bugün

ibrahim tenekeci'nin dediği gibi her insanın yarım kalmasıdır. herkesin bir yanı vefat etmiştir. allah rahmet eylesin.
bundan sonra yaşamak herkese haramdır.
akıllara 'sen beni görünce mutlu mu sandın, ömrümü boş yere çalan dünyada' sözlerini getiren, iç yakan olaydır. sevgiyi saygıyı fazlasıyla hak eden değerlerimizdendi kendisi.
efsaneler asla ölmez sadece aramızdan ayrılırlar...
sadece türküleri değil aşıkları da yetim bırakan hadise. sevgilisinden ayrılınca neredesin sen türküsünü, bir hata edip yarini kaybedince kendim ettim kendim buldum u gizli gizli sevip de gönül dağı nı dinlemeyen aşık mı vardır.
(bkz: nil karaibrahimgil in neşet ertaş ı tanımaması)
(bkz: Bi BiTMEDiNiZ AMK)
neşet baba toprağımdı, toprağı bol olsun. neşelendiğimizde de , hüzünlendiğimizde de onu dinledik hep.onun kasetleri vardı her daim arabamızda . yeri geldi oynattı ,yeri geldi ağlattı. kendi kültürüyle , değerleriyle , bakışıyla halkın babası oldu.

gerçek bir sanatçıydı. el etek öpmedi. dik durdu. dik durdukça da saygı gördü. "baba" diyeni çoktu mert olduğundan dolayı. abdal kültürünün en büyük temsilcisiydi. köşe yazısında "akp" yazdığı için korkudan tir tir titreyip "ben aslında ak parti yazacaktım ama yerim dardı" diyen oryantallere inat, hafif mizahi bir dille, başbakan karşısında sigarayı savunmuşluğuda vardı. http://www.youtube.com/watch?v=fFc8IIYqWoY

mahzuni şerif'in ölümünün ardından neşet ertaş'ın ölümüyle bir devir kapandı.

toprağın bol olsun toprağım...
allah rahmet eylesin diyerek şu şarkıyla uğurladığım büyük usta.

http://www.youtube.com/watch?v=CD6v2l1wcqE
Doğum Yeri: Kırşehir
Doğum Yılı: 1938

Türkü rönesansının babası.Kim bu Neşet Ertaş?Kırşehirli bir mahalli sanatçı mı? Türk halk müziğinin en büyük ses ve saz ustası mı?Milli caz sanatçımız mı?Yoksa yaşanan türkü rönesansının fikir babası mı?Ya da babası Muharrem Ertaş'ın sazının emanetçisi mi?

Ben süslü sözler söylemekten anlamam.Benim hafızamdaki kelimeler 30 yıl öncesine ait.Bana soru sormak yerine,benden türkü söylememi,saz çalmamı isteseniz.Ben de size güzel güzel türküler çığırsam.40 yıldır ismi türkülerle birlikte anılan Neşet Ertaş,yolu türkü diyarından geçen, azıcık türküye gönül veren,tebessüm eden herkesin yüreğinde ince bir sızı olmuş usta bir isim.Gönüllerden ve dillerden eksik olmayan türküleri gibi kendisi de gizemli Ertaş'ın.Halk müziğinin pirleri,arastırmacıları,sevenleri Neşet Ertaş'ı tanıyan hemen herkes onu,mevcut kalıp ve kurallar ölçüsünde anlamak ve anlatmanın zorluğundan bahsederler hep.Hepsi bu kadarla da bitmez.Neşet Ertaş,türküleri,söyleyiş tarzı,üslubu ve sazın teline dokunuşu ile bile anlaşılması zor bir sanatçı.

