bugün

(bkz: aynı kişiden hoşlanan iki arkadaştan biri olmak/#5403014)'ın devamı olarak;

akşamüstü, ayçin plajdan eve dönerken, peşinden koştum, "ayçin..ayçinn" diye seslendim. terliğinin kenarı yırtılmış, bir yandan ayağının tekini bükmüş, bir yandan koşan bana gülerek baktı. zaten tanıdığım süre zarfında bana hep gülerek bakmıştı. sitenin maymunuydum. sürekli başıma bir şeyler gelirdi. asfalt'ta bisiklete binerken ayağına deniz kestanesi batmış bir sakardım ve sitenin güzel kızına çıkma teklifi etmeye gidiyordum.

yanına gelince; "dondurma alcam, sana da alayım, para var" dedim. kabul etti. dondurmalarımızı yiyerek evine doğru yürümeye başladık. ortalığın sakinleştiği, manzaranın güzel olduğu bir yerde; "dondurmalarımızı burda yiyelim, ben döncem" dedim ve kaldırıma oturdum. bunu da kabul etti, yanıma oturdu. bacağı bacağıma değiyordu. aslında o an çıkıyorduk bence, zira çıkmaktan beklediğim böyle bacaklarımız değerken dondurma yemekti.

"ayçin" dedim, döndü, dönünce yüzü yüzüme çok yaklaştı birden, heyecanlandım. bacağının bacağıma değdiği yer terledi. savunma mekanizmam komiklik yapmaktı. "üstüme çıksaydın bari" dedim şiveli bir şekilde. güldü "pis" dedi omuzuma vurdu, ve hafifçe uzaklaştı. oluşan neşeli atmosferden istifade, hemen bir çırpıda konuya girdim. "sen çok tatlısın, ben senden çok hoşlanıyorum, benimle çıkar mısın?" diye sordum. suratı asıldı, kızdı.

bir süre bir şey demeyince, kendimi devam etmek zorunda hissettim; "yani böyle hep seni düşünüyorum, keşke daha çok beraber olsak, çok güzelsin" şeklinde daha çok batırırken kendimi "experimental" diye susturdu beni. umutla gözlerine baktım. "ben seni arkadaş olarak görüyorum" dedi, "gitmem lazım".

kalktı, içimi bir sıcaklık kapladı, dondurmam gibi ben de eriyordum. yanlızca bacağımın, bacağına değen yeri üşüyordu. alışmıştı sıcaklığına, ve şimdi buz tutmuştu.

dondurmama baktım, dondurmam bana baktı, alt dudağım sarktı.

devamı için; (bkz: seni arkadaş olarak görüyorum un ilk duyulduğu an/#5403427)
"sen çok iyi birisin", "benden daha iyilerini hak ediyorsun" cümlelerini az sonra duyacağını anlamaktır. Bu cümlelere karşılık olarak içinizden "ak o kadar iyiysem niye kabul etmiyorsun, senden daha iyisinin ...." tarz şeyler geçecektir.*
(bkz: seni arkadaş olarak görüyorum un ilk duyulduğu an/#5403015)'ın devamı olarak;

asık suratla eve girdim. üzgün olduğumda alt dudağım sarkardı. ilk kez arkadaş olarak görülmek beni o kadar yıkmıştı ki, alt dudağım artık benden bağımsız bir yaratığa dönüşmüş, benden iki adım önde salına salına ilerliyordu. annem ve babam salonda oturuyorlardı. biri bulmaca çözüyor, biri televizyon izliyordu. hemen üst kata çıktım, bunu yaparken de özenle yerlere sert bastım. pat pat pat, sesleri yakılandı merdivenlerde. havlumu yere fırlattım. ağzım dondurmadan yapış, yapıştı. vücudum tuzluydu. ishal çocuklara içirilen su ve tuz karışımı gibiydim. iğrençtim. duşa girdim.

