bugün

Tanım olarak şöyle diyebiliriz: kendini sanatsallıktan az veya çok olarak anlıyor addeden kimselerin, sanatsallıktan anlamayan ve sanatsallığa meyletmeyen kimseleri bu anlayışsızlıklarından ve meyil etmemeleri üzerinden sanatı nazara vererek yermektir.
Bu bahsedilen tutumu takınan bir çok insanı etrafınızda -ya da aynaya bakın- görebilirsiniz. Edebiyat, müzik, film gibi sanatlarda öne çıkan bu tavrın bir çok sebebi var. Bu tavrı takınan kesimin içinde samimi eleştiri getirenlerin olduğunu düşünsem de bir çoğunu elitist bir hale gark olmuş, yüzü gözü sözü tekebbür kokan, kendini havass, kitleleri avam gören fildişi kulelere hayran hayran bakan veya o kuleler de yaşayan kimseler olarak görüyorum.

Sanatsallığı festivaller veya bu işte ehil kimseler tarafından onaylanmış filmlerin halk tarafından gişe de bahsedilenin tam zıddı filmlerle kıyas edilmeyecek derecee teveccühe medar olmaması bu kimseleri bir hayli asabi eder. Bu tutumlarında elbette yer yer haklılar fakat atladıkları şey de bir hayli fazla.

Edebi değeri herkes tarafından kabul görmüş eserlerin de popüler eserler karşısında esamesinin okunmaması da bu kimseleri rahatsız eder. Atay, tanpınar, pamuk, kafka, marquez, zweig, dostoyevski, proust gibi yazarların eserlerinin popülerliğe yenik düştüğünü görmek bu insanların hayli canını sıkar. Ki bu durum bana da olmaktadır. Geçenlerde gittiğim bir sahafta tarık buğra'nın osmancık'ı ile ne idiğü belirsiz fantastik popüler bir roman yanyana duruyordu. o genç fantastik romana elini uzatınca içim acıdı. Sordum tarık buğra'yı okumamış. Allah'tan o gün bakış ve sözlerimle onun o kitabı almasına engel oldum. Belki başka bir yerde gidip almıştır ama en azından gözlerimin önünde almadı...

Bu tutumun eleştirilecek çok yanı var. EVine ekmek götürme derdiyle çırpınan, kiraydı pazardı parayı nasıl yetiştireceğinin hesabının yapan, işinden dersinden başına kaldıramayan kimseler için sanat damara enjekte edilmesi gerekli olan bir ilaç mıdır? Yoksa enjekte edilse de edilmese de farketmeyen Bir keyfiyette midir? Bunun cevabını herkes verebilir. Sanat bütün devirlerde böyle olmuştur. Onu sadece belirli bir kesim sırtında taşımıştır o kesimden uzak olanlar ise keyif olarak onu yaşamışlardır.

Halkı filmlerin gişelerine, kitapların baskı sayılarına, albümlerin satış rakamlarına bakarak yermek halkı anlamamaktır. Halk böyle şeyleri umursamıyor ki? bunu ben de çok yapardım fakat anladım ki halkın sanatla arasında, sanattan anlayan kesime göre, mesafe olması çok normal ve olması gereken bir şey. sanat gizli saklı bir maden gibi. Onu herkesin keşfetmesi yalnızca değerini azaltır. Ayrıca şunada kâniyimki, sanatın değerini azaltan bir başka şey de: ben bu madeni buldum bakın bakın ben de var sizde yok, diye naralar atmaktır. Bu gizli maden kibirli bir elde tiksindirici bir perdeye bürünür...

Bu entryi yazarken niyetim yargılara varmak değildi lakin kelimelerin gideceği yer belli olmuyor.