeveletirdi ya da para verirdi çerçeveletmem için. Ben büyük adam olacaktım. Orta okuldan sonra Hava harp okulu'nu kazandım. Annem göndermedi. Sonra Devlet parasız yatılı sınavında Turizm Otelcilik ve Meslek Lisesini kazandım. Onu da ben istemedim. Ne de olsa Üniversite'ye gidecektim. Lise 2'de istanbul'da ilk 10'a girdim. 1 sene bedava Final Dergisi Dershaneleri'ne gittim. 1 sene sonra da peşin 2 milyarlık dershane ücretini 450 milyon'a indirdi müdür. Onu da 9 taksit yaptı bana. Ne de olsa ben büyük başarı kazanacaktım. Dereceye girecektim. Giremedim. 181 aldım 105 taban, 220 tavan puanlı sistemdeyken. Ama gittiğim okulda ben türev integral görmedim. Sonra dershanenin rehberlik hocası benden gitmek istediğim illeri seçmemi istedi hepsini tek tek söyleyerek. Sonra bölümleri saydı seçmemi istedi. Bunları kombine edip bana bir liste çıkardı. Samsun 19 Mayıs Üniversitesi istatistik bölümü çıktı şansıma. Ama ben o güne kadar istatistik ne onu bile bilmiyordum maçlar dışında. Gittim. Beğenmedim bölümü. 1 sene sonra babama "Baba okulu dondurayım, sınava gireyim tekrar. Daha iyi bir yer çıkarsa giderim, olmazsa devam ederim" dedim. Uğraştırma beni dedi.

Nasıl da sevinmişti zaten ben okul kazanınca ilk defa sınava girdiğimde. Daha 17 yaşındaydım. Normal bir ergenlik te değildi benimkisi. 17 yaşında sakalı bıyığı olmayan, 160 cm boyunda bir gençtim daha. Bir gün bile evden dışarı çıkmamıştım ki. Boyun eğdim mecburen. Gittim ama. Çalışamadım derslere. Okula gitmek için erkenden kalkamadım. Zaten sığıntı gibiydim ilk bir kaç ay. istim üstündeydim. Hayır zaten çalışmak gelmiyordu içimden. Ben bu bölümü istemiyordum. Çalışamıyordum. Söylemeye çalıştım bunları size. Anlatamadım. Zaten o zaman da depresyona girmiştim. Atakum sahilinden denize girip ölüp gitme denemelerimi hatırlıyorum. Her gün sebepsiz ağlamalarımı. Ama farketmemiştim. Hasta oldum 2002'de.

2002 aralık ayında geldi babam Samsun'a. 3. sınıfta olmam gerekirken alttan alıyordum tüm dersleri. 3. sınıftan 2 dersim vardı. Yanlış arkadaş kurbanı oldum. Eve çıktım. Kullanıldım. Hasta oldum. Tüberküloz geçirdim. Beni öyle görünce hastaneye yolladı babam. Ölmek üzereymişim. Şimdi o günkü resimlere bakıyorum da gerçekten öyle. 2002 3 Ocak tarihinden 3 mart tarihine kadar Heybeliada'da Göğüs Hastalıkları hastanesinde yattım tam 2 ay. 2 sene ilaç tedavisi gördüm. Ciğerlerimde iltihaplı su vardı. Verem olmuştum. Annemin gece çalışıp gündüz yanıma gelmesini hatırlıyorum 2 ay boyunca. Sonra babam. Konuşmadı benimle. Dövse, küfretse. Ne kadar rahatlayacaktım. Yapmadı. Her günüm azaptı benim için bu evde kaldığım. Benim yüzümden birbirinize girmelerini hatırlıyorum annemle babamın. Sınava girdim. Daha iyi bir puan alamadım. Çalışamıyordum zaten. Sonra 2005. O bugün kü aklım olsa asla söylemeyeceğim şeyi söyledim. Af çıkmıştı. Yeniden gidebilecektim. Gitmek istiyorum dedim. 3 yıl sonra benimle ilk defa o zaman konuştu babam. Yeniden mutlu olmuştu. Ben de mutluydum.

Samsun'a gidişimi hatırlıyorum tekrar. Lanet olsun o güne. Sevmediği birisiyle evlenmek zorunda kalmış biri gibiydim. Yine olmadı. Eski arkadaşlar okulu bitirmiş, bırakmış, gitmiş. Ben kaldım sokakta. 1 ay sonra yeniden ev tuttum. Ev arkadaşlarım kullandı beni yine. Eşyalarımı rehin bırakmışlar ev sahibine ben okuldayken. Kredi kartımdan para çektim. Kurtardım eşyalarımı. Kredi kartı borcum büyüdü. ödeyemedim.

Kız arkadaşım oldu. Onunla konuşmak için hat aldım faturalı... Fazla konuştum.

