bugün

requiem takma adlı sokak şairi. şiirlerinde kullandığı absürtlükler, şiirlerini daha bi eğlenceli hale getiriyor sanki.özgür gümüşsoyile birlikte yazdıkları ''ilk emir aşk'' adlı şiir, ortak intiharlarıdır. işte o şiir;

gün olur da tanrının kasten planladığı bir rastlantıda
bu şiirin anatomik yapısıyla karşılaşırsan eğer
hemen icabına bak da
şehrime örgütlü biçimde dağılmış o liberallik kokan saçlarını
kelimelerimin kompülsif bozukluklarından sakla
ve bırak şu hassas dengelerimle oynamayı
idrar yollarımın izlediği politikayı daha fazla baltalama!

kabemin etrafında ısınma turları atarken, bir aşkı tavaf etmenin iç huzurundaydım. bana vahiy olan ilk emirdi; seni kâğıda dökmem!

amel defteri can evine kargoyla postalananlardandım ben
hücre çeperimin içinde muhafaza ettiğim
o hiç gün ışığı görmemiş günahlarımla özlemiştim seni
mülteci bir serçenin vatani görevi için ailesinden ayrılırken
annesiyle son kez göz göze geldiği anlara benzettiğim
malum veda sahnemizin kuş bakışı izleniminde
tam da "ağzımda melek varken konuşturma beni!" repliğinde
her tekrarda olduğu gibi yine dilin sürçüyordu senin
benim hiç'ten gelip hiç'e vardığım vakitlerde
gecikmeli de olsa gri fonlu bir flashback sayesinde
aklımın kıyılarına getiriyordum güzelliğini
nehir yatağının üzerine serdiğin çarşaftan özür dileyerek
aranıza girmiştim ya son ten alışverişimizde
o gece yüzüm en çok da kırık bir vazoya benziyordu hani
"i̇çimi hak eden tek çiçek dahi yok mu burada?" diye düşünürken
ayak parmaklarınla papatya falı bakmaya kalkışmıştım birden
-gidiyor, gitmiyor! ne garip bana hep müspet sonuç çıkardı bu keşmekeşten
oysa senin sürekli dilinin sürçtüğü o bacakları kısa metraj filmimizin
kekeleyerek okuduğum veda hutbesinde
ümmetim sadece senin kalbindeki kalabalıktan ibaretti
sana seslenmişsem milyonlara seslenmiş sayılırdım
dokunmuşsam sana etin mucizesini koruyamamış demekti
vücudumdan atmak için pozisyon alan kirli kanımı biriktirip de
erbeziyle temizlemeni beklerken içimdeki kasveti
lokal bir öpüşün genel anesteziye dönüşmesiydi dudaklarım
keza ben öpünce tüm bedenine dağılırdı ağzımın narkoz etkisi
elbette düşman kuvvetlerinin ele geçirdiği memelerinin
i̇kimizi başkenti düşmüş bir ülkeye çevirmesi kızdırırdı seni
doğrulup üzerimden balkondaki yakamozun kulağına eğilip derdin ki
-papatyanın yaprakları bitti!
önce tırnağın ağrısız, sızısız, neştersiz ayrılırdı göğsümden
sonra tırnağının nankörlüğü tutardı da bir kez daha batardı yüreğime
ayak ve elvedaların sonunda gidişin kaçınılmazdı evet
fakat bıraktığın yara izleri her daim benimleydi!

dünyanın anasını belleyecek romantik bir meteorun seyri kadar keskin, çok nezih bir ortamda gerçekleşen beyin ölümü kadar anlamsız, nabzımın yoklama kaçağı olduğunu unutacak kadar dalgındım sen benden uzaklaşırken. yoktun ve tanrı bu ihtimalden hiç bahsetmemişti!
az önce çok değil birkaç binyıl önce
seni kaybettiğimde bütün kadınlar da öldü sevgilim
ve hiçbir peygamberin akademik yalanları

çarmıha gerilmeyecekti artık…

tıpkı hangi dağda öldüğü muamma olan
astigmat bir kitap kurdunun masumiyetin rahmine inişi gibi
kan kardeşim kıyamet de şahitti ki
doğduğun gün ne kadar şair varsa hepsi de
bir bilinmezin koynuna ters şekilde gömülmüşlerdi, emindim
gül ve ipekten örülü ekimin bir'inde
güz ve güzelliğinin o muhteşem düetinde
sana "ecel en güzel senin boynundan koklanırmış!" bile diyemedim
yeterince gezinemedim kutsal topraklarında yüzünün
çünkü ayrılık vakti gelip çattığında o bilinçsiz saatte
gece de öz eleştiriye açmıştı kendini
bu nedenleydi yıldız intiharları da zaten

seninle yüzleşemeyen o depresif gökyüzünün…
haklısın halk arasında kaydı denirdi
o sıra denize nazır dileklerimiz devren başka sevdalara kiralanırken
ben dilerdim ki, yüz görümlülüğün olsun cesedim!
sen dilerdin ki, tabutlara konulsun telli duvaklı gülüşün!
aşk dilerdi ki, papatyalar taraf tutmaktan vazgeçsin hemen!

balkondaydık ve akdeniz senin ayaklarının altına uzanmıştı. yakamoz işittiği kelamlarla masaya devrilirken, hâlâ yerli yerindeydi kabemiz. belki de bu şiirin obsesifliğinin temeli o gece atılmıştı. o gece, söz de bir allah da birdi!

muhakkak ki dizelerde ellerimi aramıştır gözbebeklerin
-ki ben sonbaharın tetiği çekmesiyle kurşun yemişken zihnimden
sözlerimdeki barut kokusu belki de sensizliğin placebo etkisiydi
neyse ki namlunun ucuna kadar gelen anadilimin
kuduz köpeklerin aşıya gösterdiği direnci benimsemesi
zifiri kirpiklerini gözden kaçmış birer ayet gibi üstüme indirip de
beni terk ettiğin o kuş bakışı veda sahnemize rast gelmedi
ne muamma değil mi?
senin gidişinden itibaren kullanıma sunulan takvimde
'ötenazi bayramı' ekimin bir'ine alındı şimdilerde;

bana kalırsa, o gün tüm evreni kürtaj etmek gerekirdi!

*özgür gumuşsoy & ozan ugraş.
şimdi nereye gidiyorsan git
ben sana gelmeden!
bilirsin büyük iddialar büyük kemikler gerektirir
boynu kırılan bir güle ''doktor var mı'' diye çığlık atan bir kadındı
benim vebam
öptükçe ömrümden çalan!