bugün

necm suresinin ve tekvir suresinin şiirselliği. derinden sarsmıştır şahsımı. qatami'den veya mahirden dinleyin ve görün.
(bkz: üçüncü şahsın şiiri)

hislerime tercüman olmuştur.
ilyas Ali Kaplan - Yağmalanmış Kentlerin Ağlayan Kadınları

"Sevgiler vurulur önce en ince yerinden,
Kırık kapılardan geceler sızar odalara"
şu dört direkli köprünün altında
açmışım gözlerimi,
sahipsiz
rüzgar sarmış kundağımı
yağmurla beslenmişim.

adımı insanlar koymuş
benden habersiz
benimsemişim
serseri derler, hırsız derler,
. derler, anlamam da
alınmam da.

hiç fiyakalı dolaşmadım sokaklarda
marka satmadım,
gökyüzü yorganım oldu hep
dirseğim yastık
alışkınım; kara, yağmura, soğuğa
üşümem,
sıcak dokunur bana.

özlemem, hiç tanımadığım hisleri
istemem varlığını bilmediğim şeyleri
kıskanmam hiç kimseyi
özenmem.

halbuki bilmez kimse
kendilerinden şanslı olduğumu
daha özgür
ve daha zengin.

şu deniz herkesten çok benimdir
arkasındaki orman da,
bütün sokaklar benimdir herkesten çok
her simitçi biraz bana çalışır.

aslında her çocuktan daha çocuğum
canım hiç sıkılmaz buralarda
en sevdiğim oyundur
köşe kapmaca.

yalnız da değilimdir
yüzlerce kardeşim var
benim gibi, bana benzer
kimse ayırt edemez bizi
birbirimizden.

geceleri toplanmaya başlarız
el ayak çekildikten sonra
konuşuruz, güleriz, dertleşiriz
biraz farklı olsa da
herkes kadar biz de umut besleriz
hayallerimiz de vardır
ayın dolaştığı yerlerde.

herkes kadar okumuşluğum da vardır
her tip insandan bir harf öğrendim
insanları en iyi ben tanırım
okuldan, öğretmenden anlamam ama
bu sokakların mektebini bitirdim
bana lazım olanı öğrendim.

herkes kadar insanım da galiba
herkes kadar ben de bazen ağlarım.

kafam da var, kalbim de,
severim de, düşünürüm de,
yalnız ben sokak çocuğuyum
sokaklarda yaşamak tek suçum.

bir gün ben de gideceğim buralardan
herkes gibi
yalnız biraz sessizce
kimseler anlamadan.

cenazem omuzlar üzerinde gitmeyecek
belki,
belediye kaldıracak gürültüsüzce
ağlayanlar olmayacak başucumda
bir hayırsever uğramazsa geçerken
mezarım da çorak kalacak sonunda
benim gibi.

içimizden kimin gittiği
fark edilmeden
biri alacaktır yerimi
vakit geçmeden.

evet, ben sokak çocuğuyum
bu sokaklarda ne ilk
ne de sonuncuyum.

Reşide Sarıkavak
ne zaman geldim sana

bütün gece bir saat tıkır tıkır işledi

düşündüm bütün gece
kurulmuş bir saat gibi.
elimde seçkin bir sözcük
demetiyle,
düşündüm gelip arasam seni.
bütün gece bir saat tıkır tıkır
işledi

vakti anlamak güçtü, ama kulağımdaydı sesi
bir saat suyun
dibinde,
kıvrımlar çizen yelkovanı akrebi.
duydum çaldı gecenin bir
yerinde.
düş müydü, gerçek miydi?
vakti anlamak güçtü, ama kulağımdaydı
sesi.

geldim mi sana, yoksa gelmedim mi?
ne zaman kapatsam
gözlerimi,
hep o saat dibinde suyun
ve ben yanında bir gemi leşi.

belki hiç yaşamadım senin öznel tarihini.
geldim mi sana, yoksa gelmedim
mi?

sen sırtına giymedin çiy tanelerini,
avucuma düşmedi yılın ilk
cemresi
seni hiç görmedim, sana gelmedim,
ikiye ayırmadık biz o tarihi.