Peki kim bu Neşet Ertaş? Yaşayan bir efsane Neşet Ertaş.Yaklaşık 40 yıl sazı ile sözü ile gönülleri dağlayan bir efsane.Ayaklarını bastığı bu topraklardan aldığı güçle sesini ötelerin ötesine duyuran bir sanatçı.Kalabalıklardan köşe bucak kaçan;ancak hep bu milletin içinde,dilinde olan bir garip insan.Efsanelerin gizemli bir yaşayışı var.Neset Ertaş'ın da öyle.Tam bir buzdağı.Buzdağının görünen yüzü onun hakkında bildiklerimiz.Bilmediklerimiz ise görünmeyen yüzü.

Türküleri dünya döndükçe dillerden düşmeyecek olan TRT'nin Kırşehirli mahalli sanatçısı,aşıklık geleneğimizin son temsilcisi,halk ozanı,"Türkülerin Babası" ve Bozkır'ın Tezenesi.işte Neşet Ertaş'ın bilinen kısa yaşam öyküsü.

ikinci Dünya Savaşı'nın en çetin yıllarında dünyaya geldi Neset Ertaş.Doğdugu gün, sazı göbeğine koymuşlar ve babası Muharrem Ertaş'a haber salmışlar,"Bir oglun oldu gel ona saz çal."diye.Türkiye bu savaşa katılmasa da Anadolu insanı bu savaşın neticelerini iliklerine kadar hissetti,malum.Ertaş'ın çocuklugu bir yandan baba mesleği çalgıcılığı öğrenmekle,diğer yandan köy köy dolaşarak bir öğün yemek için un,buğday ve ekmek toplamakla geçmiş.O günlerde,bir kuru ekmek için kapılarına kadar gelen saz çalıp türkü söyleyen bir "fenomen" olacağı bilinmiyordu elbet.Babası bozlak ustası Muharrem Ertaş'ın ocağında pişen;sazı,sözü ve hayatı bu okulda öğrenen Neşet Ertaş,baba okulunun kendisi için hem ilk,hem orta,hem lise,hem de konservatuvar ve üniversite niteliğinde olduğunu söylüyor.Başka eğitim almayan sanatçının sıra arkadaşları ise Hacı Taşan,Çekiç Ali ve bugün tarihin adından bahsetmediği nice bozlak ustası.

Neşet Ertaş,kabuğunu kırana kadar Kırşehir ve çevresinde düğünlerde saz çalıp,türkü söyleyerek geçinir.Zar zor bulduğu üç-beş kuruşu cebine koyarak 1957'de istanbul'a gelir.Camda gördüğü bir ilan üzerine soluğu Sençalar Plak'ta alır.Elinde sazı ile dükkandan içeri giren garip adam ilk sınavını da babasının ünlü bozlaği "Neden garip garip ötersin bülbül" ile verir.Ertaş'ın profesyonel müzik hayatında seslendirdiği ilk parça olan Garip Bülbül'ün sözleri de onun yaşamıyla bütünleşmektedir.Garip adamın hayatında "garip" liğin ayrı bir yeri var.Ertaş daha çocukken yaktığı hiçbir türkünün sonunda adını kullanmazmış.Bu durum baba Muharrem Ertaş'ın dikkatini çekmiş ve bir gün "Oğlum sen yeni birşeyler yapıyorsun ama türkünün sonunda adını kullanmıyorsun" demiş.Bunun üzerine Neşet Ertaş babasına sonuna birşey ekleyeyim mi? diye sormuş. Muharrem Ertaş'ın yanıtı bu kez "garip" olmuş."Bizler garibiz oğlum.Soyadımız yokken bizlere garip derlerdi.Gönül de gariptir oğlum."Işte hayatı boyunca "garip" likten kurtulamayacak adamın ilk plağının adı böylece "Garip Bülbül" olmuş.