duştan çıkınca, yatağıma uzandım, tam kendi kendime söverken, annem seslendi aşağıdan "oğlum, yemek hazır", üzgün değildim aslında, sinirliydim, herkesten nefret ediyordum, arkadaşım vardı zaten bir sürü, ne diye yeni bir tane isteyeyim ki, arkadaş olarak görülmek neydi, kesin o birlikte dolaştığı abilerden birinden hoşlanıyordu, abilerden de nefret ettim. "ben yemicem yaa" diye bağırdım. annemin ayak sesleri duyuldu merdivenlerden. önce kafası gözüktü, sonra vücudu. dünya belki de yuvarlak değil, merdivenliydi, o yüzden uzaktan gözüken geminin önce yelkenleri sonra gövdesi gözüküyordu.

başucuma oturdu, saçlarımı okşarken "neyin var oğlum" diye sordu, "bir şeyim yok" dedim. "bak köfte yaptım sen seversin, hadi gel" dedi, üstüme gelmedi. öğretmendi annem, pedagoji eğitimi almıştı, üstüme gelmezdi. köfteyi severdim, ayçin'i de seviyordum, köfte de belki beni arkadaşı olarak görmek istiyordur diye düşündüm. köfteyle şakalaştığım, köfteye sarılıp dondurma yediğim sahneler canlandı gözümde. tiksindim. acıkmıştım, şu çocuk yaşımda çektiğim çile, yormuştu beni. aşağıya indim.

her şeyle dalga geçen babam, gülerek "noldu experimental kız meselesi mi" diye sordu, yanağımdan makas aldı. anlamıştı, babalar niye hep anlardı. ömrümün ilk "sana kız mı yok oğlum" lafını o zaman duydum. babam içeride köfte kızartan anneme seslendi "aslana köfte getir bakalım". ilgiden bunalmıştım. ailem beni sakinleştirmeye çalışıyordu, sanıyorum yaşadıklarımın farkındaydılar. ben ise sadece ayçin'i ve arkadaş olarak görülmeyi düşünüyordum. şimdi ben büyüsem abi olsam, ayçin'de büyücekti, hoşlandığı abilerde büyüyecekti. onlarla yarışamazdım ki, onlar hep abi olacaktı.

babamın minik bir bardak alarak bana bira koyduğu, bol köfte yenen, bol bol teselli edildiğim yemek sonrası rahatlamıştım. normalde her akşam giyinip, süslenerek, babamın parfümünden sıkan ben, üstümdeki şorta rağmen dışarı çıktım. süslenmek için bir nedenim yoktu artık. sahile yürüdüm, tüm çocukluğumla denize taş atmaya başladım. kızlardan nefret ediyor, onları görmek bile istemiyor, 15 sene sonra " hatunsuz olmaz hocu" diyecek pis bir adama dönüşeceğimi bilmiyordum.
söyleyen kişinin gözüne kum atılıp kaçılması gereken andır.
"o zaman borç versene biraz ya" cümlesinin yanıt olabileceği kahreden cümle.
ani şoktan geçici körlük vuku bulur.

- seni arkadaş olarak görüyorum...
+ bense artık hiç bir şey göremiyorum ..
- canım yaaaaaaaaaaa
+ bak hala..
(bkz: aynı kişiden hoşlanan iki arkadaştan biri olmak/#5404887)
devamıdır.

Duygularımı höyküren şiirlerden her ne kadar haberar olsa da kim bu şanslı kız sorularını hep boş bıraktığım için bir net eksik gidiyordu aşkımın deneme sınavları.

son deneme sınavının boş bırakılacak sorusunda soruyu boş bırakmaktan vazgeçmiştim. ve işaretlememen gereken seçeneği işaretlemiştim. ve bu yanlış bütün denemelerimdeki doğrularımı götürmüştü.