neden durmuyor öyleyse dipteki saat?
sen sırtına giymedin çiy
tanelerini.

anılardır bir batığın koruyan gövdesini,
acı verseler
bile.
o saat, o çarpık saat duyuracak sesini
düşümde, gerçeğimde

sevgiyle kurarak kendi kendini

anılardır bir batığın koruyan gövdesini,
acı verseler
bile.
o saat, o çarpık saat duyuracak sesini
düşümde, gerçeğimde

sevgiyle kurarak kendi kendini.
anılardır bir batığın koruyan
gövdesini.

metin altıok
"sevgileri yarınlara bıraktınız
çekingen, tutuk, saygılı.
bütün yakınlarınız
sizi yanlış tanıdı.

bitmeyen işler yüzünden
(siz böyle olsun istemezdiniz)
bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
kalbinizi dolduran duygular
kalbinizde kaldı.

siz geniş zamanlar umuyordunuz
çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
yılların telâşlarda bu kadar çabuk
geçeceği aklınıza gelmezdi.

gizli bahçenizde
açan çiçekler vardı,
gecelerde ve yalnız.
vermeye az buldunu
yahut vaktiniz olmadı."

Behçet Necatigil benim yerime yazmış....benden önce, çok önce....
DESEM Ki...

Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,
Rüzgarların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende surdum,
Senden tattım yemişlerin cümlesini.

Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin!

Desem ki...
inan bana sevgilim inan,
Evimde senliksin, bahçemde bahar;
Ve soframda en eski şarap.
Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin.
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
Rüzgarlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi fark edemezsen,
Rüzgarların, nehirlerin, kuşların sesinden,
Bil ki ölmüşüm.
Fakat yine üzülme, müsterih ol;
Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
Ve neden sonra
Tekrar duyduğun gün sesimi gök kubbede,
Hatırla ki mahşer günüdür
Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum...

Cahit Sıtkı TARANCI'
güzeller güzeli mery
gitme geri
gel beri beri
mery neden gidiyorsun geri
azıcık gelsene beri
mery herkes gitsin de geri
sen gel beri beri
mery sen gittiğin günden beri
ne ölüyüm ne de diri.
cemal safi den sende kalmış.

çok güzel ya.
"....Ah o gemide ben de olsaydım eğer
Mızrağı sallardım Aştot’a kadar
Belki gider çirkin bir faşiste değer
Belki de bir masumun tam kafasına.
Ama savaş böyleymiş bazen siviller
Ölebilirlermiş devlet uğruna.
90’lar bitti artık onlar var ve hey
"" Siz devlete inanan bütün reziller
Cehennemde karşıma çıktığınızda
Öyle bir yumruk patlatacağım ki tam burnunuza
Hayatınız Gazze şeridi gibi geçerken gözünüzden
Anlayacaksınız Allah ne demek ""
Ahlak ne demek
Ve rüya…
Bu sözlerimi cennet ehline aynen ilet sevgilim:
"" Devletin bekasının da Allah belasını versin
Malboranın da! "
istanbulu dinliyorum gözlerim kapalı.
tek etkileyen cümlesi buydu.
koparmadım asla kokladım bir gül
kâfir olduysam imana geldim

diye süren Şah ismail(hatai) şiiridir.
turgut uyar-söylenir.
gönül gurbet ele çıkma
ya gelinir ya gelinmez
her dilbere meyil verme
ya sevilir ya sevilmez

yüğrüktür bizim atamız
yardan atlattı zatımız
gurbet elde kıymetimiz
ya bilinir ya bilinmez

bahçenizde nar ağacı
kimi tatlı kimi acı
gönüldeki dert ilacı
ya bulunur ya bulunmaz

deryalarda olur bahri
doldur da ver içim zehri
sunam gurbet elin kahrı
ya çekilir ya çekilmez

dost derki düştüm dile
bülbül eder figan güle
güzel sevmek bir SARP KALE
ya alınır ya alınmaz.

erzurumlu emrahın şiiridir.

açıkçası belirteyim ki beni en çok etkileyenlerden biridir.
şanışer .. kimim ben ?

