bugün

sevebilme yetisinin core unda forgiving vardır.
sevdiğiniz kişinin sizi enayi yerine koymasından başka bir şey değildir.
sonradan pişman olabilme ihtimali olsa da affetmek büyüklüktür. herkesin yapamayacağı bir davranıştır. çok üzücü hatta kırıcı şeyler de yaşanmış olsa bir şans daha vermek her zaman mümkündür.
affetmek ama asla unutmamaktır.
yapılan her hata her seferinde akla gelecektir.
acaba'lar aklı kurcalayacaktır.
dolayısıyla hata; hataları yapanda değil, ne yaparsa yapsın onu affedebilendedir.

(bkz: pişmanlık)
aman bir kereden bişy olmaz mantığıyla yapılan ömür boyu ona muhtaç olduğunu düşünme durumudur.
mesela bacak kadar yaşından bu yana günde 2 paketten aşağı içmediği sigaralar dolasıyla akciğerlerini bitiren ve oldukça fenalaştığı, hastaneye kaldırılıp serum yediği günde buluşmadıkları için trip atıyorsa, düpedüz enayiliktir. *
mallıktır. daha sonra bırakıp gidecektir. o yüzden siktir çekmek kafidir, bırak o ağlasın arkandan hesabı.
karaktersizliktir, kendi kişiliğinden ödün vermektir. ödün vere vere bir süre sonra dönüp aynaya baktığında tükenmiş bir "ben" ile karşılaşırsın.. ardından klasiktir, ne yazıkki ayrılık.
sevgiliye olan zaaftır.
kaçınılmaz olan ayrılığı ertelemektir ilişkiyi ve sadece kendini yıpratmaktır her şey affedilmez .
sevilirse affedilir.
ilk aşk veya bazı şeyleri ilk defa yaşatan sevgilidir. Zamanla daha büyük hatalar yapmaya başlar ama siz ona dahada bağlanırsınız. Eğer lise zamanında yaşanıyorsa bu durum büyük ihtimalle kaşardır.
(bkz: aldatılmaya mahkum kadınlar)
aşk denilen illettin etkisi altına girmektir. aflarının saçma olduğu ancak ve ancak aşk bitince anlaşılır. bazı durumlarda pişmanlık getiresi davranış biçimidir.

(bkz: aşk acısı)
aptallıktır. sonradan yaşanacak pişmanlıktır.
off çektiren duygudur. sebebi kaybetme korkusudur. sebebi aşktır.
aşktır.
ilk önce zaaf denilebilen duygunun karşılığında yapılandır. Ama ilişkide dengeyi bozar olmaması gerekendir. Olmayandır.
besle kargayı oysun gözünü durumunu ortaya çıkarabilecek eylemdir. besler büyütür, her dediğini yapar, hiç ses çıkartmazsınız. o ise bundan güç alarak yenmedik nane bırakmaz. benim sonum da böyle olacak sanırım*
bir nedeni de kendine güven eksikliğidir,başka bir sevgili bulamayacağını zannetmektir.
onlar öyle olmuştur ki, ne sevgili ''ne yaparsa yapsın''derecesinde birşey yapar, ne de affeden ufak tefeklerle huzur bozar. kendini sevmek gibi severler birbirlerini, bu durumda da kendini affeden kişi sevgilisini affeder, sevgilisi ise kendi istemediğini zaten yapmamaktadır.
kaybetme korkusu tavan yapmış kişilerdir.
sevgiliyi, ne yaparsa yapmaya devam etmesi için teşvik etmektir.

(bkz: sadist erkekle mazoşist kadının ilişkisi)
bir yok olanı affetmek...

kimi der ki "affetmek en asil duyguların göstergesidir.". kimi de " affetmek tanrıya mahsustur." der. hayatım 2. sine inanmakla geçmişti oysa ki. affetmek. sanırım bu kelime öylesine bana uzak bir kelime ki. birine 2. şansı vermek. bir insana 2. şansı...

ben buna inandım. 2. şansı hiç bir insanoğlu haketmezdi benim gözümde. zira bana da ikinci şansı veren hiç kimse olmamıştı bugüne kadar. tamam bende biliyorum hiç kimse kusursuz değildi. herkes hata yapabilirdi. en nihayetinde insan değil miyiz? hani düşünebildiğimiz iddia edilen canlılar değil miydik? o zaman hareketlerimiz daha akılcı, mantık çerçevesinde olabilir. yanılıyor muyum? sanırım seninle tanışmadan önceye kadar yanılıyormuşum.