Bir şey söylesin diye böyle beklersin ya hani yavru kuşların annesinin ağzından o gün ki yemeğini beklemesi gibi. hala romantik bir beklenti içerisindeyken duymak istemediğiniz sözler dökülür karşınızdaki kişiden. ve o ilk an ufak çocukların yaramazlık yapıp düştükleri an ki gibidir. gülmek için dudaklar yukarı kalkar ama gözlerden akan yaşlar çoktan onları aşağıya doğru indirmiştir bile. hayatın next tuşunun olmadığının o zaman farkına varırsınız. sigara ve çayın en güzel iki sırdaş olduğunu da o zaman anlarsınız.
adem: havvacım senden çok hoşlanıyorum.
havva: ama ademciğim ben seni arkadaş olarak görüyorum yaaaa! *
duyduklarına inanmama durumu üzerine kulakların temizlenme durumu sonuç aynı cevabı duyunca anne bacı sülale selam gönderme faslı...
herkesin çok farklı tepkiler verebileceği andır. kimisi eve gittiğinde odasına kapanır ve ağlar, kimisi gururuna yediremez ve kendini, üzülmediğine ikna etmeye çalışır, kimisi hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam eder, kimisi de arkadaşlarına veya ailesine patlar ve hırsını onlardan çıkarır.

2,5 senedir onunla aynı okulda okuyorduk. zaman zaman aynı servise biniyorduk zaman zaman da aynı otobüse. bazen de ortak arkadaşlarımız vasıtasıyla aynı ortamda bulunduğumuz olmuştu. ama hem o çok çekingendi hem de ben. kalabalık bir ortama girdiğimiz zaman konuşmaktan çekiniyorduk ikimiz de. aslında birçok kez ilk adımı atıp konuşmayı başlatma fırsatını bulmuştum ama bir türlü cesaret edememiştim nedense. bu şekilde 2,5 sene geçirdik. tam 2,5 sene boyunca onunla tanışma fırsatını kolladım ama elime geçen bütün fırsatları da cömertçe harcadım. her seferinde, "bir dahaki sefere kesin konuşacağım" diyordum kendi kendime. ama zaman daralıyordu benim için. zira yakın bir zamanda mezun olacaktık ve onu bir daha görme gibi bir fırsatım olmayacaktı.

sonra, hiç unutmam 7 nisan 2011'de eminönü'ne gitmiştim. işimi halletmiş ve otobüsle eve dönüyordum. telefonuma bir mesaj geldi. hoşlandığım kızın en yakın arkadaşı mesaj atmıştı. ben de onunla tanışıyordum ve iyi bir samimiyetimiz vardı. okuldaki bir ders için yardım etmemi istiyordu. ancak kendisi şehir dışında olduğu için arkadaşlarından biriyle irtibata geçmemi rica etti. bu da benim yıllardır beklediğim fırsattı ve zevkle yapacağımı söyledim. eve gittiğim zaman facebook'tan hoşlandığım kıza bir mesaj attım ve yapacağımız ödevle ilgili bilgi verdim. hemen cevap alacağımı bekliyordum. dakikalar geçmesine rağmen cevap gelmemişti. daha sonra yaklaşık 2 saat geçtiğinde umudum iyice tükenmişti. bir anda dünyanın en mutsuz insanı oluvermiştim. bilgisayarı kapatıp televizyon başında uyuklamaya başlamıştım. bir süre uyumama rağmen içim içimi yiyiyordu. bir kez daha bilgisayarı açtım ve heyecanla facebook hesabıma girdim. bu sefer mesaj gelmişti. okumadan önce derin bir nefes aldım ve gelen mesajın başka birinden olabileceği ihtimalini de düşünerek o mesajı açtım. ama mesaj ondan gelmişti. çok detaylı bir şekilde bilgi verdiğim için bana teşekkür ediyordu. sonunda başarmıştım ve sanal alemden de olsa onunla konuşmayı başarmıştım. o andan itibaren her şeyin daha kolay olacağını düşünmüştüm. ama aslında daha hiçbir şey başlamamıştı. birkaç gün boyunca facebook üzerinden mesajlaştık. daha sonra okula gittiğim zaman onunla yüz yüze konuşmam gerekiyordu. bu durum, normal bir insan için hiç de zor bir şey değildi. ama benim için dünyanın en zor şeylerinden biriydi. zira insanlarla iletişim kurmada problemlerim vardı. her zaman ilk adımı karşı taraftan bekliyordum.