Kimim ben ?
Zafer miyim yoksa hüsran mı
Ayrılık mı vuslat mı
Çırak mıyım yoksa üstat mı
Bilmiyorum
Nerde lafım geçer gülüm
Yerim yurdum neresi orada dost muyum yoksa düşman mı
Kimim ben ?
Ak mıyım yoksa kara mı
Hangi ucuz romanım bi ben aşk mıyım yoksa para mı
Sıcak pembe mutluluğum sanki hayal ürünü
Çocukluğum nerde peki hangi ara büyüdüm
Kimim ben ?
Dudaklarıma dua deymez olmuş gülüm
Kimim ben ?
Çok zamandır rüya görmez oldum gülüm
Gidip gelmeler ve kaybediş bi anlam olmalı
Selcesine aktı yıllar ben bi damla doymadım
Gözlerim gözlerine değince;
felâketim olurdu, ağlardım.
beni sevmiyordun, bilirdim.
bir sevdiğin vardı, duyardım.
çöp gibi bir oğlan, ipince.
hayırsızın biriydi fikrimce.
ne vakit karşımda görsem;
öldüreceğimden korkardım.
felâketim olurdu, ağlardım...

ne vakit maçka' dan geçsem;
limanda hep gemiler olurdu.
ağaçlar kuş gibi gülerdi.
bir rüzgâr aklımı alırdı.
sessizce bir cigara yakardın.
parmaklarımın ucunu yakardın.
kirpiklerini eğerdin, bakardın.
üşürdüm, içim ürperirdi.
felâketim olurdu, ağlardım.

akşamlar bir roman gibi biterdi.
jezabel kan içinde yatardı.
limandan bir gemi giderdi.
sen kalkıp ona giderdin.
benzin mum gibi giderdin.
sabaha kadar kalırdın.
hayırsızın biriydi fikrimce.
güldü mü cenâzeye benzerdi.
hele seni kollarına aldı mı,
felâketim olurdu, ağlardım...

(ATTiLA iLHAN)
DESEM Ki

Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,
Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
Sende tattım yemişlerin cümlesini.

Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin!
Desem ki...
inan bana sevgilim inan,
Evimde şenliksin, bahçemde bahar;
Ve soframda en eski şarap.
Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin.
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi farkedemezsen,
Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
Bil ki ölmüşüm.
Fakat yine üzülme, müsterih ol;
Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
Ve neden sonra
Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
Hatırla ki mahşer günüdür
Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.

Cahit Sıtkı TARANCI
Çocuktum.. inandım...

Bir masaldı bu! Sen anlatırdın...
Miş'li geçmiş zamanlardan yokluğa uzanan
Dinle derdin:
Ateşi,yağmuru,güneşi dinle
Kekik kokulu dağlarda
Bir çoban kavalında saklı
Eski bir türkünün yakarışını
Alev alev bir yüreğin yanışını dinle...

Sen anlatırdın...
Yanmış bir türkünün ezgisinde
Diyar diyar dolaşan aşkları
Oysa
Yalınayak sevdalarım gezinirdi düşlerinde
Bilmezdin...
Düşlerin vardı
Asırlar öncesinden uykularıma süzülen
Ve gözlerin...
Her mevsim yeniden yeşeren

Kim bilir şimdi neresindesin zamanın
Hangi yüzyılın masalında saklısın
Belki bin bir geceli Şehrazat’sın
Belki Babil’in asma bahçelerinde
Çocukluğumun ellerinden tutmaktasın