1960'lı yıllara gelindiğinde sesi ve sazı gümbür gümbür ses veren Neşet Ertaş artık bozlak havaları ile dikkat çekmeye başlar. Tınılarına,ritmine bir takılan bir daha kendisini alamaz.Türkü ile bağlamayı,bağlama ile türküyü birbirine kenetleyen Ertaş'ın yerel ağızla söylediği bozlak türkülerinde kendisini,yıllarca çektiği acıları,sineye çektikleri, dışa vurabildikleridir dillendirilmekte olan.Ama herkes bu türkülerde kendini buluyor. Neşet Ertaş türkülerindeki "Gönül" herkesin gönlü,"Sevgi" hepimizin sevgilisi,"Gurbet" tümümüzün ortak acısı,"Leyla" ise yüreğimize düşen aşk.Aşk ateşi sinesine düşen Ertaş en güzel türkülerini bu dönemde seslendirdi.Bu türkülerle yola çıkan birçok isim şöhret oldu.Barış Manço'nun, Cem Karaca'nın,Selda Bagcan'ın,Ajda Pekkan'ın ve Zeki Müren'in dillerinde Ertaş'ın türküleri vardi.Türkülerin yeniden şaha kalktığı son zamanlarda ise Neşet Ertaş türkülerini yorumlayanların haddi hesabı yok.Ancak ne yazık ki sanatçı bu türkülerin hiçbirinden telif hakkı alamadı,alamıyor.

Neşet Ertaş ikinci plağı "Gitme Leylam" ile türkülerin peşinde koşmaya devam eder. Sanatçının türkülerinin geniş kitlelerce kabul görmesi onu da köyden şehre çeker.Şöhret Ertaş'ın avucunun içindedir.Ama Neşet Ertaş alışık değildir,böyle ışıltılı mekanlara.Elindeki sazı,Kırşehir ve çevresinden getirdiği ezgileri ve "Dadlı Dillim" kadar özgün ve saf Türkçesi ile söyler türkülerini,tüm mütevaziliği ve sadeliği ile.Koca ve kalabalık bir şehirde,"otel odasında" yaşar yapayalnız.Ertaş kalabalıklardan kaçmaya başlar ve "Gurbet'e türkü yakar.Ama çark kurulmuştur bir kere.Neşet Ertaş söyler,45'likler şimdiye kadar eşine ve benzerine rastlanmamış bir şekilde satar ve patronlar zengin olur. Sadece patronlar mı?Ertaş'ın yüze yakın korsan kasetini basan binlerce insan da yükünü tutar bu arada.Ertaş ise her zamanki mütevaziliği ile plaklarından ve korsan kasetlerinden yüzbinler satan "yüzsüzler" e karşı: "Size hiçbirşey yapmıyorum,sadece sizin adınıza üzülüyorum" demekle yetinir ve onları "Allah'a havale" eder. Ertaş'ın çevresindeki herkes degişir bu dönemde.Ama Neşet Ertaş ve talihi degişmez. "Bir lokma ekmek,bir paket sigara diyen" Neşet Ertaş başladığı yere gelir ve düğün salonlarında ekmek parası için çalmaya devam eder.Neşet Ertaş'ın hayatında geçinmek için,çalıp söyledigi düğün salonlarının bugün de ayrı bir yeri var.O bunu "insanların mutlu gününde çalmanın verdiği keyif" olarak açıklıyor ama sözlerinden,davranışlarından da yaşama kırgınlığını sezmemek mümkün değil.Türkülerin duayeni bir ismin halen düğün salonlarında çalmasından kim rahatsız olur bilmem ama bundan Ertaş kesinlikle yüksünmüyor.Bilakis o düğün salonlarında çalmayı baba mesleği ve onurlu bir yaşam mücadelesi olarak kabul ediyor. Hem de "benim için bin kişi de insandır,yüz bin kişi de insandır degişmez.Ben içimden geldiği gibi yaşıyorum" diyerek...