derse girdiğim zaman onun yanına gidip konuşmaya cesaret edemedim. oysa kendime güvenip yanına gidebilseydim belki de çok şey daha farklı olacaktı. verdiğim ilk izlenim çok önemliydi ama ben daha onun yanına gitmeye çekiniyordum. sonra ders çıkışında bir şekilde yine yan yana gelmiştik ama ben ona bakmaya cesaret edemiyordum. ağzımdan çıkacak olan sesten utanıyordum sanki. sonra o kafasını bana doğru çevirdi ve gayet rahat bir şekilde "aa tearsofcold naber?" dedi. o gülüşü ve ağzından çıkan ilk kelimeleri unutmam imkansız. bir taraftan onunla sonunda konuşmanın mutluluğunu yaşarken diğer taraftan da yine ilk adımı atamamanın kahrını çekiyordum. bir insanın tanıdığı birinin yanına yaklaşıp "merhaba, nasılsın?" demesinde ne gibi bir gariplik olabilirdi ki? bunu daha sonra öğrenecektim. onun ilk sözlerinden sonra neler konuştuğumuzu hiç hatırlamıyorum. tek hatırladığım, konuşurken sesimin çatallaştığı. o andan itibaren kendimi ona adayacaktım. amacım haziran'a kadar ona olan hislerimi açıklamaktı. o yüzden sürekli bir arada olmamız ve samimiyeti geliştirmemiz gerekiyordu. bunun için hayatımı ona göre programladım adeta. artık aynı otobüse binmiyorduk ama yolumu uzatmanın hiç sakıncası yoktu. yolculuğumun küçük bir kısmını onunla geçirmek için 2 saat daha yolda kalmayı göze alabilirdim. bazen okuldaki işim bitmesine rağmen sadece onunla karşılaşabilmek için kantinde boş boş takıldım. bazen sadece onunla konuşabilmek için bahaneler uydurup mesajlar attım. sabah uyandığımda aklıma ilk gelen şey oydu. hayatta yapmam dediğim birçok şeyi yaptım. her şeyi toz pembe görüyordum. benim için büyük bir adım olmasına rağmen cesaretimi toplayıp onu dışarı bir şeyler içmeye davet ettim. sağolsun o da kabul etti ve geldi. sadece onunla buluşabilmek için evime 2-3 saat uzaklıkta olan istinye park'a gittim. bir kahve içtikten sonra biraz dolaştık ve "benim konsere gitmem lazım, eve gitsem ayıp olur mu?" dedi. ben de kibarlık yapacağım diye benim için sorun olmadığını söyledim. yaklaşık 2,5 saatlik yolu, onu sadece 20 dakika görebilmek için gitmiştim. bir de bu yolun geri dönüşü vardı. ama o anda, harcadığım 5 saate değdiğini düşünüyordum.