Bir masaldı bu!
Hep sen anlattın...
Çocuktum...inandım...
Senelerce senelerce evveldi
Bir deniz ülkesinde
Yaşayan bir kız vardı bileceksiniz
ismi; Annabel Lee
Hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten
Sevmekten başka beni
O çocuk ben çocuk, memleketimiz
O deniz ülkesiydi
Sevdalı değil karasevdalıydık
Ben ve Annabel Lee
Göklerde uçan melekler
Kıskanırlardı bizi
Bir gün işte bu yüzden göze geldi
O deniz ülkesinde
Üşüdü bir rüzgarından bulutun
Güzelim Annabel Lee
Götürdüler el üstünde
Koyup gittiler beni
Mezarı oradadır şimdi
O deniz ülkesinde
Biz daha bahtiyardık meleklerden
Onlar kıskanırdı bizi
Evet! Bu yüzden "Şahidimdir herkes ve deniz ülkesi"
Bir gece rüzgarından bulutun
Üşüdü gitti Annabel Lee
Sevdadan yana kim olursa olsun
Yaşca başca ileri
Geçemezlerdi bizi
Ne yedi kat göklerdeki melekler
Ne deniz dibi cinleri
Hiç biri ayıramaz beni senden
Güzelim Annabel Lee
Ay gelir ışır, hayalin erişir
Güzelim Annabel Lee
Orda gecelerim uzanır beklerim
Sevgilim sevgilim hayatım gelinim
O azgın sahildeki
Yattığın yerde seni...

edgar allan poe.
Güzel bir gün olacak diye söz verdin de,
Niye böyle paltosuz yollara düşürdün beni?
Hain bulutlar yarı yolda ulaşsında tepeme,
Kara dumanlarıyla saklasınlar diye mi görkemini?
Bulutların arasından şöyle bir görünmen yetmez
Fırtına yemiş yüzümdeki yağmuru kurutmaya,
Bana kalırsa kimse o merheme merhem demez,
Yarayı iyileştirse de,kalan izi geçirmiyorsa.
Utanmışsın neye yarar,derdime derman olmadıkça,
Pişmanlık geri getirmez ki benim yitirdiğimi.
Hakaretin izi hep taşınacak olduktan sonra,
Ne kadar üzülse boş,yapacağını yapan kişi.

Ah ,ama aşkının döktüğü o gözyaşları,o incilerin hepsi;
Öyle zengin ki,onlar ödüyor tüm kötülüklerin fidyesini.....

(bkz: Shakespeare)
ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım.
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım.

Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım.
inecek var deriz otobüs durur ineriz.
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya,
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum.
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam.
Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım.
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım.

Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım.
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum.
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi,
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor,
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim.
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım.
Bana dönesin diye bir bir kapattım.
Şimdi otobüs gelir biner gideriz,
Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç.
Bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin.
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat.
Durma kendini hatırlat.
Durma göğe bakalım...
MAVi BiR ÖLÜM/ ÖMER ÇELiK (insan şairin aşkına özeniyor)
Yine sana sesleneceğim
Senin kim olduğunu hiç bilmeden
Senin kim olduğunu en çok bilerek
isyankar zambakların çılgın nilüferlerin
Dört nala açan kiraz çiçeklerinin
Dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım
Sarı bir hüzün kızıl bir gurur
Ve siyah bir öfkeyle konuşacağım sana
........
Sana oklardan değil yaylardan bahsedeceğim
Gülün dikeninden değil
Gülleri ve dikenleri doğurmaktan yorulmayacağım
Topraktan söz açacağım
Akan su gelmeyecek kelimelerime
Suyu şefkatle kucaklayan damlaları dinlendireceğim
.........
YiNE SANA SESLENECEĞiM
Senin kim olduğunu hiç bilmeden
Bilmek istemeden
......
Alaattin'in sihirli lambasından çıkan cin bana gelseydi
Ve ne dilersem dilememi isteseydi
Hiçbir şeyi elde etmeyi dilemezdim
Bir şeyden vazgeçmek isterdim sadece
Hayatta birşeyden vazgeçmek lütfedilseydi
Bedeli herşeyim olsa bile
Sana seslenmekten vazgeçmek isterdim
Garip değilmi sana seslenmekten vazgeçtiğimi
Bundan hoşlandığımı düşünüyorsun belkide
Oysa sana seslenmek bütün hesaplarımı gördüğüm şu dünyadaki
Tek geride kalmış hesap benim için
Bu dünyadaki tek yük
Bu seslenişin kalbini avucumda tutabilmek
Kürek mahkumu için kürek neyse
Benim içinde sana selenmek o
Bir yandan gemiyi ufka ulaştırmanın tek yolu
Öbür yandan bileklerimden sızan kanların
Gönlümü işgale yönlendiği bir rotanın can suyu
Oysa ben sana kürekten değil gemiden bahsetmek isterdim
Atalarım bana kadınlara gökyüzünü
Gemileri ve yelkenleri anlatmayı öğrettiler
Sen kürekleri yağlı urganları
Geceyi siyaha gömen fırtınaları öğretmeye çalışıyorsun
Sana ellerimle dokunarak gözlerimle okşayarak
Göstermek istedim
Rüzgarla şişen beyaz yelkenleri
Ama senin vaktin yoktu
Ben bunu hiç anlayamadım
Kavmimin kadınları bana öğretmedilerki
Bazı kadınların beyaz apletlerden daha çok
Siyah apletleri sevebileceğini
..........
Sana sesleniyorum
Ve gözlerin bileklerimden parmak uçlarına
Toplanmış kan pıhtılarını seyrediyor
Kürekleri bırakamıyorum
Önce yücelttiğin sonra terkettiğin aşkın onuru için
Kalemi biran elimden düşürmüyorum
Ankara Kalesinin önünde
SANA SESLENiYORUM
...........
Benden kaçıp cennete gitmek isteseydin
Seni cennetin kapısına kadar götürürdüm
Bana gelmek için seni korkutan cehennem olsaydı
Cehennemle konuşur Seni ona anlatabilirdim
Oysa sen ne cenneti isteyebilecek kadar aşık oldun
Nede cehennemi isteyebilecek kadar ayrılık
Seviyorum seni ama dedin
Hoşçakal diye ekledin
Şimdi gitmeye mecburum
Belki yine gelirim, umarım gelirim
SON SÖZÜN OLDU
Cennet ve cehennemin dillerini
Savaş naralarıı ve aşk şiirlerini
Gazelleri ve boleroları öğreten atalarım
Senim sözlerinin anlamını öğretmediler
Hiçbirşey söylemeden gittin
Ayrılığın dilsiz olduğunu ben senden öğrendim
Dilsiz olanın yaşayabileceğini sen öğrettin bana
Ve kalemimle ilk defa yavan gözlerle baktın
Yine yeniden sadece sana sesleneceğim
Müebbet bir aşk dışında
Bildiğim tüm duygularımı terkedeceğim
SANA SELENECEĞiM YiNE
Seni sadece kuru bir sevgiyle değil
Derin bir hüzünle binlerce yıllık bir gururla
Ve pervasız bir öfke ile sevdiğimi duyuyormusun
Mütevazi bir sevgiyle değil
Küstah bir aşkla sevdim seni
Ben OSMANLI gibi
Kollarımın yetişmediği bir aşkı kucaklamaya çalışırken
Ölen köprülerin ülkesindeki Venedikteki son sancağı
Kışın üşümemek için şal yaptın kendine
Neden bilmiyorum özlemin artıyor içimde
Gün geçtikçe eksilir demiştim oysa
Atalarımın öğrettiklerinede ters düşsede
Sana inanırım bilirsin
Zamanla unutursun demiştim
Niye daha derinleşiyor öyleyse
Derinleşiyor özlemin
Ve gönlümde bir iç savaşta dökülen kanları
Coşturuyor ayrılık sözlerin
Öfkelerimin kararlılığını
Aşka katık ederek konuşacağım
Bedenim bu dünyayı terkedene kadar
.........
Öyle sanıyorumki
Hüzünle ve acıyla pek barışık olmadığın için
Benden uzun yaşayacaksın
Benden sonra kelimelerim gelecek gönlüne
Onların benden geldiğini birtek sen bileceksin
Küstah bir aşkla seveceğim seni
Ben savaş ve ölümle haşir neşir olan
Kelimeler dışındakileri unutmaya gayret edceğim
Ömrün geri kalınında
SANA SESLENECEĞiM YiNE
Ben seni beyrut gibi sevdim ama
Sana ne Mağribi nede Manhatten'i anlatamadım
Bağdat ve Şam'ı işgale yeltenmişken
Venedik' ten gelen ihanet tarumar etti ordularımı
Sarı bir keder, kızıl bir kibir, siyah bir isyanla konuşacağım sana
Senin kim olduğunu hiç bilmeden
Ağlayan zambakların dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım
Senin kim olduğunu en çok bilerek
Kavmimin bana vaadettiği tüm aşkları terkedeceğim
Müebbet bir aşk, Sarı bir hüzün
Kızıl bir gurur ve siyah bir öfkeyle konuşacağım
Bu dünyayı terketme müjdesi gelene kadar
.......
Hüznü, gururu ve öfkeyi bilseydin keşke
Hüznün beni aşan taşkınlığını
Gururumun binlerce yıl önceden miras kalmış hoyratlığını
Öfkelerimin hiç bir zaman sona ermeyecek ve azalmayacak kararlılığını
Anlayabilseydin
ANLATABiLiRDiM SANA
Seninle yaşana bir aşktan sonra
Ayrılığın ölüm bile olsa
MAVi BiR ÖLÜM OLACAĞINI
-
Seyfullah kartal'ın yorumuyla: http://youtu.be/LghtFFpW4iI
Münacaat / ismet Özel (Beni hüngür hüngür ağlatan şiirlerden)
Bu yaşa erdirdin beni,gençtim almadın canımı
ölmedim genç olarak ,ölmedim beni leylak
büklümlerinin içten ve dışardan
sarmaladığı günlerde
bir zamandı
heves ettim gölgemi enginde yatan
o berrak sayfada gezindirsem diye
ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende.
Vakti vardıysa aşkın,onu beklemeliydi
genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için
halbuki aşk,başka ne olsundu hayatın mazereti
demedim dilimin ucuna gelen her ne ise
vay ki gençtim
ölümle paslanmış buldum sesimi.