Maddi olarak çöktüm. Ama bunları düzeltmek için sürekli yalanlar söylemeye başladım. Önce küçük yalancıklar. Sonra yalancıklarımın ortaya çıkmaması için orta boylu yalanlar. Sonra büyük yalanlar. Yıl oldu 2008 benden okulu bitirmemi bekliyordu ailem. Tamam dedim. Bitecek bu sene. Ama bitecek birşey yoktu bile. Artık okula sadece harç parasını yatırmak için ya da kız arkadaşımla buluşmak için belki bazen de evde yemek olmayınca gidiyordum.

Ben yalanlarımı, sahtekarlığımı kendi içimde yaşadım. Kendime göre sebeplerim ama genelde bahanelerim vardı. Benden beklentiniz büyüktü farkındayım. Sizin yüzünüze ne zaman yalan söylesem gözlerimi indirmek zorunda kaldım yere doğru. Olmadı. Başaramadım. Beynim hergün hesabını sordu bu yalanlarımın. Vücudumu cezalandırdı. Hasta oldum. Nefretim büyüdü kendi benliğime. Sonra babamın o çökmüş halini gördüm geri geldiğimde. Özür dilemek istedim defalarca. Ve yine yıllar geçti. Sene 2011 oldu. Hala babam benden diploma bekliyor. Halbuki biliyorum. Her şeyin farkında. Ama artık laf sokuyor. Haklı.

Ben hakettim. Kendime eziyet ettim. Acınası bir şerefsiz olduğumu biliyorum. Yalancı cesaret maskemi takıp suratıma size gülümsedim. Nefretim büyüdü. Borcum var. Nasıl olsa çalışıyorum diye yaptığım. Kız arkadaşımla aramızdaki durum vardı. Ayrıldık. Ve bir gün. Sebepsiz yere normalde başka yerde başka zaman görecek olsam umurumda olmayacak bir kız. Bahane arıyormuşum zaten. Fol yok, yumurta yok. Gidip konuştum. Reddedildim. Patladı acılarım. Buraya yazamadığım daha neler. Patladı volkanlar gibi. Asabiyet krizleri başladı. Ellerimi kanatıncaya kadar duvar yumruklamalar. Ağız burun salya sümük ağlamalar. En ufak şeyde intihar düşüncesi. Ölüm.

Epilepsi olduğumu ise yeni öğrendim. En kısa yoldan durumum bu. Bana bundan sonra neden diye sormayın. Bu söylediklerim buzdağının görünen kısmı sadece... Bana bundan sonra neden diye sormayın.
hep aynı işi yapmak istemiyorum sözlük..sktr diyip çekipgitmek istiyorum ...bu kapıdan çıkarsan vs vs lafına ahanda çıktım naapcan lan demek istiyorum ..canım ne istiyosa her zaman onu yapmak istiyorum ...ama bunları düşünüyorum sadece ....
Seni Seviyorum Burcu Can....
hala nasıl başlık açacağımı bilmiyorum.
hepiniz aynısınız.
- geçen gün tam otobüsten inecekken ergen tayfası kapı önünde "yoö boyono yol versönö yöö! incek görmüyo moson" muhabbeti yaparken içlerinden biri, "ne bayanı, abla abla!" dedi.
ulan bi sevindim. bütün günüm berbat geçmesine rağmen, duraktan eve kadar kulağımda kulaklıkla klip tadında yürüdüm. asdasdasdf.

- bir başkası da efem, taksim meydanındaki starbuckstayız. üstümdeki 243 kat atkı-bere-mont üçlüsünü çıkarma fesilitesi derken, millet çoktan muhabbete girdiğinden; siparişleri getirmek gibi ulvi(!) bir görev de bana düşmüştür. (bu sona kalıp toplu sipariş verecek kişi olma hadisesi başlı başına iki sayfa anlatılacak mevzu)

şimdi, "taksim'desin mına koim, normal tabi" denilir de şu yazacaklarıma; elemanına beni turist sanıp direkt "hi" diye giriş yaparak ingilizce sipariş alma girişimi bu bünyede iltifat hükmüne geçti.

neden? çünkü,
yazmazsam ölürüm.
gözlerimi kısıp, meali;

'hoş kız, kesin türk değildir' muamelesi çekeyim şuna, diye geçirdin dimi lan içinden? yemem bu nomreleri hacıt! şaşırmış gibi yapma bak, adam gibi ordan iki gayfe yap bakem, olan* itici bir gülümsemeyle türkçe olarak verdim şiparişimi.

masumiyet karinesinin de içine ettim. belki harbiden turist sandı. onu bilemem. ama benim ego iyi tavan yaptı.
içimdeki "gözleriylen yidi" takıntısı olan hatunu serbest bırakmamam lazım. asdfasfdsa.

o değil de, açeydim gollarımı, ay vana vayt çaklıt moka deyeydiimm.
çok boktan bir gün.
benden vazgeçmene izin verdiğim için pişmanım hem de çok pişmanım. büyük hata ettik... şimdi beraber olmak yerine, başka kollarda hep birbirimizi ararken yaşlanıcaz.
güncel Önemli Başlıklar