bir süre daha okulda karşılaşmalarımız devam etmişti. artık okulumun tatile girmesine çok kısa bir süre kalmıştı. 8 haziran 2011'de son sınavıma girip yaz tatiline başlayacaktım. benim amacım da o gece hoşlandığım kıza olan hislerimi açıklamaktı. ancak 6 haziran 2011'de babaannem vefat etti. bütün evde bir yas havası vardı. ben de bu moralle son sınavıma girdim. her ne kadar sınavda olsam da aklımın bir köşesinde vefat eden babaannem, diğer köşesinde de o vardı. sınavdan çıktıktan sonra içinde bulunduğum hisler tarif edilemez. eve gittiğimde hâlâ herkesin suratı asıktı. kuşkusuz ben de çok üzgündüm ama çıkma teklifini etmenin tam zamanı olduğunu düşündüm. * onunla böyle bir konuyu yüz yüze konuşamazdım. normal bir konuyu konuşurken çatallaşan sesim muhtemelen bu sefer hiç çıkmayacaktı. suratım ise renkten renge girecekti. o yüzden onunla tanıştığım zaman uyguladığım taktiği uygulayarak facebook'tan mesaj attım ve ona karşı hissettiğim her şeyi lafı eveleyip gevelemeden yazdım. lafı eveleyip gevelemesem de çok uzun bir yazı olmuştu. aslında çok daha uzununu da yazabilirdim ama onu düşünerek mümkün olduğunca kısa kestim. inanılmaz heyecanlı bir şekilde mesajmı yazdım ve gönder butonuna basarken hiç tereddüt etmedim. çünkü ona karşı olan hislerimden çok emindim.

mesajımı gönderdikten sonra rahatlayacağımı sanıyordum ama asıl heyecan o zaman başlıyordu. mesajı attığım zaman saatler 03:00'ı gösteriyordu. her ne kadar uyumaya çalışsam da kalbimin atışından dolayı bütün gece gözüme uyku girmemişti. her mesajıma anında cevap veren kız saatler geçmesine rağmen cevap vermiyordu. biliyordum ki sabahın köründe uyanıyordu. o yüzden cevap vermesi gerekiyordu. yine umudumu yitirmeye başlamıştım. bu sefer saatler 16:30'u gösteriyordu. ben, tekirdağ'dan gelen dedemle birlikte balkonda nescafe içiyordum. yine dayanamayıp bilgisayara koştum ve bu sefer mesajın geldiğini gördüm. bu kadar uzun süre cevap vermediğine göre uzun bir şeyler yazdığını düşünmüştüm. ama sadece 6 satırlık bir yazı yazmayı layık görmüştü bana. ben ise paragraflarca bir yazı yazmıştım. mesajda, beni arkadaş olarak gördüğünden bahsediyordu. hissettiklerimden dolayı da bana nedense teşekkür ediyordu. verdiği cevaptan dolayı da arkadaşlığımızın bozulmamasını rica ediyordu. ilk aşamada gayet sakin bir şekilde önce facebook'u sonra da bilgisayarı kapattım. balkona gidip hayatımın en anlamlı nescafe'sini içtim. dedem, bende olan değişikliği farketmişti. zaten asık olan suratım daha da asılmıştı. "neyin var tearsofcold?" dedi. moralimin bozuk olduğu zamanlarda söylediğim gibi "yok bir şey" dedim. hayatımda ağzıma sigara sürmemiştim. o anda yanımda olan kişi bana sigara ikram etseydi hiç tereddüt etmeden alıp yakardım. yaklaşık 1 hafta boyunca kafamda sorularla dolaştım ve bunlara cevap aradım. ben, onun için kimsenin yapmayacağı fedakârlıklar yapmıştım. hayatımda başka kimse için yapmam dediğim şeyleri yapmıştım. o ise kısacık bir mesaj ile beni arkadaş olarak gördüğünü söylemişti. sanki benim arkadaşa ihtiyacım vardı. belki birçok kişiye göre az arkadaşım vardır ama bu kadar arkadaş bile bana fazlaydı. neyse ki aklımdaki soruları cevaplama faslı sona erdiğinde kaybedenin o olacağına kanaat getirdim ve hayatıma devam ettim. tam 4 ay boyunca onun yüzünü görmedim. sonra okulda gördüğüm zaman birçok arkadaşıma davrandığım gibi davrandım. soğuk ve mesafeli. madem o beni arkadaşı gibi görüyordu ben de ona, arkadaşlarıma davrandığım gibi davranacaktım.
geçen sene ikinci dönemin ortalarındaydık..
nedense daha önceden hiç farketmediğim güzellikle kantinde karşılaşmıştım.
tutuldum bir anda.. o gözleri o gülüşü..
artık onu her gördüğümde içim kıpır kıpır oluyordu..
ortak arkadaşlar felan derken ismini öğrenmiştim, ara sıra da göz göze geliyorduk.
soyismide derken bulduk facebooktan. sohbet muhabbet derken kaynaştık baya bi..