Hata yapmak
fırsatını Adem’e veren sendin
bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana
gençtim ve ben neden hata payı yok diyordum hayatımda
gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi
haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne
bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak
bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini
tanıdım Ademoğlu kimin nesiymiş
ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi.

Çeşme var,kurnası murdar
yazgım
kendi avcumda seyretmek kırgın aksimi.

Gençtim ya,ne farkeder deyip geçerdim
nehrin uğultusu da olur,dalların hışırtısı da
gözyaşı,çiğ tanesi,gizli dert veya verem
ne fark eder demişim
bilmeden farkı istemişim.
Vay beni leylak kokusundan çoban çevgenine
arastadan ırmaklara çarkettiren dargınlık!
Yola madem
çöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştım
hava bozar,yüzüm eğik giderdim yine
yaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar
yola devam ederdim.

Gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendim
gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın
onunla ben
hep sevişecek gibi baktık birbirimize.
bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık.

Oysa bu sürgün yeri,bu pıtraklı diyar
ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde
hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık
bütün vadilere indik bir kez öpüşmek için
kalmadı hiç bir tepe çıkılmadık
eriyeydik nesteren köklerine sindiğimizce
alıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydık
ah,bir olaydı diyorduk vakar da yoksanaydı
doğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamız
ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladık
gönendi dünya bundan istifade
dünya bayındırladı:
Bir yakış,bir yanış tasarımı beride
öte yakada bir benî adem
her gün küsülü kaldık.

Bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan
artık bu yaşa erdirdin beni,anladım
gençken almadın canımı,bilmedim
demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş
çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer
çiğ tanesi sanmak ne cüret,gözyaşıymış
insanın insana raptolduğu cevher.

Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
taşınacak suyu göster,kırılacak odunu
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
tütmesi gereken ocak nerde?
-
Şairin kendi sesinden: http://youtu.be/ou2NfhXPB1o
iyi degilim askim..
yeni bir meyhane buldum mezarlığın karşısında
beni ararsan ya o meyhanedeyim ya da karşısında.