bugün

az önce sigarayı bıraktığım mekan. buraya not düşüyorum. tuncay denen adam da bıraktı benimle. yaklaşık 8 kasım 2013 saat 0110 gibiydi.
hep yahya kemal'i hatırlatır son gemi sözü. hani şu kalkarken hiçbir mendilin , hibir elin sallanmadğı gemi var ya...
az önce oradaydım. barış ve tuncay vardı. sanki ev arkadaşın adamlar. çok samimi. of ya fena saplantı.
yahya kemal Beyatlı ya ait muhteşem şiir. teması ölüm üzerinedir.
"son gemi"

yukarıdaki entrylere bakmayınız. bu mekan o mekan değildir. son gemi kadıköy balıkçılar çarşısına girdiğinizde o yolun sonundadır ve sadece huzur vaadeden bir mekandır. kadıöy balıkçılar çarşısına girersiniz ve o yolun sonuna kadar gidersiniz. bir de ne görürsünüz? yanında ilk vapur olan bir son gemi vardır. işte orası bizim mekandır. sabah çay, öğlen kahve, akşam biralanabileceğiniz bir yerdir.

duvarlarda afişler, resimler, sloganlar vardır. sanki sırrı abi oradan geçmiş, sanki sanat orada doğmuş ya da bir arkadaşımın dediği gibi; "ideolajik duygularınızı sömürüyor lan burası"

evet.

orası bizim gibi. ama mülkiyet yok aga!
bu satırların sahibine kulplu bardakta bir çayı 5 liraya kitlemiş mekan.

içerideki hava gayet güzel. dekor, çalınan müzik, masalarda otururken okuyabileceğiniz güzel dergiler vs. ama nedir bu kardeşim? alkollü mekanda çay içtik diye ceza mı kestiler ne?
sadece ortalama bir bar olmayan, içine girdiğiniz andan itibaren farklı bir kültür ve yaşam tarzı barındırdığını siz fark etmeyecek olsanız bile size fark ettiren güzide mekan.

taşrada yetişmiş ortalama her bir genç, -özellikle erkekler çünkü kızlar maalesef aile zincirlerine bağlıdır- genelde yapacak bir şey bulamadığı için birahane adı verilen yerlerde içerek fazlası ile vakit geçirirler. böyle yerlerde çok nadir rastlanılan istisnalar hariç mekan sahibi asla içmez; çünkü yaygın anlayışa göre mekan sahibinin içmesi mekanın batması ile sonuçlanır. ama son gemi farklıdır. orası hakkı abi ile ebru abla denen çok değerli 2 insanın ailesidir . her gidişinizde onları farklı masalarda alem yaparken, önlerinde rakıları ile o kocaman ailenin küçük parçalarıyla haşır neşir görürsünüz. herkesle bir aile bireyiymiş gibi anlaşırlar, yeter ki belli bir zaman kesiti boyunca o aileye katılmak isteyin, bunun için isteğinizi anlasınlar.

kadıköy'e ilk yerleştiğimde arada sırada gittiğim bir yer olan bu mekanda hakkı abi ile ilk tanışmam "lümpen" kelimesinin eski solcuların literatüründe farklı bir anlamı olup olmadığını merak edip ona sorduğum andı. her daim bara dizlerini koyar vaziyette rakısını yudumlayan bu insan; bu mekanda şekilsel bir rutin oluşturmuştur. son gemi'ye her girişimde onu o şekilde görmezsem bir garip olur içim, eksikliğini hissederim o duruşun.

barın arkasında küçücük ama hareketli bedeniyle oradan buraya koşuşturan ebru abla; onca yoğunluğa rağmen benimle 2 çift laf etmeyi her zaman başarmıştır. barında oturup son gemideki devinimi izlemek bile insana zevk verir. içki içmek için yoldaş aramazsınız, varlığı ile size zaten yoldaş olmayı başarır son gemi. günlük gazetelerin ve önemli yayınları biranızı içerken rafından alıp okuyabilirsiniz. ve pek tabi ki şu ana kadar ntv tarih dergisini bulunduran benim gördüğüm tek yerdir.

gece bitip bar dışarıdan girişlere kapandıktan sonra kısa süreliğine orada bulunan online bilgi yarışması makinesinin başında saatler geçirilir ve gerçekten eğlenilir. harcadığınız zamana acımazsınız çünkü son gemi aynı zamanda sizin yerinizdir.

kadıköy'ü sevme nedenlerinden bir tanesidir son gemi...
ege' nin uzay heparı için yaptığı, hüzünlendiren şarkı. sözlerini de yazayım tam olsun.

nereye böyle?
ah niye bu veda?
kalkmadı henüz,
son gemi daha.
alkışlardanmıydı korkun,
sevdalardan mı yoksa?
ne çabuk taktın,
yalnızlığı koluna.

yeni değmiş yaşın yaşıma,
yolun yol olmalıydı yoluma,
deli çocuk acelen ne?
son gemi kalkmadı daha.
güzel insanlar limanıdır.
kadıköy'de güğüm'ün sırasında olan ebru ablayla beraber oturup bira içebileceğiniz sohbet edebileceğiniz, üst katta ise güzel müzikler eşliğinde belgesel izleyebilceğiniz hoş mekan.