bugün

--- yer: istiklal/burger king ---

bir grup arkadaş bir masa etrafına toplanmış, maydonozlu maydonozlu hamburgerleri mideye indirmekte.. gözlük takanının dişinde yeşil bir maydonoz göze çarpmakta.. yanındaki sarı saçlı arkadaşının uyarısı ile kendine geliyor, tırnağı yardımı ile çekip çıkarıyor maydonozu dişinden.. yemekler yeniyor, sigaralar yakılıyor.. içlerinden sigara içmeyen birisi arada sırada üzerine doğru gelen dumana üflüyor.. 'içmeyin şu zıkkımı' diye talimat veriyor arkadaşlarına.. ve derin bir muhabbet başlıyor.. içlerinden en konuşkan olanı başlıyor anlatmaya;

'küçükken köyde traktör kasasında tarlalara gidip gelirdik. yolların kenarına sarkmış ağaç dallarından falan kaçar, matrixcilik oynardık.. neyse bir gün gözümü kararttım, bir yemiş ağacının dalına tutunup onu koparacağım, üzerindeki meyveleri yiyeceğiz.. traktör gidebildiği son hızla giderken gözüme bir dal kestirdim.. tuttum dalı, ne oldu biliyo musunuz? dal kopmadı, dal beni kopardı.. traktör kasasının tabanından kesildi ayaklarım, havada sallanıyorum. dalı bıraksam kıç üstü düşeceğim.. traktör de aldı başını gitti, herifler bana gülüyor.. bi cesaret bıraktım. lök diye düştüm... kolum kırılmıştı..'

anlatılan bu trajikomik hikayeye kahkalarla gülüyor masa çevresindeki insanlar.. içlerinden en güzel ve en dişi olanı 'ay ne sevimli çocukmuşsun sen' diyor, diğerleri de başlarını öne arkaya sallamak sureti ile onaylıyorlar bu sözü.. gülmeyen tek kişi mehmet.. mehmet kısa saçlı, büyük burunlu bir çocuk. herkes anlatılana gülerken o bir şeyler kuruyor kafasında..

---yer: konya/ otobüs durağı ---

bir grup arkadaş durağın önünde otobüs bekliyor.. hava sıcak, boğucu bir nem var.. sıcağın kavurucu etkisinden bir nebze sıyrılabilmek için birbirlerine espriler yapıyorlar, sonra gülüyorlar.. uzun boylu, dar omuzlu olan çocuğun fermuarı açık.. fakat o bunun farkında değil.. sırtına astığı adidas çantası dolgun görünsün diye içine doldurduğu ansiklopedilere lanet ediyor.. ne gerek vardı ki böyle bir şeye? otobüsün gelmesine 15 dakikadan az bir zaman var.. sıcağın altında ter akıtırlarken muhabbetlerini hiç bölmüyorlar.. sarı saçlı, büyük burunlu bir mehmet var aralarında.. birazdan anlatacağı hikayeye hazırlanıyor.. muhabbetin en can alıcı yerinde alıyor sazı eline..

'küçükken köyde traktör kasasında tarlalara gidip gelirdik. yolların kenarına sarkmış ağaç dallarından falan kaçar, matrixcilik oynardık.. neyse bir gün gözümü kararttım, bir yemiş ağacının dalına tutunup onu koparacağım, üzerindeki meyveleri yiyeceğiz.. traktör gidebildiği son hızla giderken gözüme bir dal kestirdim.. tuttum dalı, ne oldu biliyo musunuz? dal kopmadı, dal beni kopardı.. traktör kasasının tabanından kesildi ayaklarım, havada sallanıyorum. dalı bıraksam kıç üstü düşeceğim.. traktör de aldı başını gitti, herifler bana gülüyor.. bi cesaret bıraktım. lök diye düştüm... kolum kırılmıştı..'

şeklinde bir hikaye anlatıyor.. hikayesinde kullandığı birinci tekil şahıs etik açısından doğru değil, ama o bunu umursamıyor.. umursadığı tek şey o an için insanları kendine hayran bırakabilmek, 'ay ne sevimli çocukmuşsun' nidasını işitebilmek.. amacına da ulaşıyor. etrafındaki insanlar gülüyorlar hikayesine, hoşlarına gidiyor mehmet'in (!) anısı.. mehmet mutlu mutlu sırıtırken arkasında ansiklopedi dolu adidas çanta taşıyan adamın kafasında ne tilkiler döndüğünden habersiz.. o adamın iki gün sonra aynı hikayeyi bir kafede arkadaşlarına birinci tekil şahıs ile anlatacağından habersiz..