Medyaya gelince,bizler türkünün son büyük temsilcisi Neset Ertaş'ı TRT'nin mantığı ile "Kırşehirli mahalli sanatçı" olarak gördük hep. Siyah-beyaz televizyonların evlere yeni yeni girdiği dönemde tek lüksümüz olan radyolarda ise şu anons vardır hep: "Şimdi Kırşehirli mahalli sanatçı Neset Ertaş'tan türküler dinleyeceksiniz" ve birkaç türkü dinledikten sonra da "Kırşehirli mahalli sanatçı Neşet Ertaş'tan türküler dinlediniz."Bu dönemde yalnızlık ve yoksulluk ikileminde bocalayan,bir düğün salonundan çıkıp,diğerine koşan Neşet Ertaş'ın tek dostu içki ve sıgarasıydı.Ancak bu dostları da ona kazık attı ve içki yüzünden Ertaş'ın parmaklarında uyuşma meydana geldi.Hastalığın ilerlemesi yüzünden sanatçı artık düğün salonlarında da çalamaz oldu.Bu da onun için açlık ve yokluk demekti.Bulduğu birkaç lirayı da hastanelere veren Ertaş'ın tedavisi sonuç vermeyince,Almanya'da yaşayan kardeşinin çağrısı üzerine oraya gitmeye karar verdi.

Almanya'daki tedavi uzun süreceğinden dolayı buraya yerleşme kararı alan Neşet Ertaş, 25 yıldır bu ülkede yaşıyor.Yine bir düğün salonunda türkü söyleyen Neşet Ertaş'ı Türkiye' den önce keşfeden ve ona üniversitelerinde hocalık görevi veren Almanlar,sanatıçının yaşama bağlanmasında önemli bir görev ifa ettiler.Almanya Ertaş'ın ikinci vatanı ve olgunluk döneminde türküler seslendirdiği,fikri ve felsefi düsüncesinde değişiklikler meydana getirdiği ülke.Ertaş'ın Almanya'ya yerleşmesinde "Ben mektep medrese görmedim,bari üç çocugum görsün onlar da benim gibi çile çekmesin" düşüncesi hayli etkili oldu.Almanya'daki yaşamından gayet memnun olan sanatçının hoşlanmadığı şeylerin başında,1998'e kadar,her iki yılda bir basında çıkan "Neşet Ertaş öldü" söylentileri gelmekte.Bunları yalanlamak ve ölmediğini göstermek için yine bir gün Türkiye'ye gelen ve ibrahim Tatlıses'in programına çıkarak tüm Türkiye'ye türkü ziyafeti çeken sanatçının bu gelişi diğerlerinden farklı oldu.Ertaş hem yaşadığını kanıtladı hem de türkülerin varolduğunun altını çizdi.Bugüne kadar kasetlerinden doğru dürüst ekmek yiyemeyen Neşet Ertaş satılan eserlerinden yasal olarak para kazanıyor artık.Neşet Ertaş'ı keşfin ikinci ayağı da Ramazan Bayramı'nın üçüncü günü gerçekleşti.

Neşet Ertaş Kitabı'nın tanıtımı için Türkiye'ye gelen sanatçı,Bayram Bilge Tokel'in "Gönül Dağı" programında gönül dostları ile hasret giderdi.Bu programla Türkiye'nin gündemine yeniden oturan Neşet Ertaş'ı medya bir kez daha keşfetme zahmetinde bulundu.Program sonrası Neşet Ertaş'ın kaldığı otel basın mensuplarının akınına uğradı.Bu tür karşılamalara alışkın olmayan sanatçının şaşkınlığı gözlerden kaçmadı.Şaşıran sadece sanatçı değildi. Karşılarında alışılmışın dışında,mütevazi ve farklı bir sanatçı bulan bizler de şaşırdık. Sorularımzıa tüm samimiyeti ve doğallığı ile cevap vermeye çalışan usta,bizlerin kimi yeni kelimelerle(!) oluşturduğu soru cümlelerine "Ben bu tür sözlerden anlamam.Uzun süredir Almanya'da yaşadığım için yeni kelimelerden habersizim.Benim belleğimdeki kelimeler ise 25-30 yıl önceye ait.Dolayısıyla öyle süslü kelimelerle size cevap veremiyorum.Ben türkü çığırmaktan,saz çalmaktan anlarım.Benden bunu isteyin size kurban olayım" diyerek karşılık veriyordu.
http://www.turkuyurdu.com/neset-ertas/
bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm...

