bugün

bir annenin babanın çocuğuna yaptığı en büyük kötülüktür. çocuğun bilinçaltına kazınır ve çocuk kendini gerçekten satılmış hisseder.

-lan nuri sen ne satıcı adamsın olum.
-sen zaten satılmışşsın olum.
bu tarz isimlerin olduğu gibi soyadlar da vardır. utanç verici. mesela çıplak diye bi soyad duymuştum.
aynı zihniyet; itilmiş, kakılmış da koyar. Kim bilir.
satılmış, durkadın ve portakal diye isimler olabilir, ismin manasını kavrayan insan çevreye aldırmadan çocuğuna istediği gibi isim verebilir, aksi olsaydı şimdinin; lal, istanbul ve toprak gibi sevilen isimleri ortaya çıkmazdı.
(bkz: billur)
günümüzde, bir çocuk için en kötü isim seçimi gibi görünüyor, ancak bu mevzunun kökenine indiğimizde çok şefkatli, çok koruyucu bir uygulama görürüz.

fazla uzatmadan giriyorum mevzuya,

eski türklerdeki inanışa göre, bir çocuk doğduğu zaman albastı gelip çocuğun canını almaya çalışır. bu yüzden aile, yeni doğanı güvendiği bir aileye emanet olarak bırakır. çocuk bir süre başka bir evde kaldığı için, albastı çocuğu bulamaz ve bu yüzden emeline ulaşamamış bir şekilde geri gider. anne baba ise albastının gittiğine inandıktan sonra çocuğu emanet verdikleri aileden alır ve bu yardımları için bir nevi teşekkür mahiyetinde hediyeler verir. albastı belki tekrar geri döner, çocuğu bulup canını alır diye çocuklarına da "bu çocuk sahipli, artık ona dokunamazsın" anlamına gelen "satılmış" ismini verirler.

tarihimiz, mitolojimiz böyle naifliklerle, güzelliklerle dolu.
(bkz: satılmış ağa)
babamın dayısının ismiydi. ismiyle müsamma bir adamdır kendileri.
itilmişe kakılmışa inandın, döndü durdane, dursun diye isimlere inandın, bir satılmış kaldı değil mi? bütün bunları isim diye koyan ebeveynlerin amk.