senden sonra öğrendim ki her kışın ardından gelen bahar, kışın üşüyen tenlerimize verilen birer ikinci şans gibi. veya veya yazın kavuran sıcaklarının ardından gelen sonbahar. o da bir ikinci şansmış bedenimizin bunalmış haline. geç farkettim.

hani bir insan kalp krizi geçirir de hastaneye kaldırılır. kalp atışları durur bazen. öldü bu artık derler. sonra sonra bir şey olur. o kalp tekrar atmaya başlar. "ikinci bahar" derler o kişinin sonra yaşamasına. o acımasız atfettiğimiz hayatın verdiği ikinci bir şanstır işte bu. o acımasız hayat oysa bize fırsat buldukça vurur. adil davranmaz çoğu zaman. hep kendimize haykırırız. "ben hakettiğim güzellikleri neden alamıyorum?" diye. küfrederiz tanrıya. kaderimize küfrederiz. ama o hayat yeri geldiğinde ikinci şansı verebilcek, bizi affedebilcek kadar da merhametliymiş. öğrendim bunu seninle.

*****************************************

seninle çok güzel anılarımız oldu sevgili. benim hayatıma kattıklarının getirilerini hala görüyorum. seninleyken pek çok durumda birbirimizi idare etmek zorunda kaldık. birbirimizin eksikliklerini yüzüne vurmak yerine tamamlamaya çalıştık. çoğu kez alttan aldık yanlışlarımızı. ben tedirgindim seninleyken. kaybetme korkum çok fazlaydı seni. bu sebepten hata yapmamaya özen göstermiştim sana karşı. attığım her adımı iki kere düşünüp öyle atardım. sense daha rahattın bana göre.

beni kaybetmen senin hayatında büyük bir eksiklik değildi biliyorum. senin için ben, yağan kar tanelerinden biriydim. ne bileyim denizdeki tek damla suydum. çöldeki bir tane kumdan ibarettim. önemsizdim kısacası. çok mu küçülttüğümü düşünüyorsun kendimi? oysa beni bu düşüncelere sevk eden senin kahpeliğin. evet kahpeliğin. ağır mı konuşuyorum yoksa? hoş gör bu sözlerimi lütfen. ancak benim gözlerimden düşen her damla gözyaşı kalemimin ucunu daha da sivrileştirdi.

- seni seviyorum...
+ bende. beni hiç bırakma.
- hep seninle olacağım.
+ hiç gitmeyeceksin değil mi?
- asla...

demiştin bana oysa ki. şimdi bakıyorum da. yalan harflerin yan yana gelip oluşturduğu yalandan söz öbekleriymiş bunlar. merak ediyorum bunları söylerken dudakların hiç yanmadı mı? ben kahretsin o yalan söyleyen dudakları öpmüştüm.

ve ihanet. ihanet nedir bilir misin?
sus sakın söyleme!
ihanet sonbahar geldiğinde ağacını terketmesi gereken yaprakları yazın koparıp yere atmak.
tıpkı senin yaptığın gibi değil mi?

aradan aylar geçti. sen aşk ağacımın duygularını koparıp yere atmanın üstünden. bilmiyorum biliyor musun? o yerdeki duygularımın üstüne basıp geçen çok kişi oldu. ağacım kurumaya yüz tuttu. hatta ben o ağacımın yerine yeni filizler bile ekmeye cesaret bulamadım kendimde.

ihanet demiştik. "affedilebilir mi?" diye düşünüp durdum. onlarca gözyaşlı gecemde. kime sorduysam, ihanet dediysem, arkasından "affedilebilir" veya "unutulabilir" kelimesiyle karşılaşmadım. hiçbir sözlükte ihanetin karşısında affetmek kelimesi geçmiyordu.

işte ben. o saf çocuk. ihaneti affetmekle yanyana getirebildim sonunda. senin için. senin uğruna. seni son bir kez daha öpebilmek, dokunabilmek için. nefesinin nefesime karışabilmesi için tekrardan. adalet terazisini elinde tutan gözü bağlı kadın figürü bile bu ihaneti affetmem gerektiğini fısıldadı kulağıma sensiz gecelerde.

bir dakika. birşey eksik bu hikayede. hah buldum. sen yoksun. evet evet affedebileceğim bir "sen" yoksun. çekip gitmiştin sen. şimdi bakıyorumda ben bir "yok"u affedebilirim. kesinlikle ben olmayan birini bile affedebilirim artık. yani seni...

mıncırdım yanaklarınızdan.
hep affedilen tarafsaniz, vicdan azabi cektiren durum.