günü zehreden haberdir.
Şad olup gülmedim eller içinde
Benim gülüm soldu güller içinde
Bir bahtı karayım kullar içinde
Gitti yarim gurbet elden gelmedi

Gurbete gideni de gelmez diyorlar
Akar gözyaşları dinmez diyorlar
Öksüzler murada ermez diyorlar
Gitti yarim gurbet elden gelmedi.

üstad seninde ruhun şad olsun.
bozkırın tezenesi, bozlağın efendisi, toprağımızın sesi, nefesi, anadolu nun aşk ile esen yeli hakka yürümüştür.
sadece bozkır değil, bozlak değil, tezene değil, anadolu nun sesi değil, türkülerimizin nefesi değil, çok daha fazlası ysustu artık.
Anadolu'nun binlerce yıllık mesajını yüreğinde biriktiren ve onu sazıyla dillendiren Büyük Ozan, Allah rahmet eylesin, Türkiye'mizin başı sağolsun.
Neşet Ertaş demek bağlama demek, anadolu insanının yoksullukla pençeleşen yüzü demek. Halkın sanatçısıydı, halktı, halkın sesiydi...Acımız büyük! Sesimizi kaybettik! Ozan, Kırşehir abdalı, bozkırın tezenesini kaybettik.
olayi duymamla sarsilmam bir oldu fakat baskalarina neset ertas vefat etmis dedigimde tanimamalari daha dusundurucu.
yaklaşık yarım saat önce öğrendiğim haber. sabah koşuşturmasından ne radyo, ne televizyon dinleyebildim. ofise geçip gazetelere göz atmak için net'e girdiğimde öğrenmemle boğazımdaki yumrunun mıh gibi çökmesi adem elmasına bir oldu. eski türkiye'nin bir tuğlası daha kopup gitti ve geriye kalan şebek sürüsü ile yaşamaya devam edeceğiz maalesef.
yıllar önce yaşamış bir başka ozanın dizeleriyle ; "eyvah fukaranın beli büküldü, medet ticaretin gücüne kaldı, iyiler dünyadan göçtü-çekildi, meydan zamanenin piçine kaldı"
allah sevenlerine sabır versin.
milli değerlerimizi yavaş yavaş kaybediyoruz. engin günaydın da yogum bakımda. bari o ölmese. bu kadar acı çok fazla.
gerçekten çok zor neşet ertaş büyük ozan bir devrin dönemin önsözü toprak oluyor aşık veyselden sonra neşet ertaşdır halk müziğinde.
allah rahmet eylesin.tüm ülkenin başı sağoğlsun.
derdini sazı ile anlatan, saz ve söz ustası.
allah rahmet eylesin.
allah rahmet eylesin . bıraktığı eserlerle kalbimizde yaşayacaktır .
üzmüştür. yaşayan son usta idi diyebilirim. geride başka kim kaldı ki? kalanların tamamı onun öğrencileri. bildiğimiz, kulağa evvelden beridir kazıdığımız türkülerin çoğu onun.
mekanın cennet olsun ustam.

-YOLCU iSiMLi TÜRKÜSÜNDEN-

Garip Bülbül Gibi Feryad Ederiz
Cehalet Elinde Küsmü Kederiz
Hep Yolcuyuz Böyle Gelir Gideriz
Dünya Senin VatanIn mi Yurdun mu
türküler yetim kaldı, gönül dağımıza karlar yağdı. bu kez şarkılarına değil gidişine ağladık neşet baba'nın. allah rahmet eylesin, taksiratını affetsin inşallah.