artık baya baya bi facebooktan mesajlaşıyorduk, sohbet ediyorduk..
telefon numarasınıda almayı başarmıştım tatlı bir dille vermişti *
sık sık mesajlaşır hale geldik. okulda da görüşüyorduk.
tabi ben gittikçe tutuluyordum ona..
ne bileyim sanki oda beni anlamışta istiyormuş gibime geliyordu.

düşündüm taşındım.. onsuz yapamazdı deli gönlüm resmen onu istiyordu..
mesajında yarın okula gelmeyeceğini söylemişti ama seninle konuşmam lazım dedim ve zar zor ikna ettim.
evet az kalmıştı o büyük ana..
bu gece daha da bi karanlık daha da bi zehir geliyordu bana..
içim içimi yiyordu nasıl başlasam cümleye diye. kirlenmemiş kelimeler arıyordum ona layik, daha kulaklarında hiç kirlenmemiş kelimeler.
uyuya kalmışız bir şekilde, tabi sabahta erkenden uyandım. tekrardan kafamda aynı sorular.
göründü artık okul yolları, son kez bir bakış aynaya, saçlara bir dokunuş.. o güzel kokulu parfümümden 3-4 fıs..

okulun bahçesindeyim solyanımda büyük bir heyecan, geçmiyor dakikalar, saniyeler..
sonunda gözüküyor güzelim.. bugün biraz daha farklı geliyor sanki güzelliği bana..
geliyor yanıma tabi büyük bir merakla..
tokalaşıyoruz.. elleri can veriyor ellerimee.. nefesime nefes katıyor..
solyanımın derinlerinde birşeyler kopuyor.. gürültüsü sadece bana geliyor..
giriyorum konuya..
bak güzelim ben sana, gördüğüm gün tutuldum.
o gözlerine, o gülüşlerine..
solyanımda sana karşı birşeyler oluştu o günden beri sana karşı..
gün geçtikçe daha da derinlere ilerledi solyanımda..
galiba bunun adı aşk'tı..
sana layik, sana ait cümleler kurmaya çalıştım..
fazla uzatmadan bana evet dermisin.. çıkar mısın benimle güzelim..

biraz bakıştıkkan sonra gözlerimiz, başladı konuşma.
şey dedi şey forvictory ben bu aralar kimseyle çıkmayı düşünmüyorum..
tamam çok iyi birisin dedi.. ama gerçekten de istemiyorum kimseyle çıkmak böylesi daha iyi dedi..
ama arkadaş kalalım olur mu.. arkadaş kalalım dedi.

ben gecelerce ona kirlenmemiş kelimeleri düşünürken o 2 çif sözle geçiştirdi beni..

nolucak tabi yıkıldım, resmen birşeyler çöktü içimde. belli etmedim tabi eyvallah dedim, yürekten kocaman bir eyvallah.

bu sene yine beraberiz okulda.. ara sıra göz göze geliyoruz.. gülüşü değişmemiş hala çok tatlı.. gözleri yine aynı bakıyor sanki tekrardan etsem teklifi kabul edecekmiş gibi ama biliyorum tekrar aynı cümleleri kuracak..

sen hep solyanımdan, solyanımda.. buluşuruz elbet bir gün..
sıçışlar..
kilitlenip kaldığın, sadece sığ bir şekilde nefes alıp verebildiğin andır.