***

--- yer: kordon/heykel önü ---

bir grup insan akşam vakti heykelin önüne oturmuş, gazete kağıdına sarılı biralarını yudumluyorlar.. ortam çok kalabalık ve dönen muhabbet etkileyici.. aralarında barındırdıkları selim isimli tıknaz, saç döken adamın birazdan neler yapacağından habersiz konuşuyorlar.. grubun en solunda oturan iri cüsseli, top sakallı arkadaş silik bir tip.. silik olması nedeniyle anlatacağı ilginç şeyler mutlaka var.. her kafadan ses çıkar halde yan tarafta uyuyan köpeği bile rahatsız ederlerken şöyle bir diyalog yaşanıyor;

- abi sizin sınıftaki şu sarışın kız çok minyon be
+ öyle abi

iri cüsseli arkadaş özeleştiri yapıyor, içinde verdiği sessiz savaşın galibi ağzı oluyor ve şu sözler dökülüyor ağzından

% tavada görsem balık diye yerim ben onu

her kafadan ses çıktığı için duyulmuyor iri cüsseli arkadaşın sesi.. fakat selim duyuyor.. selim'den başka kimse duymuyor iri cüsseli arkadaşın cüssesinden beklenmeyecek derecede düşük çıkan sesini. ve selim bağırarak dahil oluyor muhabbete;

+ olm bizim şişman onu tavada görse balık diye yer onu lan ehehehe

herkes bu espriden pek memnun. minyon kız zaten sevilen bir tip değil. böyle yerilmesi hoşlarına gidiyor. kahkahalar ile gülüyorlar.. içlerinden birisi 'alemsin mehmet' diyor.. iri cüsseli arkadaş ise utanmış, başı önünde ayakkabısının bağcıklarının nasıl bağlandığını inceliyor.. yan taraftan patlamak üzere ayakkabısı, bunu da farkediyor. yapılan şey hiç hoş değil, ama gülmek zorunda olduğunu hissediyor.. ve gülümsüyor belirli belirsiz..

***

--- yer: hayal kahvesi/eskişehir ---

iki arkadaş karşılıklı oturmuş kahve içiyorlar.. birisi hararetle derste yaşadığı bir olayı anlatıyor.. öteki öylece oturmuş dinliyor.. kahve sıcak gelmiş, içemiyor.. soğumasını bekliyor. az önce arkadaşına çaktırmadan 5 adet küp şeker attığı kahvesi üzerinde dumanlar süzülürken o da parmaklarını birbirine çarptırıyor.. sözüm ona karşısındakini dinliyor.. derken karşısındaki adamdan bir fikir çıkıyor.. yaz tatilinde sınıfı toplayıp bir tatil beldesine gitmek fikri çok cazip geliyor sıcak kahve içemeyen adama.. 'abi sınıfla konuş' diyor.. fikir sahibi 'tamam gidince söyleyeceğim' diyor. aradan 10 dakika geçiyor, kahvelerini içmiş, hesabı ödemiş, sokağa çıkmış iki arkadaş.. tatil fikrinin sahibi bir arkadaşına uğramak için ayrılıyor, diğeri ise kampüse dönüyor..

--- yer: anadolu üniversitesi/atatürk kültür merkezi önü ---

yaklaşık 23 kişilik bir grup dersten çıkmış, ilk buldukları çime kendilerini atmışlar.. koşarak kendilerine yaklaşan sınıf arkadaşlarını izliyorlar.. nefes nefese yanlarına gelen çok önemli bir şey söyleyeceğini söylüyor, herkes sustuktan sonra başlıyor;

'abi süper bi fikrim var. yaz yaklaşıyor, biraz para biriktirip tatile gitsek ya beraber? otelde kalırız, yer içer eğleniriz?'

fikir çok beğeniliyor, hemen çalışmalara başlanıyor.. 'süper fikir abi' diyor kırmızı saçlı bir kız.. 'tabi kızım, sizi düşünüyoruz' diyor oğlan.. o sırada hayal kahvesinde fikri veren arkadaş elinde bir sigara olduğu halde okula doğru geliyor, fikrini arkadaşlarına anlatmak niyetinde.. çok geç olduğundan habersiz.

***

--- yer: ankara/tkp mitingi ---

ellerinde kızıl bayraklarla bir sürü insan hararetle slogan atıyor.. o sırada oradan geçmekte olan hüseyin duvara dayanmış üç gencin konuşmasına kulak misafiri oluyor.. gençler,

'tabi ki sistem yanlış, yoksa asla bu hale gelmezdik. ama ben sana katılmıyorum kaan, proleterya'ya artık bir ütopya gözü ile bakılıyor. içinden çıkılmaz bir hale geld...'

hüseyin oradan uzaklaştığı için devamını duyamıyor.

--- yer: ankara üniversitesi/dtcf ---

dersin başlamasını bekleyen tarih öğrencileri kapı önüne birikmiş, sistem hakkında konuşuyorlar.. o sırada yanlarına gelen hüseyin'i farketmiyorlar, çünkü çok heyecanlı bir tartışma yaşanıyor aralarında.. hüseyin de ne konuştuklarını anlamadan dinliyor.. tartışmanın tıkandığı bir anda hüseyin çıkıyor meydana,

'prolatarye ütyopya bence' diyor.. ne dediğini kendisi de bilmiyor, fakat bildiğini sansınlar istiyor.. telaffuz hatası yaptı, ama görünürde bunu önemseyen insan yok..

***

--- yer: türkiye ---

onlar her yerdeler...